İsrail’in Gözünden Katar ve Körfez | Temmuz 2021

Temmuz Ayı Önemli Gelişmeler
5 Temmuz: OPEC’te BAE ve Suudi Arabistan Arasında Gerilim
BAE’nin, OPEC+’ın üretimi ağustos ayından itibaren iki milyon varil yükseltme kararını desteklerken var olan kesintilerin 2022 yılına kadar uzatılması teklifine karşı çıktığı ifade ediliyor. Suudi Arabistan Enerji Bakanı Abdulaziz bin Salman ise “Eğer herkes üretimi artırmak istiyorsa o zaman bir uzatma olması gerekiyor.” şeklinde açıklamada bulundu.
25 Temmuz: BAE-İsrail Petrol Boru Hattı Anlaşması İsrail Tarafından Donduruldu.
İsrail Çevre Bakanlığından yapılan açıklamada projenin çevreye vereceği muhtemel zararlar göz önünde bulundurularak yeniden değerlendirilmesi için dondurulduğu ifade edildi. Proje kapsamında BAE petrolünün Kızıldeniz’e sahili olan Eylat’tan Akdeniz’e sahili olan Aşkelon’a İsrail karası üzerinden taşınması planlanıyordu.
27 Temmuz: İsrail ve Bahreyn Ekonomik İş Birliği Anlaşması İmzalamaya Hazırlanıyor.
İsrail ve Bahreyn, hükümet onayına sunulmak üzere ekonomik iş birliği çerçeve anlaşması üzerinde uzlaştı. Anlaşma, ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi ve ülkeler arasında mal ve hizmetlerin serbest dolaşımının teşvik edilmesi ile özel sektör iş birliğinin ve ortak AR-GE projelerinin teşvik edilmesi gibi konuların yanı sıra ortak bir ekonomi komitesinin kurulmasını da öngörüyor.
Temmuz Ayında İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Katar ve Körfez Hakkında Çıkan Haber ve Yayınlar
Yonathan Ben Menachem tarafından kaleme alınan “Katar’ı Gazze’den Uzak Tutmak” başlıklı yazı 03.07.2021 tarihinde zman.co.il sitesinde yayımlandı.[1] Yazıda şu konulara temas ediliyor;
Şekil 1: Yazıda Netanyahu’nun siyasi emelleri için iktidarı boyunca Hamas’a para akışına göz yumduğu iddia ediliyor.
- Yazıda Katar, Türkiye ile birlikte Hamas terörizmini destekleyen aşırılık yanlısı İslami ideolojiye sahip bir devlet olarak tanımlanıyor. Ayrıca Katar’ın yalnızca Sünni grupları değil Hizbullah gibi Şii terörizmini ve Afganistan’da da Taliban’ı destekleyerek çift taraflı oynadığından bahsediliyor. Al-Jazeera’nin yayınları şiddet yanlısı olarak nitelendirilmiş ve tüm bu veriler ışığında Katar’ın İsrail’le normalleşme anlaşması imzalaması düşük bir ihtimal olarak görülüyor.
- Surların Koruyucusu operasyonunun, Gazze’ye aktarılan paraların büyük kısmının Hamas’ın eline geçtiğini gösterdiği iddia ediliyor. Katar-Gazze para akışına BM’nin aracılık etmesi yönündeki baskı ve gelişmeler İsrail’in bu operasyondan çıkardığı bir ders olarak nitelendiriliyor.
- 2012’den günümüze Katar’ın Gazze Şeridine 1.4 milyar dolar yatırdığı belirtiliyor.
- Katar’dan Gazze’ye aktarılan paranın mahiyetinden ve taksiminden bahsediliyor. Katar’dan Gazze’ye aktarılan paralar üzerinde yeterli bir gözlem olmadığı, bu durumun İsrail güvenlik yetkilileri tarafından da bilindiği ancak bunun eski Başbakan Netanyahu’nun siyasi bir kararı olduğu belirtiliyor. Avrupalı üst düzey bir diplomata dayandırılan bilgilere göre, Netanyahu’nun Hamas’a aktarılan paralar karşılığında Hamas’tan barışın korunmasına dair söz aldığı iddia ediliyor. Hamas ve Filistin Yönetimi arasında ayrışmaya neden olması, çift sesliliği devam ettirmesi ve bunların neticesinde bağımsız bir Filistin devletine dönük hamleleri engellemesi açısından Netanyahu’nun bu politikası başarılı olarak nitelendiriliyor.
