İsrail’in Gözünden Türkiye | Haziran 2021

Haziran Ayı Önemli Gelişmeler
2 Haziran 2021: İsrail Cumhurbaşkanlığı Seçimi
İsrail’de Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleştirildi. 87 oyla rakibi Miriam Peretz’i geride bırakan Isaac Herzog önümüzdeki yedi yıl için İsrail’in yeni Cumhurbaşkanı oldu. Mevcut Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin’in görev süresi 9 Temmuz’da sona erecek. 2018 yılından bu yana Yahudi Ajansının Başkanı olan Isaac Herzog aynı zamanda İsrail’in eski Cumhurbaşkanı Haim Herzog’un da oğlu.
13 Haziran 2021: İsrail’de Netanyahu Dönemi Resmen Sona Erdi.
İsrail’in 36. Hükümeti meclisten güven oyu alarak göreve başladı. Yamina Partisi lideri Naftali Bennett ve Yeş Atid Partisi lideri Yair Lapid öncülüğündeki koalisyon hükümetinin kurulması için farklı çizgilerden 8 parti arasında anlaşma imzalandı. Koalisyona dahil olan partiler arasında Mansur Abbas liderliğindeki İslamcı Ra’am Partisinin de yer alması İsrail basınında tartışmalara neden olmuştu. Koalisyon anlaşması gereğince Yamina lideri Bennett, 27 Ağustos 2023 yılına kadar başbakanlık koltuğunda oturacak. Daha sonra ise görevi Yair Lapid’e devredecek.
14 Haziran 2021: Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Biden’la Görüştü.
NATO Zirvesinin gerçekleştiği Brüksel’de Erdoğan ve Biden arasında bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşme yaklaşık 45 dakika sürdü. Zirve sonrası yaptığı basın toplantısında görüşmeyi değerlendiren Erdoğan, Biden’la gündemlerinde yer alan konularla ilgili kapsamlı görüş alışverişinde bulunduklarını aktardı. Görüşme, İsrail basınında da geniş yer buldu.
Haziran Ayında İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Türkiye Hakkında Çıkan Haber ve Yayınlar
Yıldırım Holding’e ait Yılport’un başını çektiği konsorsiyumun Hayfa Limanı özelleştirme ihalesine katılması onaylanmadı.[1]
İhaleye teklif veren iki grup var:
Yıldırım Holding (TR) – Global Ports Holding (TR) – GreaStone Logistics (ABD) – Eli Tilles (ISR)
DP World (Dubai Emiri Al Maktum) – Israel Shipyard Industries (ISR)
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu’nun İsrailli mevkidaşına Yılport’un ihaleye katılımının kolaylaştırılması için bir mektup yazdığı ancak bu mektubun da işe yaramadığı iddiasına yer verildi.
Hayfa Limanının İsrail için stratejik öneme sahip olması sebebiyle bu tür ihalelerde “Devlet Şirketleri Kurumunun” teklif verenleri incelemek üzere “Mossad, Şin-Bet, Ulusal Güvenlik Konseyi, İsrail Polisi ve Dışişleri Bakanlığı” gibi kurumlara danıştığı belirtildi.
Türk şirketin teklifinin neden reddedildiği hakkında net bir açıklama mevcut değil.
The Marker, güvenlik soruşturmasının son olaylardan önce başladığını dolayısıyla bu reddin Türkiye’nin son dönemdeki tutumuyla alakalı olmadığını söylüyor.
Sadece Türkiye’ye uygulanan bir engel olmadığı bilgisine yer verilmiş. BAE’li DP World şirketinin de ihaleye girmesinin konsorsiyumdaki hisselerini yüzde ellinin altında tutması şartıyla onaylandığına değinilmiş. Daha önce farklı ihalelerde Çinli şirketlere de çeşitli kısıtlamalar getirilmişti. 2015 yılında Hayfa Limanının kuzeyinde yer alan yeni Bayport Limanının işletmesinin Çinli SIPG şirketine verilmesi ABD-İsrail arasında gerilime yol açmıştı. The Marker bu tür önlemlerin bu tarihten beri dikkatle uygulandığını belirtiyor.
Bir diğer dikkat çekici nokta ise Türk şirketin ihaledeki rakibinin Dubai Emiri El-Mektum olması.
