Suudi Arabistan – Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi http://ayam.com.tr Thu, 07 Apr 2022 18:54:30 +0000 tr hourly 1 http://ayam.com.tr/wp-content/uploads/2020/08/cropped-ayam-logo-100x100.png Suudi Arabistan – Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi http://ayam.com.tr 32 32 182085277 Irak haftalık raporu | 25 – 31 Mart 2022 http://ayam.com.tr/rapor/irak-raporu-25-31-mart-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/irak-raporu-25-31-mart-2022/#respond Thu, 07 Apr 2022 18:49:40 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3712
  • Irak Başbakanı Mustafa Kazımi, Akabe şehrinde Ürdün Kralı  Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile bir araya geldi. 
  • Cafer el-Sadr, Başbakanlık adaylığına ilişkin “Tüm Iraklıları temsil edeceğim” dedi.
  • Üçlü İttifak, cumhurbaşkanlığı ve başbakan adaylarını açıkladı.
  • Lübnan, Irak’tan 950 milyon dolarlık borcunu ödemesini istedi.
  • Kürdistan Demokrat Partisi’nin Bağdat’taki genel merkezi yakıldı ve mallarına el konuldu.
  • Kürdistan Demokrat Partisi, üyelerinden birinin attığı rahatsız edici tweetten dolayı özür dilemek üzere Necef’e bir heyet gönderdi.
  • Irak, İsrail’den tazminat alma mekanizmasını araştırıyor.
  • Irak, Türkiye’ye su payını artırma çağrısı yaptı.
  • İkinci kez cumhurbaşkanlığı seçiminin başarısız olmasının ardından Sadr, Twitter’da şu açıklamayı yaptı: “Sizinle anlaşmayacağım.”
  • Siyaset gündemi:

    Üçlü İttifak cumhurbaşkanlığı ve başbakan adaylarını açıkladı.

    Irak’taki Sadr bloku, Kürdistan Demokrat Partisi ve Egemenlik İttifakı’nı içeren üçlü ittifak, Cumhurbaşkanlığı adayının Reber Ahmed, Başbakan adayının ise Muhammed Cafer El Sadr olacağını açıkladı. Bu arada Kürdistan Demokrat Partisi’nin Bağdat’taki genel merkezi Şii Koordinasyon Çerçevesi ile iltisaklı kişiler tarafından ikinci kez yakıldı. Sonuç olarak parti, bu eylemleri protesto etmek için Bağdat’taki faaliyetlerini durdurma kararı aldı ve Başbakan Kazımi’yi karargahı korumaktan sorumlu güçleri görevden almakla suçladı. 

    Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin boykot edilmesi ve oturum için bir dizi başka blok nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın ikinci kez seçilmesinin başarısız olmasının ardından Mukteda Sadr tweet atarak şu ifadeleri kullandı: “Sizinle uzlaşı içerisinde olamam. Böyle bir uzlaşı ülkenin sonu demektir.” Partilerin uzlaşmaya dayalı çabaları boşa çıkınca, siyaset gündemi, ilk noktaya geri dönmüş oldu. Görüşmelerin eksiksiz yapılıp yapılmadığının veya cumhurbaşkanının seçilip seçilmemesi bir yana; siyasi partiler arasında 4 ayı aşkındır  devam eden çekişmelerin nedeniyle erken seçim anlamsız hale geldi. Buradan yola çıkarak bu dönemde Irak’taki siyaset gündemini şu şekilde resmedebiliriz:

    1. Siyasi tabaka, kendi arasında anlaşacak bir formül bulamadı; dolayısıyla krizlere çözüm bulmaya kadir değil. Bu şekilde devam ederse, siyasi tabakanın siyasete hakim olamayacağı düşünülüyor.
    2. Medya üzerinden erteleme dilinin kullanılması ve taraflar arasındaki görüş ayrılıklarını gidermeyi amaçlayan ulusal diyalog dilinden yoksun olunması, bir yandan kamuoyunun kazananlara yönelik güveninin kaybolmasına yol açmış, öte yandan da kazananlar arasına bir mesafe koymuş ve gelecekte aralarında herhangi bir anlaşma olmasını engellemiştir.
    3. Bölgesel ve uluslararası aktörlerin siyasi arenaya etkisi, iç aktörlerin etkisinden daha fazladır. Bu da siyaset sahnesini olumsuz etkilemiş ve dış aktörlerin arzularının bir aracı haline getirmiştir.
    4. Son dönemde bazı meselelerin acilen çözüme ihtiyaç duymasına rağmen dini otoritenin rolünün bulunmaması, bu otoritenin siyasi farklılıklardan uzaklaşma arzusu anlamına geliyor.
    5. Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin parlamentodaki oturumları  boykot etmesi, parlamentonun özellikle hukuk ve dış ilişkiler gibi en önemli komisyonlarında temsil gücünü kaybetmesine neden oldu.
    6. Siyasiler en büyük blok için savaşırken, vatandaşlar gıda krizi, bozulan bütçe gibi tüm zorluklara tahammül eden bir izleyici haline geldi.

    Ekonomi gündemi:

    • Lübnan, Irak’tan borçlarını ödemesini istedi.

    Irak-Lübnan İşadamları Konseyi Başkanı Abdulvedud el-Nusoli, Irak hükümetine, Lübnan’a olan 950 milyon dolar tutarındaki borçlarını ödemesi çağrısında bulundu. Bu meblağ, 1990 öncesi ve 2003 sonrası Lübnan’daki kamu şirketleri ve Irak’taki bakanlıklar ile yapılan proje ve kredi sözleşmelerini kapsamaktadır. El-Nusoli Lübnanlıların borçlarının akaryakıt ve mazot ihracatından ya da bundan sonraki aşamada iki taraf arasında yapılacak bir anlaşma çerçevesinde Irak ham petrolü üzerinden ödenebileceğini söyledi.

    • Türkiye’nin Irak’a yaptığı süt ürünleri ihracatının değeri 80 milyar dinar.

    Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) 2021 yılında, Irak’ın 80 milyar dinarlık alım yaparak Türkiye’den en çok süt ve süt ürünü ithal eden ülkeler arasında ikinci sırada olduğunu açıkladı. İstatistikler, pandemi nedeniyle tedarik zincirinin kesintiye uğramasına rağmen süt ürünleri ihracatının benzeri görülmemiş bir şekilde arttığını gösteriyor.

    • Irak, İsrail’den tazminat alma mekanizması üzerinde çalışıyor. 

    Ulusal Güvenlik Danışmanı Qasim Al-Araji, 29 Mart’ta yapılan toplantıda, İsrail’in 1981’de Irak nükleer reaktörünü bombalamasına ilişkin tazminat talebi üzerinde çalışıyor. 1981 tarihli 487 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararına dayanan Irak tazminatı talep etme mekanizmalarını araştıran Al Araji, Irak’ın uluslararası hukuk ve tüzüklere uygun olarak haklarını elde etmesini sağlayan yasal yol ve seçenekler üzerinde duruyor. Bu adımın, tıpkı BAE ve Bahreyn gibi Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşmesi gibi Irak ile İsrail arasında da normalleşmeye yol açmasından korkuluyor.

    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/irak-raporu-25-31-mart-2022/feed/ 0 3712
    İsrail Raporu | 26 Mart-2 Nisan 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-26-mart-2-nisan-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-26-mart-2-nisan-2022/#respond Thu, 07 Apr 2022 17:47:42 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3697 26 Mart-02 Nisan Tarihleri Arasında Öne Çıkan Haber Başlıkları

    ABD, BAE, Bahreyn, Fas ve Mısır Dışişleri Bakanlarının katılımıyla İsrail’de Negev Zirvesi gerçekleştirildi.
    Bennett, İran destekli Husilerin Suudi Arabistan’a yönelik ‘korkunç saldırısını’ kınadı.
    ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Negev Zirvesi öncesinde Ramallah’ta Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi.
    Ürdün Kralı II. Abdullah, Batı Şeria ziyaretinde Abbas ile görüştü. Savunma Bakanı Gantz’ın toplantıya katılmaya çalıştığı, ancak Bennett tarafından engellendiği bildirildi.
    Başbakan Naftali Bennett, pazar günü ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yaptığı görüşmede bölgenin Tevrat’taki adı olan “Yehuda ve Şomron” yerine “Batı Şeria” terimini kullanınca yerleşimciler ve sağcı milletvekilleri tarafından sert bir şekilde eleştirildi.
    Hararetli tartışmaların ardından İsrail kabinesi Negev’de 5 yeni yerleşim yeri (4 Yahudi, 1 Bedevi) inşa edilmesini onayladı.
    Şin-Bet ve İsrail polisi tarafından ortak gerçekleştirilen operasyonda onlarca İsrailli Arap DAEŞ ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle göz altına alındı.
    Savunma Bakanı Gantz, Ramazan ayındaki muhtemel gerilimleri görüşmek üzere Amman’da Ürdün kralıyla bir araya geldi.
    Reuters, İran’ın IKBY’de bir villaya gerçekleştirdiği saldırının; Türkiye ve Kuzey Irak yönetimi arasındaki doğal gaz transferi görüşmelerine ABD ve İsrail’in dahil olduğu gerekçesiyle alakalı olduğunu öne sürdü.
    İsrail’de 8 gün içerisinde gerçekleşen 3 saldırıda 11 kişi hayatını kaybetti.
    İsrail Başbakanı Bennett: “İsrail bir Arap terörü dalgasıyla karşı karşıya.”
    Herzog’u ağırlayan Ürdün kralı, ‘sivilleri hedef alan trajik saldırıları’ kınadı
    Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas, Bnei Brak terör saldırısını kınadı.
    İsrail’in bölgesel müttefikleriyle hava savunma anlaşması üzerinde çalıştığı bildiriliyor. Globes’un iddiasına göre BAE, Bahreyn ve Fas İsrail’in Demir Kubbe sistemini satın almak istiyor.
    İsrail Başbakanı Bennett, terör saldırılarına karşı Yahudi vatandaşları silahlanmaya çağırdı.
    İsrail Genelkurmay Başkanı: “Saldırılar yurtdışındaki Yahudilere de sıçrayabilir.”
    Aşırı sağcı MK Ben Gvir, Mescid-i Aksa’ya polisler eşliğinde bir baskın düzenledi.
    İsrail Savunma Kuvvetlerinin (IDF) Cenin’de gerçekleştirdiği tutuklamalar esnasında 3 Filistinli hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden 3 kişinin yeni bir saldırı hazırlığında olduğu iddia edildi.
    Türkiye Dışişleri Bakanı, mayıs ayında İsrail’i ziyaret edeceğini söyledi.
    Tarihi bir dönüm noktası: İsrail ve BAE serbest ticaret anlaşması imzaladı.
    Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrailli mevkidaşını arayarak İsraillileri hedef alan son saldırıları kınadığını belirtti.
    İsrail heyeti Hartum’da Sudanlı askeri yetkililerle gizlice görüştü.
    Türkler Hayfa limanından vazgeçmiyor: Yılport güvenlik gerekçesiyle Hayfa Limanı ihalesinden diskalifiye edilmesinden sonra mahkemeye başvurdu.

    Dış Politika Gündemi: 

    İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki diplomasi trafiği bu ay da devam etti. Özellikle Ramazan ayında sükûnetin korunması açısından önemli bir rol biçilen Ürdün yönetimiyle üst düzey görüşmeler tüm hızıyla devam etti. Önce İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz ardından ise İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog Ürdün’e ziyaret gerçekleştirdi. Önceki ziyaretlerin aksine Herzog’un ziyareti kamuoyundan gizlenmedi.[1] 

    Ramazan’a kısa bir süre kala İsrail’de art arda gerçekleşen saldırılar sebebiyle gerilim yükselmiş durumda. Geçtiğimiz Ramazan ayında olduğu gibi gerilimin tüm Arap bileşenlerine (İsrailli Araplar, Batı Şeria ve Gazze) sıçraması muhtemel görülüyor. İçeride artması muhtemel bu gerginliklere karşı İsrail, bölge ülkeleriyle yakaladığı olumlu ivme ve oluşturulan ortak hareket etme atmosferinden istifade etmek isteyecektir. İsrail bu diplomatik hamlelerden hedeflediği yansımaları almaya başladı. Ürdün Kralı Abdullah, Filistin Yönetimi Başkanı Abbas ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi sürpriz isimlerden saldırıyı kınayan açıklamalar geldi.[2]

    İsrail diğer yandan bu bölgesel bloku yatay ve dikey yönde geliştirme yönünde adımlar atmaya devam ediyor. İsrail Başbakanı Bennett’in Suudi Arabistan’a Husiler tarafından gerçekleştirilen saldırıları kınayan bir açıklama yayımlaması, bu bölgesel uzlaşıya yeni devletlerin eklenmesi yönünde atılmış bir adım olarak ele alınabilir. İsrailli bir heyetin Sudanlı askeri yetkililerle görüşmesi, BAE ile serbest ticaret anlaşması imzalanması, Türkiye Dışişleri Bakanının mayıs ayında İsrail’i ziyaret edeceğini açıklaması gibi gelişmeler ise dikey genişleme başlığı altında değerlendirilebilir.

    İç Politika Gündemi:

    Her hafta hükümet içerisinde yeni krizler gündeme gelmeye devam ediyor. Önceki krizlerin aksine bu kez koalisyonun en etkili üç ismi olarak görülen Başbakan Bennett, Dışişleri Bakanı Lapid ve Savunma Bakanı Gantz bizzat karşı karşıya geldi. İddialara göre Savunma Bakanı Gantz, Ramallah’ta Ürdün Kralı Abdullah ile Filistin Yönetimi Başkanı Abbas arasında gerçekleşecek görüşmeye katılmaya hazırlanıyordu. Ancak bu görüşmenin Negev’de gerçekleşen tarihi zirveyle aynı güne denk gelmesi sebebiyle Başbakan Bennett ve Dışişleri Bakanı Lapid’in durumdan rahatsızlık duyduğu ifade edildi. Netice olarak Gantz, Ramallah’taki görüşmeye katılmadı.[3]

    Bu olaydan kısa bir süre önce de Savunma Bakanı Gantz’ın Hindistan’a bir gezi planladığını duyurması büyük şaşkınlık yaratmıştı. Zira Gantz’ın Hindistan gezisi ile Başbakan Bennett’in Hindistan gezisi arasında sadece 4 gün vardı.[4] Gantz’ın ofisi daha sonra yaptığı açıklamada Hindistan gezisinin ertelendiğini duyurdu. Başbakan Bennett ise Covid’e yakalanması sebebiyle geziyi ertelemek durumunda kaldı. 

    Koalisyonun önde gelen isimleri arasındaki bu çekişmeler, liderlerin kendilerini ön plana çıkarma yarışı olarak görülüyor. Bilindiği üzere Savunma Bakanı Gantz, bir önceki hükümetin devam etmesi durumunda şu an Başbakanlık koltuğunda oturuyor olacaktı. Son gelişmeler, Gantz’ın başbakanlık makamından vazgeçmediği şeklinde yorumların yapılmasına sebep oldu. 

    Referanslar:

    1. https://www.timesofisrael.com/herzog-to-meet-jordans-king-in-amman-amid-ramadan-flare-up-jitters/ 
    2. https://www.jpost.com/breaking-news/article-702698
    3. https://www.timesofisrael.com/bennett-gantz-said-to-spar-over-ramallah-meeting-with-abbas-jordans-abdullah/ 
    4. https://www.timesofisrael.com/bennett-gantz-schedule-trips-to-india-4-days-apart-in-latest-sign-of-tensions/ 
    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-26-mart-2-nisan-2022/feed/ 0 3697
    İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye 12-19 Mart 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/#respond Thu, 31 Mar 2022 11:32:25 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3614 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

    Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi kıdemli araştırmacısı ve Tel Aviv Üniversitesi Kürt Çalışmaları Programı Başkanı Ofra Bengio’nun “Türkiye İsrail’i Yeniden Faydalı Buluyor” başlıklı yazısında şu hususlara temas ediliyor[1]:

    • İsrail-Türkiye ilişkilerinin son yirmi yılının anlaşılmasının AK Parti hükümetinin anlaşılmasıyla mümkün olabileceği belirtilerek AK Parti iktidarı inceleme altına alınıyor:
      • Erdoğan, 2003 yılında iktidara geldiğinde şu temel hedefleri belirledi:
        • İslam ve demokrasinin birlikte var olabileceğini kanıtlayarak diğer Müslüman ülkelere örnek olmak
        • Türkiye’nin kronik ekonomik sorunlarını çözmek
        • Ordunun siyasetteki etkisini kırmak
        • Batı’ya karşı daha bağımsız bir politika izleyerek Türkiye’nin dış ilişkilerini çeşitlendirmek
    • İlk dönemde Erdoğan’ın İsrail ile ilişkilerinde samimi olduğu belirtilirken Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin şu sebeplerden ötürü gerilediği ifade ediliyor:
      • Ehud Olmert’in Türkiye ziyaretinin hemen akabinde Gazze’de Hamas’a yönelik bir operasyon başlatması
      • 90’lı yıllarda Türk ordusu ile İsrail arasında kurulan stratejik ilişkiler, Erdoğan döneminde ordunun gücü kırılması hasebiyle geriledi.
      • Aynı dönemlerde vuku bulan Mavi Marmara olayı ile ilişkiler oldukça geriledi.
      • 2009 yılından itibaren İslamcılık Türk politikasında daha yoğun hissedilmeye başlandı. Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler ve Hamas ile yakınlaşarak kendini Filistin ve Mescid-i Aksa’nın koruyucusu olarak konumlandırdı.
      • Bu süreçte Kudüs, Erdoğan’ın kişisel meselesi haline geldi. Türkiye-İsrail ilişkilerinde görülen iyileşmeler kısa süreli oldu.
    • Türkiye ile ilişkilerinin bozulmasından sonra İsrail’in, Türkiye’nin çevresindeki ülkelerle ilişkilerini geliştirdiği ifade ediliyor. (İsrail-Yunanistan-GKRY üçgeni)
    • İbrahim Anlaşmaları ile BAE’nin de bu üçgene dahil olmasının Ankara tarafından tepkiyle karşılandığı belirtiliyor.
    • Erdoğan’ın başlangıçta belirlediği 4 ana hedeften hiçbirinin gerçekleşmediği ifade edilerek Türkiye’nin son dönemde yaşadığı sorunlara yer veriliyor:
      • Erdoğan’ın popülaritesi giderek düştü.
      • TL değer kaybetti.
      • İddialı bölge politikaları beklenen etkiyi yaratmadı, dış politika söylemleriyle realite arasındaki uçurum genişledi.
      • Batı’dan bağımsız dış politika stratejisi sebebiyle AB ile ilişkiler durma noktasına geldi.
    • Bütün bunların neticesi olarak Türkiye’nin dış politikasında son dönemde bir dönüşüm olduğu ifade ediliyor:
      • BAE ile yakınlaşma (Ekonomik gerekçeler)
      • İsrail ile yakınlaşma (İsrail ve Yahudiler üzerinden ABD ile yakınlaşma, ekonomik gerekçeler)
    • Son kısımda ise Türkiye ve İsrail’in Ukrayna savaşından nasıl etkilendiği inceleniyor:
      • İsrail: Suriye’de İran hedeflerine yönelik hareket özgürlüğünü kaybetmemek adına Rusya’yı düşman olarak konumlandıramıyor.
      • Türkiye: Rus gazına bağımlı. Benzer şekilde Suriye’deki güçlerinin birer Rus hedefi haline gelmesini istemiyor.
      • Buna binaen iki ülke de Ukrayna savaşıyla alakalı benzer politikalar takip ediyor.

    “Türkiye’ye Menfaat Ziyareti” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[2]:

    • Türkiye’nin son dönemde yaşadığı sorunlara temas ediliyor:
      • Erdoğan’ın popülaritesini kaybetmesi
      • TL’nin değer kaybı
      • Bölgesel tecride maruz kalması
      • Biden ile ilişkilerin kötü gitmesi
    • Erdoğan’ın İsrail ile yakınlaşma hamlesi, koltuğu koruma refleksiyle alınmış menfaatçi bir hamle olarak değerlendiriliyor.
    • Çıkarların değişmesi halinde Erdoğan’ın tekrar İsrail aleyhine adımlar atabileceği dolayısıyla İsrail’in dikkatli olması gerektiği ifade ediliyor.
    • Görünürde farklı mesajlar verse de kapalı kapılar ardında Erdoğan’ın bir Müslüman Kardeşler üyesi ve Hamas destekçisi olduğu ifade ediliyor. 

    “İsrail Gaz Sektörü: Şimdi Sıvılaştırma, Sonra Barış” başlıklı yazıda şu hususlara temas ediliyor[3]:

    • Geçtiğimiz ay İsrail’in gaz sahalarının kaderini etkileyen iki önemli gelişmeye işaret ediliyor:
      • ABD’nin EastMed Projesinden desteğini çekmesi
      • Rusya’nın Ukrayna’yı işgali
    • Mevcut şartlarda İsrail’in gaz ihracatı için en iyi alternatifinin Türkiye olduğu belirtiliyor. 
    • EastMed Projesi’nin neden çöktüğüne değinilen kısımda şunlar zikrediliyor:
      • Proje uygulanabilir olmaktan oldukça uzaktı. Temel amacı işbirliği için bir platform oluşturmasıydı.
      • Proje sayesinde İsrail, Yunanistan, Mısır ve GKRY arasında bir işbirliği ortamı oluştu ancak Türkiye bunun dışında kaldı.
    • EastMed’e alternatif olarak İsrail’den Türkiye’ye bir doğalgaz boru hattı çekilmesi projesinin gündeme geldiğine değiniliyor ancak böyle bir projenin mevcut şartlarda mümkün olmadığı ifade ediliyor:
      • Böyle bir proje KKTC’nin fiilen tanınması anlamına gelecektir.
      • Yunanistan ve GKRY ile ilişkiler bozulacak ve İsrail uluslararası güvenilirliğini kaybedecektir.
    • Bütün bunları göz önünde bulundurarak İsrail için tek alternatifin sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) olduğu belirtiliyor. 
      • LNG satışıyla deniz sınırlarıyla alakalı tartışmalar aşılmış olacaktır.
      • Türkiye ile İsrail arasındaki iş birliği artacaktır.
      • Türkiye’ye LNG satışı İsrail’in bölgedeki diğer müttefikleriyle ilişkilerine zarar vermeyecektir.

    “Hamas’ın Finansörü Genelkurmay Başkanı Kohavi ile Görüştü: Katar Devler Ligine Böyle Yükseldi” başlıklı yazıda şu noktalara temas ediliyor[4]:

    • ABD-Katar ilişkilerinde son dönemde yaşanan gelişmelere yer veriliyor:
      • ABD, Katar’ı NATO dışı önemli müttefik statüsüne yükseltti.
      • Katar, Rus gazı için en önemli alternatif konumunda yer alıyor.
      • Katar, ABD’nin bölgedeki en önemli hava üssüne ev sahipliği yapıyor.
    • İsrail’in Katar’a yaklaşımında son dönemde bazı değişiklikler olduğu ifade ediliyor:
      • Mossad Eski Başkanı Halevi, Katar’ın bölgede olumlu bir rol oynadığını ve Müslüman Kardeşler’e ve Hamas’a verdiği desteğin İsrail için bile tolere edilebilir bir gerçeklik olduğunu söyledi. Yazıda bu yaklaşımın İsrail’in mevcut tutumunu yansıttığı iddia ediliyor.
      • İsrail Genelkurmay Başkanı Kohavi’nin geçtiğimiz hafta Katar’da gerçekleştirdiği iddia edilen görüşmelerde Gazze’deki iş birliğinin ötesinde meselelerin gündeme geldiği iddia ediliyor. 
      • Uzun süredir İsrailli yetkililerin Katar aleyhinde konuşmadığı belirtilerek Doha’nın aslında İsrail’in dostu olarak görülebileceği ileri sürülüyor.
    • Katar’ın geçmişten gelen yüklü bir defteri olduğu ifade edilerek şunlara yer veriliyor: 
      • Suriye’de muhaliflere destek, 
      • Libya’daki Kaddafi karşıtı faaliyetler,
      • Al Jazeera’nin yayın politikası, 
      • İran ile sıcak ilişkiler, 
      • Selefi örgütlerin desteklenmesi.
    • Yeni dönemde bir devletin saf iyi ya da saf kötü olarak tanımlanabileceği siyah-beyaz bir gerçekliği olmadığı belirtiliyor. Öyle ki Katar’ın bir yandan Tahran ile ilişkilerini sürdürürken diğer yandan ABD savaş uçaklarına İran yanlısı milislere saldırması için topraklarını açtığı ifade ediliyor. 
    • İsrail açısından Katar’ın yeni rolünün de bu gerçekliğe paralel değerlendirilmesi gerektiği ifade edilerek Katar’ın da diğer ülkeler gibi bir açıdan iyi bir açıdan kötü olduğu vurgulanıyor.