- Netanyahu’nun göz yumduğu bu para akışının Hamas’ın güçlenmesine yol açtığı ve son anketlere göre Batı Şeria’da Hamas’a destek noktasında çarpıcı bir artış olduğu dile getiriliyor.
- Bennett-Lapid hükümetinin, Katar’ın Hamas üzerinden yarattığı bu etkiyi görerek gerekli dersleri alması ve Katar’ın Gazze’ye herhangi bir şekilde etki etmesinin ve bölgeye dahil olmasının önüne geçmesi tavsiye ediliyor.
“Petrol, Ekonomi ve Jeopolitik: Suudi Arabistan ve BAE İlişkileri” başlıklı yazı INSS tarafından yayımlandı. Yazıda özellikle son on yılda yakın müttefik imajı çizen iki devletin arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar ve bunların İsrail siyaseti için önemi ele alındı.[2]
Şekil 2: Yazıda BAE ve Suudi Arabistan arasında son dönemde meydana gelen anlaşmazlıklara yer veriliyor.
- İki ülke arasında anlaşmazlıklar aşağıdaki başlıklarda inceleniyor:
- Petrol ve Korona: Korona sürecinden büyük ölçüde petrole bağlı olması sebebiyle her iki ülkenin ekonomisinin ciddi derecede etkilendiğinden bahsediliyor. Ayrıca OPEC+ üyesi iki ülkenin petrol ihracatındaki sınırlamalar noktasında yaşadığı anlaşmazlığa da değiniliyor. Petrol geleceğine dair çeşitli olumsuz öngörüler sebebiyle BAE’nin hali hazırda kâr maksimizasyonu konusunda istekli olduğu ve günlük üretim miktarını artırma noktasındaki talebinin Suudi Arabistan yetkilileri tarafından mantıklı bulunmadığı belirtiliyor.
- Diğer Ekonomik Konulardaki Ayrılıklar: Bu başlık altında Suudi Arabistan’ın delta varyantı sebebiyle BAE’ye uçuşları durdurmasından kaynaklı BAE’nin turizm geliri kaybından ve Suudi Arabistan’ın 2030 yılı vizyonu dahilinde duyurduğu küresel bir havacılık merkezi olma planının aynı sektörde Katar ve BAE’ye vereceği zarardan bahsediliyor. Ayrıca Suudi Arabistan’ın, 2025 yılına kadar merkez üssü Suudi Arabistan’da yer almayan şirketlerle bağlarını keseceğini açıklamasının, temelde Dubai’yi hedef almış olabileceği belirtiliyor. Son olarak ise Suudi Arabistan’ın serbest ticaret bölgelerinden gelen ve İsrail’de üretilen mallara getirdiği kısıtlamaların da BAE ekonomisini olumsuz etkileyeceğinden söz ediliyor.
- Jeopolitik: Bu başlık altında temelde iki ülkenin İran politikasında ve Katar’la ilişkileri normalleştirme noktasında yaşadığı ayrılıklara değiniliyor. Geçmiş dönemde iki ülkenin benzer gerginliklerin üstesinden geldiği ve BAE’nin siyasi manevralar noktasında her zaman Suudi Arabistan’dan önce davrandığı eklenmiş.
- Son bölümde iki ülke arasındaki bu durumun İsrail açısından ne ifade ettiği ele alınıyor. Çıkarımlar şu şekilde veriliyor:
- İki ülke arasındaki sorunların temelinde ekonomi yatıyor.
- İhtilafların çokluğu iki ülkenin bölgedeki denklemde yeniden konumlanışının bir işaretçisi olabilir.
- İki ülkenin pragmatik bir dış siyaset sergiliyor olması İsrail açısından jeo-stratejik öneme sahip.
- İsrail ve bu iki ülke arasındaki iş birliği temelde İran karşıtlığına dayanıyor. İki ülke arasındaki anlaşmazlıklar İran’a karşı birleşmiş bu bölgesel cephenin imajını zedeliyor.
- Ortak çıkarlar sebebiyle Riyad ve Abu Dabi ilişkilerin bozulmasına izin vermeyecektir.