Şekil 1: Hayfa Limanı daha önce İsrail ve ABD’yi karşı karşıya getirmişti.
İsraeldefence.co.il sitesinde DENİZKURDU-2021 tatbikatı hakkında detaylı bir haber hazırlandı.[2]
Tatbikat, kuruluşundan bu yana Türkiye’nin en büyük deniz tatbikatı olarak nitelendirildi.
Haberde özellikle Bayraktar İHA’larının kullanımına ve silahlı insansız deniz aracı ULAQ SİDA hakkında detaylı bilgilere yer verildi. Tatbikatta ULAQ ilk atışında hedefi vurmakta başarılı olmuştu.
Türk donanmasının bu güç gösterisinin, Mısır, Yunan ve hatta belki de İsrail donanmalarına karşı caydırıcılık sağlayacağı belirtildi.
Erdoğan – Biden görüşmesi İsrail basınında yer buldu.[3]
Görüşmeyle alakalı yapılan analizlerde görüşmeden önemli neticeler elde edilemediği belirtildi.
ABD-Türkiye ilişkilerine dair yayımlanan analizlerde genel itibariyle şu konular öne çıktı:
ABD’nin sözde Ermeni Soykırımını tanıması ve Türkiye’den buna gelen tepki (genel olarak yumuşak bir tepki olarak görülmüş.)
S-400 meselesi ve muhtemel çözümler (İncirlik üssünde depolamak, başka ülkeye nakletmek, TR’nin önerisi istisnai durumlar haricinde kullanmama teminatı vermek.)
Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Batı bloku arasındaki çatışmalar
İnsan hakları, gazetecilerin gözaltına alınması, HDP’ye yönelik davalar vs. ve Biden’ın insan haklarını geliştirme hususunu dış politika öncelikleri arasına koyması
İsrail basınındaki genel kanaat ABD-Türkiye ilişkilerinin iyileşmesinin önünde ciddi engeller olduğu yönünde. Biden’ın Ankara’dan birçok talebinin olması bekleniyor. Ancak, Ankara’nın bu taleplerden birçoğunu karşılayamayacağı tahmin ediliyor.
Türkiye ile Filistin Yönetimi arasında imzalanan güvenlik iş birliği anlaşması İsrail’de ana akım medyada yer bulmasa da bazı haber siteleri konuyu haberleştirdi.[4]
Anlaşma 3 sene önce düzenlenmişti. 6 Haziran itibariyle resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi.
Anlaşma Filistin güvenlik güçlerinin kapasitelerinin artırımı için eğitim, malzeme hibesi, bilgi ve tecrübe paylaşımını içeriyor.
Türkiye, İsrail’le ilişkilerinde yeni bir döneme girmek istiyorsa bölgedeki muhatabını Filistin Yönetimi olarak belirlemek zorunda kalacaktır. Anlaşmayı da bu yönde atılan küçük bir adım olarak görebiliriz.
Ayrıca meselenin son dönemde ortaya atılan Filistin’le deniz sınırlandırma anlaşması imzalanmasıyla da bağlantısı olabilir.
Burak Bekdil tarafından kaleme alınan “Erdoğan’ın Doğu Akdeniz Tövbesi” başlıklı yazı Bar-Ilan Üniversitesine Bağlı Begin-Sadat Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından yayımlandı.[5]
Yazıda Türkiye’nin dış politika hamleleri sert bir dille eleştirilmiş. Erdoğan döneminde belirlenen dış politika hamleleri birer hayal olarak nitelendiriliyor. Suriye’deki duruma yönelik hatalı tahminler, Kahire ile ilişkilerin kesilmesi, İsrail’le normalleşme süreci sonrası BAE’den büyükelçinin geri çağrılması üzerinden geriye dönük eleştirel bir tutum sergileniyor.
Türkiye’de bakkalların bayat ekmekleri market fiyatından birkaç kuruş daha ucuza sattığından ve insanların daha ucuza almak için kuyruk oluşturduğundan bahsedilerek karamsar bir ekonomik tablo ortaya konuluyor.