    “Katar ve Türkiye ile Yakınlaşma: İran’ı Kuşatma Fırsatı” başlıklı yazıda şu noktalara değiniliyor[5]:

    • Katar’ın genellikle Batı ve İsrail’de Körfez’in “kötü çocuğu” olarak tasvir edildiğine değinilen yazıda Katar-İsrail ilişkilerinin tarihi inceleniyor. Yazıda yer verilen bu kronolojik incelemenin, İsrail-Katar ilişkilerinin zannedildiği kadar kötü olmadığı imasını taşıdığını söylemek mümkündür: 
      • 1993 Oslo Anlaşması sonrası Şimon Peres ile Katar Dışişleri Bakanı gizli bir görüşme gerçekleştirdi.
      • 1994-1995 yılları arasında iki ülke arasında İsrail’e Katar gazı sağlama olasılığı konusunda müzakereler yürütüldü.
      • 1996 yılında iki ülke arasında ticari temsilcilikler açıldı.
      • İkinci İntifada sürecinde Katar İsrail’deki diplomatik misyonlarını kısa süreliğine kapattı.
      • 2009 yılında Dökme Kurşun Operasyonu sonrasında ikili ilişkiler durdu. Katar tarafı ilişkileri yeniden canlandırmak istese de dönemin Başbakanı Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Liebermann buna muhalefet ettiler.[6]
    • Katar-İsrail ilişkilerinin mevcut durumuyla alakalı aşağıdaki noktalara değiniliyor:
      • İsrail’in de parçası olduğu ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Katar’da faaliyetlerini sürdürüyor.
      • Katar-ABD ilişkileri son dönemde ciddi bir yakınlaşma gösteriyor.
      • Katar, Rus gazı için en önemli alternatif olarak görülüyor. Dolayısıyla uluslararası arenada konumunu güçlendiriyor.
      • ABD’nin bölgeden çekilme stratejisi İran ile sıcak ilişkileri olan Katar’ı bölgede stratejik bir oyuncu haline getiriyor.
      • İddialara göre Katar, F-35 satın almak için ABD’deki İsrail etkisinden faydalanmak istiyor.
    • Katar’ın yanı sıra Türkiye ile de ilişkileri geliştirmenin sağlayacağı bazı avantajlar olarak şunlara yer veriliyor:
      • Bu yakınlaşma, Hamas ve Müslüman Kardeşleri zayıflatabilir.
      • Türkiye ve Katar ile askeri işbirliğinin yeniden tesis edilmesi İsrail’in bölgesel statüsünü güçlendirecektir.
      • İsrail; BAE, Bahreyn ve Azerbaycan’a ek olarak Türkiye ve Katar ile bağları güçlendirerek İran’ı güneyden ve kuzeyden kuşatabilir.

    “ABD’nin Ortadoğu’daki Hisseleri Düşüşte: Endişelenmeliyiz” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[7]:

    • BAE ile Esed yakınlaşmasını konu alan yazıda Biden döneminde ABD ile Ortadoğu’daki müttefikleri arasında bir gerilimin meydana geldiği, Arap ülkelerinin ABD’nin yeni bölge stratejisini anlamakta zorlandığı ifade ediliyor.
    • Bölgedeki ABD müttefiklerinin artık arkalarında ABD’nin stratejik desteğini hissetmedikleri için daha çekimser bir dış politika takip ederek bölgesel gerilimleri düşürme derdinde oldukları ifade ediliyor.
    • ABD’nin bölgedeki müttefiklerini rahatsız eden politikaları olarak şunlara yer veriliyor:
      • İran ile süren nükleer görüşmeler
      • Afganistan’dan apar topar çekilme
      • Husilerin terör örgütü listesinden çıkarılması
      • Katar-ABD yakınlaşması
    • BAE ile Esed arasındaki yakınlaşmanın arkasında temel sebep olarak ABD’nin bölge politikasının yer aldığı vurgulanarak bu yakınlaşma, ABD’ye karşı bir meydan okuma olarak nitelendiriliyor.
    • Yine benzer sebeplerle Körfez ülkelerinin günlük petrol üretim kotasını artırmaktan imtina ederek Moskova ile koordineli bir politika güttükleri ifade ediliyor. 
    • ABD’nin yeni bölge siyaseti sebebiyle ortaya çıkan bu karışık durumda İsrail’in şu üç temel hedefi gütmesi gerektiği belirtiliyor:
      •  Potansiyel hasarı en aza indirmek (ABD’nin DMO’yu terör listesinden çıkarma niyetini engellemek gibi)
      • Tartışmalı konularda Washington ile sürtüşmeden kaçınmak (Filistin meselesi gibi)
      •  ABD’nin büyük ve eski stratejik müttefiki (İsrail) ile yeni bölgesel müttefikleri arasındaki gerilimi yumuşatmak için güçlü bir çaba.

    “Körfez Ülkeleri, ABD’nin Nükleer Anlaşmaya Dönmesi Beklentisine Rusya ile Misilleme Yaptı” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[8]:

    • Yazıda Körfez ülkelerinin Rusya yanlısı bir tavır takındıkları iddia ediliyor. Bu tavrın arkasındaki temel motivasyonun, nükleer anlaşmaya dönmek için büyük çaba gösteren ABD’ye bir misilleme yapma isteği olduğu ifade ediliyor.
    • ABD’nin İran’ın vekilleri aracılığıyla yaptığı saldırılara göz yumduğu belirtiliyor. Bu tavrın Körfez ülkelerini oldukça rahatsız ettiği vurgulanıyor.
    • Bu sebeple Suudi Arabistan ve BAE liderlerinin, Moskova’yı izole etmek için kendilerini kullanmak isteyen ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmeyi reddettikleri, Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmadıkları ifade ediliyor.
    • Tam aksine Suudi Arabistan’ın Çin’e sattığı petrolün karşılığını Yuan cinsinden almak için Çin ile görüşme halinde olduğuna dair haberler geldiğine işaret ediliyor. Böyle bir gelişmenin şu sinyalleri taşıdığı ifade ediliyor:
      • ABD tek süper güç değildir. Çin para birimi de dolar kadar güven vermektedir.
      • Bu sayede yaptırımlar karşısında Rusya’ya bir bypass kanalı açılabilir.
    • İran ile nükleer anlaşmaya dönülmesinin İsrail açısından da ciddi tehditler barındırdığı vurgulanıyor.

    “Ukrayna’daki Savaş: Muhammed bin Selman Artık Arzu Edilen Bir Figür” başlıklı yazıda şu konulara temas ediliyor[9]:

    • Trump döneminde Kaşıkçı cinayetinin görmezden gelindiği ancak Biden döneminde işlerin tersine döndüğü ifade ediliyor.
      • Biden seçim kampanyasında Suudi Arabistan’ı dengesiz bir ülke olarak tanımladı.
      • Biden hükümeti Suudi Arabistan’a silah ihracatına kısıtlamalar getirdi.
      • Suudi Arabistan ile ilişkiler geriledi ve Biden, MbS ile direkt iletişime geçmeyi reddetti.
    • Ukrayna savaşı ile ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde işlerin yeniden tersine döndüğü ifade ediliyor. ABD yönetiminin petrol arzını artırmak ve petrol fiyatını düşürmek için Suudi Arabistan’a muhtaç olduğu belirtiliyor.
    • BAE ve Suudi Arabistan’ın Ukrayna savaşında ABD karşıtı bir tavır takınmalarının temel sebebinin ABD ile ilişkilerine zarar vermek değil tam tersine geliştirmek için Washington üzerinde baskı oluşturmak olduğu ifade ediliyor:
      • Suudi Arabistan’ın beklentileri: Yemen’deki savaşta yardım, İran’a karşı bir nükleer programın oluşturulması hususunda yardım, Muhammed bin Selman’ın kabul görmesi.
    • Yazının son kısmında Suudi Arabistan ile Çin arasındaki yakınlaşmaya dikkat çekiliyor. 
    • Körfez ülkelerinin Pekin ve Washington arasında hassas bir dengede yürüdükleri, bununla birlikte Çin’in yakın gelecekte ABD’nin yerini almasının mümkün olmadığı ifade ediliyor.

    Referanslar.

    1. https://dayan.org/content/turkey-finds-israel-useful-again
    2. https://www.zman.co.il/297259/
    3. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405438
    4. https://www.maariv.co.il/journalists/Article-905092
    5. https://www.haaretz.co.il/blogs/mitvim/BLOG-1.10678123 
    6. Yazıda Netanyahu ve Liebermann’ın bu muhalefetinin İsrail Dışişleri Bakanlığındaki yetkililerin tutumuna aykırı olduğu ve bir hata olduğu ifade ediliyor.
    7. https://www.ynet.co.il/news/article/sjjcyhem9
    8. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405979 
    9. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405821 
    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/feed/ 0 3614
    İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 27 Şubat-3 Mart http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-27-subat-3-mart/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-27-subat-3-mart/#respond Thu, 17 Mar 2022 17:17:23 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3544 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

    “Başkanların Oyunu: Sisi’nin Jesti, Herzog’un Gezileri, Erdoğan’ın Hedefleri ve İsrail’in Doğu Akdeniz’deki Statüsü” başlıklı yazıda şu hususlara değiniliyor:

    • Türkiye, Mısır ve İsrail’in Doğu Akdeniz’de yeni stratejileri şu üç olay üzerinden değerlendiriliyor:
      • Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin İsrail Enerji Bakanı’na jesti 
      • İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Yunanistan, GKRY ve Türkiye gezileri
      • Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ılımlı tavırları
    • Mısır-İsrail ekseni hakkında aşağıdaki açıklamalara yer veriliyor:
      • İsrail’in Kahire’de düzenlenen bölgesel enerji konferansına katıldığı ve bu durumun İsrail’in enerji sektöründe Mısır ve Ürdün için meşru bir ortak imajına katkı sağladığı belirtiliyor.
      • İsrail’in Türkiye ile yakınlaşmasının Mısır pahasına olmaması gerektiği ifade ediliyor.
      • İsrail’in, Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında imzalanan MEB anlaşmasının iptali noktasında net bir tavır takınması gerektiği belirtiliyor.
    • Cumhurbaşkanı Herzog’un ziyaretleri hakkında aşağıdaki hususlara temas ediliyor:
      • Türkiye ile yakınlaşmanın Yunanistan ve GKRY pahasına olmadığının vurgulanması açısından Herzog’un ziyaretlerinin önemli olduğu ifade ediliyor.
      • Ayrıca İsrail’in EASTMED projesine Yunanistan ve GKRY ile bir alternatif oluşturması gerektiğine değiniliyor.
        • İsrail, Mısır ve GKRY’nin gazının ABD’ye ait denizaltı elektrik kablo projesi EuroAsia Interconnector’a yönlendirilebileceği belirtiliyor. harita içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
    • “Türkiye ile alakalı şu hususlar dile getiriliyor:
      • Erdoğan’ın ifade ettiği İsrail gazının Türkiye üzerinden aktarılması projesinin İsrail tarafından kesinlikle dile getirilmemesi gerektiği vurgulanıyor.
      • İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin hala sallantılı olduğu belirtiliyor.
      • İsrail ve Türkiye’nin işbirliği yapabileceği alanlar olarak şunlar gösteriliyor:
        • Akdeniz’in ekolojik açıdan korunması için ortak çalışmalar
        • Kafkasya’da ortak çıkarlar
        • Ekonomik ve ticari yatırımların geliştirilmesi
        • Libya’da Türkiye ve Mısır’ın çatışma ihtimalini azaltacak uzlaşı arayışları noktasındaki çalışmalar.

    “Körfez Ülkeleri Savaşın Başlamasından Bu Yana Büyük Zarara Uğradı” başlıklı yazıda Rusya-Ukrayna savaşının Körfez ülkelerinin yatırımlarına etkisi inceleniyor:

    • ABD’nin bölgeden çekilme stratejisinin Körfez ülkelerinin Rusya ile bağlarını derinleştirmesine sebep olduğu belirtiliyor.
    • Özellikle Katar Yatırım Otoritesi (KYO) ve BAE’ye ait Mubadala Yatırım Fonunun son dönemde Rusya’da oldukça aktif olduğuna işaret ediliyor.
    • KYO’nun Rus pazarına büyük oranda VTB Bank ve Rosneft Petrol şirketinin hisseleri ile girdiği ve bu şirketlerin hisselerinin %50 oranında değer kaybettiği vurgulanıyor.
    • KYO’nun 31 Aralık’ta 16 milyar dolar civarında olan toplam portföyünün 1 Mart itibariyle 9.6 milyar dolar civarına düştüğü tahmin ediliyor.
    • Aynı dönemde Abu Dabi Yatırım Otoritesinin de 600 milyon dolar civarında bir kaybı olduğu tahmin ediliyor.
    • Mubadala’nin Rusya’da ve eski Sovyet devletlerinde toplam 6 milyar dolar değerinde yatırımı olduğu belirtiliyor. (Bu miktar Mubadala’nin toplam varlığının yaklaşık %2,5’ine tekabül ediyor.)
    • Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu’nun 2015 yılında Rusya’ya 10 milyar dolarlık bir yatırım paketi açıkladığı ancak bu yatırım taahhütlerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin belli olmadığı belirtiliyor.

    “Putin’in Büyük Parası ve Biden’ın Uçakları Arasında: BAE’nin Çıkarları” başlıklı yazıda BAE’nin BM Güvenlik Konseyindeki Rusya’yı kınama oylamasında çekimser kalmasının sebepleri ele alınıyor:

    • Yazının giriş kısmında, BM Güvenlik Konseyinin yapısı gereği Rusya’yı kınama gibi bir eylemde bulunamayacağı açıklanıyor.
    • BAE’nin çekimser kalma kararının sebepleri olarak şunlara değiniliyor:
      • ABD’nin bölgeden çekilmeye dönük stratejisi sebebiyle bölgedeki müttefiklerine eskisi kadar güven vermediğine işaret ediliyor.
      • Ayrıca ABD’nin BAE’ye F-35 satışından, Çin-BAE ilişkilerini gerekçe göstererek imtina ettiği dile getiriliyor.
      • Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılmasıyla birlikte Rus sermayesinin alternatif ülkelere aktarılabileceği iddia ediliyor.
      • Bu noktada Körfez ülkelerinin Rus sermayesi için iyi bir durak olabileceği ifade ediliyor.
      • Rusya ile BAE arasında bu tür bir ekonomik ilişkinin Washington’u rahatsız edeceği dile getiriliyor.
      • Bütün bu denklemde BAE’nin çekimser oy tercihinin, ABD yönetimi üzerinde baskı oluşturmak için alınmış stratejik bir karar olabileceği iddia ediliyor.

    “Erdoğan, Ukrayna’daki Savaş Sonrası Avrupa’nın Ana Kazananı Olabilir” başlıklı yazıda Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşında takındığı tavır değerlendiriliyor:

    • Yakın zamanda İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’yi ziyaret edeceği hatırlatılarak iki ülkenin de Rusya’ya karşı net bir tavır takınmadan ince bir ipte yürümeye çalıştığı vurgulanıyor.
    • Türkiye’nin Rusya’ya yönelik hamleleri şu şekilde değerlendiriliyor:
      • Montrö sözleşmesi gereği boğazların kapatılması: Kararın Rus gemilerinin bölgeye yerleştikten sonra geç bir biçimde alındığı vurgulanıyor.
      • Hava sahasının Rusya’ya kapatılmaması: Türkiye’nin Ruslar için bir transit geçiş noktası olduğu ve bu durumda ciddi ekonomik çıkarları olduğuna işaret ediliyor. Ayrıca böyle bir yaptırımın boğazların kapatılmasından daha ciddi bir etkisi ve buna paralel daha ciddi bir karşılığı olabileceği ifade ediliyor.
      • Putin’in Ukrayna’daki Türk SİHA’larından rahatsız olduğu ve bunu unutmayacağı vurgulanarak, 2008 yılında Gürcistan’a İHA satan bir İsrailli şirketin halen Kremlin’in kara listesinde yer aldığı hatırlatılıyor.
      • İki ülke arasındaki ekonomik bağlarla ilgili olarak,  Türkiye’nin özellikle turizm ve doğalgaz tedariki noktasında Rusya’ya bağımlı olduğu belirtiliyor.
    • Bütün bunlara ek olarak Erdoğan’ın, Türkiye’nin Avrupa’ya enerji akışı hususunda stratejik bir konumda olduğunun farkında olduğu belirtiliyor. 
    • Erdoğan’ın temel stratejisinin bu süreçte Türkiye’yi gerek Rus gazının gerek İsrail gazının dağıtımı noktasında stratejik bir konuma yükseltmek olduğu ifade ediliyor.
    • İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti de Erdoğan’ın Türkiye’yi enerji koridoru  yapma planı bağlamında değerlendiriliyor.

    Referanslar:

    1.  https://jiss.org.il/he/lerman-the-presidents-game/ 
    2. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Kahire’de düzenlenen Uluslararası Enerji Konferansı’nda tekerlekli sandalyede oturan İsrail Enerji Bakanı Karine Elharrar’ın yanına gidip özel ilgi göstermişti.
    3.  https://www.calcalist.co.il/market/article/h1q0iwmb9 
    4.  https://www.maariv.co.il/journalists/Article-901918
    5.  Konseyin 5 daimi üyesinden birisi olan Rusya’nın veto yetkisi bulunuyor.
    6.  https://www.zman.co.il/294732/
    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-27-subat-3-mart/feed/ 0 3544
    Türkiye’de Son 5 Yılda Yaşanan Gelişmeler | DIŞ POLİTİKA 2015 – 2020 http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-son-5-yilda-yasanan-gelismeler-dis-politika-2015-2020/ http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-son-5-yilda-yasanan-gelismeler-dis-politika-2015-2020/#respond Fri, 24 Dec 2021 13:18:39 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3299 Bu araştırma dizisinde, Türkiye’nin son 5 yılda (2015-2020) uluslararası ve bölgesel gelişmelerdeki rolü ve ülke içi durumunu inceliyoruz. Söz konusu zaman dilimi, Türkiye’nin niteliksel ve köklü değişikliklere tanıklık ettiği döneme tekabül etmektedir. 2016’daki başarısız darbe girişimi, ardından ülkenin yeniden yapılanması, inşası, referandum yapılması, başkanlık sistemine geçilmesi ve buna eşlik eden uluslararası ve bölgesel değişiklikler, en önemlisi de Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına gelmesi ve ardından Joe Biden’ın Beyaz Saray’da göreve başlamasıyla Amerikan yönetiminin önceliklerinin değiştiği yıllar… Bu süreçte, Suriye ve Libya gibi önemli bölgesel meselelere hem sahada hem de masada müdahil olan Türkiye’nin Afrika ve Orta Asya’daki rolü de artmıştır.  Tüm bunların üstüne ortaya çıkan koronavirüs salgını, ekonomik, sosyal ve hatta siyasi değişikliklere yol açmıştır. Yaşanan tüm bu gelişmeler, son 5 yılı Türkiye için bir kilometre taşı haline getirmiştir. Bu bağlamda enerji, sanayileşme, dış ilişkiler, iç meseleler ve Türkiye ekonomisini mercek altına aldığımız çalışmalarda Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası rolünün yükselişini ve üstünlüğünü inceleyecek ve uluslararası konumunu geliştirmeye yönelik mevcut tutumu bağlamında Türkiye’nin karşı karşıya olduğu zorlukları ele alacağız. Bu araştırma dizisinin gerçeklerin aydınlatılmasına ve 5 yıl önceki Türkiye’ye kıyasla şimdiki Türkiye’nin kapsamlı bir resminin çizilmesine katkıda bulunacağını umuyoruz.

    Dr. Mustafa Al-Wahaib 
    Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi

    1. Giriş 

    Türkiye, 2015-2020 yılları arasında meydana gelen köklü iç ve dış değişimleri doğrultusunda dış politika öncelik ve ilkelerinde göreceli bir dönüşüm yaşıyor.

    İçeride: 2016 yılında yaşanan başarısız darbe girişimi ve 2017 yılındaki parlamenter sistemden ‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçiş, Türk dış politikasının mevcut seyrini belirlemede önemli bir rol oynamıştır.

    Dışarıda: Türkiye, Suriye, Irak ve Libya’daki istikrarsız bölgesel ortamın yanı sıra, enerji kaynakları üzerindeki çatışma; Doğu Akdeniz’de sınırların yeniden çizilmesine ve Türkiye’nin uluslararası arenaya yönelik askeri müdahalelerle meşgul olmasına yol açtı. Tüm bunlar, başta Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk dış politikasının birçok tarafla ilişkilerini değiştirmesine yol açmıştır. 

    Türkiye’nin ‘Arap Baharı’ olarak nitelendiren süreçle ilgili tutumu ve Körfez krizinde Katar’ın yanında yer alması, Suudi Arabistan gibi stratejik ve büyük ekonomik çıkar ve ilişkilere sahip olduğu bazı Körfez ülkeleriyle ilişkilerinde stratejik kayıplara sebep olmuştur.  

    Bu çalışmada, Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası güçlere yönelik dış ilişkilerinin seyrini ve bağlamlarını inceliyor; 2015’ten bu yana yaşanan olayları ve değişimler doğrultusunda yaşanan gelişmeleri detaylandırıyoruz.

    Çalışmanın sonuna eklediğimiz kısımda; Türkiye’nin bazı ülkelerle arasındaki ilişkilerde değişiklik olmadığı görülüyor. Bu kısmı, Türkiye’nin söz konusu ülkelerle ilişkilerinin önemine binaen eklemeyi gerekli gördük. 

    Türk dış politikasını etkileyen temel faktörler

    Geleneksel olarak bir ülkenin dış politikası, bir araç olarak sözde “girdiler ve çıktılar” belirlenerek analiz edilebilir. Her ülke, dış politikasını ‘değişmezlerini’ oluşturan ve çok uzun bir süre boyunca devam eden belirli bir dizi ilke, deneyim ve gelenek çerçevesinde yapılandırır. İçsel ve küresel değişkenlerle bağlantılı olarak gelişen “değişen koşullar” diyebileceğimiz başka ilkeler dizisi de vardır.

    Bu bağlamda, Türk dış politikası Mustafa Kemal Atatürk tarafından modern Türk devletinin ortaya çıkmasıyla birlikte kurulmuş ve aşağıdaki faktörlere göre oluşturulmuştur:

    1. Hakim olan siyasi elitlerin ideolojisi (Kemalizm):

    Modern Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türk dış politikasının gidişatını belirleyen ideolojik çerçeveyi ortaya koymuştur. Türk hükümetlerinin yönelimleri ne olursa olsun, Kemalist ilkelere uygun ilke ve politikalar, dış politikayı belirler. Söz konusu ilkeler ise şu şekildedir: 

    -Laiklik:

    Atatürk, laikliği modernleşmenin gerekli bir bileşeni olarak görür ve onun laiklik anlayışı sadece siyasi hayatı değil, tüm sosyal ve kültürel hayatı kapsar. Atatürk’ün formüle ettiği laiklik ilkesine göre, devlet geçmiş dönemlerde olduğu gibi iç ve dış politikalarını dini temele göre inşa edemez ve uygulayamaz.

    -Milliyetçilik:

    Atatürk’e göre millet; geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve duygu birliği olan insanlar topluluğudur. Ona göre, bu ortaklığı sürdüren insanlar ‘millet’ olmayı hak eden insanlardır. Atatürk, Türk milletinin şekillenmesinde etkili olan faktörleri ise şöyle sıralamaktadır:

    *Siyasi birliktelik

    *Dil

    *Köken

    *Soy 

    *Tarih

    -Cumhuriyetçilik:

    Cumhuriyet, Atatürk’ün temel ilkesi ve temel değeridir. Çünkü cumhuriyet, ona göre bir devletin ve yönetimin biçimini temsil eder. Vazgeçilemezdir ve yeni Türk devletinin temelidir. Bu nedenle 1924 yılından itibaren Türkiye’de yazılan tüm anayasalarda cumhuriyet ilkesi korunmuştur. Atatürk,  “Demokrasinin tam ve en belirgin şekli cumhuriyettir. Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idaredir” ifadesini kullanmıştır.