- İsrail’in yürüttüğü gizli diplomasi, İbrahim Anlaşmalarından sonra dahi önemini koruyor. İsrail her iki ülkeyi de ayrı ayrı ele almalı, aralarındaki çatışmalara dahil olmamalı ve bu çatışmada bir taraf olarak algılanmamalıdır.
“Suudi Arabistan ve Suriye: Rota Yeniden mi Hesaplanıyor?” başlıklı yazı INSS’de yayımlandı. Yazıda şu konulara değinildi;[3]
Şekil 3: Yazıda Suudi Arabistan’ın Esed Rejimine yönelik olası tutum değişikliklerinden bahsediliyor.
- Yazıda başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap devletlerin mevcut gerçekliği kabul ederek Esed rejimiyle normalleşme adımları atmaya başladığı belirtiliyor.
- Körfez ülkeleri Suriye savaşına yaklaşımlarına göre 3 ana kampa ayrılıyor:
- Esed rejimini kabul edenler: BAE, Bahreyn ve Umman.
- Esed rejimine karşı çıkanlar: Katar.
- Tarafsız kalanlar: Kuveyt ve Suudi Arabistan.
- Esed’in Suriye’yi yeniden inşa etmek için ihtiyaç duyduğu fonu ABD ve AB ülkelerinden ya da Rusya ve İran’dan temin etmesinin zor bir ihtimal olduğundan bahsediliyor. Bu durumda Körfez ülkeleri bu fonu sağlamaya en yakın kaynaklar olarak gösteriliyor.
- Esed rejiminin elde edeceği bir Arap meşruiyetinin Suudi Arabistan’ın ve Körfez ülkelerinin çıkarına olacağı tezi ortaya atılıyor:
- İran’ın Suriye’deki gücü bir ölçüde kırılabilir.
- İran ve Rusya’ya karşı Suriye’nin eli güçlenebilir.
- Bölgede Türkiye-Katar etkisi azaltılabilir.
- Suriye, BAE için güzel bir pazar olacaktır.
- Temel itici güç olarak ise Biden sonrası İran’ın bölgedeki yeni rolü gösteriliyor. İran’ın bu yeni konumunun Körfez ülkelerini etki alanlarını genişletmeye ittiği ifade ediliyor.
- Son kısımda bu gelişmelerin İsrail’e etkileri ele alınıyor ve şu noktalara değiniliyor:
- Esed’in Arap ülkeleri arasında elde edeceği bir meşruiyet ile mevcut Körfez-İsrail ilişkileri göz önüne alındığında bu durum İsrail’le Suriye arasında yeni bir kanalın oluşmasına fırsat verebilir.
- Ancak İran-Suudi Arabistan arasında da artan bir görüşme trafiği söz konusu. Olası bir Körfez-İran yakınlaşması İsrail açısından ciddi tehditler barındırmaktadır.
- İsrail mevcut atmosferden istifade ederek Körfez ülkeleriyle birlikte İran’a karşı oluşturduğu cepheyi sağlama almak için proaktif biçimde çalışmayı sürdürmelidir.
“Mısır’la Yakınlaşmalarının Ardından Müslüman Kardeşler, Türkiye ve Katar’ı Kaybediyor mu?” başlıklı yazı Moşe Dayan Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi tarafından yayımlandı.[4]
- Yazıda bu ülkeler arasındaki yakınlaşma mevcut ABD hükümetiyle iyi ilişkiler kurmak adına atılmış adımlar olarak ele alınıyor.
- Katar’ın hedeflerinden birisinin de Libya ve Sudan’daki etkisini artırmak olduğu belirtiliyor.
- Katar-Mısır yakınlaşması Kahire açısından ise:
- Katar’ın Mısır ekonomisine sağlayacağı katkılar,
- Etiyopya’ya karşı bir cephe oluşturma isteği,
- Müslüman Kardeşlerin faaliyetlerinin sınırlanması gibi sebeplerle açıklanıyor.
- Katar ve Türkiye’den Mısır’ın talepleri doğrultusunda bazı somut adımların geldiği belirtiliyor. Ancak bu adımlar her iki ülkenin Müslüman Kardeşler’e karşı bakışında bir değişime işaret etmeyen pragmatik adımlar olarak niteleniyor.