Türkiye’nin son dönemde Mısır’la yürüttüğü görüşmeler üzerinden dış politikada yeni bir döneme girmek istediği belirtilmiş. Ancak yazara göre bu zor olacaktır. Önceki dış politika hamleleri Türkiye’yi tamamen yalnızlaştırdığından bahseden yazar, Suudi Arabistan’ın Yunanistan’la askeri iş birliği halinde olduğunu, Mısır’ın ilişkileri düzeltmek için Ankara’dan aksiyon beklediğini belirtmiş. Libya dahi artık Türkiye’yi topraklarında istemiyor diye de ekliyor.
“İsrail-Türkiye İlişkilerini Yeniden Düşünmek” başlıklı Dr. Efrat Aviv’e ait yazı Begin-Sedat Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından yayımlandı.[6]
İsrail-Türkiye ilişkilerinin, ilişkilerin en derin olduğu 1990’larda bile karşılıklı güven ve dostluğa dayanmadığı ifade ediliyor .
Türkiye-İsrail ilişkilerinin bölgedeki diğer ülkelerin Türkiye’ye karşı tutunacakları tutuma bağlı olduğu; Mısır, Yunanistan ve Suudi Arabistan ile yürütülen diplomasi sonuç verirse Türkiye’nin, İsrail’le ilişkileri güçlendirmekle ilgilenmeyeceği belirtiliyor.
Türkiye ile iyi ilişkilerin İsrail’e sağlayacağı avantajlar olarak şunlara yer veriliyor:
Arap dünyasındaki diğer ülkelerle İsrail arasında bir kanal görevi görebilir.
İsrail ticareti için Türkiye’nin önemli bir yeri var.
Türkiye-Azerbaycan-İsrail stratejik bir üçgen oluşturuyor.
Türkiye’de İsrail karşıtı görüşlerin sağcı/dindar kesime has olmadığı, Filistin-İsrail arasındaki son olayların, İsrail karşıtlığının solcular arasında da ciddi boyutta olduğunu gösterdiği ifade edilmiş. Dolayısıyla Erdoğan sonrası dönemde dahi İsrail’in Türkiye ile ilişkileri iyileştirmesi zor görünüyor sonucuna ulaşılıyor .
Haziran Ayı Genel Değerlendirme
Geçtiğimiz aylarda iyileşme arifesinde gibi gözüken İsrail-Türkiye ilişkilerinin Filistin-İsrail çatışması sonrasında yeniden rafa kaldırıldığı gözüküyor. Bu durum iki ülkenin ilişkilerinin son dönem tarihi incelendiğinde şaşırtıcı değil. Önceki yıllarda da iki ülkenin ilişkilerini iyileştirme çabaları çeşitli olaylar sonrasında kesintiye uğramıştı.
İkili ilişkileri normalleştirmeye dönük ilk adımlar 2013 yılında atılmıştı. Ancak o dönemde vuku bulan Gezi Parkı, Sisi’nin askeri darbeyle göreve gelmesi gibi olaylar nedeniyle ilişkilerde ilerleme kaydedilmemiştir. 2016 yılında karşılıklı büyükelçi atamalarına kadar varan iyileşmeler ise Kudüs’ün ABD tarafından İsrail’in başkenti olarak tanınması ve sonrasında yaşanan gelişmeler nedeniyle 2018 yılında kesintiye uğramıştı.
Son dönemde özellikle Doğu Akdeniz’deki çatışmalar Türkiye açısından İsrail’le ilişkileri stratejik bir konuma getirdi. İstihbarat ve ticaret düzeyinde devam eden ilişkilerin iyileştirilmesi adına çeşitli adımlar atılmaya başlanmıştı. Ancak son olaylar sonrasında ikili ilişkiler yeniden zor bir dönemece girdi.
Önceki yıllarda yayımlanan çeşitli analizler, politik gerginlikler ve iniş çıkışlara rağmen iki ülke arasında ticaret hacminin büyüyerek devam ediyor olmasını olumlu bir işaret olarak ele alabiliriz. Son dönemde yaşanan Yılport’un Hayfa Limanı ihalesine katılmasının engellenmesi, iki ülke arasındaki siyasi gerginliğin ekonomiye de yansımaya başladığına dair bir sinyal olarak görülebilir.
