İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 01 – 06 Ağustos 2022

İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar
“Orta Doğu’da Geçmişin Görkemini Geri Getirecek Bir Demir yolu Sistemi Hayal Ediliyor, Ancak Vizyon Çok Uzakta” başlığıyla The Marker’da yayımlanan yazıda şunlara temas ediliyor:[1]
- Hicaz Demir Yolunun Birinci Dünya Savaşı sırasında tahrip edilmesinden bu yana Suudi Arabistan’a kara ulaşımı kolay olmamıştır.
- Riyad ile Ürdün sınırındaki Kurayat kenti arasındaki 1215 km’lik hat, mart ayında yeniden kullanıma açıldı.
- Son dönemde Orta Doğu’da hükümetler tahrip edilen demiryollarını yeniden düzenlemek ve genişletmek için milyarlarca dolarlık bütçeler hazırlıyor.
- Osmanlı’nın yıkılmasıyla kurulan bölge ülkeleri, toprakları üzerindeki hakimiyeti pekiştirmek için diğer ülkelerle bağlarını koparttı. Bu sebeple uzun yıllar demir yoluna yatırım ihtiyacı hissedilmedi.
- Ancak sıkışık yollar, artan nüfus ve iklim değişikliği yeniden düşünmeyi gerektiriyor. Trenlere ciddi bir talep var. Tren yolculuğu şahsi araçla yapılan yolculuktan daha hızlı ve daha temiz.
- Şu an yapım/planlama aşamasında olan önemli hatlar şu şekilde:
Mısır: Kızıldeniz’deki Ayn Suhne limanı ile Akdeniz kıyısında yer alan Mersa Matruh kenti arasında bir tren hattı planlanıyor. (Süveyş Kanalı için alternatif) Alman bir firma tarafından inşa edilecek.
- Suudi Arabistan: Cidde limanı ile Riyad arasında bir hat planlanıyor. (Hürmüz Boğazı için alternatif) İspanyol bir şirket ile anlaşıldı.
- BAE: Füceyre ile Abu Dabi arasında bir hat planlanıyor. Hattın büyük kısmı İngiliz ve Alman şirketlerden oluşan bir konsorsiyum tarafından inşa edilecek.
- Kuşak ve Yol projesi kapsamında Çin; İsrail, İran ve BAE ile çeşitli kalkınma ve demir yolu inşaatı planları için görüşmeler gerçekleştirdi. Ancak Batılı rakipleri, Çin’in önüne geçmiş görünüyor.
“Bir Trilyonluk Beton ve Cam” başlığıyla Ynet’te yayımlanan ve Suudi Arabistan’ın Neom Projesi dahilinde inşa edileceğini duyurduğu “The Line” projesi hakkında değerlendirmelere yer verilen yazıda teknik detaylara ek olarak şunlara temas ediliyor:[2]
- Megaloman projenin maliyetinin Suudi Arabistan için bile yüksek olan 1 Trilyon doları bulması bekleniyor. Maliyetin, Krallık fonlarından ve özel sektörden gelecek yatırımlar ile karşılanacağı açıklandı.
- Proje, ayak izinin artırılması ve çevre ile alakalı sloganlar eşliğinde sunuluyor. Ancak her ne kadar nihai ürün bu sloganlara uygun olsa da inşaat süreci tam bir çevre katliamı olacaktır. Zira inşaat sektörü çevreyi en çok kirleten sektör olarak görülüyor. Devasa inşaat malzemelerinin bölgeye nakli çevre açısından ciddi zararlara sebep olacaktır.
- Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin insan hakları noktasında karnesi oldukça kabarık. Neom projesinin inşa edileceği alanda yaşayan kabileler zorla yaşadıkları yerden sürüldü. Dünya kupasına hazırlanan Katar’daki inşaatlarda binlerce işçi hayatını kaybetti. Benzer bir trajedi bu proje sürecinde de mümkün görünüyor.
- Projenin inşaatının fizibilitesiyle alakalı sorunları bir yana bırakırsak çölde sıfırdan bir şehir inşa ederek insanları burada yaşamaya ikna etmek de kolay olmayacaktır. Riyad’da dahi birçok yüksek bina şu an boş durumda bulunuyor.
“Suudi Arabistan ve İslamabad Arasında Gizli Nükleer Anlaşma” başlığıyla Israel Hayom’da yayımlanan yazıda şunlara temas ediliyor:[3]
- Suudi Arabistan ve Pakistan arasında son dönemde görülen yakınlaşma bir tehlikeye dikkat çekiyor: Tüm dünya gözlerini İran’a çevirmiş olsa da İsrail, Suudi Arabistan’ın nükleer güç haline geldiği bir senaryoya hazırlıklı olmalı.