    2. Tarih faktörü: Türk dış politikası, üç kıtaya (Asya, Afrika ve Avrupa) yayılan coğrafi bölgelere hükmeden Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi olarak, tarihi ve kültürel bir bağlama dayanmaktadır. Osmanlı Devleti, yönettiği toplumları bazı kültür, gelenek ve görenekler açısından büyük ölçüde etkilemeyi başarmıştır.

    İslam ülkeleri ve Arap ülkeleri bağlamında, Osmanlı’nın dört asır boyunca İslam hilafetinin merkezi olması, İslam ve Arap ülkeleriyle ortak tarihi ilişkilerini canlandırarak Türkiye’nin bölgesel rolünü harekete geçirmesine katkıda bulunmuştur. Bu kültürel miras Adnan Menderes dönemi müstesna Turgut Özal dönemine kadar Türkiye’nin dış politikasında öne çıkmasa da AK Parti döneminde dış politikaya  yansımaktadır.

    3. Jeopolitik ve jeostratejik konum: 

    Türkiye’nin, Avrupa, Asya ve Orta Doğu’yu birbirine bağlayan kara köprüsü şeklindeki stratejik jeopolitik konumu ülkenin dış politikasını belirlemede önemli bir unsuru teşkil etmektedir. Bu stratejik konumu Türkiye’yi bir Balkan, Akdeniz, Kafkas, Orta Doğu ve Avrupa ülkesi haline getirmektedir. Türkiye’nin coğrafi konumu, eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın dediği gibi “ulusal güvenlik sendromu” yaratmıştır. 

    Aynı zamanda bu durum, Türkiye’nin yakın ve uzak uluslararası gelişmelere daha fazla maruz kalmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle Türkiye, uluslararası ve bölgesel siyasi dengedeki değişikliklere karşı çok hassas bir durumdadır.

    Bu bağlamda yakın geçmişte, Türkiye’nin yakın bölgesinde cereyan eden olaylar; Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Avrupa’nın sürekli gelişmesi, Balkanlardaki Bosna-Hersek ve Kosova krizleri ve Kafkasya’da Dağlık Karabağ, Çeçenya ve Abhazya ile ilgili çekişmelerin tamamı Ankara’nın dış güvenlik politikalarını etkilemiştir. 1990-1991 Körfez Savaşı’ndan sonra Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması olasılığı güvenlik endişelerini artırmıştır.. 

    Ortadoğu’nun bir parçası olan Türkiye, bölgedeki istikrarsızlıktan büyük ölçüde etkilenmektedir ve bölgede istikrarı bozan herhangi bir gelişme, Türkiye için güvenlik sorunlarına neden olabilir. Böylece, birinci ve ikinci Körfez savaşları, Arap-İsrail savaşları ve son olarak da Arap Baharı devrimlerinden sonraki güvenlik boşluğunun yol açtığı güvensizlik; Türkiye üzerindeki etkisini daha da ağırlaştırdı.

    2.1. Türk dış politikasının değişmezleri 

    Dış politikada değişmezler, devletin dış politikasını etkileyen ve ondan etkilenen, kolay kolay veya aniden değiştirilemeyecek, göz ardı edilemeyecek unsurlardır. Dış politikadaki değişmezler, devletin bölgesel ve küresel meselelere yönelimini ifade eder. Türk dış politikasının değişmezleri şu şekilde sıralandırılabilir:

    NATO üyeliği: Dünyanın en büyük askeri bloğuna (NATO) üyeliğini sürdürmek.

    Avrupa’ya bağlılık: Türkiye, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı dahil hemen hemen tüm Avrupa kurumlarının kurucu üyesidir.

    Amerika Birleşik Devletleri ile Stratejik Ortaklık: Türk dış politikasının pusulası, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nin yönü ile tutarlı olmuştur.

    Orta Asya ve Kafkasya’ya Uzanma: Orta Asya ve Kafkasya bölgesindeki Türk Cumhuriyetleri,  (Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan) Türkiye ile arasındaki dilsel ve etnik bağlar nedeniyle dış politikanın değişmezlerinden biri haline gelmiştir. 

    Karadeniz’in güvenliği: Rusya ile ilişkiler ve Karadeniz’in güvenliği stratejik bir eksen oluşturmaktadır.

    2-2. Türk dış politikasındaki değişkenler

    Dış politikadaki değişim, mütevazi ve tekrar eden değişimi değil, daha geniş bir göreli değişimi içeren bir fenomen olarak tanımlanır. Devletin temel eğilimlerini, dış politikanın yeniden yapılandırılmasını veya bürokratik devlet kurumlarını ve toplumu (sistem demokratik ise) bu değişikliği yapmaya ikna etmeyi gerektiren değişiklik radikal bir değişikliktir ve bu tür radikal değişiklikler tekrarlanmaz.

    Bir önceki noktada, hükümetlerin ve zamanın değişmesiyle değişmeyen Türk dış politikasındaki temel faktörleri ve değişmezleri incelemiştik. Burada ise Türk dış politikasının çıkarları içinde değişime uğrayabilen en önemli meseleleri inceleyeceğiz. Bu meseleler; Balkanlar ve Ortadoğu olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Türkiye’nin bu bölge ülkeleriyle olan politikaları, bölgesel ve uluslararası siyasi değişimlere, bu ülkelerin yaşadığı olaylara ve bunlardan çıkan sonuçlara göre değişmektedir.

    2-2-1. Orta Doğu

    Türkiye’nin Orta Doğu ülkelerine yönelik politikası, zaman dilimlerinin ve Türk hükümetlerinin değişmesine bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. 1950’lerde tek parti döneminde Arap ülkeleriyle ilişkileri durgun olan Türkiye, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar olan süreçte kısmi değişikliklere tanık oldu. AK Parti’nin iktidara gelmesi, Arap ülkeleri ve İran gibi bölge ülkeleriyle büyük bir yakınlaşmayı ortaya çıkardı. Türkiye, bölgedeki çok sayıda ülke ile dış ticaret hacmini genişletti.

    2-2-2. Rusya ve Balkanlar

    Türkiye’nin Rusya ve Balkan ülkelerine yönelik politikası, uluslararası olaylarla birlikte değişim göstermiştir. Türk-Rus ilişkilerinin genel atmosferinde her zaman ‘düşmanlık’ hakim olmuştur. Soğuk Savaş sürecinde, Türkiye’nin Batı Bloğunun yanında yer alması, Orta Doğu ve Asya’daki Sovyet yayılmacılığına karşı koymak için NATO’ya üye olmasıyla iki ülke arasındaki mücadele artmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında ve 1990’larda, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler Türk dış politikasının önemli bir kısmını oluşturmaya başlamıştır. Özellikle Rus gazının Türkiye’ye ihraç edilmesine yönelik boru hattı projeleri bu ilişkilerin başlangıç noktasını oluşturmuştur. AK Parti iktidarının başladığı 2002’den bu yana iki ülke arasındaki ticaret hacminin değeri de artmıştır.

    Balkan ülkelerine gelince, Soğuk Savaş döneminde Türkiye, Batı Bloğu için ileri bir üs olarak Balkan ülkelerine büyük önem vermiş ve stratejik öneminden büyük ölçüde yararlanmıştır. Türkiye’nin Balkan ülkelerine verdiği önem, zaman zaman siyasi etkilerden kaynaklanan dalgalanmalara da maruz kalmıştır. 

    Balkanlar bölgesi, Bosna savaşı sırasında Türkiye’nin önceliklerinden biri haline gelmiş; daha sonra ise Sovyetler Birliği’nin dağılması, Bosna savaşının sona ermesi, bölgede istikrarın yeniden sağlanması ve Ortadoğu’da güvenlik tehditlerinin doğması ile bu öncelik dış politikada gerilerde kalmıştır.

    2-3. Türk Dış Politikasının Stratejileri

    Türk dış politikası, aşağıda kısaca özetlediğimiz üç ana stratejiye dayanmaktadır:

    2-3-1. Birinci strateji: Yurtta sulh, cihanda sulh

    Türkiye, dış politikasında, devletin kuruluşundan günümüze kadar “Yurtta sulh, cihanda sulh” stratejisi izlemiştir. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından belirlenen bu strateji, Türk dış politikasının en önemli değişmezlerinden biridir.

    Türkiye, dış ilişkilerde barışçıl yöntemlere başvurmak anlamına gelen bu stratejiyi uluslararası hukuk ilkelerine saygı duyarak izlemiştir. Türkiye bağımsızlığını ve kendisini o dönem meydana gelen savaşlardan korumak için kuruluşunun başlangıcında bu stratejiyi benimsemiştir.

    Türkiye, şu sebeplerden dolayı “Yurtta sulh cihanda sulh” stratejisini benimsemiştir: 

    • Bağımsızlığını korumak,
    • Devleti Avrupa’daki büyük güçler arasında sürmekte olan savaşlardan muhafaza etmek, 
    • Yenilgi halinde, devleti savaşta galip gelen ülkelerden birinin mandası haline gelmekten korumak.

    2-3-2. İkinci strateji: ‘Sıfır Sorun’ Stratejisi

    Eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından “bölge ülkeleriyle dostane ilişkiler kurmak” anlamına gelen “sıfır sorun” stratejisi birkaç temel ilkeye dayanmaktadır:

    Güvenlik ve özgürlük arasındaki denge (Devletin ulusal güvenliğine zarar vermemek için ifade özgürlüğünün ve demokrasinin belirli yasalara tabi olması), komşularla sorunların olmaması (Suriye ve Kıbrıs sorunlarının sona ermesi, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi gibi), çok boyutlu bir dış politika (yani tek bir uluslararası tarafa bağlı kalmamak, burada kastedilen Batı Bloğudur. Türkiye’nin çıkarlarını garanti altına alacak ve dengeyi sağlayacak şekilde Doğu’ya da açılım yapılması), aktif bölgesel politika (bölge ülkelerinin ilişkilerini güçlendirerek bölgedeki Türk rolünü canlandırması), yeni bir diplomatik tarz (dış politika gündemine hakim olan kronik farklılıkları terk ederek enerjisini uluslararası ilişkilerde harcamayı esas alması).

    Bu strateji üzerinde çalışmalar 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesiyle başlamış ve Türkiye bu stratejiye dayalı olarak çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bunlardan en önemlileri şunlardır:

    • Kıbrıs sorununu çözme girişimi
    • Suriye ile yapılan askeri operasyonların sona ermesi 
    • Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi
    • Asya, Latin Amerika ve Afrika gibi gelişmekte olan uluslararası bölgelerle ilişkilerin güçlendirilmesi.

    Türkiye, 2015 yılına kadar diğer ülkelerde sıfır sorun ve müdahale etmeme stratejisini sürdürdü. Bu strateji “yumuşak güç” kullanımını destekliyordu.

    2-3-3. Üçüncü strateji: Mavi Vatan Stratejisi 

    ‘Mavi Vatan’ Doktrini’nin kökeni, Türk Amiral Cem Gürdeniz tarafından 2006 yılında hazırlanan bir plana dayanmaktadır. Bu doktrin, Bahçeşehir Üniversitesi Deniz ve Stratejik Araştırmalar Başkanı Emekli Amiral Prof. Dr. Cihat Yaycı tarafından belirginleştirilmiştir. Türkiye’nin iddialı bir diplomasi, askeri araçlar, enerji ve diğer ekonomik kaynaklara erişim yoluyla Akdeniz, Ege ve Karadeniz’deki nüfuzunu ve genişlemesini vurgulayan doktrin, “sert güç” stratejisini temsil etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bağımsızlığını dış politikanın her alanında savunmak ve çevresine nüfuz etme çabaları bağlamında 2015 yılında Mavi Vatan Doktrini’ni ulusal bir “ileri savunma” stratejisi olarak benimsedi. Mavi Vatan doktrini kapsamında Türkiye deniz silahlarını önemli ölçüde geliştirdi. Bu konunun detaylarına “Türkiye’de son 5 yılda yaşanan gelişmeler, Savunma Sanayi: 2015-2020” dosyasından ulaşabilirsiniz.

    Türkiye şu anda, Mavi Vatan vizyonunu uygulamak için askeri güç kullanmaya daha istekli görünüyor. Bunu; Doğu Akdeniz’de petrol arama güvenliğini sağlamak için askeri fırkateynlerini konuşlandırması, Libya’ya askeri müdahalede bulunması ve Azerbaycan ve Katar gibi müttefiklerini kendi güçleriyle desteklemesinden anlamak mümkün.

    3. Türk-Rus ilişkileri

    Türk dış politikasındaki değişmezlere ve değişkenlere göre bakıldığında, Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri “değişken” olarak sınıflandırılmakta ve iki ülke arasındaki ilişkilerde her zaman çatışma ve düşmanlığın hakim olduğu görülmektedir. Tarihi açıdan incelendiğinde; Osmanlı Devleti, asırlardır İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kontrol etme arzusu taşıyan Rus İmparatorluğu’na karşı 12 savaş vermiştir. Tablo-1 bu savaşları göstermektedir:

    Tablo-1: Türkiye ile Rusya arasındaki savaşların özeti

    SıralamaTarihSavaşın sonucu
    1.Osmanlı-Rus Savaşı1568-1570Rusya kazandı
    2.Osmanlı-Rus Savaşı1676-1681
    3.Osmanlı-Rus Savaşı1686-1700Rusya, Osmanlı topraklarının bir kısmını işgal etti
    4.Prut Savaşı1710-1711Osmanlı Devleti kazandı, kaybettiği toprakları geri aldı
    5.Osmanlı-Rus-Avusturya Savaşı1735-1739Osmanlı Devleti, Belgrad Sözleşmesi ile Belgrad ve Sırbistan topraklarının bir kısmını ele geçirdi
    6.Osmanlı-Rus Savaşı1768-1774Rusya’nın zaferiyle sonuçlandı, Kırım topraklarının bir kısmı Rus hakimiyeti altına girdi
    7.Osmanlı-Rus Savaşı1787-1792Rusya kazandı, Osmanlı Kırım’ı Rus toprağı olarak tanıdı
    8.Osmanlı-Rus Savaşı1806-1812Rusya, Besarabya kentini topraklarına kattı
    9.Osmanlı-Rus Savaşı1828-1829Rusya, Tuna Prensliği’ni işgal etti ve Yunanistan Osmanlı’dan bağımsızlığını ilan etti
    10.Kırım Savaşı1853-1856Osmanlı, İngiliz ve Fransızların zaferiyle sonuçlandı. Rusya Moldova’yı terk etti ve kanunen Osmanlı’nın Tuna Prenslikleri üzerindeki egemenliğini tanıdı
    11.Osmanlı-Rus Savaşı(93 Harbi)1877-1878Rusya ve müttefiklerinin zaferiyle sonuçlandı. Romanya, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan Osmanlı Devleti’nden fiili olarak bağımsızlığını ilan etti
    12.Birinci Dünya Savaşı1914-1918Almanya ve Osmanlıların Ruslara karşı zaferiyle sonuçlandı. Rusya’nın işgal ettiği toprakları Osmanlı Devleti’ne iade etmesini içeren Kars Anlaşması imzalandı

    Birçok meselede ülkenin çıkarları çatışmaya devam etti. Burada, özellikle Rusya’nın Suriye, Ermenistan, Gürcistan, Abhazya, Güney Osetya’nın ayrılıkçı bölgeleri, Kırım ve son olarak Türkiye’yi askeri  kuşatma korkusu yaşattığı Libya’daki yayılmacılığını içeren 2015-2020 dönemine odaklanıyoruz.

    Türkiye’de AK Parti iktidarı” döneminde iki ülke arasındaki ilişkilerin uyumlu seyretmesinin arkasındaki itici güç ekonomik ilişkiler olmuştur. Rusya, Türkiye’nin en önemli ticaret ortaklarından biridir ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2019’da 26 milyar doları bulmuştur. Türkiye’nin Rusya’ya ihracat değeri 3.854 milyar dolar, Rusya’dan ithalatının değeri ise 22.454 milyar dolardır. Rusya’dan yapılan en önemli ithalat maddelerinin başında enerji kaynakları gelmektedir. Akkuyu Nükleer Santrali, TürkAkım doğalgaz boru hattı ve Mavi Akım hattı gibi enerji projeleri iki ülke ilişkilerinin sağlam zeminini oluşturmaktadır. Türkiye ile Rusya arasında turizm sektörü de önemli iş birliği alanlarından biridir. Nitekim, 2019 yılında 7 milyondan fazla Rus turist Türkiye’yi ziyaret etmiştir.

    3-1. Karadeniz’in Güvenliği

    Deniz güvenliği, Türk dış politikasının öncelikleri arasındaki değişmezlerdendir. Rusya ve Türkiye, Karadeniz’deki nüfuz alanlarını artırmak için sürekli rekabet halindedir.

    Tarihi olarak: Rusya, sıcak denizlere ulaşmak ve İstanbul ile Çanakkale boğazlarını kontrol etmek için asırlardır çabaladı. Bu amaca ulaşmak için daha önce Osmanlı Devleti’ne karşı on iki savaşa katılmıştır (Tablo-1). Ancak boğazları kontrol etme hayaline ulaşamamıştır.

    Aksine, Türkiye ve diğer ülkelerle gemilerin boğazlardan geçişini düzenleyen uluslararası anlaşmalar yapmakla yetinmiştir. 1936’da İsviçre’de imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, gemilerin geçişini düzenleyen son anlaşmaydı. Anlaşma (Türkiye, Sovyetler Birliği, Birleşik Krallık, Japonya, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Romanya, eski Yugoslavya) tarafından imzalanmıştır ve anlaşmanın en önemli hükümleri şunlardır: 

    • İstanbul ve Çanakkale boğazlarının tam kontrolünün Türkiye’ye verilmesi
    • Askeri gemilerin geçişinin düzenlenmesi
    • Barış zamanında ticaret gemilerinin boğazlarda bayrak ve yükü ne olursa olsun tam dolaşım ve seyrüsefer serbestisinin sağlanması
    • Anlaşma ile Türk ordusunun boğazın yakınında yeniden silahlandırılmasına imkan verilmesi
    • Türkiye’nin savaş zamanlarında veya saldırı tehdidi altındayken boğazı yabancı savaş gemilerine kapatma hakkının teyidi
    • Türkiye’ye kendisi ile savaş halindeki ülkelere ait ticari gemilerin transit geçişini reddetme hakkı verilmesi
    • Karadeniz’e kıyısı olmayan ve askeri gemi göndermek isteyen ülkelerin hareket saatinden 8 gün önce Türkiye’ye haber vermesi
    • Toplam ağırlığı 15 bin ton olan dokuzdan fazla yabancı savaş gemisinin aynı anda Boğazlardan geçememesi
    • Karadeniz ülkelerinin savaş gemilerinin açık kargo ile geçmelerine izin verilmesi ve koruma gemilerinin sayısının iki muhribi geçmemesi.

    Rusya, en fazla ticari gemi ve denizaltına sahip ülke olduğu için, anlaşmadan en çok yararlanan Sovyetler Birliği varisi olarak kabul ediliyor. Türkiye, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesine karşı çıktı. Çünkü bu hamle, Rusya’nın deniz kapasitesini ve alanını genişletmesine neden olduğu gibi, stratejik dengeyi kendi lehine çevirmesine yol açtı. Kırım’ın işgalinden sonra, Rusya’nın kıyı şeridi 475 kilometreden bin 200 kilometreye çıktı. Bir başka deyişle; toplam deniz kıyısının yaklaşık yüzde 25’i kadar genişlemiş oldu. Bu, kabaca Türkiye’nin Karadeniz’deki kıyı şeridinin uzunluğu kadardır. Türkiye’nin toplam kıyı şeridinin yaklaşık yüzde 35’ini oluşturan Karadeniz kıyısı bin 785 kilometredir. Rusya, Kırım’daki askeri varlığıyla coğrafi olarak Türkiye kıyılarına daha yakın hale geldi. Rusya’nın ilhakı, Türkiye’nin tarihi olarak kendisi ile yakın bağları olan Kırım Türk Tatarları hakkındaki endişelerini de artırdı. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine kayıtsız kalmayan Türkiye, Karadeniz kıyısına askeri yığınak yaparak karşılık verdi ve NATO’yu denizde konuşlanmaya teşvik etti. Rusya’nın Kırım’ı işgali, Ukrayna ile yaşanan siyasi kriz ve Türkiye’nin Ukrayna’nın yanında yer alması gibi gelişmeler, her iki ülke için de stratejik sonuçlar doğurdu.

    3-2. Dağlık Karabağ anlaşmazlığı

    Türk dış politikasında Azerbaycan ile ilişkiler, değişmezler arasında sınıflandırılmaktadır. Bu nedenle Türkiye, Dağlık Karabağ meselesinde Azerbaycan’ı her alanda desteklemiştir.

    Dağlık Karabağ meselesinde Rusya Ermenistan’ı, Türkiye ise Azerbaycan’ı destekliyor. Moskova’nın Ermenistan ile savunma anlaşması bulunurken, Türkiye’nin ise Azerbaycan ile stratejik ortaklığı ve karşılıklı destek anlaşması var. Çünkü Türkiye’nin Azerbaycan ile ilişkisi Türk dış politikasının değişmezlerinden biri. Nisan 2016’da Dağlık Karabağ, 1994 yılında Ermenistan ve Azerbaycan’ın ateşkes imzalamasından bu yana en şiddetli günlere tanık oldu. 2016 yılındaki askeri operasyonlarda, Azerbaycan ordusu karada küçük kazanımlar elde etti ve bu askeri operasyonlarda her iki ülke için de büyük kayıplar yaşandı. Askeri tırmanış dönemi, Rusya ile Türkiye arasında da söz düellosuna tanık oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’yı Ermenilerin yanında yer aldıkları için eleştirirken, bu tırmanışa bir de Türkiye’nin Rus Su-24 uçağını düşürmesi eklendi ve iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerildi.

    Tarihi olarak: Rusya, Azerbaycan’a karşı tüm anlaşmazlıklarında Ermenistan’ı destekledi. Ancak 2020 yılında iki taraf arasında yaşanan son savaşta, mesele başka bir hal aldı. Ermenistan’da 2018 devrimi sonrası Rus karşıtı bir hükümetin göreve gelmesi nedeniyle, Rusya; Ermenistan’a yeterli desteği sağlamadı. Türkiye ise Azerbaycan hükümetini askeri danışmanlar ve silahlarla desteklerken, siyasi desteğini de esirgemedi. Azerbaycan hükümetinin işgal altındaki birçok bölgeyi yeniden ele geçirmesi bu şekilde mümkün olmuştu.

    3-3. Suriye savaşı

    Türk dış politikasının etkili unsurlarından biri olan coğrafi faktöre istinaden, Suriye; iç istikrarsızlık ve farklı askeri grupların yayılması nedeniyle Türkiye için tehdit kaynağı haline gelmiştir. Bu bağlamda, Suriye meselesi, Türk dış politika öncelikleri arasında büyük bir yer edinmiştir. 

    Suriye’deki Rus-Türk müdahalesinin ilişkileri yeniden şekillendirmede önemli bir rolü vardı, çünkü Suriye iç savaşı Rusya ve Türkiye’yi 2012-2016 döneminde bir çatışma haline getirmişti. Türkiye, Suriye rejimini devirmek amacıyla Suriye muhalefetini desteklerken Rusya, Suriye rejimini askeri olarak desteklemek için güçlerini Eylül 2015’te Suriye’ye yerleştirdi. Rus Hava Kuvvetleri, rejim güçlerinin savaşın gidişatını değiştirmesine ve ülke topraklarının büyük bir bölümünü muhalefetten geri almasına yardımcı oldu. İki ülke arasındaki ilişkiler, Suriye meselesinde çıkarların çatışması nedeniyle büyük ölçüde gerildi.  

    2015 yılında Türkiye, Suriye-Türkiye sınırında bir Rus Sukhoi uçağını düşürmüş ve iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerilmişti. Aynı yıl iki ülke arasında uçağı düşürme krizi aşılmış ve Suriye dosyasında “Astana, Soçi” gibi siyasi anlaşmalar ortaya atılarak iki ülke arasında koordinasyon yeniden sağlanmıştı.

    3-4. Ekonomik ilişkiler

    Rusya; ticaret, altyapı, ulaşım, enerji, tarım ve turizm sektörlerinde Türkiye’nin Almanya’dan sonra en büyük ikinci ekonomik ortağı konumunda. 