Özellikle ihalede rakip firmanın Dubai emirine ait olması, yeni dönemde İsrail’in Türkiye’nin yerini BAE ile doldurma isteğinin bir alameti olabilir. Böyle bir senaryoda BAE’nin Türkiye’ye alternatif olabileceği sektörleri OEC’nin 2019 ticaret verileri üzerinden belirlemeye çalıştım.
2019 Yılı Türkiye’den İsrail’e İhracat Verileri [7]
Ürün Grubu | Türkiye 2019 ihracatı(Milyar dolar) | 2019 ihracatında ürün grubunun yüzdelik payı[8] | Türkiye’den İsrail’e ihraç(Milyar dolar) | Ürünün TR-İsrail 2019 ihracatındaki yüzdelik payı[9] | İsrail’e ihracatın aynı kategorideki genel ihracata yüzdelik payı[10] |
Metaller | 24,2 | %12,94 | 1.11 | %25,05 | %4,58 |
Ulaşım | 30,3 | %16,2 | 0,724 | %16,34 | %2,38 |
Tekstil | 29,7 | %15,8 | 0,46 | %10,38 | %1,54 |
Makineler | 28,6 | %15,29 | 0,436 | %9,84 | %1,52 |
Plastik Kauçuk | 9,8 | %5,24 | 0,32 | %7,22 | %3,26 |
Değerli Madenler | 13,3 | %7 | 0,144 | %3,25 | %1,08 |
Toplam | 187 | %100 | 4,43 | %2,36 | %2,36 |
BAE 2019 İhracat Verileri[11]
Ürün Grubu | BAE 2019 ihracatı(Milyar dolar) | 2019 ihracatında ürün grubunun yüzdelik payı[12] | 2014 İhracat Hacmi – 2019 İhracat Hacmi(2014-2019 Büyüme)(Milyar dolar)[13] | 2014-2019 Büyüme/TR-İsrail 2019 Hacmi[14] | BAE 2019 Toplam İhracatı/TR 2019 Toplam İhracatı[15] |
Metaller | 17 | %6,85 | 1,5 | 1,35 | 0,702 |
Ulaşım | 12,1 | %4,87 | 0,2 | 0,276 | 0,399 |
Tekstil | 29,7 | %1,53 | 0,83 | 1,804 | 0,127 |
Makineler | 28,6 | %13,22 | 16,4 | 37,614 | 1,146 |
Plastik Kauçuk | 9,8 | %3,29 | 1,8 | 5,625 | 0,832 |
Değerli Madenler | 13,3 | %18,06 | 10,2 | 70,833 | 3,368 |
Tablo incelendiğinde Türkiye’nin İsrail’e en fazla ihraç ettiği ürün kategorisi 1.1 Milyar dolarla Metaller (Demir, Çelik, Bakır, Alüminyum vs.) olarak gözüküyor. Aynı sektörde BAE’nin toplam ihracat rakamı Türkiye’nin toplam ihracatının 0.7 katı kadar gözüküyor. Yani Türkiye’nin ihracat hacmi daha fazla. BAE metaller grubunun ihracatında 2014 yılından 2019 yılına kadarki 5 senelik periyotta 1.5 milyar dolarlık bir artış yaşamış. Bu rakamın Türkiye-İsrail ihracatının (1.1 Milyar Dolar) 1,35 katı olduğu tabloda görülüyor. İsrail’e metal ihracatında istatistiklere göre Türkiye hala daha avantajlı gözükse de bu avantaj kapatılamayacak kadar büyük gözükmüyor.[16]
Ulaşım ve Tekstil sektöründe Türkiye lehine bir üstünlük göze çarpıyor. Bu alanda İsrail-Türkiye ticaretinin devam edeceğini ön görebiliriz. Makineler ve Değerli Madenler kategorilerinde ise BAE’nin Türkiye’den daha fazla ihracat hacmine sahip olduğunu ve 5 yıllık süreçte, aynı alanlardaki Türkiye-İsrail ticaret hacminin sırasıyla 37 ve 70 katı kadar büyüme kat ettiğini görüyoruz. Dolayısıyla bu alanlarda İsrail ithalatının BAE’ye kaymasının daha kolay olduğu belirtilebilir.
