İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 17 – 23 Temmuz 2022

İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar
“Dünya Kupası ve Hamas Arasında: ‘Katar Yılında’ Al Jazeera” başlığıyla Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezinde yayımlanan yazıda şunlara temas ediliyor:[1]
- Doksanlı yıllarda El-Kaide lideri Usame bin Ladin ile Al Jazeera arasında önemli bağlantılar vardı. Usame bin Ladin’in Amerikan karşıtı konuşmalarını içeren kasetler, Al Jazeera ağı sayesinde milyonlarca kişiye ulaşmıştı.
- El-Kaide’nin mevcut lideri olarak görülen Eymen Zevahiri, Eylül 2020 ve Ocak 2022 yılında yayınlanan kasetlerinde Katar’ın son dönemde ABD ve İsrail ile yakınlaşmasına değinerek Katar ve Al Jazeera’yi itham eden açıklamalarda bulundu.
- Zevahiri’nin bu açıklamaları, Katar’ın geçirdiği dönüşümden duyulan rahatsızlık ve hayal kırıklığına işaret ediyor.
- Son dönemde Katar, uluslararası arenada olumlu ve başarılı bir imaj oluşturdu ve bölgesel statüsünü geliştirdi.
- ABD yönetimi Katar’a “NATO üyesi olmayan önemli müttefik” statüsü verdi.
- El-Ula zirvesi, Katar diplomasisinin kendisini boykot eden ülkeleri hayal kırıklığına uğratarak başarıya ulaştığını gösterdi.
- Katar; ABD’nin Afganistan’dan çekilme süreci, İran ile yürütülen nükleer müzakereler ve Ukrayna savaşı gibi meselelerde arabulucu olarak yer aldı.
- Doha yönetimi tarafından Katar Yılı olarak belirlenen 2022’de Dünya Kupasına ev sahipliği yapacak. (Katar, bu turnuvaya ev sahipliği yapabilmek için birçok engeli aşmayı başardı. Örneğin Suudi Arabistan ve İran, böylesi bir turnuvanın Katar için çok büyük olduğu iddiasıyla turnuvaya ortak olmaya çalıştı)..)
- Katar yönetimi, Katar Yılında oluşturulan bu prestijli Katar imajına zarar gelmemesi açısından Al Jazeera’nin yayın politikasında bazı değişikliklere gitti.
- El-Ula zirvesinden bu yana kanalın komşu ülkelere ve bölge ülkelerine yönelik retoriğinde önemli bir değişim söz konusu. Boykot dönemindeki şiddetli medya savaşından hiçbir iz kalmamış durumda.
- ABD’nin Irak işgalinin yoğun olduğu dönemlerde kanal, küresel cihat hareketlerine sempati duyuyordu. Arap Baharı esnasında da Al Jazeera’nin pozisyonu gayet netti. Ancak cihatçı unsurlar çeşitli bölgelere hakim olduktan sonra diğer kanallar gibi Al Jazeera de DAEŞ gibi aşırılık yanlısı örgütlere karşı eleştirel bir çizgi benimsedi.
- Al Jazeera, diplomatik kriz yaratma potansiyeli taşıyan konuları daha düşük düzeyde de olsa ele almaya devam ediyor. Bu tür meseleler Al Jazeera ekranlarından ziyade kıdemli muhabirlerin ve sunucuların sosyal medya hesaplarında yahut Al Jazeera ağının (Al Jazeera Mubaşir, AJ+ gibi) daha az izlenen kanallarında derinlemesine inceleniyor.
- Al Jazeera halen Tunus’ta Nahda hareketinin sesi olmaya devam ediyor ya da Mısır’daki insan hakları ihlallerini, tutuklu gazetecileri vs. gündeme taşıyor. Ancak bu yayınlar Arap Baharının ilk günlerindeki yayınlara kıyasla oldukça düşük seviyede.
- Filistin meselesi ise Al Jazeera için değiştirilmesi düşünülemeyen bir tabu olarak kalmaya devam ediyor. Yayın stratejisindeki birçok değişikliğe rağmen kanal, “Katar Yılında” bile Hamas yanlısı bir söylem üretmeye devam ediyor.
- Özellikle gazeteci Şirin Ebu Akile’nin öldürülmesinden sonra kanal, İsrail karşıtı söylemleri yoğunlaştırdı.
“Türkiye ve İran: Dostlarınızı Yakın, Düşmanlarınızı Daha Yakın Tutun” başlığıyla Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü (JISS) tarafından yayımlanan yazıda şu hususlara değiniliyor:[2]
- Geçtiğimiz Ramazan ayında Kudüs’te yaşanan şiddet olaylarına rağmen Türkiye-İsrail ilişkileri ilerleme kaydetti. Mayıs sonlarına doğru artan İran tehdidi nedeniyle İsrail vatandaşlarına Türkiye’ye gitmeme çağrısı yaptı. MİT, Mossad ile işbirliği yaparak İstanbul’da İsraillilere saldırı hazırlığında olduğu belirtilen sekiz kişiyi gözaltına aldı.