Temmuz Ayı Genel Değerlendirme
Temmuz ayı boyunca İsrail medyasında en çok tartışılan meselelerden birisi Katar’dan Gazze’ye girecek fonlar oldu. BM, Dünya Bankası ve AB tarafından yayımlanan rapora göre Gazze’de acil ve kısa vadeli iyileşme için gerekli miktar 485 milyon dolara ulaşıyor.
Katar, 2014 yılındaki Koruyucu Hat Operasyonundan sonra Gazze’ye 1 milyar dolar değerinde yatırımda bulunmuştu. Mayıs ayında yaşanan gelişmelerden sonra Doha, Gazze’ye 500 milyon dolar değerinde yeni bir vaatte bulundu. Ancak İsrail hükümeti ve güvenlik yetkilileri, mayıs ayında İsrail’e 4000’in üzerinde roket fırlatan Hamas’ın askeri bütçesinin temel gelir kaynağı olarak Katar’dan gelen maddi yardımları görüyor. Netanyahu döneminde Katar parasının takibi ve gözlemlenmesi noktasında yeterli denetim mekanizmalarının kurulmamasının, Hamas’ın bölgede giderek güçlenmesinin temel sebebi olduğu iddia ediliyor.
Medyada en çok dile getirilen çözüm önerisi ise Katar’dan gelecek paraların Gazze’ye BM aracılığıyla sokulması şeklinde. İsrail medyası tarafından Bennett hükümetine yakın yetkililerden aktarılan bilgilere göre İsrail hükümetinin Gazze’ye dışarıdan gelen yardımların Hamas’ın eline geçmeyeceğinden emin olmak için gerekli adımları atacağı ve gıda ve diğer ihtiyaçların karşılanması için kullanılacak bir çek sisteminin yine hükümetin gündeminde olduğu belirtiliyor.
Bu ay öne çıkan gelişmeleri aşağıdaki başlıklar altında inceleyebiliriz:
- Yair Lapid’in BAE ziyareti ve sonrasında yaşanan gelişmeler
Yair Lapid’in BAE’ye gerçekleştirdiği bu ziyaret tarihi bir öneme sahip. Zira ilk defa İsrailli bir bakan BAE’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret esnasında Abu Dabi ve Dubai’de İsrail konsolosluklarının açılışları gerçekleştirildi. Ayrıca iki ülke arasında bir ekonomik iş birliği anlaşması imzalandı.
Ziyaretin ardından 14 Temmuz tarihinde BAE’nin Tel Aviv Büyükelçiliğinin açılışı gerçekleştirildi. Açılışa yeni İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog katıldı. Büyükelçiliğin, İsrail Borsası ile aynı binada yer alması ikili ilişkilerin bir süre daha ekonomik iş birlikleri üzerinden şekilleneceğine dair bir işaret olarak yorumlanabilir.
- Ürdün- İsrail İlişkilerinde Yeni Gelişmeler
İsrail’in yeni başbakanı Naftali Bennett’in Ürdün Kralı II. Abdullah ile haziran ayının sonunda Amman’da gizli bir görüşme gerçekleştirdiği iddia edildi. Eğer iddia doğruysa Bennett ilk ziyaretini Ürdün’e gerçekleştirmiş oldu.
Temmuz ayının başında ise İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, Ürdünlü mevkidaşı Safedi ile bir araya geldi. Görüşmede Ürdün’ün İsrail’den 50 milyon metreküp daha su alması kararlaştırıldı. Bazı kaynakların iddiasına göre ise bu anlaşmaya Abdullah-Bennett görüşmesi esnasında varıldı. İki ülke arasında mevcut anlaşmalar gereği İsrail her sene Ürdün’e belirli miktarda su garantisi veriyor. Ancak neredeyse her sene Ürdün İsrail’den yıllık kotadan fazla miktarda su talep ediyor. Bu talep Netanyahu’nun son senesine kadar sorunsuz bir şekilde karşılanıyordu.
Lapid-Safedi görüşmesinin temel konularından birisi de iki ülke arasındaki ticaret hacminin geliştirilmesiydi. Ürdün’ün Batı Şeria’ya ihracat potansiyelinin yıllık 160 milyon dolardan 700 milyon dolara çıkarılması karara bağlandı.