    2016 yılında Rusya, Türkiye’ye çeşitli ekonomik yaptırımlar uyguladı ve bu da 2015’de 23,9 milyar dolar olan iki ülke arasındaki ticaretin, 2016’da 16,8 milyar dolara düşmesine yol açtı.

    En büyük durgunluğu turizm, ardından da gayrimenkul sektörü yaşadı. İki sektördeki durgunluğun Türkiye’ye zararı 10 milyar dolar gibi bir rakamdı. Bu da gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 1’inden daha fazlasına tekabül ediyor. 

    Bu arada, iki ülke arasındaki toplam ticaretin büyük bölümünü oluşturan Rus gaz ihracatı kısıtlama olmaksızın devam etti.

    Rusya, 2016 yılının sonuna doğru, uçağın düşürülmesinin ardından Türkiye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımların çoğunu kaldırdı ve iki ülke arasındaki ticaret 2018’in ilk yarısında yıllık yüzde 37 artarak 13,3 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı yüzde 47, Rusya’dan yaptığı ithalat ise yüzde 36 arttı. TürkAkımı hattı projesi yeniden devreye alındı ​​ve elektrik üretmek için Akkuyu nükleer santrali inşasına devam edildi.

    Ekonomik ilişkilerin düzenlenmesi için ortak bir fon kuruldu. Bu fonun amacı dolar yerine yerel para birimleri üzerinden ticaret alışverişini teşvik etmekti.

    Türkiye, Rusya’ya ait silah şirketi Almaz Central Design Bureau ile 29 Aralık 2017’de iki adet S-400 füzesi tedariki için bir sözleşme imzalayarak Rusya ile savunma alanındaki iş birliğini güçlendirdi. Bu adım Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından reddedildi.

    4. Türkiye-ABD ilişkileri

    Geçtiğimiz yıllar boyunca -bu çalışma yazılıncaya kadar- Türkiye-ABD ilişkileri stratejik’ olarak nitelendirilmiş ve iki ülke arasındaki ilişkiler, Türk dış ilişkilerinin değişmezleri arasındadır. Ancak son dönemde özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşanan bazı anlaşmazlıklar nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkilere gerginlik hakim olmuştur. Dolayısıyla NATO üyesi iki ülkenin klasik ilişkileri, şekilsel dahi olsa değişmiş ve bu klasik tarzdan uzaklaşmıştır.  

    İki ülke arasında yaşanan anlaşmazlıklar arasında öne çıkan dosyaları şu şekilde sıralayabiliriz:

    4-1. Birinci konu: Rahip Bronson’ın tutuklanması

    Yaklaşık yirmi yıldır Türkiye’de yaşayan ve İzmir’de bir kilisede görev yapan ABD’li papaz Andrew Bronson’ın Türk makamlarınca Ekim 2016’da tutuklanmasıyla iki ülke arasındaki gerginlik tırmandı. Rahip Bronson, casusluk, FETÖ ve PKK ile bağlantılı olmakla suçlanıyordu. ABD rahibin tutuklanmasına Türk hükümetindeki iki bakana yaptırım uygulayarak yanıt verdi.

    Ağustos 2018’de, rahibin serbest bırakılması için iki ülke arasında yürütülen diplomatik temasların ardından Trump, Türk hükümetinin uluslararası serbest piyasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Türk alüminyum ve çelik ithalatını reddettiğine ilişkin yeni bir ekonomi politikası açıkladı.

    Türk polisinin, Amerikan konsolosluğunda çalışan Amerikan ve Türk vatandaşlarını FETÖ ile bağlantıları nedeniyle tutuklamasının ardından Türkiye ile ABD arasındaki güvensizlik belirtileri doruğa ulaştı. Ekim 2018’de serbest bırakılan Bronson, ABD’ye iade edilmiş, bunun sonucunda iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden olan Türkiye’ye yönelik yaptırımlar kısmen kaldırılmıştı.

    4-2. İkinci konu: Gülen’in İadesi Talebi

    Fethullah Gülen 1999’dan beri ABD’de yaşıyor ve Gülen ve grubu 2016 askeri darbesinin ilk şüphelileri olarak kabul ediliyor. Darbe girişiminden bir süre sonra Türk hükümeti darbe girişimini Fethullah Gülen ve hareketinin organize ettiğini ifade ederek ABD’den iadesini talep etti. ABD, Türkiye’nin talebini defalarca reddetti, bu da iki ülke arasındaki gerilimi daha da artırdı.

    4-3. Üçüncü konu: S-400 krizi

    ABD, Türkiye’nin Amerikan “Patriot” hava savunma füze sistemleri satın alma anlaşmasına yönelik taleplerini reddederek, Türkiye’yi S-400 hava savunma füze sistemleri elde etmek amacıyla Rusya’ya yönelmeye sevk etti.

    ABD, Türkiye’nin S-400’ü satın almasına, füze sisteminin NATO savunma sistemleriyle birlikte çalışamayacağı ve NATO’nun savunmasında bir zayıflık yaratacağı için karşı çıkmaktadır. Ayrıca ABD, S-400’ün yeni nesil F-35 savaş uçakları hakkında bilgi toplayabileceğine dair endişeleri olduğunu belirtti. Türkiye ise füze sisteminin hava sahasını korumak için gerekli olduğu yanıtını verdi.

    ABD, S-400 anlaşmasını tamamlamasına cevaben Türkiye’nin F-35 üretimine katılmasını ve Türkiye’ye F-35 satılmasını durdurma kararı aldı ve Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulama tehdidinde bulundu.

    4-4. Dördüncü dosya: YPG VE SDG’ye ABD desteği

    ABD, Türkiye’nin, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terörist olarak tanımlanan PKK ile yakın bağları olan Suriye’deki YPG militanlarını destekliyor. Türkiye, ABD’nin DEAŞ’la savaşma gerekçesiyle YPG milislerine verdiği desteği sürekli olarak kınıyor. Türkiye, ABD’nin YPG ile ortaklık yaparak,  Ankara’nın ulusal güvenlik endişelerini önemsemediğini  iddia ediyor. 

    Türk birliklerinin 2018 yılında Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’de, 2019’da ise kuzeydoğu Suriye’nin Cerablus ve Rasulayn kentlerindeki SDG birliklerine yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyonların ardından ABD ile Türkiye arasındaki gerilim doruğa ulaştı.

    Öte yandan Türkiye, sınır üzerinde 480 kilometre uzunluğunda ve 32 kilometre derinliğinde bir koridor oluşturmak üzere düzenlediği operasyona, ulusal güvenliğini korumak istediğini gerekçe gösteriyor. Yaklaşık 3.6 milyon Suriyeli mülteciyi güvenli bölgeye yerleştirmeyi ve topraklarını hedef alan bir terör güvenlik kemerinin oluşmasını engellemek istediğini belirtiyor.

    ABD, Türk güçlerinin YPG’ye karşı operasyon düzenlemesini reddetmiş ve bu görüşünü, operasyonun “DEAŞ’a karşı verilen savaşa yoğunlaşmasını engelleyerek, dikkatleri dağıttığı” şeklinde gerekçelendirmiştir. 

    4-5. ABD’nin Türk-Rus anlaşmazlıklarına yönelik bakış açısı

    Türkiye ve Rusya, Suriye, Libya ve Azerbaycan’daki Dağlık Karabağ gibi askeri çatışmaların hakim olduğu birçok bölgede çıkar mücadelesi içinde  yer alıyor.

    ِABD’nin Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya geldiği meselelere ilişkin vizyonlarıyla ilgili farklı görüşler var.

    ABD’de bazı kesimler Türkiye’yi NATO müttefiki olarak görüyor, Rusya’nın Orta Doğu’daki varlığına karşı bir denge unsuru olarak tanımlıyor ve bocalayan ABD-Türkiye ilişkilerini canlandırmak için Rusya’ya karşı ortak muhalefetin temel aktörü olabileceğine inanma eğiliminde. 

    ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Suriye Özel Temsilcisi ve Uluslararası DEAŞ ile Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi olarak görev yapan eski ABD Büyükelçisi James Jeffrey’in 2020’de Türkiye ile Suriye arasındaki çatışmaların ardından yaptığı açıklamalar bu vizyonu doğrular nitelikte. Jeffrey, Türkiye’nin İdlib’deki rolünü överek, Türkiye’nin Suriye’deki askeri misyonuna ABD veya NATO’dan maddi destek sağlama olasılığından bahsetmişti. Bu Türkiye’nin Rusya’ya karşı bir karşı ağırlığı temsil ettiği şeklinde açıklanabilir. Bu açıdan, Rusya ile Türkiye arasındaki rekabet iki ülke arasındaki koordinasyonu güçlendirdi. Bunun neticesinde, Türk-Rus ilişkileri daha güçlü hale geldi. Bu da Türkiye’yi nispeten batı cephesinden uzaklaştırdı.

    5. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri

    Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkisi organik bir ilişkidir ve karşılıklı kazanmaya dayalıdır. İki taraf da kendi ulusal güvenlikleriyle ilgili birçok konuyu paylaşmaktadır. Türkiye, birçok Avrupa kurumunun üyesi olduğu için Avrupa Birliği ile olan ilişkisini dış politikadaki en önemli konulardan biri olarak görmektedir. AB ile ilişkiler, son zamanlarda iki taraf arasında çıkan anlaşmazlığa rağmen Türk dış politikasının değişmezlerinden biridir.

    Fransa Başbakanı Emmanuel Macron, Eylül 2017’de Atina’ya yaptığı ziyarette Yunan Kathimerini gazetesine verdiği röportajda,  “Türkiye, gerçekten de son aylarda Avrupa Birliği’nden uzaklaşmış ve endişe verici derecede ileri gitmiş olabilir. Ancak başta göç sıkıntısı ve terör tehdidi olmak üzere bugün karşı karşıya olduğumuz birçok krizde hayati bir ortağımız olmasından dolayı ilişkilerin kopmasına karşıyım” ifadelerini kullanmıştı. Macron’un açıklaması, çok sayıda Avrupa ülkesinin Türkiye’ye yönelik konumunu gösteriyor. Gergin ilişkilere rağmen Türkiye, göç ve güvenliğin yanı sıra ekonomide de Avrupa Birliği ile önemli bir ortak olmaya devam ediyor.

    2015-2020 yılları arasındaki uluslararası arenada cereyan eden olayların seyrine göre Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkinin şekillenmesinde şu 4 konu büyük rol oynamıştır:

    • Doğu Akdeniz ve Enerji Güvenliği.
    • Mülteci meselesi.
    • Ekonomik ilişkiler.
    • Terörle mücadele.

    5-1. Doğu Akdeniz ve Enerji Güvenliği:

    Avrupa Konseyi, Aralık 2019’da Türkiye ve Libya arasındaki su hatlarının  sınırlandırılmasına ilişkin anlaşmanın; üçüncü taraf ülkelerin (Kıbrıs ve Yunanistan) egemenlik haklarını ihlal ettiğini savunarak Türkiye ve Libya’ya karşı bir tutum aldı. Türkiye, 2019 yılında askeri gemi ve botların yanı sıra Doğu Akdeniz’e sondaj gemileri göndererek güvenlik önlemlerini artırdı. Bu tırmanış, Avrupa Birliği’nin muhalefetine yol açtığı gibi Türkiye’ye karşı ciddi ekonomik yaptırım tehditlerini de beraberinde getirdi.

    13 Temmuz 2020’de Avrupa Birliği dışişleri bakanları, Kıbrıs’ın talebi üzerine, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki arama ve keşif faaliyetlerine yönelik yaptırım listesi hazırlamayı kabul etti. 23 Temmuz 2020’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz’deki politikaları nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını talep ederek, Türkiye’nin egemenliklerini ihlali karşısında Kıbrıs ve Yunanistan’ın tamamen arkasındayız.” dedi. Fransa, Kıbrıs deniz üssü Marie’de Fransız savaş gemilerine hizmet vermek üzere Güney Kıbrıs ile bir anlaşma  imzaladı. Fransa Cumhurbaşkanı, Doğu Akdeniz’deki Fransız kuvvetlerine Yunanistan’a askeri yardım sağlama talimatı verdi. Fransa, askeri işbirliği anlaşması kapsamında Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinde askeri devriyelerin yürütülmesine yardımcı olmak için ilk kez Rafale uçaklarını görevlendirdi.

    Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Yunanistan ile Türkiye arasında tırmanan gerilime son verilmesi çağrısında bulunurken, felaket uyarısı yaptı. Bakan, iki taraf arasındaki anlaşmazlığı askeri yollarla çözmek istemediği için iki ülke arasında hala diyalog isteği olduğunu belirtti.

    Fransız-İtalyan siyasi yakınlaşması ve (belli bir dereceye kadar) Alman siyasetinin Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimini desteklemesi; Doğu Akdeniz’deki AB politikasını, Türkiye’nin münhasır ekonomik sularındaki çıkarları ve haklarıyla karşı karşıya getirdi.

    5-2. Mülteci meselesi 

    Türkiye, bu çalışmanın yazıldığı tarih itibariyle sayıları 3,7 milyonu aşan Suriye ve diğer ülkelerden daha önce eşi benzeri görülmemiş bir mülteci akınına sahne oldu. Birçok mültecinin Avrupa Birliği’ne geçmesi için bir köprü vazifesi gördü. Bu durum, Türkiye ile AB arasında ortak bir eylem planı hazırlanmasına neden olmuştur. Bu eylem planı, 29 Kasım 2015’te AB-Türkiye zirvesinde aktif hale getirilmiştir. Eylem planı, göç akışlarını düzenlemeyi ve düzensiz göçü durdurmayı amaçlıyor. Türkiye’den Avrupa Birliği’ne düzensiz göçü sona erdirme konusundaki ortak taahhütlerini yineleyen AB ve Türkiye, 18 Mart 2016’da yayınladıkları ortak bir bildiri ile insan kaçakçılarını durdurmayı amaçladıklarını ifade etti ve hayatını tehlikeye atan göçmenlere bir alternatif sundu.

    Türkiye’deki mültecilerin, özellikle de Suriyelilerin geleceği, dört yılı aşkın bir süredir Avrupa Birliği ile Türkiye arasında devam eden diyaloğun temel konusu olmuştur. Bu süre zarfında Avrupa Birliği, Türkiye’deki Suriyeli mültecileri desteklemek için hükümete 6 milyar euro ödemeyi kabul etti. Şu ana kadar 5 milyardan fazla euro desteği alan Türkiye, entegrasyon gereksinimleri, materyal ve eğitim desteği açısından mültecileri ağırlama sürecinin ihtiyaçları için daha fazla destek talep etmektedir.

    Avrupa’daki bazı siyasi partiler, Türkiye’nin  bu yükü tek başına taşımaması ve Mülteci Destek Fonu’nda yer alan mali tedbirlerin genişletilmesi gerektiği şeklinde açıklamalarda bulunmuşlardır. 

    5-3. Ekonomik İlişkiler

    Türkiye ve Avrupa Birliği, karşılıklı yarar sağlayan bir dizi ekonomik çıkarla birbirine bağlıdır. İki taraf arasında ticari malların serbest dolaşımına izin veren bir gümrük birliği anlaşması vardır.

    Türkiye, AB’nin en büyük beşinci ticaret ortağı, ihracat pazarı ve ithalat tedarikçisi konumundadır. Avrupa Birliği aynı zamanda Türkiye’nin ithalat ve ihracat alanındaki ilk ortağı ve aynı zamanda bir yatırım kaynağıdır. Avrupa pazarı Türkiye için önemli bir ihracat pazarıdır. Nitekim Türkiye toplam ihracatının yüzde 42,4’ünü Avrupa ülkelerine gerçekleştirmekte; toplam ithalatının yüzde 32,3’ünü Avrupa pazarlarından sağlamaktadır.

    Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden yaptığı ithalat 2019 yılında yüzde 1.3’lük bir azalma gösterdi. 2019’da Avrupa’nın Türkiye’den yaptığı ithalat ise bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4.4’lük bir artış gösterdi. Bu artışın nedeni; Türk sanayisinin tercih edilmesi, gelişmesi ve Türk ürünlerinin AB tarafından tercih edilmesidir. Tablo-1’de iki taraf arasındaki ticaret hacmi ve Türkiye’nin AB’ye yönelik ihracatındaki artışı ve AB’nin Türkiye’ye ithalatındaki düşüş gösterilmiştir.

    Tablo-2 Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ticaret hacmini gösteriyor (milyar dolar bazında)

    YılTürkiye’nin AB ülkelerinden yaptığı ithalatTürkiye’nin AB ülkelerine yaptığı ihracat
    201672.455.7
    201776.761.4
    201869.268.8
    201968.369.8

    5-4. Terörle mücadele

    Avrupa hükümetlerinin öncelikleri arasında yer alan bir diğer unsur terörle mücadeledir. Türkiye ile AB’nin farklı öncelikleri olmasına rağmen ‘terörle mücadele’ Avrupa ile Türkiye arasındaki iş birliği programlarının kapsadığı bir alandır. İki taraf arasında terörle mücadele alanındaki iş birliği halen gündemdedir. Bu madde, Türkiye ve Avrupa  hükümetlerinin gündeminin en üst sıralarında yer almaktadır.

    Son beş yılda her iki tarafı da meşgul eden en önemli güvenlik sorunu, YPG tarafından gözaltına alınan ve bir kısmı Suriye-Türkiye sınırında mahkum edilen DEAŞ bağlantılı yüzlerce savaşçı ve aileleri sorunudur. Bazıları Türkiye cezaevlerinde bulunmakta ve Avrupa pasaportu taşımaktadır. Halen Suriye’de bulunan unsurlar ise, Türkiye üzerinden Avrupa’da yer alan ülkelerine geri dönmek için çabalamaktadır. Söz konusu DEAŞ unsurları, her iki taraf için de güvenlik tehdidi haline gelmiş ve Türkiye ile AB’yi herhangi bir terör operasyonunun gerçekleşmesini önlemek için  güvenlik alanında işbirliği yapmaya itmiştir.

    6. Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri

    2015-2020 dönemi, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde birden fazla gelişmenin yaşandığı bir süreç olmuştur. Katar ablukası, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda öldürülmesi, son dönemde iki ülke ilişkilerini en çok etkileyen meseleler arasında yer almıştır. Katar ablukasından önceki dönemde ise 13 Mart 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ‘Kararlılık Fırtınası Operasyonu’na lojistik ve istihbarat konusu ile katılımcı ülkelerin ihtiyaç duyduğu her alanda destek vermeye hazır olduğunu ifade etmişti. Erdoğan, daha önce de ülkesinin; Yemen’de Husilere karşı düzenleyeceği askeri operasyonda Suudi Arabistan’a lojistik yardım sağlayabileceğini duyurmuştu.

    14 Nisan 2016’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suudi Arabistanlı mevkidaşı ile diplomatik ilişkiler, tarım, ordu, kültür ve terörle mücadele başta olmak üzere 8 sektörü güçlendirmeyi amaçlayan bir “Stratejik Koordinasyon Konseyi” kurmak için bir anlaşma imzaladı. 2016’da Türkiye’deki başarısız darbe girişiminden altı ay sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ve Bahreyn’den başlayarak Körfez ülkelerini ziyaret etti.

    Ardından Haziran 2017’de Suudi Arabistan ile Türkiye arasında Katar ablukası patlak verdi. Türkiye, Katar yanlısı bir tutum sergiledi. Türkiye’nin Katar’da askeri üs inşa etmesi, Suudi Arabistan’ı kızdırdı ve iki ülke arasında belirgin bir ayrılık yaşandı. Bu da ekonomik ilişkileri olumsuz etkiledi.

    2020’de, özellikle hükümete bağlı Suudi Arabistan Ticaret Odası’nın Türk mallarına yönelik boykotu teşvik etmesinden sonra, birçok Suudi şirketi Türkiye ile iş yapmayı reddetti. Türk malları, gayrı-resmi  bir Suudi Arabistan boykotu ile karşı karşıya kaldı.

    Aynı yıl, 20 Kasım 2020’de Kral Selman, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayarak Suudi Arabistan’da düzenlenecek olan G-20 zirvesine davet etti. İki taraf arasında yapılan telefon görüşmesinde, gergin ilişkileri iyileştirme yolları ele alındı.

    7. Türkiye-BAE ilişkileri 

    Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye’nin en büyük Arap ticaret ortakları arasındaydı ve doğrudan yabancı yatırım kaynakları arasında önemli bir yerdeydi. İstatistiklere göre, Türkiye’nin BAE ile ticareti 2017’den sonra ihracatta yüzde 66’lık, ithalatta ise yüzde 32’lik keskin bir düşüş yaşadı. Arap Baharı devrimlerinde Türkiye’nin devrim yanlısı olması, BAE’nin ise bu devrimlere karşı tutum sergilemesi ve karşı devrimleri desteklemesi iki ülke arasındaki anlaşmazlıkları ortaya çıkardı.

    Türkiye, BAE’nin çeşitli ülkelerde siyasi olarak ve medyada savaş açtığı Müslüman Kardeşler’e bağlı isimlere kucak açması, iki taraf arasındaki anlaşmazlıkları şiddetlendirdi. Türkiye’nin Libya’da uluslararası arenada tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin yanında yer alması, askeri ve siyasi olarak desteklemesi; BAE’nin Halife Hafter güçlerini askeri ve finansal olarak desteklemesiyle, Libya meselesi iki taraf arasındaki en geniş anlaşmazlık meselelerinden biri haline geldi. Katar ablukası ve Türkiye’nin açıkça Katar’ı desteklemesi de tarafları karşı karşıya getiren bir diğer meseleydi.

    BAE ayrıca Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı bir yol izleyerek, Akdeniz’de Yunanistan ile askeri tatbikatlar düzenledi. Türk medyası BAE’nin 2016’daki başarısız darbe girişiminde rolü olduğunu ve Suriye’deki SDG militanlarına milyarlarca dolarlık destek sağladığını savundu.

    8. Türkiye-İran ilişkileri

    Geçtiğimiz yıllarda Türkiye ve İran, ekonomik ilişkilerini, -düşmanlığın en belirgin özelliği olan- bölgesel rekabetlerinden ayırmayı başarmış, bu da kısmen ortak ekonomik çıkarlarını korumak için iki taraf arasındaki karşılıklı politikaların kontrol edilmesine katkıda bulunmuştur.

    Türkiye, İran’ı enerji güvenliği ve çeşitlendirme politikası açısından önemli olan stratejik bir ham petrol ve doğal gaz kaynağı olarak görmektedir. Büyük nüfusu da İran’ı, Türkiye’nin ihracatı için önemli bir pazar haline getiriyor.

    Türkler, Kuzey Irak’ta Kürdistan’ın bağımsızlığına ve bir Kürt devletinin kurulmasına karşı muhalif görüşlerinde İran ile hemfikirler. İran, Türkiye’nin Irak’a müdahalesini eleştirmesine rağmen, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki PKK mevzilerine yönelik askeri operasyon yapmasına herhangi bir itiraz göstermiyor.

    Suriye’de devrimin başlamasıyla iki ülke arasında gerilen ilişkiler, 2015 yılında İran’ın Esed rejimini askeri ve siyasi olarak desteklemesi nedeniyle daha da gerildi. Türkiye, Suriye muhalefetinin yanında yer aldı ve her iki taraf da diğer tarafın Suriye politikasını baltalamaya çalıştı ve kınadı. 

    Ardından İran’ın 15 Temmuz 2016’da Türkiye’deki başarısız askeri darbe girişimine karşı çıkması üzerine iki ülke arasında bir yakınlaşma yaşandı. Türkiye de 2018’de İran’daki protestoları eleştirdi ve aynı yıl ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlara karşı çıktı.

    Sonuç olarak, Suriye dosyasındaki anlaşmazlıklara rağmen iki taraf arasındaki iş birliği arttı. 2017’de Türkler, Ruslar ve İranlılar, Soçi’de ve ardından Astana’da muhalifler ve rejimin de aralarında bulunduğu Suriyeliler arasındaki müzakerelere garantör olmak için üçlü görüşmede bir araya geldi.

    9. Türkiye-Mısır ilişkileri

    Türkiye-Mısır ilişkileri, mevcut Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi tarafından gerçekleştirilen 2013 askeri darbesinin ardından gerildi. O dönemde Türkiye seçilmiş hükümete yönelik darbeye şiddetle karşı çıkmış ve iki ülke arasındaki artan gerginliğe rağmen maslahatgüzar düzeyinde diplomatik ilişkileri sürdürmüştür.