- İran bu iddiaları yalanlayarak Türkiye-İran ilişkilerini bozmayı amaçlayan temelsiz İsrail girişimi olarak niteledi.
- İran-Türkiye ilişkilerinin gergin yapısına rağmen iki ülke bazı ortak çıkarları paylaşıyor.
- Her iki ülke Kürt ayrılıkçılığıyla mücadele ediyor ve Kuzey Irak’ta Kürtlerin bağımsızlığına karşı işbirliği yapıyor.
- Türkiye ile İran arasında önemli bir sınır ticareti mevcut. Bu sebeple Türkiye, İran’a yönelik uluslararası yaptırımları aşma konusunda çeşitli girişimlerde bulundu. NATO üyesi olmasına rağmen Türkiye, BM Güvenlik Konseyinde yaptırımlara karşı oy kullandı. Halkbank aracılığıyla BM yaptırımlarını deldi.
- Türkiye’nin bu tutumu bugün de değişmedi. Çavuşoğlu-Abdullahiyan zirvesinde Türkiye tarafı İran’a yönelik yaptırımların kaldırılması gerektiğini bir kez daha belirtti.
- Dağlık Karabağ meselesi Türkiye ve İran’ın karşı karşıya geldiği sahalardan birisini teşkil ediyor.
- Türkiye ve İsrail’in sağladığı silah teknolojisi desteğiyle Azerbaycan, Dağlık Karabağ’ı ele geçirdi. Böylece İran-Azerbaycan sınırı önemli ölçüde genişledi. Türkiye’nin Kafkasya’daki nüfuzu arttı.
- İran’ın kuzeybatısında önemli sayıda Azeri kökenli İran vatandaşı yaşıyor. Tahran’ın bakış açısına göre, Ermeni tehditlerinden arınmış bir Azerbaycan, dikkatini bu bölgeye odaklayabilir. Bu yüzden İran, Ermenistan’a Rusya’dan yeni silahlar alması için bir koridor sağladı.
- Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakü’de Aras şiirini okuması[3], Türkiye, Azerbaycan ve Pakistan’ın Bakü’de ortak askeri tatbikat düzenlemesi gibi gelişmelerle İran’ın endişesi zirveye çıktı.
- İki ülke arasındaki rekabetin ortaya çıktığı temel sahnelerden birisini de Irak teşkil ediyor.
- 2019 yılında PKK ile mücadele amacıyla başlatılan Pençe Harekatından bu yana Türkiye, Kuzey Irak’ta 38 askeri üs inşa etti. Türkiye’nin resmi açıklamalarına göre Irak’ın kuzeyindeki Haftanin, Metina, Zap, Sidekan, Avaşin, Hakurk, Basyan ve Sine bölgeleri halihazırda Türkiye’nin kontrolü altındadır.
- Türkiye’nin Kuzey Irak’taki bu faaliyetleri İran’ı endişelendiriyor. IKBY Başbakanı Mesrur Barzani’nin IKBY gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya satma arzusunu dile getirmesiyle bu endişeler daha da keskinleşti.
- Türkiye-IKBY yakınlaşması sonrası PKK, IKBY’ye muhalif hale gelirken İran destekli Şii milislerle ve Haşdi Şabi ile yakınlaştı.
- Haşdi Şabi’nin Türkiye’ye yönelik saldırı ve provokasyonlarının devam etmesi ve Sincar dağlarında PKK varlığınının artması, Türkiye’nin İran destekli Haşdi Şabi’ye karşı saldırıya geçmesine neden olabilir.
- Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de iki ülke farklı pozisyonlarda yer alıyor.
- Türkiye, Özgür Suriye Ordusunu desteklerken İran, Esed’i ve yerel Şii unsurları destekliyor. 2016 yılında Fırat Kalkanı Operasyonuyla Türkiye, Suriye’de aktif bir oyuncu haline geldi.
- Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde PYD-YPG varlığını ulusal bütünlüğüne yönelik bir tehdit olarak görüyor. Bu bölgeye yönelik düzenlediği askeri operasyonlarla Türkiye, sınırının yanı başındaki PYD-YPG varlığını büyük ölçüde bertaraf etti.
- Ancak Tel Rıfat ve Menbiç bölgelerinde PYD-YPG varlığı devam ediyor. Türkiye Fırat’ın batı yakasını tamamen bu unsurlardan arındırmayı planlıyor. Şii çoğunluğa sahip Nub ve El-Zehra kasabaları Tel Rıfat bölgesinde bulunuyor. İran bu bölgelerin Türkiye tarafından tamamen ele geçirilmesinden endişe duyuyor.