İsrail-Ürdün arasında yaşanan bu gelişmelerin Biden yönetiminin bölge politikalarına paralel biçimde ilerlediği görülüyor. Biden yönetimi, Katar’daki askeri varlıklarını Ürdün’e taşıma noktasında adımlar atıyor. Ayrıca, İsrail ve Filistin Yönetimine ziyaret gerçekleştiren ABD’li yetkili Hamas’a karşı Filistin Yönetiminin güçlendirilmesi yönünde adımlar atılması için tavsiyelerde bulunmuştu.
- Katar’dan Gazze’ye Para Transferi
İsrail ile Gazze arasında mayıs ayında yaşanan son çatışmalar Gazze’de ciddi hasar ve kayıplara yol açmıştır. Ateşkesin sağlanmasıyla birlikte Gazze’nin yeniden inşa ve onarım süreci gündemin temel maddelerinden birisi haline gelmiştir. Dünya Bankası, AB ve BM tarafından hazırlanan “Gazze’de Hızlı Hasar ve İhtiyaç Tespiti” başlıklı rapor bölgedeki hasarın ve kayıpların boyutunu ortaya koymaktadır. Rapora göre kısa vadede Gazze’de öncelikli hasarların giderilmesi için ihtiyaç duyulan miktar 485 milyon dolar civarındadır. Bu meblağın kapsadığı giderlerin birçoğunun kalıcı çözümler olmayıp, ilk planda acil karşılanması gereken (evsiz kalanlara kira ve nakdi yardım, işsiz kalanlar için işsizlik maaşı vb.) temel ihtiyaçlar olduğunu vurgulamakta fayda var. Bu durum, Katar gibi bağışçı ülkelerin Gazze’deki hayatı normalleştirmede ne denli büyük bir rol üstlendiğini göstermek açısından önemlidir.
Gazze’nin yeniden inşasıyla alakalı İsrail ve Filistin Yönetimi arasında GRM (Gaza Reconstruction Mechanism/ Gazze’nin Yeniden İnşası Mekanizması) isimli anlaşma geçerli durumdadır. Bu mekanizma dahilinde dual-use (ikili kullanımlı) olarak isimlendirilen hem sivil hem askeri amaçlı kullanılabilecek çimento ve inşaat demiri gibi malzemelerin Gazze’ye girişi belirli bir prosedür altına alınıyor. Ciddi bir bürokrasi yükü oluşturan bu prosedürler ayrıca İsrail’e bu malzemeleri ve yararlanıcıları ayrıntılı biçimde teşhis etme ve gözlemleme fırsatı veriyor.
GRM yalnızca meskenlerin inşası için değil her türlü yapının inşası için geçerlidir. Bu sebepten ötürü, GRM’nin etkisi başta mesken inşası olmak üzere eğitim, sağlık, özel sektör, enerji, su ve altyapı hizmetleri gibi birçok alanda derin biçimde hissediliyor. Yapılan araştırmalar GRM’nin işleyişi, işlevselliği ve şeffaflığı hususlarında ciddi zaaflar olduğunu gösteriyor. Özellikle satış ve tedarik izni almak için gerekli bürokratik işler Gazze’de özel sektörü ciddi biçimde zor durumda bırakıyor. Ayrıca İsrail sürecin her adımında son karar merci olarak gözüküyor ve faydalanıcıların her türlü bilgilerine erişim imkanı buluyor. Bu gibi faktörler göz önüne alındığında 2014 yılında uygulanmaya başlanan GRM, Gazze’nin yeniden inşa sürecinin düzgün işlemesinin önünde bir engel teşkil ediyor. GRM’nin yanı sıra, Gazze’ye mal ve para girişi de GRM benzeri sistemler üzerinden sağlanıyor. Bu sistemler Gazze’de işe yaramadığı için ekonomik ve insani kriz, bölgede her geçen gün daha da büyüyor.