    Bunun yanı sıra, Türkiye ve Mısır’ın ekonomik bağlantıları bulunmaktadır. Mısır, Türkiye’nin Afrika kıtasındaki ana ticaret ortağıdır ve iki taraf arasındaki siyasi kriz döneminde, iki ülke arasındaki ticaret hacmi azalmamıştır. Aksine, 2015 – 2019 yılları arasında Türkiye’nin Mısır’a yaptığı ihracat ve Mısır’dan yaptığı ithalat Tablo-3’te gösterildiği gibi artış göstermiştir.

    Tablo-3: 2015-2019 yılları arasında Türkiye ile Mısır arasındaki ihracat ve ithalat rakamları

    YılTürkiye’nin Mısır’a yaptığı ihracatTürkiye’nin Mısır’dan yaptığı ithalat 
    20152.2 milyar dolar863 milyon dolar
    20162 milyar dolar706 milyon dolar
    20171.8 milyar dolar909 milyon dolar
    20181.9 milyar dolar1.1 milyar dolar
    20192.6 milyar dolar1 milyar dolar

    Türkiye, 2019’da Libya ile su sınırı anlaşması imzaladı. Anlaşmayı reddeden Mısır hükümeti, Yunanistan ile Türkiye’nin Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı anlaşmada çizilen sınırların tam tersini içeren bir su sınırı anlaşması imzaladı. Bu adım, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da germiştir.  

    Türkiye’nin, Türk desteği ve silahlarıyla büyük ilerleme kaydeden Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafında askeri müdahalede bulunarak, Halife Hafter aleyhine hareket etmesi iki ülke arasında tansiyonu yükselten bir başka adım olmuştur. Nitekim o dönemde Mısır, isyancı general Halife Hafter’i destekliyordu.

    İki ülke arasındaki ilişkilerin yumuşamasına dair ilk sinyaller; Türkiye’nin Mart 2021’de İstanbul’dan yayın yapan muhalif Mısır kanallarına Sisi rejimine yönelik eleştirilerini hafifletmelerini ima etmesinin ardından görülmeye başladı. Mayıs 2021’de, bir Türk heyeti Kahire’yi ziyaret etti. Bu gelişme, Türkiye-Mısır ilişkilerinde yeni bir başlangıcın habercisi oldu.

    Türkiye-Mısır ilişkilerinin yeniden başlaması, özellikle Ortadoğu’daki uluslararası dönüşümlerin bir sonucu olarak açıklanabilir. Bu dönüşümler, ABD’nin bölgeden çekilmesiyle ve buna bağlı olarak oluşabilecek bir güvenlik boşluğu ile sonuçlanabilir. Bu boşluğu, ülkelerin güvenliğini tehdit eden sınır ötesi milisler doldurabilir.

    10. Türkiye-Libya ilişkileri

    Türkiye-Libya ilişkileri, 1979 yılında Muammer Kaddafi döneminde Başbakan Bülent Ecevit’in Libya’ya yaptığı ziyaretle başlamıştı. O dönemde iki

     ülke çeşitli alanlarda çok sayıda ekonomik anlaşmaya imza atmıştı. 1987’de Başbakan Kenan Evren, Libya’yı ziyaret etmişti. Ziyarette iki ülke arasındaki ticaret hacmini büyütmek için yeni anlaşmalar imzalanmıştı. Türkiye-Libya ilişkileri, doksanların sonlarında ve 2000’lerin başlarında en yüksek seviyelerine ulaşana kadar gelişmeye devam etti. 2010 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 9,8 milyar dolara kadar yükseldi. Libya o dönemde Türkiye’ye 100 milyar dolarlık yatırım yapacağını açıklamıştı.

    Kaddafi’ye karşı yapılan devrim sırasında Türkiye, devrimi ve siyasi değişim taleplerini desteklediğini resmen dile getirdi. Kaddafi rejiminin düşmesi ve 2012-2015 yılları arasında yaşanan iç kaos ve milislerin yayılmasının ardından Türkiye, devrimci Tümgeneral Halife Hafter’e karşı Trablus merkezli meşru ve BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin yanında yer aldı. 

    İlk bölümde açıkladığımız; karasularındaki haklarını korumaya dayalı Mavi Vatan stratejisini temel alan Türkiye, Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile 2019 yılında Doğu Akdeniz’deki Su Sınırlarının (Münhasır Ekonomik Bölge) Belirlenmesine İlişkin Antlaşma’yı imzaladı. Bu anlaşma ile, Türkiye ve Libya su sınırlarını koruma altına aldı. (Daha fazla ayrıntı için “Türkiye’de son 5 yılda yaşanan gelişmeler: Askeri üsler ve sınır ötesi operasyonlar” dosyamıza bakabilirsiniz.)

    Türkiye, 2019 yılında uluslararası tarafların destek verdiği Hafter güçlerinin başkent Trablus’u almak ve hükümeti düşürmek için Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne karşı harekete geçmesinin ardından Libya’ya askeri müdahalesini başlattı. Türk kara ve deniz güçlerinin İHA’larla verdiği destek, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin Hafter güçlerinin saldırılarını püskürtmesini ve batı kıyı şeridinde bulunan birçok şehir ve bölgenin kontrolünü yeniden ele geçirmesini sağladı. Ulusal Mutabakat güçleri bu destek sayesinde Libya’daki birçok stratejik askeri üsleri de yeniden kontrolü altına almıştı.

    Türkiye, 2021’de Libya’da ulusal birlik hükümetinin kurulmasından sonra siyasi ve ekonomik çıkarlarını korudu. Ayrıca çeşitli alanlarda birçok ticaret anlaşması imzaladı.

    11. 2015 öncesi ve sonrası Türk dış ilişkilerinin karşılaştırılması

    2015 öncesi Türk dış ilişkilerinin seyri2015 sonrası Türk dış ilişkilerinin seyri
    Türkiye-Rusya ilişkileriGergin ilişkilerİki ülke arasındaki ticaret borsası endeksindeki artışla birlikte birkaç meselede yakınlaşma, sükunet ve koordinasyon sağlandı
    Türkiye-ABD ilişkileriTüm dosyalarda iki ülke arasında yüksek koordinasyonSDG, doğu Akdeniz ve S-400 krizi dosyalarında anlaşmazlıklar
    Türkiye-AB ilişkileriTüm düzeylerde neredeyse tam koordinasyon (politik, ekonomik, güvenlik…vs)Mülteci sorunu, Doğu Akdeniz dosyası ve Libya dosyası konusunda görüş ayrılıkları
    Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileriSuriye ve Yemen’deki Husilere ilişkin ortak tutumİlişkilerde şiddetli gerginlik, Katar kriziyle başladı
    Türkiye-BAE ilişkileriMısır’da askeri darbe sonrası gerginlikKatar ablukası, Libya ve BAE’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan’a verdiği destek gibi çeşitli dosyalarla anlaşmazlıklar büyüdü
    Türkiye-İran ilişkileriSuriye dosyasında anlaşmazlıkSuriye dosyasında daha fazla yakınlaşma ve koordinasyon
    Türkiye-Mısır ilişkileriMuhammed Mursi’ye yönelik darbeyle başlayan çeşitli görüş ayrılıkları nedeniyle iki ülke arasında şiddetli gerilimİki ülke, anlaşmazlıkları çözmek için heyetler arası müzakerelere başladı
    Türkiye-Libya ilişkileriDiplomatik ilişkiler sürdürüldüUlusal Mutabakat Hükümetine siyasi ve askeri olarak destek verildi

    12. Özet

    Türk dış politikası, sıfır sorun stratejisi, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ve Mavi Vatan doktrininin kabul edilmesiyle son beş yılda önemli ölçüde değişmiştir. Uluslararası düzeyde, Türkiye ile ABD arasında, özellikle Türkiye’nin S-400 füze alımı ve Rusya ile yakınlaşması nedeniyle bazı anlaşmazlıklar yaşandı. Ancak yine de Türkiye, ABD ile stratejik ilişkilerini korumaya çalışmaktadır. 

    Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilere gelince, iki taraf arasındaki ilişkiler; özellikle Doğu Akdeniz’deki su sınırlarının çizilmesi, Libya dosyası ve mülteci dosyası gibi meselelerde gelgitler ve anlaşmazlıklara tanık olmuştur. Ancak ticaret ve teknoloji transferi iki taraf için de önemli bir yere sahip olduğundan; ekonomik ilişkiler bu anlaşmazlıklardan etkilenmemiştir. Buna ek olarak, göç ile ilgili müzakereler de sürmektedir.

    Türkiye’nin Avrupa Birliği ve ABD ile stratejik müttefiklik ilişkisi, Orta Doğu bölgesindeki bir dizi dosyadaki ciddi anlaşmazlıklara rağmen, dış politikasının değişmezlerinden birisi olmaya ve NATO şemsiyesi altında yer almaya devam etmektedir.

    Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde ise tarihi açıdan süregelen düşmanlık havasına rağmen bazı bölgesel meselelerde bir araya gelerek yüksek ticaret hacmi yakalandı. İki ülke arasında Suriye dosyası, Azerbaycan, Karadeniz’in güvenliği ve Libya gibi bazı konulardaki hedef ve çıkar farklılıklarına rağmen birçok konuda koordinasyon sağlandı. Ancak iki ülke arasındaki farklılıklar ve Karadeniz’in kontrolü üzerindeki tarihsel düşmanlık ve rekabet, iki ülke arasındaki ilişkiyi (dış politika açısından) değişen bir faktör haline getirmekte ve stratejik ilişkiler aşamasına ulaşılamamaktadır.

    Bölgesel düzeyde Türkiye’nin Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkileri gerilmiştir. Katar’a yönelik ablukada Ankara’nın Doha’nın yanında yer alması ve diğer birçok mesele üzerindeki anlaşmazlıklar nedeniyle BAE ile ilişkiler kısmen daha gergin hale gelmiştir. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde azalma yaşanmıştır.

    Türkiye-İran ilişkilerinde ise Türkiye, Suriye’de nüfuz yarışı aşamasına gelinmesinin ardından İran’la temasa geçti ve ardından Suriye içinde çeşitli gelişmeler yaşandı.

    Kaynakça 

    1. Aydın, M., 2003. The Determinants of Turkish Foreign Policy,and Turkey’s European Vocation. The Review of International Affairs, [online] 3(2). Available at: <https://www.researchgate.net/publication/233226264_The_Determinants_of_Turkish_Foreign_Policy_and_Turkey%27s_European_Vocation>  [Accessed 22 December 2021].
    2. Yücel Y. Atatürk İlkeleri – Türk Tarih Kurumu Başkanlığı. Türk Tarih Kurumu. https://www.ttk.gov.tr/belgelerle-tarih/ataturk-ilkeleri-belleten-makale/ . Accessed January 18, 2022.
    3. Dinç S. ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNE GÖRE MİLLİYETÇİLİK İLKESİ. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ. http://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/sait_dinc_ataturkcu_dusunce_sistemi_milliyetcilik_ilkesi.pdf . Accessed January 18, 2022.
    4. https://siyasatarabiya.dohainstitute.org/ar/issue017/Pages/Siyassat17-2015_Naime.pdf 
    5. Baskın, O., 1996. Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 51(1).
    6. Turkey’s Enterprising and Humanitarian Foreign Policy. Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs. https://www.mfa.gov.tr/synopsis-of-the-turkish-foreign-policy.en.mfa . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    7. Kaya E. Dış Politika Değişimi: * AKP Dönemi Türk Dış Politikası. ResearchGate. https://www.researchgate.net/publication/313919422_Dis_Politika_Degisimi_AKP_Donemi_Turk_Dis_Politikasi . Published 2015. Accessed December 23, 2021.
    8. Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İle İlişkiler. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-ortadogu-ile-iliskileri.tr.mfa . Accessed December 23, 2021.
    9. Kurban V. 1950-1960 Yıllarında Türkiye İle Sovyetler Birliği Arasındaki İlişkiler. cttad. 2014; 14(28): 253-282.
    10. Botas.gov.tr. 2021. Doğal Gaz | BOTAŞ – Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi. [online] Available at: <https://www.botas.gov.tr/Sayfa/dogal-gaz/12>  [Accessed 23 December 2021].
    11. Duman M, Samadov N. Türkiye ile Rusya Federasyonu Arasındaki İktisadi ve Ticari İlişkilerin Yapısı Üzerine Bir İnceleme. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 2003;(6):25-47. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/252066 . Accessed December 23, 2021.
    12. Oran B. Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi. 1996; 51(01): -.
    13. Evci G. Mustafa Kemal tarihe geçen sözünü ilk kez sarf etti: Yurtta sulh cihanda sulh. Milliyet. https://www.milliyet.com.tr/gundem/mustafa-kemal-tarihe-gecen-sozunu-ilk-kez-sarf-etti-yurtta-sulh-cihanda-sulh-6192571 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    14. Evci G. Mustafa Kemal tarihe geçen sözünü ilk kez sarf etti: Yurtta sulh cihanda sulh. Milliyet. https://www.milliyet.com.tr/gundem/mustafa-kemal-tarihe-gecen-sozunu-ilk-kez-sarf-etti-yurtta-sulh-cihanda-sulh-6192571 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    15. Yeni Dönemde Sıfır Sorun Politikası. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/yeni-donemde-sifir-sorun-politikasi.tr.mfa . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    16. Kadan T. Mavi Vatan Doktrini Nasıl Oluştu?. Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi. 2021;(2(1):35-48. https://briqjournal.com/mavi-vatan-doktrini-nasil-olustu. Accessed December 23, 2021.
    17.  الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | تطور الصناعات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/industries-develop-turkish-military-between-the-years-2014-2020/.. Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    18. Relations between Turkey and the Russian Federation. Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs. https://www.mfa.gov.tr/relations-between-turkey-and-the-russian-federation.en.mfa.  Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    19. اتفاقية مونترو – ويكيبيديا. Ar.wikipedia.org. https://ar.wikipedia.org/wiki/اتفاقية_مونترو.  Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    20. Russia and Turkey in the Black Sea and the South Caucasus. Crisis Group. https://www.crisisgroup.org/europe-central-asia/western-europemediterranean/turkey/250-russia-and-turkey-black-sea-and-south-caucasus. Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    21.  تركيا: اضطهاد روسيا لتتار القرم مؤسف. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/ar/تركيا/تركيا-اضطهاد-روسيا-لتتار-القرم-مؤسف-/1978551.  Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    22. أرمينيا وأذربيجان: روسيا تعلن استعدادها تقديم المساعدة “الضرورية” لأرمينيا، إذا وصلت الاشتباكات لأراضيها. BBC News عربي. https://www.bbc.com/arabic/world-54760596 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    23. الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/%D8%AF%D8%B1%D8%A7%D8%B3%D8%A7%D8%AA/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    24. The Nagorno Karabakh Conflict- The Beginning of the Soviet End. ResearchGate. https://www.researchgate.net/publication/339415817_The_Nagorno_Karabakh_Conflict-_The_Beginning_of_the_Soviet_End . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    25.  أذربيجان: تركيا ستكون شريكنا الأول في التعاون العسكري ـ الفني. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/ar/تركيا/أذربيجان-تركيا-ستكون-شريكنا-الأول-في-التعاون-العسكري-ـ-الفني/1941212.  Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    26. Abu Nahel O. The implications of the Russian military intervention on the Turkish position of the Syrian crisis. ResearchGate. https://www.researchgate.net/publication/323202620_ankasat_altdkhl_alskry_alrwsy_ly_almwqf_altrky_mn_alazmt_alswryt_The_implications_of_the_Russian_military_intervention_on_the_Turkish_position_of_the_Syrian_crisis . Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    27. الأزمة السورية.. انطلاق اجتماعات “أستانة-15” في سوتشي. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/ar/الدول-العربية/الأزمة-السورية-انطلاق-اجتماعات-أستانة-15-في-سوتشي-/2146446.  Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    28. Arslan D, Dost P, Wilson G. US-Turkey relations: From alliance to crisis. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/us-turkey-relations-from-alliance-to-crisis/ . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    29. Arslan D, Dost P, Wilson G. US-Turkey relations: From alliance to crisis. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/us-turkey-relations-from-alliance-to-crisis/ . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    30. S-400 Triumph Air Defence Missile System. Army Technology. https://www.army-technology.com/projects/s-400-triumph-air-defence-missile-system/ . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    31. وكالة: صفقة صواريخ روسية جديدة لتركيا ستتم قريبا. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/politics/2019/12/2/وكالة-صفقة-صواريخ-روسية-جديدة-لتركيا.  Published 2019. Accessed December 23, 2021.
    32. أندرو برونسون: القس الأمريكي الذي دفعت تركيا ثمنا باهظاً لاحتجازه. BBC News عربي. https://www.bbc.com/arabic/middleeast-44980773 . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    33. أنقرة تقاضي واشنطن لدى منظمة التجارة العالمية. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/ar/تركيا/أنقرة-تقاضي-واشنطن-لدى-منظمة-التجارة-العالمية/1236385.  Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    34. Arslan D, Dost P, Wilson G. US-Turkey relations: From alliance to crisis. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/us-turkey-relations-from-alliance-to-crisis/ . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    35. Arslan D, Dost P, Wilson G. US-Turkey relations: From alliance to crisis. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/us-turkey-relations-from-alliance-to-crisis/ . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    36. Sırıklı A, Kılıç B. 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz’a FETÖ. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/tr/15-temmuz-darbe-girisimi/17-25-araliktan-15-temmuza-feto-/861258 . Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    37. D. أمريكا تحذر تركيا من “تبعات وخيمة محتملة” لاختبار صواريخ إس 400. DW.COM. https://www.dw.com/ar/أمريكا-تحذر-تركيا-من-تبعات-وخيمة-محتملة-لاختبار-صواريخ-إس-400/a-55306281 . Accessed December 23, 2021.
    38. ماذا يعني خروج تركيا من برنامج F-35?. الحرة. https://www.alhurra.com/choice-alhurra/2019/07/18/يعني-خروج-تركيا-برنامج-f-35؟ . Published 2019. Accessed December 23, 2021.
    39. لا يتخلون عن دعم PKK.. أوروبا وأمريكا تاريخ طويل من مساندة الإرهاب. Trtarabi.com. https://www.trtarabi.com/now-politics/لا-يتخلون-عن-دعم-pkk-أوروبا-وأمريكا-تاريخ-طويل-من-مساندة-الإرهاب-4459357 . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    40. الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    41. التوتر شمال سوريا.. جيفري في أنقرة للتباحث مع الأتراك. الحرة. https://www.alhurra.com/turkey/2020/02/11/التوتر-شمال-سوريا-جيفري-في-أنقرة-للتباحث-مع-الأتراك. Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    42. Makovsky A. Problematic Prospects for US‑Turkish Ties in the Biden Era. Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP). https://www.swp-berlin.org/10.18449/2020C60/ . Published 2020. Accessed December 23, 2021. 
    43. ماكرون يطالب باستمرار علاقات الاتحاد الأوروبي وتركيا. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/international/2017/9/7/ماكرون-يطالب-باستمرار-علاقات-الاتحاد. Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    44. Tanchum M. Europe: One side of the eastern Mediterranean fault lines – Europe, Turkey, and new eastern Mediterranean conflict lines – ECFR. Ecfr.eu. https://ecfr.eu/special/eastern_med/europe . Accessed December 23, 2021.
    45. Macron seeks EU sanctions over Turkish ‘violations’ in Greek waters. http://www.euractiv.com. https://www.euractiv.com/section/global-europe/news/macron-seeks-eu-sanctions-over-turkish-violations-in-greek-waters/ . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    46. Tanchum M. Europe: One side of the eastern Mediterranean fault lines – Europe, Turkey, and new eastern Mediterranean conflict lines – ECFR. Ecfr.eu. https://ecfr.eu/special/eastern_med/europe . Accessed December 23, 2021.
    47. Trofimov Y. France Sends Navy to Eastern Mediterranean Amid Turkey-Greece Standoff. WSJ. https://www.wsj.com/articles/france-sends-navy-to-eastern-mediterranean-amid-turkey-greece-standoff-11597318623 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    48. Germany: ‘Spark could lead to disaster’ in east Mediterranean. Aljazeera.com. https://www.aljazeera.com/news/2020/8/25/germany-spark-could-lead-to-disaster-in-east-mediterranean . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    49. Germany: ‘Spark could lead to disaster’ in east Mediterranean. Aljazeera.com. https://www.aljazeera.com/news/2020/8/25/germany-spark-could-lead-to-disaster-in-east-mediterranean . Published 2020. Accessed December 23, 2021. 
    50. Türkiyedeki Suriyeli Sayısı Kasım 2021 – Mülteciler ve Sığınmacılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği. Multeciler.org.tr. https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    51. Turkey. European Neighbourhood Policy and Enlargement Negotiations. https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/enlargement-policy/negotiations-status/turkey_en . Accessed December 23, 2021.
    52. Turkey – Trade – European Commission. European Commission. https://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/turkey/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021. 
    53. Turkey – Trade – European Commission. European Commission. https://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/turkey/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021. 
    54. Pierini M. Options for the EU-Turkey Relationship. Carnegie Europe. https://carnegieeurope.eu/2019/05/03/options-for-eu-turkey-relationship-pub-79061 . Published 2019. Accessed December 23, 2021. 
    55. Turkey, Saudi Arabia establish coordination council. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/turkey/turkey-saudi-arabia-establish-coordination-council/555033 . Published 2016. Accessed December 23, 2021.
    56. أردوغان: مستعدون لدعم عاصفة الحزم لوجستيا واستخباريا. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/international/2015/3/31/أردوغان-مستعدون-لدعم-عاصفة-الحزم . Published 2015. Accessed December 23, 2021. 
    57. Turkey, Saudi Arabia establish coordination council. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/turkey/turkey-saudi-arabia-establish-coordination-council/555033 . Published 2016. Accessed December 23, 2021.
    58. أردوغان في السعودية بعد البحرين ويعلن عن خطة للسيطرة على منبج والرقة. CNN Arabic. https://arabic.cnn.com/middleeast/2017/02/14/erdogan-turkey-bahrain . Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    59. Habibi N. How Turkey and Saudi Arabia became frenemies – and why the Khashoggi case could change that. The Conversation. https://theconversation.com/how-turkey-and-saudi-arabia-became-frenemies-and-why-the-khashoggi-case-could-change-that-105021 . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    60. Habibi N. Turkey’s Economic Relations with Gulf States in the Shadow of the 2017 Qatar Crisis. Middle East Brief. 2019;132.
    61. Fenton-Harvey J. Is Saudi Arabia ready to restore ties with Turkey and Qatar?. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/analysis/analysis-is-saudi-arabia-ready-to-restore-ties-with-turkey-and-qatar/2062913 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    62. Habibi N. Turkey’s Economic Relations with Gulf States in the Shadow of the 2017 Qatar Crisis. Middle East Brief. 2019;132.
    63. Başkan B. Turkey and the UAE: A strange crisis. Middle East Institute. https://www.mei.edu/publications/turkey-and-uae-strange-crisis . Published 2019. Accessed December 23, 2021.
    64. Shahidsaless S. Gold Trader’s Sensational Case Pushes Iran and Turkey Closer. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/iransource/gold-trader-s-sensational-case-pushes-iran-and-turkey-closer/ . Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    65. Behravesh M, Azizi H. What’s behind Iran’s sudden realignment with Turkey? – Responsible Statecraft. Responsible Statecraft. https://responsiblestatecraft.org/2020/07/01/whats-behind-irans-sudden-realignment-with-turkey/ . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    66.  Macgillivray I. Turkish-Iranian Relations in the Post-Arab Spring Period: A Historical Sociological / Foreign Policy Analysis. 2017.
    67. Pérez C. Iran and Turkey: a relationship of necessity. Atalayar. https://atalayar.com/en/content/iran-and-turkey-relationship-necessity . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    68. Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs. https://www.mfa.gov.tr/relations-between-turkey-egypt.en.mfa . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    69. البيك ز. أعلنت وقف عرض حلقات برامج سياسية بصورة مفاجئة.. ما الذي جرى بين الحكومة التركية وقنوات المعارضة المصرية؟. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/politics/2021/3/19/قنوات-معارضة-مصرية-بتركيا-تعلن-وقف . Accessed December 23, 2021.
    70. البيك ز. أعلنت وقف عرض حلقات برامج سياسية بصورة مفاجئة.. ما الذي جرى بين الحكومة التركية وقنوات المعارضة المصرية؟. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/politics/2021/3/19/قنوات-معارضة-مصرية-بتركيا-تعلن-وقف . Published 2021. Accessed December 23, 2021. 
    71.  الصلابي ع. العلاقات التركية الليبية منذ ١٥١٠م وحتي الوقت الحاضر. مركز ادراك للدراسات والاستشارات. 2020. https://idraksy.net/wp-content/uploads/2020/04/Lybia-Turkey-Relationship.pdf . Accessed December 23, 2021.
    72.  الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    73. الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    74. Türk – Çin Siyasi İlişkileri. TÜÇİAD – TÜRKİYE ÇİN HALK CUMHURİYETİ İŞ ADAMLARI DOSTLUK VE DAYANIŞMA DERNEĞİ. http://www.tuciad.org.tr/turk-cin-siyasi-iliskileri/ . Accessed January 18, 2022.
    75. Kabakci F. 50 years on, Turkish-Chinese ties grow stronger. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/economy/50-years-on-turkish-chinese-ties-grow-stronger/2187525 . Published 2021. Accessed January 18, 2022.
    76. From Rep. of Türkiye Ministry of Foreign Affairs. Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs. https://www.mfa.gov.tr/relations-between-turkey-and-china.en.mfa . Accessed January 18, 2022.
    77. Kabakci F. 50 years on, Turkish-Chinese ties grow stronger. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/economy/50-years-on-turkish-chinese-ties-grow-stronger/2187525 . Published 2021. Accessed January 18, 2022.
    78. Türkiye – Malezya İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-malezya-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    79. Türkiye – Malezya İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-malezya-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    80. Malezya’nın Ekonomisi. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/malezya-ekonomisi.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    81. Yıldız Ö. Asırlar öncesine dayanan Türkiye-Malezya ilişkileri hızla gelişiyor. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/asirlar-oncesine-dayanan-turkiye-malezya-iliskileri-hizla-gelisiyor/1540923 . Published 2019. Accessed January 18, 2022.
    82. Türkiye – Malezya İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-malezya-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    83. Mercan A. Ertuğrul Fırkateyni ile başlayan Türk-Japon ilişkileri güçlenerek genişliyor. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ertugrul-firkateyni-ile-baslayan-turk-japon-iliskileri-guclenerek-genisliyor/1989194 . Published 2020. Accessed January 18, 2022.
    84. Türkiye – Japonya Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-japonya-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    85. Türkiye – Afganistan Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-afganistan_siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    86. الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed January 18, 2022.
    87. Türkiye – Afganistan Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-afganistan_siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    88. تركيا تبدأ سحب قواتها من أفغانستان. الحرة. https://www.alhurra.com/turkey/2021/08/25/تركيا-تبدأ-سحب-قواتها-أفغانستان. Published 2021. Accessed January 18, 2022. 
    89. العلاقات التركية المغربية – ويكيبيديا. Ar.wikipedia.org. https://ar.wikipedia.org/wiki/العلاقات_التركية_المغربية . Accessed January 18, 2022. 
    90. Türkiye – Fas Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-fas_siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    91. الشاغل ح. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | الطاقة في تركيا بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/how-has-turkey-changed-in-5-years-energy-in-turkey-between-2015-2020/ . Published 2021. Accessed January 18, 2022.
    92. Türkiye – Cezayir Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-cezayir-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.