Ancak liman ihalesindeki bu uygulama Türkiye’ye has bir yaptırım gibi durmuyor. Geçmişte buna benzer engeller -Çin başta olmak üzere- farklı ülkelere ait şirketlere, benzer güvenlik endişeleriyle çıkarılmış. Dolayısıyla salt bu olay üzerinden uzun yıllara dayanan Ankara-Tel Aviv ekonomi hattının bir yıkıma uğrayacağını söylemek güç. İki ülke arasında istikrarlı biçimde gelişen ve ayakta kalan ekonomik iş birliği köprüsünü de yıkarak bağları tamamen koparmak riskli bir karar olacaktır.
Mevcut hükümetin en önemli liderlerinden olan Bennett ve Lapid’in Netanyahu döneminde Türkiye aleyhinde sert söylemleri olduğu bilinmektedir. Mavi Marmara olayı ve sonrası döneme ait iki liderin açıklamaları açıkça her ikisinin de Türkiye-İsrail dostluğunun artık bittiğine ve geri dönüşü zor bir noktaya geldiğine ikna olduğunu göstermektedir. 2017 yılında Maariv için bir makale kaleme alan mevcut İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid “Bir zaman iyi ilişkilerimiz vardı ve artık bu bitti. İsrail’in bunu farketmesi ve buna göre davranması gerekir.” diyerek sözde Ermeni soykırımı, Suriye’deki Kürtlerin tanınması ve Türkiye’nin NATO üyeliğinin sorgulanması için uluslararası bir baskı oluşturma gibi yöntemlerle Türkiye’nin köşeye sıkıştırılmasını teklif etmiştir.
Benzer tehditler 2018 yılında Mavi Marmara olayı sonrası iki ülke arasında imzalanan anlaşmanın akabinde dönemin Eğitim Bakanı Naftali Bennett tarafından da dile getirilmiştir. Ancak Mavi Marmara Anlaşması sonrası her iki lider de açıklamalarında Türkiye ile ilişkilerin, İsrail’in ulusal güvenlik çıkarları açısından önemine gönderme yaptıklarını da görüyoruz. Yair Lapid anlaşma hakkında “Sindirmesi zor ancak bu gibi durumlarda milli güvenlik çıkarları çok önemlidir.” yorumunu yapmıştır. Bennett de anlaşmayı büyük bir hata olarak nitelemiş ve Ayelet Şaked ile birlikte anlaşmaya ret oyu vermiştir. Buna rağmen açıklamalarında Türkiye ile sağlanan uzlaşının İsrail’in çıkarları açısından mevcut şartlarda önemli olduğunu belirtmiştir. Maariv’de yayımlanan makalesinde Lapid, Türkiye ile ilişkilerin düzelmemesinin temel gerekçeleri olarak Türkiye’nin dış politikada İran ve Katar ekseninde yer almasını ve Filistin’deki İslami hareketler üzerinden İsrail’in iç işlerine müdahil olmasını göstermektedir. Ayrıca geçmişte ikili ilişkilerin temel dayanak noktası olan askeri ve güvenlik iş birliği noktasındaki argümanların da artık zayıfladığı görüşündedir.
Her iki liderin zihin dünyasında Türkiye’nin Recep Tayyip Erdoğan yönetiminde giderek daha İslami bir rejim haline dönüştüğüne ve demokratiklikten uzaklaştığına dair bir resim olduğunu tahmin etmek de zor değildir. Her iki isim de açıklamalarında bu tür vurgulara fazlasıyla yer vermektedir. Bu algı Türkiye’nin stratejik meselelerde güvenilmesi zor bir ülke olarak resmedilmesine sebep olmaktadır. Bennett, Türkiye’yi “tepeden tırnağa Hamas terörüne batmış” olarak nitelerken Yair Lapid ise Türkiye’nin gün geçtikçe daha Osmanlıcı, daha İslami ve daha agresif hale geldiğini belirterek güvenlik iş birliği noktasında İsrail’in artık Türkiye’ye güvenemeyeceğini belirtmektedir.