İsrail kamuoyunda Katar’ın Gazze’ye gönderdiği yardımların Hamas tarafından ele geçirildiği iddiası var. İddianın temelinde özellikle nakdi yardımların İsrail tarafından yeterince izlenememesi ve takip edilememesi yatıyor. Mayıs ayında Hamas’ın Tel Aviv’e 4000’in üzerinde roket gönderebilmesi ve bölgede giderek güçlenmesi bu yardımların askeri amaçlarla kullanılması üzerinden açıklanıyor. Dolayısıyla İsrail hükümeti Gazze’ye artık eskiden olduğu gibi valizlerle banknot girmesini istemiyor. Filistin Yönetimini devre dışı bırakmak isteyen İsrail, hibelerin BM aracılığıyla bölgeye ulaştırılmasını talep ediyor ve Katar’a bu yönde baskı uyguluyor. Filistin Yönetiminin denklemden çıkarılması, Filistin Yönetimini ciddi derecede zayıflatacaktır. İsrail’in Ürdün ile Batı Şeria’ya ticaret hacmini artırmak maksadıyla yürüttüğü görüşmeler buna paralel bir dengeleme girişimi olarak incelenebilir.
İsrail medyasında ortaya atılan iddialardan birisi de İsrail hükümetinin, ihtiyaç sahiplerine nakit yerine çek verilmesini öngören yeni bir mekanizma üzerine çalıştığı şeklindeydi. İsrail’in nakit yerine çek önerisi temelde GRM benzeri bir sistem oluşturma isteğinden kaynaklanıyor olabilir. GRM’de satıcılar, tedarikçiler, ihracatçılar gibi malın Gazze’ye ulaşma sürecinde rol alacak isimler Filistin Yönetimi ve İsrail hükümetinin belirlediği bir listeye göre tayin ediliyor. Yapılan araştırmaya göre bu listede İsrailli firmalar öne çıkıyor ve Gazze’ye ithalatın %65’ini oluşturuyor.[5] Dolayısıyla İsrail bu noktada ciddi bir ekonomik gelir elde etmiş bulunuyor. Ayrıca bu mekanizmadan kaynaklı bürokratik işler ve mal temininde yaşanan gecikmeler gibi sebepler Gazze’de özel sektöre ciddi bir darbe vuruyor.
İhtiyaç sahibi Gazzelilere dağıtılacak yardımlar ve çalışan maaşlarının ödenmesi hususunda yeni bir mekanizma isteği yalnızca İsrail tarafından dile getirilmiyor. Mısır da aynı talepte bulunuyor. Ayrıca ABD’nin de bu görüşe yakın olduğu tahmin ediliyor. Ancak GRM, WASH ve PNCTP gibi daha önce uygulanan ve denetlenebilirliğiyle ön plana çıkmış örneklerin pratikte Gazzeliler açısından ciddi sorunlar teşkil ettiği görülüyor. Çek sistemi de muhtemelen belirli tedarikçi ve satıcıların yine bir liste dahilinde belirlenmesini gerektirecektir. Ancak bu Gazze adına ekonomik bir yıkımın da habercisi olabilir. Gazze halkının büyük bölümü yaşamlarını kendilerine gelen maddi yardımlarla idame ettiriyor. İsrail’in öngöreceği olası bir çek sistemi, özel sektörde nakit dolaşımını ciddi derecede etkileyecektir. Bu da zaten kriz noktasında olan ekonomik hayatı ve dolaylı olarak genel yaşam standartlarını ciddi seviyede etkileyecektir.
İsrail’in Gazze’ye yönelik politikaları tamamen güvenlik ekseninde şekilleniyor ve bazı temel ilkelere dayanıyor. Çatışma yönetimi olarak isimlendirilebilecek olan bu yaklaşım mevcut soruna bir çözüm üretme iddiası taşımıyor. Zira, Gazze’de süren bu çatışma ortamı İsrail’in çeşitli siyasi çıkarlarına da hizmet ediyor. En temelde de Batı Şeria ve Gazze’nin arasının açılarak Filistin tarafında bir çift başlılığın oluşturulması ve sürdürülmesi sayılabilir. Öyle ki, Netanyahu döneminde Hamas’ın maddi açıdan güçlenmesine bu amaçla göz yumulduğu çeşitli gazeteciler tarafından iddia edildi.
İsrail’in çıkarları sadece bununla sınırlı değil. Batı Şeria’da gerçekleştirilen ilhaklar için Gazze’den gelebilecek güvenlik tehditleri araçsallaştırılıyor. Bu ve bunun gibi sebepler İsrail’i kalıcı bir çözüm formülü geliştirmekten uzaklaştırıyor.