    13. Çalışma Eki

    Bu ekte, Türkiye’nin bazı ülkelerle olan dış ilişkilerini özetledik. 

    13-1. Türkiye-Çin ilişkileri

    Türkiye’nin Çin ile ilişkisi, eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ortaya attığı ‘sıfır sorun’ stratejisine dayanmaktadır. Bu stratejinin ilkelerinden birisi de çok boyutlu bir dış politika izlemektir. (Batı Bloğu gibi tek bir uluslararası tarafa dayanmayarak Doğu’ya da açılma manasına gelir. Dengeyi sağlamak ve Türk çıkarlarını garanti altına almak anlamındadır). Bu, Doğu’nun en önemli ekonomik ve askeri ülkesi olmakla beraber BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan Çin ile ilişkilerin güçlendirilmesiyle gerçekleşecektir. 

    Uygur meselesiyle ilgili olarak iki ülke arasında yaşanan gerilimi bir kenara bırakırsak, özellikle iki ülke arasında stratejik bir anlaşmazlık olmadığından ve büyük siyasi öneme sahip çıkarlar söz konusu olduğundan, Türkiye’nin Çin ile ortak ilişkilerini güçlendirmeyi tercih ettiğini ifade edebiliriz. Türkiye-Çin ilişkileri, Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da ikamet eden Müslüman Uygur Türklerine yönelik insan hakları ihlalleri nedeniyle gerilmişti.

    2018’de İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin hükümetinin “Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanlarına yönelik kitlesel gözaltı, işkence, zorla siyasi telkin ve kitlesel gözetim” uygulamalarından bahseden ayrıntılı bir rapor sundu. Türkiye bu eylemlere karşı çıktı ve çok sayıda Uygurluyu topraklarına kabul etti.

    Birkaç resmi ziyaretin ardından 2010 yılında ikili ilişkilerde önemli bir gelişme yaşanmış ve iki ülke arasındaki ilişkiler “stratejik işbirliği” düzeyinde sınıflandırılmıştır. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 2015’te açıkladığı ‘Tek Kuşak ve Tek Yol’ projesini ilan etmesinin ardından ikili ekonomik ve siyasi ilişkiler daha da gelişti. Türkiye jeostratejik konumu ile Kuşak Yol üzerindeki en önemli ülkelerden biri olacak. Tek Kuşak Tek Yol projesi ve Türkiye’nin bu projedeki rolü hakkında daha fazla bilgiyi “Çin’in Tek Kuşak ve Yol Projesi” başlıklı çalışmamızda bulabilirsiniz.

    Ekonomik açıdan incelendiğinde, Çin ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 2020 yılında yaklaşık 24 milyar dolardı.. Türkiye’nin son beş yılda Çin’e yaptığı ihracatın artmasıyla birlikte dış ticaret açığı yüzde 7 gerileyerek Türkiye açısından olumlu bir gelişme oldu. Xiaomi, Oppo ve Vivo gibi büyük Çinli akıllı telefon üreticileri Türkiye’ye doğrudan yatırım yaptı. Çin’in siyasi ve ekonomik öneminin farkında olan Türkiye, Çin ile ilişkilerini her düzeyde güçlendirmek için çalıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2012, 2015, 2017 ve 2019 yıllarında Çin’e dört resmi ziyaret gerçekleştirdi.

    13-2. Türkiye-Malezya İlişkileri

    Türkiye-Malezya ilişkileri, eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın 1996 yılında Malezya’yı ziyaret etmesi ve savunma sanayii, ekonomik ve kültürel ilişkiler alanında çeşitli anlaşmalar imzalamasıyla güçlenmiştir.

    Malezya’nın ekonomik kalkınmayı başarmış bir ülke  ve Türkiye’nin Güneydoğu Asya’ya açılan kapısı olması nedeniyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan (Başbakanlık döneminde) 2003 yılında, iktidara geldikten bir yıl sonra Malezya’yı ziyaret etti. Bu dönemde ilişkiler Malezya ile Türkiye arasında her alanda zirveye ulaştı. Aynı yıl, iki ülke arasındaki ticaret hacminin değeri 396 milyon dolardan 1 milyar dolara yükseldi. 

    2011-2014 yılları arasında iki ülke, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Malezya Başbakanı Necip Rezak’ın resmi ziyaretlerine tanık olmuş ve bu ziyaretler  ekonomik ilişkilerde yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. İki ülke arasında yatırım ve ticaret alışverişini teşvik eden Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmıştır. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2014’te 2 milyar dolara, 2017’de ise 3.4 milyar dolara ulaşmıştır. İki ülke, aralarındaki ticaret hacmini en az 5 milyar dolara çıkarmayı hedeflemektedir.

    15 Temmuz darbe girişiminin ardından Malezya Türkiye’yi destekledi, Malezya Başbakanı Necip Rezak, FETÖ’nün yasa dışı demokrasiyi yok etme girişimine karşı Türk hükümetinin yanında olduğunu açıkladı ve 2017’de Malezya FETÖ’nün üst düzey üç üyesini tutuklayarak Türkiye’ye teslim etti. Bu da iki ülke arasındaki dostluğu güçlendirdi.

    Eski Başbakan Mahathir Muhammed, 27 Temmuz 2019 tarihinde Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Kuala Lumpur Zirvesi kapsamında 19 Aralık 2019 tarihinde Malezya’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirdi ve bu ziyaret sırasında ikili anlaşmaları öngören savunma sanayiinde faaliyet gösteren şirketler arasında iş birliğini içeren 14 Mutabakat belgesini imzaladı.

    13-3. Türkiye-Japonya İlişkileri

    Çalışmanın ilk bölümünde açıkladığımız gibi, tarih faktörü Türk dış politikasının seyrini etkileyen en önemli faktörlerden biri olarak kabul edilmektedir. Türkiye ile Japonya arasındaki diplomatik ilişkiler 1924 yılında başlamıştır. İki ülke arasındaki iki önemli tarihi olay, Türkiye-Japonya ilişkilerinde büyük önem taşımaktadır:

    Birincisi: 1890’da Sultan 2. Abdülhamid’den dönemin Japon İmparatoru Meiji’ye hediyeler taşıyan Türk gemisi Ertuğrul’un Japon kıyıları yakınlarında batmasıdır. Oshima’daki Japon köylüler, Türk denizcilerini kurtarmaya çalıştılar, ancak başaramadılar. Kazada 532 denizci hayatını kaybetti.

    Olayın ardından Japon halkı ve hükümeti denizcilerin ailelerine yardım göndermiş, Türk-Japon ilişkilerinin zeminini bu kampanyalar oluşturmuştur. Japonya’da her yıl Ertuğrul gemisinin şehitlerini anma töreni düzenlenir. Eski Başbakan Shinzō Abe, Mayıs 2013’te Türkiye’ye yaptığı ziyarette Ertuğrul mürettebatının torunlarıyla bir araya gelerek, geminin anılarının resimli kitap olarak yayınlandığını ve bu kitabın Japon topluluğu tarafından iyi bilindiğini açıkladı.

    İkincisi: 1985 yılında İran-Irak savaşı sırasında İran’da mahsur kalan çok sayıda Japon vatandaşının Türkiye tarafından kurtarılarak Türk Hava Yolları aracılığıyla Japonya’ya tahliye edilmesi.

    2013 yılında eski Japonya Başbakanı Shinzo Abe, Türkiye ziyareti sırasında ikili ilişkilerin stratejik ortaklık düzeyine yükseldiğini ifade etmişti. Japon şirketleri Türkiye’de çok sayıda dev projede yer aldı, bunların en önemlilerinden bazıları şunlardır: İstanbul’daki üçüncü köprü, metro çalışmaları ve Başakşehir Çam-Sakura Şehir Hastanesi projesi.

    13-4. Türkiye-Afganistan ilişkileri

    Türkiye’nin Afganistan ile ilişkisi, Türkiye’nin kurduğu en eski dış ilişkilerden birisi olarak kabul edilir.İlişkiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve 1921’de Türkiye-Afganistan İttifak Antlaşması’nın imzalanması ve Kabil’de Türkiye temsilciliğinin açılmasıyla başladı. Afganistan’daki Türk Büyükelçiliği, Kabil’de faaliyete geçen ilk diplomatik ekip olmuştu. Afganistan, Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan ikinci ülke oldu.

    Tarihi açıdan bakıldığında; 1920-1960 yılları arasında Türkiye, çeşitli alanlarda çok sayıda uzman göndererek Afgan devlet kurumlarının askeri, kültürel, eğitim ve sağlık alanlarında gelişmesinde rol oynamıştır.

    ABD’nin Afganistan’ı işgali ve NATO güçlerinin ülkeye giriş yaptığı dönemde Türkiye, eğitimin yanı sıra başkent Kabil’deki Karzai Uluslararası Havalimanı’nı korumak için Birleşmiş Milletler ve NATO’nun çabalarına destek vererek muharebe dışı katkı sunarak, Afgan ordusundan subayları eğitti. 

    Türkiye, 2004 yılında yardım toplamak amacıyla Brüksel’de düzenlenen bir konferans çerçevesinde Afganistan yönetimine yaklaşık 1,1 milyar dolarlık yardım sağlamıştır ve bu yardım Türkiye’nin bugüne kadar yabancı bir ülkeye yaptığı en büyük dış yardım programları arasında yer almaktadır.

    18 Ekim 2014 tarihinde Afganistan’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 46 yıl aradan sonra Afganistan’ı ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı oldu. Ziyaret sırasında iki ülke arasında stratejik ortaklık ve dostluk anlaşması imzalandı. Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetlisi olarak 2015 yılında Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi.

    Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 16 Haziran 2016 tarihinde Kabil’i ziyaret ederek Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ile temaslarda bulunmuştu. 8 Nisan 2018 tarihinde Afganistan’ı ziyaret eden dönemin Başbakanı Binali Yıldırım da Eşref Gani ve ardından İcra Komitesi Başkanı Abdullah Abdullah ile bir araya gelmişti.

    31 Ağustos’ta ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Karzai havaalanında konuşlanan Türk kuvvetleri bölgeden ayrıldı. Uluslararası güçlerin geri çekilmesi, başkent Kabil’deki hükümetin çökmesine ve Taliban hareketinin ülkenin kontrolünü ele geçirmesine zemin hazırladı. Taliban’ın Afganistan’da iktidara gelmesinden sonra iki ülke arasındaki ilişkinin nasıl seyredeceği henüz öngörülemiyor. Nitekim, bu çalışmanın yazıldığı tarihe dek, Taliban uluslararası alanda henüz tanınmadı.

    13-5. Mağrip ülkeleri ile Türkiye İlişkileri

    Türkiye, Mağrip ülkeleriyle (Fas, Cezayir ve Moritanya) Osmanlı dönemine kadar uzanan tarihi ilişkilere sahiptir. Osmanlı Devleti, Fas topraklarını kontrol etmese de, diplomatik ilişkiler kurdu ve iki ülke İspanyollar ve Portekizlere karşı savaşlara aynı safta katıldı.

    Türkiye, Fas Krallığı ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini güçlendirmek için Fas’ın toprak bütünlüğünü desteklemiştir. Türkiye’nin Batı Sahra’nın ayrılmasını reddeden tutumu, Fas’ın bakış açısıyla tutarlı olmuştur.  Türkiye, Fas’ın bu meseleye yönelik duyarlılığı nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkileri bozacak herhangi bir tavır almaktan kaçınmıştır.

    İki ülke arasındaki ticaretin hacmi ; 2006 yılında Serbest Ticaret Anlaşması’nın imzalanmasının ardından artarak 2018’e gelindiğinde 2,8 milyar dolara ulaşmıştır. 2013 yılında dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu Fas’ı ziyaret ederek Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin (YDSK) kurulmasını içeren anlaşmaya imza atmıştır.

    Fas’ta faaliyet gösteren Türk şirketlerinin sayısı son yıllarda giderek artmıştır. Şu anda Fas’ta faaliyet gösteren Türk şirketlerinin sayısı 160 civarında. Bu şirketler, ağırlıklı olarak taahhüt, inşaat, toptan-perakende ticaret, tekstil, mobilya, demir-çelik, halı, gıda ve hazır giyim gibi sektörlerde faaliyet göstermektedir. Türkiye’nin Fas’ta üstlendiği projelerin toplam değeri 4,1 milyar dolar olup, bu yatırımlarda yaklaşık 8 bin Faslı istihdam edilmektedir.

    Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce, Türkiye’nin NATO ve Batı sisteminin bir parçası olması, Cezayir’in ise sosyalist sistemle bağlantıları olması Türk-Cezayir ilişkilerinin gelişmesini engelledi. Sosyalist bloğun çöküşüyle ​​birlikte Türkiye ile Cezayir arasındaki siyasi ilişkilerin gelişmesini engelleyen unsurlar büyük ölçüde ortadan kalktı.

    Üst düzey siyasi ve teknik heyetler düzeyinde yapılan karşılıklı ziyaretlerde artış yaşandı. 2006 yılında “Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” imzalandı ve Türkiye, Cezayir, İspanya, İtalya ile Portekiz tarafından “stratejik ortak” olarak kabul edildi. 

    2018 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan Cezayir’i ziyaret etmiş ve ziyaret kapsamında ikisi ticari olmak üzere toplamda yedi anlaşma imzalanmıştır.

    Cezayir, Türkiye’nin doğalgaz ithalatında ve kaynak çeşitlendirme politikasının teşvik edilmesinde önemli kaynaklardan biri olarak görülmekte ve Türkiye’nin dördüncü doğalgaz tedarikçisi konumunda yer almaktadır. 40 milyon nüfusu ile Afrika’nın dördüncü büyük ekonomisi olan Cezayir, Türkiye nezdinde önemli bir yatırım ülkesi durumundadır.

    ]]>
    http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-son-5-yilda-yasanan-gelismeler-dis-politika-2015-2020/feed/ 0 3299
    TÜRKİYE’DE KÖRFEZ ÜLKELERİNİN YATIRIMLARI http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-korfez-ulkelerinin-yatirimlari/ http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-korfez-ulkelerinin-yatirimlari/#respond Fri, 10 Sep 2021 13:56:07 +0000 http://ayam.com.tr/?p=2959 1. Giriş

    Yabancı sermaye yatırımları, bir ülkenin dış kaynaklardan elde edip, ekonomik gücüne eklediği parasal veya teknik kaynaklar olarak tanımlanabilir. Yabancı sermaye yatırımları, bir ülkenin ekonomisine “sabit sermaye stokunun artması, teknoloji ve işletme bilgisi getirmesi, istihdam yaratması ve rekabeti geliştirmesi, ödemeler dengesi açığını azaltması, iç piyasaya dinamizm kazandırması, teknik eleman ve yönetici açığını azaltması” açısından katkıda bulunmaktadır. Yabancı sermaye bir ülkeye geliş biçimine göre iki şekilde tanımlanabilir: (1) Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımı,  “bir firmanın başka bir ülkedeki bir firmayı satın alması, yeni bir firma kurması, veya o ülkedeki mevcut bir firmanın sermayesini artırmak yoluyla ortaklı kurması ya da mevcut firmalara lisans, know-how, teknoloji ve yönetim bilgisi gibi unsurları katması/getirmesi şeklinde yapılan yatırımlara” denilmektedir. Bu tip yatırım, özel doğrudan yabancı sermaye yatırımı, doğrudan veya dış yatırım ya da dolaysız yabancı sermaye yatırımı şeklinde de ifade edilebilmektedir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne göre, DYY “doğrudan yatırımcı tarafından başka bir ülkede yerleşik olan bir teşebbüste kalıcı bir bağ oluşturmak amacıyla yapılan bir uluslararası yatırım kategorisidir.” Doğrudan yabancı yatırımlar (DYY) üretime dönük reel yatırımlardır. (2) Portföy yatırımı, “bir yabancı sermayedarın, bir ülkenin borsasında işlem gören hisse senetlerini, devlet garantisi taşıyan tahvilleri/bonoları satın alması şeklinde ortaya çıkan mali işlemdir.”

    Yabancı sermaye yatırımlarının tarihi 16. yüzyıla kadar uzatmak mümkündür. Ancak, asıl gelişme endüstri devriminin sonucunda 19. yüzyılın ikinci yarısında bilhassa Batı Avrupa’nın sanayileşen ülkelerinin hammadde ihtiyaçlarının karşılamak için sömürge ülkelere yatırım yapmasıyla gerçekleşmiştir. Dünya yabancı sermaye akışları 1. Dünya Savaşı ve sonrasında 1929 ekonomik buhran nedeniyle iniş-çıkışlı seyir izlemiştir. 2. Dünya Savaşı sonrasında Çok Uluslu Şirketlerin artmasıyla birlikte DYY dünya genelinde hızla artmaya başlamıştır. Küreselleşme sürecine büyük katkı sağlayan DYY, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin kalkınmalarını hızlandırmaya yardımcı olmaktadır. 

    2. 2000 öncesi

    Türkiye 1950-1960 yılları arasında liberal bir politika takip etmesine rağmen, önemli bir yabancı sermaye girişi olmadı. 1960 yıllarından sonra planlı kalkınma modeli izlese de yabancı sermaye girişi düşük kaldı. 1954-1979 yılları arasında Türkiye’ye gelen Doğrudan Yabancı Yatırımı (DYY) 228 milyon dolar meblağındaydı. 1954’de yürürlüğe giren 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Yasası’na rağmen, 1990 yılına kadar Türkiye’ye beklenilen DYY gelmemiştir. 1970’li yıllarda yabancı paralar için birden fazla yüksek kur uygulanması, Türk Lirasının konvertibl olmaması yanında politik ve ekonomik istikrarsızlıklardan ötürü Türkiye’ye yabancı sermaye girişi düşük kalmıştır. 1970’li yıllar boyunca Türkiye’ye 250 milyon dolar yabancı sermaye gelse de 1970’li yılların ortalarından sonra yaşanan borç krizi ve iç pazardaki büyük durgunluk kaynakların bir kısmını yurt dışına çıkarmıştır. 

    24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Kararları ile Türkiye dışa açık bir politika izledikten sonra DYY girişinde artış yaşanmıştır. Nitekim, 24 Ocak’ta alınan kararlar dış ticaretin ve dövizin liberalizasyonun önünü açmış ve ülkeye yabancı sermaye ve teknoloji girmesini sağlayacak düzenlemeleri getirmiştir. 1983 genel seçimler sonrası yeni hükümetin başa gelmesi ve DYY mevzuat değişiklikleri yabancı yatırımları artırmasına rağmen 1992 sonrasında kurulan koalisyon hükümetleri ve içindeki lider değişikliği neticesinde çıkan ekonomik istikrarsızlıklar ve kötüleşen ekonomi nedeniyle yabancı yatırımlar azalmaya başlamıştır. 24 Ocak 1980 reformları sonrası 1981-1987 yılları arasında Türkiye’ye yabancı sermaye girişi ortalama 93 milyon dolar seviyesinde kaldı.

    Bir ülkede DYY’ların GSYİH’ya oranının yüksek olması o ülkenin kalkınmasında DYY’nin önemli bir teşkil ettiğini göstermektedir. Bir ülkenin DYY’nın, o ülkenin GSYİH’ya oranının yüksekliğini belirleyen göstergeler vardır. Bunlar “ülkedeki saydamlık, istikrarlı ve hızlı reel büyüme, düşük faiz oranı, öngörülebilir ve düşük enflasyon oranı, ılımlı döviz kuru dalgalanmaları, liberal dış ticaret ve döviz rejimleri, yatırım teşvikleri, uygun uluslararası vergilendirme düzenlemeleri”dir. Türkiye’de ekonomik ve siyasi nedenlerden dolayı DYY az kalmıştır. Bilhassa, “siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklar, içe dönük sanayileşme politikaları, ulusal paranın aşırı değerlendirilmesi politikası, kambiyo kontrolleri, yoğun bürokrasi, hukuki düzenlemelerin yetersizliği, alt yapı yetersizliği, vergi yükünün ağırlığı, kamuoyundaki yabancı sermayeye karşı olumsuz tutum” etkili olmuştur. 

    Kaynak: Uluslararası Yatırımcılar Derneği

    1980’li yılların sonunda dünya çapında DYY’nin çok hızlı biçimde arttığı görülmektedir. Diğer gelişmekte olan ülkelerin Türkiye’den daha fazla başarılı olduğu gözükmektedir. 1997 Güneydoğu Asya krizi ve 17 Ağustos depremi nedeniyle Türkiye’ye yabancı sermaye girişi minimum düzeye inmesinin yanında, 2000 öncesi Türkiye’nin DYY çekememesinin hem ekonomik hem de ekonomik olmayan sebepleri bulunmaktadır. Ekonomik sebepler arasında yabancı yatırımcıların yüksek vergiye maruz kalmaları, kronikleşen enflasyon, artan ekonomik istikrarsızlık, fikri mülkiyet hakları yasasının bulunmaması, özelleştirmenin olmaması, yetersiz hukuki yapı ve yetersiz altyapı bulunmaktadır. Ekonomik olmayan sebepler arasında kronik siyasi istikrarsızlık, PKK terörü, yabancı yatırımcıya yönelik tarihsel nefret (Osmanlı dönemindeki kapitülasyonlar), askeri ve sivil bürokrasi üzerinde ülkelerin siyasi nüfuz elde etmelerine yönelik korku, DYY’ı teşvik etmemek ve bazı ailelerin tekel kurduğu ve yabancı yatırımcılara kapalı Türk iş dünyasının yapısı yer almaktadır. Aralık 1999’da hükümet, kredibiliteyi yükseltmek, enflasyonu azaltmak ve yapısal reformları uygulamak amacıyla IMF ile 3 yıllık stand-by anlaşması imzaladı.