Sonuç Yerine
Bu ay yaşanan gelişmeler Türkiye-İsrail ilişkileri adına olumlu çok az şey vaat ediyor. Olumlu olarak belki de sadece İslamcı çizgiden bir isim olan Mansour Abbas’ın hükümet ortağı olmasını sayabiliriz. Ancak onun da pragmatik bir siyaset izlediğini ve önceliğinin İsrailli Araplara yönelik çeşitli hedefler olduğunu biliyoruz. Türkiye ya da Katar ile açıktan kuracağı bir iletişim hem İsrail kamuoyunda hem de hükümette beklenmedik tepkilere yol açabilir. Bu durumda elde etmeyi umduğu çeşitli kazanımları tehlikeye atabilir.
Ankara-Tel Aviv arasındaki ilişkilerin gelişmesi Filistin meselesinin ilişkilerin merkezinden çekilmesiyle paralel gözüküyor. Zira Ankara – Tel Aviv ikili ilişkilerinin gelişmesinin önünde temel engelin Filistin meselesine yaklaşımdaki farklılıklar olduğunu hem ilişkilerin tarihinden hem de aktüel gelişmeler üzerinden görmek mümkün. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Filistin meselesini defaatle “kırmızı çizgimiz” olarak nitelendirdiğini göz önünde bulundurursak mevcut durumda Türkiye-İsrail ilişkilerinin belirli bir süre daha ticaret ve istihbarat iş birlikleri üzerinden devam edeceğini söyleyebiliriz.
Referanslar:
- https://www.themarker.com/dynamo/.premium-1.9836297
- https://www.israeldefense.co.il/node/50453
- https://www.ynet.co.il/news/article/SJdf7kHju
- https://www.zman.co.il/227078/
- https://besacenter.org/erdogans-eastern-med-repentance-too-little-too-late/
- https://besacenter.org/rethinking-israeli-turkish-relations/
- https://oec.world/en/profile/country/tur?depthSelector1=HS4Depth#Profile
- Ürün grubunun Türkiye’nin 2019 ihracatında ne kadar yer kapladığını ifade eder. OEC’den alınan veriler işlenerek hesaplanmıştır.
- Ürün grubunun Türkiye’den İsrail’e 2019 yılındaki toplam ihracatta ne kadar yer kapladığını ifade eder. OEC’den alınan veriler işlenerek hesaplanmıştır.
- Bir ürün grubunda İsrail’e yapılan ihracatın, aynı ürün grubunda Türkiye’nin total ihracatında ne kadar yer kapladığını ifade eder. OEC’den alınan veriler işlenerek hesaplanmıştır.
- https://oec.world/en/profile/country/are
- 2019 yılında belirtilen ürün grubunda yapılan ihracatın toplam ihracatta ne kadar yer kapladığını ifade eder. OEC’den alınan veriler işlenerek hesaplanmıştır.
- Belirtilen ürün grubunda 2019 yılı ihracat rakamından 2014 yılı ihracat rakamı çıkarılarak elde edilmiştir.
- BAE’nin 2014 – 2019 yılları arasındaki ihracat farkının, Türkiye-İsrail 2019 ihracat hacmine bölünmesiyle elde edilmiş rakamdır. BAE’nin belirtilen ürün kategorisinin ihracatında, Türkiye-İsrail 2019 pazarının kaç katı kadar büyüdüğünü ifade eder. Rakamın büyük olması BAE’nin lehine Türkiye’nin aleyhine olacaktır.
- Belirtilen ürün kategorisinde BAE’nin 2019 ihracat rakamının, Türkiye’nin ihracat rakamına bölünmesiyle elde edilen rakamdır. İki ülkenin belirtilen ürün gruplarındaki ihracat kapasitesinin karşılaştırmasını ifade eder. Rakamın 1’den büyük olması BAE’nin belirtilen kategorideki ihracat kapasitesinin Türkiye’den fazla olduğunu ifade eder. 1’den küçük olması Türkiye’nin daha fazla ihracat yaptığı anlamına gelmektedir.
- Tabi burada ileriye dönük tahminler için daha ciddi istatistik ve ticaret bilgisi ve daha fazla veri incelenmesi gerektiğini de belirtmek gerekir. Ayrıca bu çalışmada incelediğimiz veriler ana başlıklardan oluşmaktadır. İsrail-Türkiye-BAE ticaret üçgenindeki olası değişimleri ana hatlarıyla inceleyebilmek adına böyle bir çalışma yapılmıştır. Daha detaylı inceleme için her bir başlığın alt ürün kategorileri de ele alınmalıdır.