Uluslararası toplumu tatmin edecek ve Mısır ve Katar gibi önemli aktörlerin tam onayını alacak bir sistem için İsrail’in bu tutumundan bazı tavizler vermesi gerekebilir. Gazze’de yaşam standartlarının en azından yaşanabilir düzeye gelmesi de İsrail’in bu tutum değişikliğine bağlıdır. Mevcut şartlarda Gazze’de yaşam birçok açıdan krizdedir. Bu krizin devam etmesi Gazze halkının dışında uluslararası toplumu ve başta Katar olmak üzere bağışçı ülkeleri rahatsız etmeye devam edecek ve bölge İsrail açısından bir güvenlik sorunu olarak kalacaktır.
İsrail’in bölgede ambargoyu belirli ölçüde azaltarak görece iyi yaşam standartlarına imkân sağladığı bir senaryoda Mısır ve Katar’la iş birliği İsrail açısından daha kritik olacaktır. Hamas’ın kontrol altında tutulması bu iki devletin etki alanında kalacaktır. Böyle bir senaryoda İsrail-Katar ilişkileri zamanla başka yönlere evrilebilir.
Katar’dan Gazze’ye para transferi meselesiyle alakalı İsrail basınında şu bilgilere yer verildi;
- Nakit akışında BM aracı olacak. Filistin Yönetimi yeni mekanizmada yer almayacak.
- Nakitler eskiden olduğu gibi çantalarla gönderilmeyecek. Bunun yerine henüz açıklanmayan başka yöntemlerle gönderilecek.
- Her ay 30 milyon dolar değerinde transfer gerçekleşecek.
- 10 milyon dolar yakıt alımı için,
- 10 milyon dolar bireysel maddi yardımlar için,
- 10 milyon dolar Cash for Work programı için.
- Mayıs 2021’de yaşanan çatışmadan beri Katar parasının Gazze’ye girmesine İsrail onay vermiyor. İsrail para transferine onay vermek için Hamas’ın elindeki İsrail askerlerine ait cesetlerin ve iki sivilin iadesini talep ediyor.
- Mısır da aynı şekilde paranın Hamas’ın eline geçmediğinden emin olabilecekleri yeni bir sistem kurulana kadar para transferinin tamamlanmamasını destekliyor.
- Katar, paraların nasıl dağıtıldığını İsrail’in bildiğini belirterek paranın Hamas’a gittiği iddialarını reddediyor. Ayrıca yeni sistemde ABD’nin de olmasını talep ediyor.
Sonuç
Temmuz ayı geçtiğimiz aya oranla İsrail’in iç gündemle daha fazla meşgul olduğu bir ay olarak değerlendirilebilir. Yeni hükümetin kurulması ve muhalefetin mecliste yeni hükümete karşı müthiş bir tempoyla çalışması, vatandaşlık yasası etrafında dönen tartışmalar gibi meseleler İsrail gündemini meşgul etti. Buna rağmen Körfez ülkeleriyle ilişkiler kapsamında büyük öneme haiz gelişmeler de meydana geldi.
Netanyahu sonrası dönemde İsrail’in yeni hükümetinin İbrahim Anlaşmaları ve Körfez ülkelerine karşı tutumu merakla bekleniyordu. Bazı çevrelerde bu kazanımların Netanyahu’nun kişisel başarısı olduğu yorumları gündeme gelmişti. Ancak son gelişmelerin Körfez ülkeleriyle ikili ilişkilerin Netanyahu’ya çok da bağlı olmadığını gösterdiğini söyleyebiliriz. Yair Lapid’in BAE ziyareti ve her iki ülkede karşılıklı konsoloslukların açılması, mayıs ayında İsrail ile Gazze arasında yaşanan çatışmaların akabinde ekonomik iş birliğini sürdürmek üzere atılan adımları bu gelişmelere örnek olarak verebiliriz.
BAE-İsrail ilişkileri yeni hükümetten hiç etkilenmedi diyemeyiz. BAE-İsrail ilişkilerinde önemli bir dönüm noktası olması beklenen ve BAE petrolünü İsrail kara sahası üzerinden Akdenize taşımayı hedefleyen petrol hattı anlaşması İsrail’in tek taraflı kararıyla durduruldu. Bu kararın alınmasında Çevre Koruma Bakanlığının etkili olduğu biliniyor. Daha önce birçok çevreci böyle bir projenin Eylat’ta ciddi ekolojik yıkımlara sebep olacağını belirtmişti. Bu kararın alınmasını kabinenin solcu bakanlarının desteklediği de biliniyor.