    Kaynak: Türkiye’de Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları ve Bölgesel Dağılışı

    2000 öncesi Türkiye’de körfez ülkelerinin yatırımlarına bakıldığında 2000 sonrasına kıyasla düşük bir seyir izlemiştir. Bu durumda Türkiye’nin 1950’li yılların ortası hariç Ortadoğu’ya yönelik mesafeli tutumu etkili oldu. Nitekim, 1981’de Körfez ülkelerinin Türkiye’de ortak olduğu firma sayısı 5 taneydi. Özal döneminde yapılan özelleştirme sonrası ekonomik alanda ilişkiler ivme kazandı. Bu minvalde, Körfez ülkeleri yeni şirketler kurmalarının yanında mevcut şirketlere de iştirak olmuştur. Örneğin, demir-çelik sanayinin önde gelen kuruluşlarından İZDAŞ-İzmir Demir Çelik A.Ş. sermayesinin %28’ini Suudi Arabistan’lı yatırımcılar almıştır. Körfez ülkeleri aynı zamanda tekstil gibi diğer birçok sektörde yer alan çok ortaklı şirketlerin sermayesine katılmıştır. 2000 öncesi dönemde Körfez ülkeleri riski fazla olan direkt yatırımlardan uzak durup daha güvenli gördükleri likid yatırımlar yapmaktaydı. Körfez ülkeleri petrolden elde ettikleri gelirleri banka ve yatırım şirketleri üzerine yatırdılar. Bu anlamda Körfez bölgesindeki Saudi American Bank, Bank of Bahrain ve Kuwait B.S.C. gibi bankalar Türkiye’ye gelmiştir. 

    Türkiye’de Körfez yatırımlarını Türkiye’nin dış politika yönelimi sınırlandırmıştır. 1990’lı yılların ikinci yarısından AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler Türk-İsrail ilişkilerinin gölgesinde kaldı. Bununla birlikte, Türkiye’nin AB üyelik süreci çerçevesinde yaptığı reformlar sonrasında DYY artış göstermeye başlamıştır. 1995’te Gümrük Birliği Anlaşması’nın imzalanması sonrasında Türkiye’de Körfez yatırımları hızla arttığı görülmektedir. Körfez ülkeleri açısından Türkiye’nin nitelikli işgücü, modern şirketler ve teknolojik uzmanlığa sahip olması cezbediciydi. Türkiye’de Körfez yatırımlarının artması sadece Türkiye’den kaynaklı değil, aynı zamanda Körfez ülkelerinin yaşadığı ekonomik dönüşümün de katkısı olmaktaydı. 1990’lı yılların sonunda petrol fiyatlarının düşmesi sonucunda Körfez ülkeleri ekonomik istikrarı tesis etmek için ekonomilerini çeşitlendirme arayışına girmişlerdir. Bu minvalde, Körfez ülkeleri gelişmiş altyapı yapma, DYY ve borç verme gibi stratejiler izlemişlerdir. Bununla birlikte, 2000 öncesi dönemde Türkiye’de DYY daha çok AB ülkeleri tarafından yapılmıştır. Buna paralel olarak, AB menşeli firma sayısı da daha fazlaydı. 1954-1999 yılları arasında yabancı sermayeli firmaların sayısının ülkelere göre dağılımına bakıldığında Türkiye’deki yabancı sermayeli firmaların yarısının AB menşeli olduğu görülmektedir. 

    3. 2000 sonrası

    2003 yılında 1954 tarihli ve 6224 sayılı “Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu” yerini 4875 sayılı “Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu”na bıraktı. Bu kanun yatırımlara ilişkin kavramları uluslararası standartlar çerçevesinde tanımlamaktadır. Eski kanunun aksine yeni kanun yabancı sermayelerin belirli bir izinle gerçekleşme engelini kaldırmaktadır. Bu nedenle yatırımlar hızlı bir artış göstermiş ve yatırım yapılan sektörler çeşitlenmiştir. DYY’ları ülkeye çekmek için yürürlüğe konan 4875 Sayılı kanuna ek olarak, 2004’te Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu (YOİKK) oluşturuldu. Bununla birlikte, YOİKK yatırım ortamını beklenen düzeyde iyileştirememiştir. Bu kurulu desteklemek amacıyla 2004’te kurulan Yatırım Danışma Konseyi, yabancı yatırımcılar ile üst düzey politika yapıcılar arasında fikir alışverişinin sağlandığı ortak bir platform oluşturduğu için yatırım ortamının iyileştirilmesi doğrultusunda önemli mesafeler alınmıştır.

    Kaynak: T. C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi

    2000’lerin ilk on yılında AB’ye üyelik durumu, enflasyonun % 10 seviyelerine indirilmesi, yabancı yatırıma yönelik hukuki reformlar ve uluslararası tahkim sözleşmesinin imzalanması 2005’ten itibaren Türkiye’nin AT-Kearney Uluslararası Yatırım Güven Endeksi’nde hızla yükselmesinin yolunu açmıştır. 2003’te 4875 sayılı kanunun yürürlüğe girmesinden sonra artışa geçen DYY, 2007 yılında 22 milyon dolarlık rekor bir seviyeye çıkmıştır. Bununla birlikte, 2008 küresel finans kriz sonrası yaşanan likidite sorunu Türkiye’ye yönelik yatırımları azaltmıştır. 2015 yılında rekor seviyeye yaklaşsa da sonraki yıllarda düşüş göstermiştir. 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişimi ülkenin siyasi istikrarını ve ekonomik büyümesini düşürerek doğrudan yabancı yatırımları menfi yönde etkilemiştir. 2015 sonrasında Türkiye’de DYY düşüş eğilimine girmiştir. Türkiye doğal kaynak bakımından zengin olmadığı için küresel makro ekonomik koşullara maruz kalmaktadır.

    Kaynak: T. C. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi

    Kaynak: P.R.T. Investment Office

    Türkiye’de DYY kaynağı ülkelere bakıldığında 2000 sonrası dönemde Körfez ülkelerinin daha fazla yatırım yaptığı görülmektedir. Ak Parti yönetimi iktidara geldiğinde Türkiye’nin ihraç pazarlarını çeşitlendirme ve Avrupa Birliği ile ticareti azaltma politikası izlemesinin sonucunda Körfez ülkeleri ile ekonomik ilişkilerini geliştirmiştir. Özellikle, ABD’nin Irak’ı işgal etmek için Türkiye topraklarını kullanmasına ilişkin 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerinin mihenk taşı mesabesinde oldu. Soğuk Savaş sonrasından AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkiler Arap-İsrail çatışması ve bölgesel düzen üzerinden şekillendi. Bu dönemde Türkiye’nin bölgedeki çatışmalara uzak durma politikası ve İsrail ile yakın ilişkisi Körfez ülkeleriyle mesafeli olması sonucunu doğurdu. 2000’li yıllarda siyasi, güvenlik ve ekonomik gelişmeler Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilere ivme katmıştır. Ekonomik gelişmeler, 11 Eylül sonrasında Batı’da terör ile ilişkilendirilen Körfez sermayesinin yatırım için yeni pazarlara yönelmesi; Türkiye’nin 2001 ekonomik krizi sonrasında ekonomik istikrar sağlamak için özelleştirme, yabancı sermaye ve pazar arayışı içinde olması; 2002 sonrasında petrol fiyatlarının yükselmesi sonucunda Körfez ülkelerindeki sermayenin artmasıdır. Siyasi gelişmelere bakıldığında, Türkiye’nin İslam Konferansı Örgütü (İslam İşbirliği Teşkilatı)’de yüksek profil sergilemiş, Türkiye Avrupa Birliği dışında, Körfez ülkeleri ise ABD dışında iş birlik oluşturma arayışı girmiş ve ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında ortaya çıkan jeopolitika bölgede güç dengesini İran lehine çevirmiştir. İran’ın yayılmasından endişe duyan Körfez ülkeleri (özellikle Suudi Arabistan) Türkiye’yi İran’a karşı kale duvarı olarak görmüştür. 2000’li yıllarda Türkiye ile Körfez ülkelerini yakınlaştıran güvenlik sebepleri arasında Körfez ülkelerinin ABD’ye güvenlik için bağımlılığının açtığı sorunlar gelmektedir. Bunun sonucunda İran’ın Irak’taki nüfuzunu artmış, Lübnan’da Hizbullah gibi devlet dışı silahlı aktörlerin çıkmış ve nükleer silah üretimi aşamasında olan İran’a karşı Türkiye’yi Körfez ülkeleri bir denge unsuru olarak görmüştür.

    2003 ile 2007 yılları arasında petrol fiyatlarının yükselmesi sebebiyle Körfez ülkelerinin petrol gelirlerinin artışı Türkiye’yi yatırım için cazibe merkezi haline getirdi. Nitekim, 2006’da Körfez ülkeleri 400 milyar dolardan fazla petrol geliri elde etti. Bu anlamda 2003’ten itibaren Türkiye’de Körfez menşeli yatırım yapan firma sayısında iki kattan fazla artış gözlemlenmektedir. Bu doğrultuda, 2006’da Türkiye’de Körfez menşeli yatırımlar 1,78 milyar dolara ulaştı. Bu yatırımın çoğunluğu stratejik gıda rezervini artırma amacıyla tarım sektörüne yapılmıştır. Bunun yanında, 1998’de 17 milyar dolar olan Türkiye ile Körfez ülkeleri arasındaki ticaret hacminin 2008 yılında 166 milyar dolara çıktığı görülmektedir. Türkiye ve Körfez ülkeleri arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesinin Türkiye ekonomisine önemli bir etkisi olduğu da görülmektedir. 2002 ile 2007 yılları arasında Türkiye’de kişi başına milli gelir iki kat artarken, Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 7 büyüme göstermiştir. 

    2004 ile 2011 yılları arasında Körfez ülkeleri Türkiye’de 6,5 milyar dolar yatırım yapmıştır. Bu dönemde Türkiye’de Körfez ülkeleri yatırımlarının yarısından fazlasını BAE yaparken, 2004 ile 2009 yılları arasında Suudi Arabistan 1,3 milyar dolar ve Kuveyt 1,7 milyar dolar yatırım yapmıştır. Ancak, 2004 ile 2009 yılları arasında Körfez ülkelerinin dünya genelinde yabancı yatırımlarının toplam 166,5 milyar dolar olduğu göz önüne alındığında Türkiye’deki yatırımlarının epey az kaldığı görülmektedir. 2000’lerin ilk on yıllık döneminde Körfez sermayesinin Türkiye’de yatırım yaptığı alanların başında banka, finans ve telekomünikasyon sektörleri gelmektedir. Körfez menşeli şirket ve yatırımcılar Turkcell gibi önde gelen Türk şirketlerinde büyük hisseler satın almıştır. 2005’te Suudi Arabistan merkezli Oger Telekom, 6,5 milyar dolara Türk Telekom’un %55 hissesini ve 2007’de Suudi Arabistan’ın en büyük bankası National Commercial Bank, yaklaşık 1 milyar dolara Türkiye’nin en büyük katılım bankası olan Türkiye Finans’ın % 60 hissesini satın aldı. Ayrıca, Adabank ve MNG Bank hisselerinin büyük çoğunluğu Körfez menşeli firmalar tarafından satın alındı. Bunun yanında, Kuveyt Katılım Bankası kuruldu. 2007’de Arap Yarımadası’nın en büyük yatırım fonlarından olan Abraaj Capital, Acıbadem Sigorta’nın %50’sini satın almıştır. Körfez sermayesinin yatırım yaptığı bir diğer alan ise Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamındaki bölgelere yapılan yatırımlardır. 

    2000’li yıllarda Körfez ülkelerinin yatırım yaptığı diğer sektörler arasında turizm gibi birkaç farklı sektör bulunmaktadır. Turizm sektörü açısından değerlendirildiğinde 2007 yılı sonrası, 2008-2010 yılları arasında turist sayısı artış gösterse de turizm gelirlerinde artış gerçekleşmedi. 2008 küresel finans krizi nedeniyle döviz kuru ve uygulanan fiyat indirimleri bunda etkili olmuştur. Turizm gelirleri ve turist sayısı 2011 sonrasında sürekli bir artış gösterse de 2015 sonrası terör olayları nedeniyle yurt içinde artan güvenlik endişeleri ve Rusya ile yaşanan siyasi gerginlik sonucunda 2016 yılından itibaren talebin yönü Akdeniz havzasında yer alan rakip ülkelere kaymıştır. 2008 küresel finans krizi sonrasında dünya çapında yabancı sermaye yatırımı düşüş eğilimine girmiş ve dünyada DYY 2007 yılında gerçekleşen yatırım seviyesine (2,1 trilyon dolar) tekrar ulaşamamıştır. Bu durumda 2016 yılında artan jeopolitik riskler ve politika belirsizliklerine ek olarak, uluslararası şirketlerin kârlılıklarının düşmesi, talep düşüklüğü ve zayıf ekonomik büyüme etkili olmuştur. 

    2010 sonrası Arap isyanları sürecinde vuku bulan siyasi gelişmeler ve çatışmalar Türkiye’de Körfez menşeli yatırımları etkilemiştir. Türkiye ve Katar’ın bölgesel vizyonlarının uyuştuğu bu dönemde Katar dışında Körfez ülkeleri Arap isyanlarına yönelik farklı bir politika takip etmiştir. Türkiye siyasi reform çağrılarında bulunurken Körfez ülkeleri rejimlerin devrilmesini önleme politikası izlemiştir. Arap isyanları bölgesel güç dengesini değiştirmiş ve Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında yeni bir ilişki başlatmıştır. Türkiye’nin Arap isyanlarına yönelik politikası Suudi Arabistan’ın Türkiye’yi artık stratejik bir ortağı olarak görmemesine sebebiyet vermiştir.

    Arap Ayaklanmaları sonrasında Ortadoğu’da üç kutuplu yapı çıkmıştır. İran bir tarafta, Suudi Arabistan ile BAE diğer tarafta yer alırken Türkiye ile Katar’ın bölgede üçüncü bloku oluşturduğu görüldü. Bu farklı bloklaşmaların temelinde Arap Ayaklanmaları sürecinde izlenen farklı dış politika yaklaşımlarının etkisi oldu. Türkiye-Katar, bu süreçte Arap halklarının meşru taleplerinin destekçisi olurken, Suudi Arabistan-BAE-Bahreyn Arap halklarına karşı tavır almışlardır. Üçüncü bir blok olarak İran ise Suriye’de Esad rejimine destek verdi. Türkiye ile Suudi Arabistan ve BAE’nin Suriye, Libya ve Mısır politikalarının farklılaşması ve bu politikaların Türkiye’nin güvenliğine tehdit oluşturması Türkiye ile bazı Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilerin soğumasına yol açmıştı. 2017’de başlayan Katar krizi de iki bloğun ayrıştığını göstermektedir. İki blok arasındaki gerilime örnek olarak Türkiye’nin Libya ve Katar’da askeri üssü bulunması ve askeri sevkiyat gerçekleştirmesi noktasında da görülebilir. Dolayısıyla, Arap Ayaklanmaları ile başlayan süreçte Türkiye’de Suudi Arabistan ve BAE menşeli yatırımları ile azaldı. Buna karşılık, Katar krizi sonrasında Suudi Arabistan ve BAE’nin yatırımları azalmaya devam ederken Katar’ın Türkiye’deki yatırımları arttı.

    Son on 18 yıllık dönemde Körfez ülkeleri Türkiye’de sanayiden finansa, perakendeden medyaya kadar birçok sektörde yatırım yaptı. Bu dönemde Türkiye’ye yapılan yatırımlar 11,4 milyar dolara ulaştı. Körfez ülkeleri arasında BAE Türkiye’ye 4,3 milyar dolarla en çok yatırımı olan ülke olurken Katar 2,7 milyar dolarla en çok yatırım yapan ikinci Körfez ülkesi olmuştur. Körfez ülkeleri arasında üçüncü sırada 2 milyar dolarla S. Arabistan gelirken Kuveyt 1,9 milyar dolarla dördüncü sırada yer almaktadır. Türkiye’de Körfez yatırımlarının yapıldığı en belirgin sektörlerin başında Türk bankalarına olan ilgisi gelmektedir. Körfez yatırımcılarının Türkiye’de 8 bankada sahipliği ya da ortaklığı bulunuyor. İlk üç banka arasında Katar sermayeli QNB Finansbank’ın aktif 198 milyon dolar, BAE’nin Emirates NBD’nin 122 milyon dolar, Suudi Arabistan sermayeli Türkiye Finans’ın 118 milyon dolar ile bulunmaktadır. 

    Kaynak: Katar Yatırımları ve Türkiye’nin Yeri

    Son beş yılda Körfez ülkeleri arasında Türkiye’ye en çok yatırım yapan ülkelerin başında 1,8 milyar dolar ile Katar yer alırken, Katar’ı 342 milyon dolar ile Kuveyt ve 205 milyon dolar ile BAE takip etmiştir. 2017 yılından beri Türkiye’de faaliyet gösteren Dubai merkezli özel sermaye şirketi Abraaj Group, Temmuz 2017’de Türkiye’nin en büyük lojistik şirketlerinden biri olan Netlog’dan hisse satın aldıktan sonra Aralık ayında 104 restoranıyla hizmet veren KFC Türkiye’yi satın almıştır. Son 5 yıllık süreçte ise Katar Türkiye’de Körfez ülkelerinin doğrudan yatırımlarının yüzde 70’inden fazlasını yaptığı için dikkat çekmektedir. Katar ilk olarak 2013’te Alternatif Bank’ı satın alarak Türkiye’deki yatırımları ile gündeme gelmişti. 2013’te 469 milyon dolarlık yatırımı ile Türkiye’ye en çok doğrudan yatırım gerçekleştiren sekizinci ülke oldu. Ayrıca, Temmuz 2013’te Katar’ın ilk özel bankası The Commercial Bank, ABank’ın hisselerinin % 70,8’ini Anadolu Grubu’ndan satın almış ve 2016 yılında ise 222,5 milyon dolar karşılığında bankanın geri kalan hisselerini satın almıştı. Bankacılık sektöründeki yatırımlarını Finansbank’ı alarak sürdüren Katar, Körfez menşeli sermayenin bankacılık sektörüne olan ilgisini göstermektedir. Katar, ERGO Portföy ve Digitürk’ü satın aldıktan sonra Mado, Banvit, Ankas, Boyner ve BMC’de yatırım yaptı. Ayrıca, 2015’te Katarlı yatırımcı Kontes Beach Hotel Turizm şirketini 7,9 milyon dolara aldı. Katar’ın Türkiye’deki yatırımları özellikle 2017’de başlayan Katar ablukası sonrasında hızlanmıştır. 2017’de Körfez’den gelen yatırımların payı yüzde 3,4 seviyesindeyken, bu rakam 2018’de yüzde 7,9’a 2019’da yüzde 12’ye ulaştı.

    Körfez yatırımları Türkiye’de bazı sorunlar da yaşadı. Bu sorunların başında gayrimenkul sektörü gelmektedir. Son yıllarda Türkiye’deki gayrimenkul satış durgunluğu ve yükselen demir fiyatlarının inşaat sektörünü yavaşlatması Körfezli yatırımcıların bekle-gör politikası izlemelerine sebep olmaktadır. Körfezli yatırımcılar TL üzerinden satın aldıkları mülkü birkaç sene içinde değeri yükselince tekrar TL üzerinden sattıkları satış yaparak para kazandıkları için TL’nin dolar karşısında sürekli değer kaybetmesi ve konut piyasasında arz fazlalığı olması zarar etmelerine sebep olmuştur. Körfez menşeli yatırımlar 15 Temmuz başarısız darbe girişimine kadar devam etmiştir. Bununla birlikte, ABD’nin Körfez sermayesine el koyma girişimi ve S. Arabistanlı yöneticilerin petrol dışı gelir için kendi ülkelerinde yatırım sahaları açma girişimleri gibi gelişmeler Türkiye’deki Körfez yatırımlarını orta ve uzun vadede etkileyebilir. 

    Kaynak: TCMB

    Türkiye’de Körfez yatırımlarının karşılaştığı sorunlara bakıldığında Kasım 2005’te Dubai prensi Muhammed Raşid el-Makhtum ziyaretinde yapılmasına karar verilen ‘Dubai Kuleleri’ inşa sorunu gelmektedir. 2007’de Sama Dubai Holding CEO’su Fardan Faraduni kulelerin inşası için tahsis edilen arazinin İETT’ye ait olduğu gerekçesiyle İstanbul Mimarlar Odası tarafından dava açıldığını ve dava sonuçlanmadan 875 milyon dolar meblağındaki ön ödemeyi yapmayacaklarını açıklamıştır. Dönemin İBB Başkanı Kadir Topbaş ise satış kararının arkasında olduklarını açıkladı. İstanbul Mimarlar Odası’nın açtığı dava sonuçlanmadığı için bazı Körfez menşeli şirketler Türkiye’de yatırım yapma noktasında tereddüt etmiştir. Bununla birlikte, Körfez menşeli yatırımlar genel olarak devam etmiştir. Katarlı bir firma Sabah Gazetesi’nin hisse senetlerini alırken, 2005’te Dubai merkezli yatırımcılar gayrimenkul, banka ve sivil havacılık sektörlerine yatırım yapmıştır. Dubai İslam Bankası MNG Bank’ı 160 milyon dolar karşılığında satın almıştır. 2007’de Emirates Airline yüzde 25 büyüyerek yaklaşık 800 milyon dolar kâr etmiştir. Bunun yanında, Dubai merkezli Tamir Holding İstanbul’da 8 milyar dolar meblağında bir proje yapacağını duyurmuştur. BAE yanında Kuveyt menşeli yatırımlar da arttı. Kuveytli yatırımcıların bu dönemde İstanbul’daki Cevahir gibi AVM’lere yatırım yapmanın yanında Halkbank’tan önemli oranda hisse satın aldıkları görülmektedir. Ayrıca, Kuveyt’in Körfez ülkeleri içinde en büyük bankalarından biri olan Küresel Yatırım Kuruluşu (Global İnvestment House) Ülker şirketinin yatırım sorumlularından olan Fon Finansal Kiralama (Financial Lending Fund)’nın yüzde 60’lık hissesine 120 milyon dolar ödemiştir. Ancak, bir ay sonrasında Kuveytli şirket Türk hükümetinin yüzde 18’lik Katma Değer Vergisi’ni anlaşma doğrultusunda yüzde 1’e çekmediği için teklifini geri çektiklerini açıklamıştır. Sonuç olarak, belirsizlik ortamı veya sonradan yapılan değişiklikler yatırımları akamete uğratmıştır. 

    Türkiye’de Körfez menşeli yatırımların önündeki bir diğer engel Türkiye’de iç siyasetin kullandığı dildir. Bu dil özellikle Katar’ı hedef almaktadır. Kasım 2020’de İstanbul Borsası’nın Katar Yatırım Otoritesine devredilmesine ilişkin de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu eleştirel bir dil kullandı. Bunun yanında devir işlemini kapalı satın alma usulüne göre yapıldığını iddia eden İYİ Parti, bu devir işleminin otoriter rejimlerin ürünü olduğu açıklamasında bulundu. Bununla birlikte, Katar’ın aldığı hisse 2015’te Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın İstanbul Borsası’ndan aldığı yüzde 10’luk hisseden oluşmaktadır. Son olarak, CHP milletvekili Ali Mahir Başarır Tank Palet Fabrikasının yüzde 49 hissesinin Katar’a satışına ilişkin “satılmış ordu” ifadesini kullandı. Bu hususta Milli Savunma Bakanlığı bu fabrikanın mülkiyetinin ve yönetiminin Bakanlığa ait olduğunu ve işletme kısmında Katar’ın söz sahibi olduğunu duyurmuştu. Dolayısıyla, Türkiye’de Arap sermayesinin ve özellikle Katar’ın yatırımları siyasi partilerin oy kazanması adına iç siyaset malzemesi olmuştur.

