Raporİsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye
İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 19 – 26 Şubat 2022

İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar
“Ortadoğu’da Sıfır Toplamlı Oyun, Kazan-Kazan’a Karşı” başlıklı yazıda şu hususlara temas ediliyor [1] :
- Sıfır Toplamlı Oyun: Bir taraf için kazanç, diğer taraf için ise kayıp içeren oyun teorisi olarak tanımlanıyor.
- Uzun yıllar Ortadoğu siyasetinin merkezinde bu kavramın yer aldığı ifade ediliyor.
- Arap-İsrail çatışmasında tarafların tavrı bu düşüncenin örneklerinden birisi olarak gösteriliyor.
- Arap ülkelerinde hükümet ile özel sektör arasındaki çatışmada bu anlayışın hâkim olduğu ve Arap ülkelerin birçoğunda devletin güçlü bir özel sektör istemediği belirtiliyor.
- Kazan-Kazan Durumu: işbirliğinin, uzlaşmanın veya grup katılımının tüm tarafların menfaatine yol açtığı bir durum olarak tarif ediliyor.
- Barış antlaşmaları, bu durumun en güzel örnekleri olarak aktarılıyor.
- Kazan-Kazan durumu için en büyük itirazın dini ve siyasi açıdan radikal gruplardan geldiği belirtiliyor.
- İbrahim Anlaşmaları, Ortadoğu’da sıfır toplamlı oyun düşüncesinden kazan-kazan durumuna geçişin en büyük işaretçisi olarak ele alınıyor. İbrahim Anlaşmalarından bu yana vuku bulan ve her iki tarafın da menfaatine olan bazı gelişmeler örnek olarak veriliyor:
- İbrahim Anlaşmalarıyla birlikte İsrail ile Arap ülkeleri arasında genişleyen ticaret hacmi
- İsrail, Ürdün ve BAE arasında 2021 yılında imzalanan enerji ve su anlaşması
- Bu anlaşmaya Suudi Arabistan’dan gelen itirazın “sıfır toplamlı oyun” düşüncesinden geldiği ifade ediliyor.
- BAE’de hükümetin planladığı ekonomik reformlar, devlet içi oyunda sıfır toplamlı düşünceden kazan-kazan durumuna geçiş için bir örnek olarak veriliyor. (Hükümet, ithal malların satışı noktasında belirli ailelerin tekelleşmesinin önüne geçmek istiyor.)
- Devlet içi ekonomi politikalarında sıfır toplamlı oyun düşüncesinin hâkim olmasının Arap ülkelerinin ekonomisini nasıl etkilediği inceleniyor:
- Arap ülkelerinde hükümetlerin, 1950’li yıllardaki kurumları millileştirme dalgasından bu yana özel sektörü potansiyel düşman ve rakip olarak gördükleri ifade ediliyor.
- Arap ülkelerinin takip ettiği kalkınma modeli şu iki temele dayandırılıyor: Vatandaşlar için refahın ve belirli şirketler için ayrıcalıkların sağlanması.
- Bireyler ve şirketlerin hareketliliğini kısıtlayan bu sistemin insanlara belirli bir refah seviyesi sağladığı ancak belirli bir süre sonra beklentileri karşılayamaz hale geldiği ifade ediliyor.
- Bu sistemin giderek artan kamu harcamaları, eğitimli işsizlik, özel sektördeki rekabetçilikten uzak genç işgücü gibi bazı kronik sorunlara sebep olduğu belirtiliyor.
- Bu sistemde özel sektörün ya sağlam siyasi bağlantılarla piramidin tepesinde yer alarak ya da piramidin en altında kayıt dışı sektörde var olabildiği dolayısıyla bu sistemin üretkenlik açısından oldukça önemli olan orta ölçekli firmalardan mahrum olduğu belirtiliyor.
- İsrail’in Batı Şeria ve Gazze ekonomisi konusunda sıfır toplamlı oyun düşüncesiyle hareket ettiği ifade ediliyor.
- İsrail’in, Batı Şeria ve Gazze’deki sanayinin gelişimini daha düşük maliyetli üreticilerin çıkarak rekabeti artırmasından korktuğu için sınırladığı belirtiliyor.
- Bunun sonucu olarak Filistinlilerin ucuz emek gücü ihracatına bağımlı hale geldiği, Filistinli işçilerin İsrail’e girişinin kısıtlanmasıyla Hamas’a desteğin arttığı ifade ediliyor.
- Arap-İsrail çatışmasında da sıfır toplamlı oyun düşüncesinin hâkim olduğu belirtiliyor.