Şekil 4: Kararın alınmasında solcu Meretz Partisinden Çevre Koruma Bakanı Tamar Zandberg’in etkisi olduğu ifade ediliyor.
Bu erteleme kararını BAE-İsrail hattında Netanyahu sonrası dönemin ilk kayda değer farklılığı olarak görebiliriz. Yeni hükümetin farklı bileşenleri Netanyahu hükümetinin sahip olmadığı bazı önceliklere sahiptir. Bu durumun ilişkilere yansıması olacaktır. İsrail medyasında yer alan analizler bu olayın henüz iki ülke arasında bir krize sebep olmayacağı görüşündeler.
İsrail’in Körfez’le olan ilişkilerini şekillendirecek önemli faktörlerden birisi olarak Biden hükümeti sonrası İran’ın bölgedeki yeni rolünü sayabiliriz. Olası bir anlaşma, İsrail açısından Körfez ülkeleriyle ilişkileri çok daha kritik bir konuma getirecektir. Özellikle yeni dönemde Suudi Arabistan ve İran arasında yaşanan görüşme trafiğinin İsrail’i ciddi derecede tedirgin ettiğini görmek mümkün. Bu gelişmeler İran karşıtı cephenin imajı için oldukça zararlı olarak değerlendiriliyor. Bu açıdan İsrail’in Körfez ülkeleriyle olan ilişkilerini devam ettirme konusunda aynı ciddiyetle gayret göstereceğini söyleyebiliriz. İran her ne kadar İsrail ve Körfez ülkeleri için ortak bir tehdit olsa da bu noktada İsrail’i birkaç adım önde görmek gerekir. Tahran – Tel Aviv arasındaki gerilimin büyüklüğü göz önüne alındığında İran karşıtı cepheye sahip çıkması gereken ilk devlet İsrail olacaktır. Bu durum BAE – Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin seyrini de İsrail açısından kritik bir noktaya taşımaktadır.
İsrail’in Katar’la ilişkileri Gazze Şeridi üzerinden şekillenmeye devam ediyor. Katar’ın bölgeye desteğinden rahatsız olan İsrail’in yeni bir nakit transferi sistemi üzerinde çalıştığı biliniyor. Geçtiğimiz ay İsrail, Katar’ın finanse ettiği yakıt tankerlerinin bölgeye girmesine izin vermişti. Ancak henüz aylık nakdi yardımların girişine müsaade edilmedi. Bu noktada Katar daha fazla gecikme olmaması adına çaba gösterirken İsrail, çeşitli güvenlik gerekçeleriyle yeni adımlar atmak istiyor. Katar tarafından yeni transfer mekanizmasına ciddi tepkilerin geldiğini söylemek güç. Katar yalnızca ABD’nin de sürece dahil edilmesini istiyor ve İsrail’in paraların Hamas’a aktarıldığına dair iddialarını reddediyor. Bu noktada görüşmeler sürerken Katar’ın elini güçlü tutmak adına Hamas’ı frenlediğine dair bazı görüşler de İsrail medyasında yer buldu. Yine bir diğer iddiaya göre İsrail bölgeye bağışta bulunacak yeni devletler arayışında. Bu iddiaya göre İsrail bu hususta Almanya ve ismi açıklanmayan başka bir Avrupa devletiyle temas halinde.
Bennett-Lapid hükümetinin Orta Doğu politikası henüz şekillenme aşamasında gibi duruyor. Ancak Körfez’le ilişkilerin stratejik öneminin yeni hükümet de farkında ve bu ilişkilere verdikleri önemi gösteren adımlar attılar. Buna rağmen petrol hattının ertelenmesi kararı ilişkilerde bir takım yeni dinamiklerin olacağını da gösteriyor.
Referanslar:
- https://www.zman.co.il/234228/
- https://www.inss.org.il/publication/saudi-arabia-uae/
- https://www.inss.org.il/publication/saudi-arabia-and-syria/
- https://dayan.org/content/muslim-brotherhood-losing-turkey-and-qatar-light-rapprochement-egypt
- https://reliefweb.int/sites/reliefweb.int/files/resources/Factsheet%20on%20Gaza%20Reconstruction%20Mechanism.pdf