- Çavuşoğlu-Abdullahiyan görüşmesinde İran Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine askeri operasyon düzenleme ve güvenliğini sağlama hakkını kabul etti.
- Bu meselelere ek olarak su sorunu iki ülke arasında önemli ihtilaflara sebep olabilecek bir mesele olarak görülüyor.
- Son on yılda hem Türkiye hem de İran aşırı kuraklık yaşadı. Her iki ülkede de bazı göller ve nehirler yok oldu.
- Dicle ve Aras nehirleri her iki ülkenin sulama sistemleri için hayati önem taşımaktadır. Türkiye Fırat ve Dicle nehirleri üzerinde 19 baraj ve 14 hidroelektrik santral inşa etti. Aras nehri üzerinde de inşası tamamlanmış ve devam eden barajlar mevcut.
- İran, Irak ve İran’daki su sıkıntısından Türkiye’yi sorumlu tutuyor. Türkiye ise iklim krizini ve İran’ın suyu kötü yönetmesini öne sürüyor.
- Türkiye’nin İsrail, BAE, Suudi Arabistan ve bir ölçüde Mısır’la ilişkilerini düzeltmesi İran’ı yalnızlaştırıyor.
- Türkiye, İran’ın Türkiye topraklarında İsraillilere yönelik başarısız saldırı girişimini bir diplomatik başarı haline getirdi ve Suriye’de kazanım elde etti.
“İsrail Solu Körfez Ülkelerine Neden Hala Soğuk Bakıyor?” başlığıyla Mitvim’de yayımlanan yazıda şunlara temas ediliyor:[4]
- İbrahim Anlaşmalarının imzalanmasından kısa bir süre sonra İsrail-BAE iştirakiyle Sharaka adında bir STK kuruldu. Bu STK, oluşturulan olumlu atmosferden istifade ederek Arap toplumu ile İsrail arasında bir bağ kurmayı amaçlıyor. Sharaka’nın yönetim kademesinde İsrail’in sağından isimler yer alıyor.
- Sadece Sharaka değil İsrail’de bu alanda görev alan yahut çalışma yapan kişiler ve kurumlar genelde sağ kökenli oluyor.
- İsrail ile Körfez ülkeleri arasındaki bu yakınlaşmaya solcu kişi ve kurumlar ise mesafeli yaklaşıyor.
- Solcuların temel kaygıları: BAE’nin demokratik bir rejim olmaması, insan haklarını sistematik olarak ihlal etmesi, böylesi bir rejimin İsrail silahlarına ve teknolojilerine ulaşım sağlaması, bu anlaşmadan asıl istifade edenlerin Netanyahu ve Trump’ın çevresindeki kişiler olması şeklinde özetlenebilir.
- Anlaşmaların ilk imzalandığı dönemde İsrail solunun böyle bir tavır takınması makul görülebilirdi ancak aradan geçen sürede iki ülke arasındaki ilişkiler çok boyutlu olarak gelişmeye devam ederken İsrail solunun duruşunda sabit kalması doğru olmayacaktır.
- İsrail solunun bu yakınlaşmaya neden mesafeli durduğuyla alakalı açıklamalarda bulunan solcu bir siyasetçi, İsrail-BAE yakınlaşmasını menfaatlere dayalı, kaçık bir arabulucu (Trump) aracılığıyla yapılmış ve tepeden inme ekonomik bir ticaret olarak tanımlıyor.
- Bir başka solcu siyasetçi ise anlaşmaların İsrail’e Filistinlileri görmezden gelme hakkı tanımasını eleştiriyor.
- Anlaşmalardan sonra kamuoyunda ve sosyal medyada İsrail sevgisini uçlarda yaşayan Körfezli tipler ön plana çıkartıldı. Ancak gerçekte BAE kamuoyunun sadece üçte biri İsrail’i sevdiğini ve anlaşmaları desteklediğini ifade ediyor.
- İbrahim Anlaşmaları ülkeleri, İsrail’in soluna daha yakın bir görüntü çiziyor. İki devletli çözümü destekleyen ya da barış aktivisti İsraillileri tanımak istiyorlar. Ancak İsrail solu bu fırsatı kaçırıyor.
Referanslar:
- https://dayan.org/he/content/5962
- https://jiss.org.il/en/yanarocak-turkey-and-iran/
- Aras Nehri İran ve Azerbaycan arasındaki sınırı belirliyor. Nehrin iki yakasında Türkler yaşıyor. Erdoğan’ın okuduğu şiirde yer alan şu mısralar tepki çekti:
Aras’ı ayırdılar,
Kum ile doldurdular;
Ben senden ayrılmazdım,
Zor ile ayırdılar.