- İki devletli çözümün ve çatışmanın sona ermesinin büyük ekonomik faydalar sağlayacağı ifade ediliyor.
“Türkiye Ukrayna’ya Desteğinin Bedelini Suriye’de Ödeyebilir” başlıklı yazıda şu noktalara temas ediliyor [2] :
- Rusya’nın Suriye’de, Türkiye ve İsrail’e mesaj göndermek için çeşitli faaliyetlerde bulunduğu iddia ediliyor. Buna göre;
- Türkiye’nin Ukrayna’ya askeri teçhizat noktasında yardım etmesine Rusya’nın Dışişleri Bakan Yardımcısı Bogdanov’un şu açıklamasıyla bir karşılık verdiği iddia ediliyor: “Rusya, Suriyeli Kürtlerin diplomatik süreçlere katılımını, ayrılıkçılığın önlenmesinde ve birleşik bir Suriye inşa edilmesinde önemli bir unsur olarak görüyor.”
- Rusya’nın Kürtleri meşru bir bileşen olarak kabul etmesinin Türkiye’nin Suriye’de operasyonel alanını oldukça kısıtlayacak bir hamle olacağına dikkat çekiliyor.
- Benzer şekilde Rus hava kuvvetlerinin Golan Tepeleri üzerinde Suriye ile yaptığı ortak devriyelerin de İsrail için bir mesaj taşıdığı iddia ediliyor.
- Yazıda ayrıca Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zakharova’nın İsrail’in Suriye’deki hava saldırılarına yönelttiği eleştiriler hatırlatılıyor.
- Rusya’nın bu sinyallerinin ardından İsrail’in Baltık ülkelerine sattığı silahların Ukrayna’ya devredilmesini yasakladığına dair bir bildiri yayınladığı belirtiliyor.
“Bölgesel Askeri İttifak Olanağının Yeniden İncelenmesi” başlıklı yazıda şunlara değiniliyor [3] :
- Bölgesel bir askeri ittifak olasılığının yeniden değerlendirilmesini gerekli kılan gelişmeler olarak şunlar zikrediliyor:
- İbrahim Anlaşmaları ve BAE, Bahreyn ile İsrail arasında gelişen ilişkiler (ekonomik anlaşmalar, resmi ziyaretler, hava trafiği vs.)
- Körfez ülkelerine yönelik ciddi tehditler (son örnek Husilerin BAE saldırısı),
- Bütün bunlara paralel olarak imzalanan savunma anlaşmaları ve ortak tatbikatlar.
- İsrail’in ABD Merkez Komutanlığına kaydırılması.[4]
- Tüm bu gelişmelerin arka planında yatan 3 ana nedenden bahsediliyor:
- İran’ın artan saldırganlığı/saldırgan davranma özgürlüğü ile İran ve vekillerinden gelen tehditler,
- ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmeye devam etmesi ve müttefikleri nezdinde güvenilmez bir imaj çizmesi,
- Körfez liderlerinin İsrail ile ilişkilerin stratejik önemini kavraması.
- Bütün bu gelişmelere rağmen bölgesel bir askeri ittifakın önünde çeşitli engellerin olduğu belirtiliyor:
- Arap ülkelerinin geçmişte yaşadığı başarısız askeri birlik denemeleri,
- Arap ülkeleri arasında İran tehdidine yaklaşım noktasındaki farklılıklar,
- Araplar arası anlaşmazlıklar (Aşiret, aile, kişiler arası rekabet; çakışan çıkarlar),
- İsrail’in böyle bir bölgesel ittifaka nasıl entegre olacağı konusunun incelendiği kısımda ise şu noktalara temas ediliyor:
- Körfez-İsrail yakınlaşmasının daha ileri bir düzeye taşınması İran tehdidini daha fazla celp edeceği için Körfez ülkelerine zarar verebilir.
- Körfez ülkelerinin böyle bir ittifaka ABD katılımı olmadan dahil olması zor bir ihtimal olarak durmaktadır.
- İsrail, böyle bir ittifaka dahil olarak kendisini ilgilendirmeyen çatışmalarda yer almayı taahhüt etmekten kaçınacaktır.
Referanslar:
- https://dayan.org/content/zero-sum-versus-win-win-middle-east
- https://www.haaretz.com/world-news/europe/.premium.HIGHLIGHT-the-cost-of-supporting-ukraine-may-be-paid-in-syria-1.10623639?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter
- https://www.inss.org.il/publication/nato-of-the-middle-east/
- Bu durum İsrail ile Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün arasındaki iş birliğini artıracaktır.