- Suudi Arabistan’ın nükleer güç haline gelmesi İran kadar tehditkar bir durum teşkil etmese de İsrail açısından bazı tehlikeler barındırıyor:
- İslamcı unsurları barındıran ve demokratik olmayan bir ülkeden bahsediyoruz. Dolayısıyla hükümet her an değişebilir ve İsrail’e düşman olabilir. Ayrıca mevcut hükümetin çıkarları da sonsuza kadar İsrail ile uyuşmayacak.
- Suudi Arabistan’ın nükleer güce sahip olması Türkiye, Mısır gibi diğer bölge ülkelerini de buna teşvik edecektir.
- Suudi Arabistan-Pakistan ilişkisi bir çeşit dengeye dayanıyor. Suudi Arabistan, yaklaşık %85’i Sünni olan 215 milyon Müslüman nüfusuyla dünyanın en kalabalık ikinci Müslüman ülkesi olan Pakistan’da Şii İran’ın etkisine karşı bir denge unsuru buluyor.
- Bunun karşılığında yoksul Pakistan büyük ekonomik yardımlardan ve milyarlarca dolarlık Suudi yatırımlarından faydalanırken, İslam’ın kutsal mekanlarının korunmasında merkezi bir rol ve Basra Körfezi’nde siyasi nüfuz elde ediyor.
- Nükleer silahların Pakistan’da Suudi Arabistan finansmanıyla üretilmesiyle Suudi Arabistan uluslararası baskıdan kaçınmış oluyor. Pakistan ise Hindistan’a karşı caydırıcılık kazanıyor.
- İran’ın nükleer anlaşmaya dönmesi bölgede bir nükleer yarışa sebep olabilir. Bu senaryoda Suudi Arabistan’ın Pakistan’dan hazır nükleer silahlar temin etmesi yahut bilgi transferi yoluyla kendi nükleer programını inşa etmesi olasılıklar arasında görülüyor.
- Bütün bu olasılıklara rağmen uzmanlar, Pakistan ile Suudi Arabistan arasında böylesi bir transferin önünde önemli teknik engellerin bulunduğunu ve bunu kısa sürede gerçekleştirebilecek bir proje olmadığını belirtiyor.
- Tam anlamıyla İran’a odaklanmış durumda olan İsrail’de Suudi Arabistan-Pakistan tehlikesi göz ardı ediliyor. Bu alanda çok az sayıda çalışma yürütülüyor.
“Erdoğan Türkiye’yi Ukrayna Buğdayı, Rus Nükleeri ve İsrail Gazı Arasında Dolaştırıyor” başlığıyla The Marker’de yayımlanan yazıda şunlara dikkat çekiliyor:[4]
- Türkiye’nin girişimleriyle gerçekleşen anlaşma sonrası Odessa Limanından hareket eden tahıl yüklü ilk gemi İstanbul’a ulaştı. Bu, Recep Tayyip Erdoğan için tarihi bir başarıdır.
- Anlaşma karşılığında Rusya yaptırımlardan muaf olarak gübre ihraç edebilecek.
- Anlaşma sayesinde gıda kriziyle karşı karşıya olan Afrika ve Orta Doğu ülkelerinin kısmen rahatlaması bekleniyor.
- Putin’i Erdoğan’a böyle bir zafer kazandırmaya iten gerekçenin ne olduğu tam olarak bilinmese bile bazı açıklamalar mevcut.
- Rusya Türkiye’de bir nükleer reaktör inşa ediyor. Yakın zamanda inşaattan sorumlu Türk şirketlerle sözleşme yenilenmezken üç Rus şirketiyle inşaatın tamamlanması için anlaşma imzalandı. Bu reaktör, Rusya için yaptırımları by-pass etmenin bir yolu olabilir.
- Türkiye, Rus gazına büyük oranda bağımlı durumda. Rusya’ya karşı pozisyonunu belirlerken bunu göz ardı etmiyor. Türkiye bu endişelerden dolayı Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmadı. Dolayısıyla Erdoğan ile Putin arasında iyi bir ilişkiden bahsetmek halen mümkün.
- Türkiye Rus gazına bağımlılığını azaltmak için faaliyetlerini sürdürüyor.
- Doğu Akdeniz’de sondaj faaliyetlerini ve siyasi taleplerini sürdürüyor.
- Mısır ile ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor.
- İsrail gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya transferi için Türkiye uzun vadeli bir anlaşmaya prensipte hazır.
Referanslar:
- https://www.themarker.com/wallstreet/2022-08-04/ty-article-magazine/.premium/00000182-6301-d879-a7e3-f3df8a4d0000
- https://www.ynet.co.il/architecture/article/b1moi8lpq
- https://www.israelhayom.co.il/news/world-news/middle-east/article/12648007
- https://www.themarker.com/opinion/2022-08-04/ty-article-magazine/.premium/00000182-6360-da5e-a7da-f3e4f8a90000