    4. Sonuç

    2000 öncesi dönemde yetersiz teknik ve hukuki altyapı, siyasi istikrarsızlık ve terör sorunu Türkiye’de Doğrudan Yabancı Yatırımı artmasını engellemiştir. 2000 öncesi dönemde Körfez ülkeleri riski fazla olan direkt yatırımlardan uzak durup daha güvenli gördükleri likid yatırımlar yapmaktaydı. Körfez ülkeleri petrolden elde ettikleri gelirleri banka ve yatırım şirketleri üzerine yatırım yaparak kullanmışlardır. Bununla birlikte, Körfez menşeli yatırımlar sınırlı kalmıştır. Türkiye’de Körfez yatırımları AK Parti döneminde hızlı bir artış içine girmiştir. Bunda Türkiye’nin Ortadoğu’yu da önemseyen dış politika yönelimi etkili olurken, Körfez ülkelerinin petrol fiyatlarının yükselmesi gibi içinden geçtiği şartlar da etkili olmuştur. Türkiye’de Körfez menşeli yatırımlar 10 milyar doları aşmıştır. Ancak, Körfez menşeli ülkelerin dünyada 165 milyar dolarlık yatırımı içinde bu meblağ az bir yere sahiptir. Türkiye’de toplamda en çok yatırımı 4 milyar dolar ile BAE yaparken, BAE menşeli yatırımları Katar, Suudi Arabistan ve Kuveyt takip etmektedir. Ayrıca, Katar krizi esnasında Türkiye’nin Katar’a desteği nedeniyle Katar son beş yılda Türkiye’de en çok yatırım yapan Körfez ülkesi olmuştur. Son olarak, Türkiye’de Körfez yatırımlarının karşılaştığı engeller arasında bazı siyasi ve ekonomik sebepler yer almaktadır. Doğrudan Yabancı Yatırımlar uzun vadeli yatırımlar olduğu için Türkiye’de enflasyon oranlarının yüksek olması bu yatırımları olumsuz etkilemektedir. Ayrıca, Türk Lirasının Dolar karşısında sürekli değer kaybetmesi de bu yatırımları olumsuz etkilemektedir. Türkiye’nin inşaat sektörü dışında sanayi ve ziraat sektörünü merkeze alan yeni bir ekonomik model hayata geçirmesi yatırımları olumlu yönde etkilemesi beklenmektedir. Türkiye’nin beşeri sermayesi ve alt yapısı ve Katar’ın güçlü sermaye birikimi ile öne çıkması nedeniyle iki ülke birbirlerini tamamlayıcı özellikler taşımaktadır. Siyasi sebepler açısından Arap Ayaklanmaları sürecinde Türkiye’nin Suudi Arabistan ve BAE’den farklı pozisyon alması iki ülkenin Türkiye’deki yatırımlarını azaltmıştır. Bu nedenle, Türkiye’de DYY giriş ve çıkışları Ortadoğu’da oluşan bölgesel düzen ve Türkiye’nin bu düzende yer aldığı konuma paralel olarak gerçekleşmektedir. Son olarak, Türkiye’de muhalefet partilerinin Arap ve özellikle Katar yatırımlarını iç siyaset malzemesi olarak kullanmaları Türkiye’de Körfez yatırımlarının önündeki engeller biridir.

    ]]>
    http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-korfez-ulkelerinin-yatirimlari/feed/ 0 2959
    Türkiye’nin Askeri Üsleri ve Sınır Dışı Operasyonları 2015-2020 http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyenin-askeri-usleri-ve-sinir-disi-operasyonlari-2015-2020/ http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyenin-askeri-usleri-ve-sinir-disi-operasyonlari-2015-2020/#respond Wed, 11 Aug 2021 07:23:02 +0000 http://ayam.com.tr/?p=2884 1. Giriş

    Son yıllarda Türk dış politikası, ülke dışında askeri operasyonlar yürütmeye ve bunun için sınır ötesinde askeri üsler kurmaya yönelmesiyle keskin ve önemli bir dönüşe tanık oldu. Bu dönüşüm, Türkiye’yi; Libya, Katar ve Suriye gibi birçok ülkede bölgesel dengeyi yeniden kurarak; konumunun doğası gereği coğrafi, tarihi ve siyasi açıdan etkili aktörlerden birisi haline getirdi.

    Türkiye’nin bölge ülkelerindeki bu askeri varlığı; son 5 yılda savunma sanayi alanında oluşan birikime dayanmaktadır. Özellikle insansız hava araçları teknolojisi ve savunma sanayi endüstrisi stratejisi sınır dışındaki bir dizi askeri operasyonda başarısını kanıtlamıştır. Türkiye’nin savunma sanayi alanındaki niteliksel gelişiminin detaylarını daha önce yaptığımız detaylı çalışmada inceleyebilirsiniz: Türkiye’de Savunma Sanayinde son 5 yılda yaşanan gelişmeler.

    Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası askeri varlığı, Türk dış politikasındaki değişikliklerin doğrudan bir sonucudur. AK Parti liderliğindeki hükümet, son yıllarda komşularıyla dış politikada “sıfır sorun” stratejisini benimsemiştir. Türkiye 2014 yılına kadar izole halde kalmış, ardından Türk dış politikası ‘Mavi Vatan’ doktrini ile boyut değiştirmiştir. Mavi Vatan, Türkiye’nin hem diplomatik hem de askeri açıdan son dönemdeki dış hamlelerinin temelini oluşturan yeni bir jeopolitik tahayyüldür.

    2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından devlet yapısının kapsamlı bir şekilde yeniden yapılandırılması dahil olmak üzere, Türkiye’nin gerilemesinin önüne geçerek; bölgesel ve uluslararası bir oyuncu olarak rolünün güçlendirilmesine katkıda bulunan başka faktörler de vardır.  Türkiye Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine  geçmiş ve Türkiye’nin çıkarlarını tehlikeye atan temel farklılıklar nedeniyle Batı ile ilişkileri düşük bir seyir izlemiştir. Batı’dan geniş destek alan Suriye Demokratik Birlikleri’ni (SDG) durdurmak gibi istekler, Türkiye’yi çeşitli askeri operasyonlara iterek, Suriye’nin kuzeyine askeri güç sevk etmesine yol açmıştır.

    Bu çalışmada, son 5 yılda bölgede yayılan; önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası rolünü güçlendirecek ve yeniden belirleyecek olan Türkiye’nin askeri üslerini, bu varlığın stratejisini ve hedefini mercek altına alıyoruz.

    2. 2015 Öncesinde Türkiye’nin Sınır Ötesi Askeri Operasyonları  

    2015 öncesinde Türk dış politikasının “sıfır sorun” politikası ve “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi uyarınca, Türkiye, NATO bünyesinde yapılan barış operasyonları dışında tek taraflı olarak herhangi bir sınır ötesi askeri harekata girişmemiştir: Türkiye’nin Kıbrıs Türklerinin haklarını ve güvenliğini korumak için Kuzey Kıbrıs’ı kontrol altına aldığı 1974 Kıbrıs Barış Harekatı müstesna. Adaya yönelik operasyonun ardından Kıbrıs’ta Türk askeri üssü kuruldu. Kuzey Kıbrıs’ın güvenliğini sağlamak için kurulan bu üste 30 ile 40 bin arasında Türk askeri bulunuyor ve Türkiye’nin sınır dışındaki en eski ve en büyük askeri üssü olarak biliniyor. Türkiye, şu anda dünyada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanıyan tek ülkedir.

    Ayrıca, NATO üyesi olduğu için örgüt bünyesinde yapılan barış operasyonlarında Türkiye’nin birçok ülkede yabancı askeri operasyonlarda katılımı olmuştur. Tablo-1’de Türk güçlerinin 2015’ten önce gerçekleştirdiği operasyonlar özetlenmiştir. Türkiye, Birleşmiş Milletler güçleri bünyesinde 1950’deki Kore Savaşı gibi bir dizi uluslararası askeri katılımı bulunmaktadır. Türkiye’nin askeri katılımları hakkında daha fazla ayrıntıyı Savunma Bakanlığı’nın internet sitesinde bulabilirsiniz.

    TarihAskeri varlığın bulunduğu noktaUluslararası kurumKatılımın amacı
    1950Kore Birleşmiş Milletler Kuzey Kore ve Güney Kore arasındaki savaşı durdurmak 
    1999KosovaBirleşmiş MilletlerKosova’da güvenliği sağlamak
    2002AfganistanBirleşmiş Milletler 2189 No.’lu kararAfgan askeri yönetimini eğitmek, Hamid Karzai Havalimanı’nın güvenliğini sağlamak ve başkentte hükümete ait bir askeri oluşumu desteklemek.
    2004Bosna HersekAvrupa Birliği’ne bağlı Althea Bosna Hersek’in güvenliğini sağlamak.
    2005-2006Kuzey ve Güney SudanBirleşmiş MilletlerGüvenliği sağlamak
    2006LübnanBirleşmiş Milletler Barışı sağlamak
    MaliBirleşmiş MilletlerBarışı sağlamak
    Orta Afrika CumhuriyetiBirleşmiş MilletlerBarışı sağlamak
    2006Kongo Demokratik CumhuriyetiBirleşmiş MilletlerBarışı sağlamak
    Tablo (1): Türk askerinin 2015 öncesi sınır ötesi operasyonlara katılımı

    1990’lardan bu yana Türkiye, PKK’nın Irak’taki üslerine karşı onlarca sınır ötesi operasyon gerçekleştirmiştir. Harita-1’de gösterildiği gibi Kuzey Irak’ta daimi askeri noktaları bulunmaktadır. Çoğunlukla Irak sınırında yer alan bu üsler, 1980’lerde Türkiye ile Irak arasında yapılan karşılıklı bir anlaşma ile kurulmuştur.

    Harita-1: Irak sınırında yer alan Türk askeri üsleri

    3. 2015 Sonrası Türkiye’nin Gerçekleştirdiği Askeri Müdahalelerinin Gerekçeleri 

    2015’ten sonra Türk dış politikasında köklü bir değişiklik meydana gelmiştir. Bu da Türkiye’nin NATO şemsiyesi dışında, bireysel olarak uluslararası arenada bir dizi askeri müdahalesine yol açtı. Türkiye’nin müdahalede bulunduğu bu bölgeleri incelemeden önce; bu değişime katkıda bulunan gerekçeleri mercek altına alıyoruz. Türkiye’nin siyasi ve ekonomik çıkarlarını güvence altına alan savunma stratejisinin bir parçası olan bu değişim şu şekilde ayrıştırılabilir:

    3.1 Terörle mücadele ve sınır güvenliğinin korunması

    Türkiye, başta Suriye savaşı olmak üzere bölgesel istikrarı baltalayan  çeşitli gelişmelerin ardından sınır ötesi askeri müdahalelerde bulunmak zorunda kaldı. Türkiye’yi bu operasyonlara iten en önemli sebeplerden biri de Türkiye-Suriye sınırında uzanan ABD ve Avrupa ülkelerinin desteklediği silahlı Kürt milislerinin ve Kuzey Irak’taki PKK varlığı. NATO, Rus Sukhoi uçağının düşürülmesi ve Patriot füze sisteminin Türkiye’nin güney sınırından çekilmesinin ardından sınır ötesi tehditlere karşı Türkiye’ye yönelik desteğini kesti. Bu gelişmeler, Türkiye’yi Ağustos 2016’dan itibaren Suriye ve Irak’ta DEAŞ, “SDG” olarak bilinen Kürt milisler ve PKK güçlerine karşı çeşitli askeri operasyonlar gerçekleştirmeye sevk etti.

    3.2 ‘Mavi Vatan’ stratejisi  

    Türkiye, 2019 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan ve Türkiye’nin açık denizlerdeki (Karadeniz, Akdeniz, Ege Denizi) kıta sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) haklarını korumayı amaçlayan “Mavi Vatan” stratejisini benimsemiştir. Bu strateji, Türkiye’yi donanma sanayini geliştirmek, karasularında askeri manevralar gerçekleştirmek, askeri güçlerini Doğu Akdeniz’de konuşlandırmak ve Libya tarafıyla bir deniz sınırlama anlaşması imzalamak için büyük adımlar atmaya teşvik etti.

    3.3 Bölgesel rolün güçlendirilmesi  

    Türkiye’nin konumu; Avrupa ve Asya arasında köprü işlevi gören coğrafi konum olarak kabul edilir. Türkiye’nin bölgede dengeli bir rol üstlenmesi için gerekçeler şöyle;

    • Türkiye’nin derin bir tarihsel uzantıya sahip olması
    • Bölgede büyük bir güç olması
    • Orta Asya’yı etkileyen kültürü
    • Ortadoğu ülkeleri üzerindeki menfaatleri ve nüfuzu 

    Bu, Türkiye’nin çıkarlarını korumak ve bölgedeki doğal rolünü yeniden tesis etmek için bölgesel gelişmelere diplomatik ve askeri müdahaleler yoluyla katkıda bulunmasını gerektirmektedir.

    3.4 Liman yatırımları 

    Türkiye, Afrika kıtasına açılma stratejisinin bir parçası olarak Libya, Cibuti ve Somali’de bir dizi stratejik limana yatırım yapmak istiyor. Son dönemde Türkiye, bölgesel ticarette önemli bir rol oynayan Afrika Boynuzu’ndaki en önemli limanlardan biri olma yolunda olan Cibuti ile yeni bir işbirliği anlaşması imzaladı. Bu anlaşma, liman işletmeciliği ve yönetimi, uluslararası denizcilik, seyrüsefer hizmetleri, gemi ve yat inşası ve eğitimi gibi alanları kapsayan Cibuti’deki Türk yatırımlarının yasal temelini oluşturmaktadır. Sözleşme 19 Şubat 2020 tarihinde imzalanmıştır. Milliyet gazetesine göre, iki taraf ikili ticareti daha da geliştirme, havacılık, demiryolları ve denizcilik sektörleri gibi diğer alanlarda ilişkilerini geliştirme ve Cibuti’de serbest ekonomik bölge kurma konusunda anlaştı. Albayrak grubu Somali’nin başkenti Mogadişu limanını 2014’ten beri işletiyor. Limanın işletmesi için Türk şirketine 20 yıllığına imtiyaz verildi, bu bağlamda şirket liman gelirinin yüzde 45’ini alacak.

    3.5 Ekonomik çıkarlar 

    Türkiye, etki alanları içinde Türk ihracatına yeni pazarlar açmayı ve bölgesel iş birliğini de içeren kapsamlı bir işbirliği çerçevesinde, ekonomik kazanımlar için üslerini konuşlandırarak veya askeri güçlerini yurtdışına göndererek, kamu ve özel sektöre doğrudan katkıda bulunmayı ve serbest ticaret bölgeleri kurmayı hedefliyor. Türkiye İstatistik Kurumuna göre, Türkiye ile Somali arasındaki ikili ticaretin değeri 2017’de 144 milyon dolar iken 2019’da 206 milyon dolara yükseldi.

    Türkiye ve Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Libya Ulusal Birlik Hükümeti, çeşitli alanlarda 5 anlaşma imzaladı. Bu anlaşmalardan biri de Türk holding “Rönesans” tarafından Trablus Havalimanı’nda bir dış hatlar yolcu terminali inşa etmek için yapılan mutabakat zaptı oldu. Enerji alanında ise Aksa Enerji, elektrik santralleri inşası için bir sözleşme imzaladı.

    Türkiye, Katar ile birçok alanda ticaret ve yatırım anlaşmaları imzaladı. Katar basını, Türk ithalatının değerinin son 5 yılda üç katına çıktığını yazdı. Türk inşaat şirketleri Katar’daki projelerin büyük bir bölümünü satın aldı. Katar’da da Türk Serbest Ticaret Bölgesi kuruldu.

    Türkiye’nin enerji güvenliği açısından son 5 yıldaki değişimine ilişkin çalışmada da görüldüğü gibi Azerbaycan’dan ithal edilen gaz ve petrol ithalatının değeri yükselmiş, bununla birlikte ticaret alışverişinin ve yatırımların değeri de artmıştır. AYAM tarafından daha önce yayınlanan “Azerbaycan-Türkiye İlişkilerine Ticaret ve Enerji Kaynaklarının Etkisi” başlıklı çalışmada bu hususun detaylarına ulaşabilirsiniz.

    3.6 Türk savunma sanayisinin gelişimi

    Türk savunma sanayisi, 2015 yılından sonra kara savunma sistemini geliştirerek, tank, zırhlı araç ve mayın tarama gemisi üretiminde lider ülke konumuna geldi. Türk savunma sanayisi için küresel pazarda ün kazanan rekabetçi ALTAY MBT ve KAPLAN orta tankları gibi önemli araçlar yapıldı. Türkiye ayrıca Hisar-A alçak irtifa hava savunma füzesi gibi hava savunma sistemlerini de yurt içinde geliştirmiştir. Ancak Türk savunma sanayindeki en önemli gelişme, Baykar’ın ürettiği, istihbarat, gözetleme, keşif ve silahlı saldırı görevlerini icra edebilen, taktik savaş uçağı Bayraktar TB2 başta olmak üzere diğer insansız hava araçlarıdır. Bu uçak, kendi sınıfında yurt dışına ihraç edilen ilk uçak olma özelliği taşımaktadır. Bu tip uçaklar Türkiye’nin Suriye ve Libya’daki askeri operasyonlarında kullanılmıştır. Son olarak ise Azerbaycan güçleri, bu uçağı Karabağ bölgesindeki Ermeni kuvvetlerine karşı son çatışmasında başarıyla kullanmıştır.

    Türk silahlarının dış operasyonlarda etkin bir şekilde kullanılması, Türkiye’nin askeri gücünün ve savunma sanayii alanındaki uluslararası rekabet gücünün bir göstergesidir.

    4. Türk Askeri üsleri, Sınır ötesi Operasyonları ve Yapılan Anlaşmalar

    Türk ordusu, NATO’nun en büyük ikinci ordusu olarak biliniyor. Daha önce Kıbrıs ve Kuzey Irak’ta sınırlı askeri operasyonlar gerçekleştiren Türkiye, buna ek olarak, NATO ve Birleşmiş Milletler çatısı altında sınır ötesi operasyonlara askeri katılım göstermiştir. Türkiye halihazırda bazı bölgelerde askeri varlığını sürdürmektedir. Bunun yanı sıra Suriye ve Libya gibi sahalar, Türkiye’nin NATO ve Birleşmiş Milletler şemsiyesi dışında askeri katılım gösterdiği başlıca arenalardır. Türkiye ile Irak arasında 1984 yılında imzalanan protokol kapsamında Irak’ta onlarca askeri gözlem noktası kurmuştur. Bu askeri gözlem noktalarını şu şekilde detaylandırabiliriz: 

    Tablo-2: Türkiye’nin sınır ötesindeki askeri üsleri ve operasyonları (2020’ye Kadar)

    4.1 Askeri üsler

    4.1.1 KKTC askeri üssü 

    Türkiye, 1960 tarihli Antlaşması (1960) uyarınca Kıbrıs Türklerinin güvenliğinin garantörlerinden biridir. Türkiye, 1974’te Kıbrıslı Türklerin haklarını ve güvenliğini korumak için bir askeri üs kurmuş ve güç oluşturmuştu. Türkiye, Kıbrıs’taki askeri varlığını, anavatanının güvenliği için bir gereklilik olarak görmektedir. Kıbrıs’taki askeri üs, sınır ötesindeki en eski ve en büyük Türk üssüdür. 

    4.1.2 Katar askeri üssü 

    Katar’daki Rayyan Türk askeri üssü, Katar Savunma Bakanlığı ile Türkiye Savunma Bakanlığı arasında 28 Nisan 2014 tarihli askeri işbirliği antlaşmasının imzalanmasıyla kurulmuştur. Bu üs Türkiye’nin Körfez bölgesindeki ilk askeri üssü olarak kabul edilmektedir. 7 Haziran 2017’de TBMM, iki ülke arasında  ikili savunma kanunu taslağını onaylamıştı. İlk etapta Tarık bin Ziyad Tümeni’nin 94 üyesini barındıran üste sayı 200’e yükseldi. Üste Türk ordusunun 5 bin mensubu bulunuyor. 2015 yılında hizmete giren üsle ilgili Türk-Katar taktik tümeninin karargahının faaliyete geçmesiyle birlikte Katar’daki Türk askeri sayısının 500-600’e çıkacağı ifade edilmişti. Katar’da konuşlanan Türk askerlerinin asıl görevinin, Katar ordusunu eğitmek ve bölgenin maruz kalabileceği krizlerin çözümüne katkıda bulunması olarak belirtilmiştir. İki ülke arasında savunma alanında yapılan işbirliği anlaşmasının en önemli maddesi, Türk kuvvetlerinin Katar topraklarında konuşlanmasına, Katar topraklarında hava sahasını ve gerekli tüm altyapıyı kullanmasına izin veren maddedir. 

    İki ülke arasında imzalanan askeri anlaşmanın şartlarına göre, Türkiye’nin askeri bir saldırı durumunda Katar’ı savunması yasal olarak zorunlu değil. Bu anlaşma, Türkiye-Azerbaycan savunma anlaşması gibi değildir. Söz konusu anlaşma, taraflardan herhangi birinin herhangi bir dış saldırıya maruz kalması durumunda birbirini desteklemesini zorunlu kılan ve aynı zamanda Türkiye’nin de taraflarından biri olduğu NATO anlaşmasının bağlayıcı maddelerinden biridir.

    Geleceğe ilişkin varsayımlarla ilgili olarak, Türkiye’nin NATO müttefiki olan Amerika Birleşik Devletleri’nin yükselen güç Çin ile karşı karşıya geleceği varsayılabilir. Amerikan Ulusal Güvenlik Stratejik Planı’nda bunun gerçekleşeceği ifade edilmiştir. Bu nedenle ABD, Ortadoğu’da bulunan güçlerinin bir kısmını geri çekmeyi ve bu güçlerin mali kaynaklarını azaltmayı hedeflemektedir. Çin’in özellikle Güney Çin Denizi’ndeki yükseliş tehdidiyle karşı karşıya kalması ABD’yi bu adımı atmaya zorlamıştır. Buradan hareketle; Katar’daki Türk üssünün NATO müttefikinin Körfez’deki çıkarlarını korumasına katkı sağlaması muhtemeldir. 

    4.1.3 Irak 

    Suriye’den farklı olarak Türkiye, Musul şehri yakınlarındaki Başika’daki askeri üssü dışında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY)  ile Irak topraklarında hiçbir alanı kontrol etmiyor. Bu üs, Musul’u DEAŞ’tan geri alma operasyonlarının ardından Kürt Peşmerge güçleri ve Sünni Arap savaşçıları eğitmek amacıyla 2015 yılında inşa edildi. DEAŞ’ın Musul’daki yenilgisinden sonra Irak merkezi hükümeti, Türkiye’nin Başika üssünü tahliye etmesini talep etti, ancak Türkiye bunu reddetti. Türkiye, Irak’ın bu talebine cevaben; üssün eski Musul valisinin talebi üzerine IKBY ile Türkiye arasında ortak bir anlaşma sonucunda inşa edildiğini belirtti. Irak merkezi hükümeti bugün hala Türkiye’nin Irak topraklarındaki askeri operasyonlarını durdurmasını talep ediyor, ancak Türkiye güvenliği için tehdit unsuru olan PKK hedeflerini vurmak için savaş uçaklarını Kuzey Irak üzerinde havalandırıyor ve güçlerini sınır üzerinden bölgeye gönderiyor.

    4.1.4 Somali 

    Aralık 2012’de Türkiye, Somali yönetimi ile Somali ordusunu eğitme vaadi içeren askeri bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma bağlamında Mogadişu’daki Türk askeri üssü Ekim 2017’de açıldı. 4 kilometrekarelik alana yayılan üs, yurtdışındaki en büyük Türk askeri üssüdür ve inşası için 50 milyon dolar harcanmıştır. ‘Anadolu Kışlası’ olarak da adlandırılan Somali Türk Görev Kuvveti Komutanlığı’nda (STGK) yaklaşık 200 Türk askeri personel bulunuyor. Buradaki Türk askerlerinin görevi Somali’deki üssü korumak ve ordu askerlerini eğitmektir.

    Harita-3’te gösterildiği gibi; Somali ile yapılan bu anlaşma, Türkiye’ye küresel deniz taşımacılığının birleşim noktalarından biri olan Aden Körfezi’nde (Bab’ül Mendeb Boğazı) stratejik bir varlık kazandırdı.

    Harita-3: Türkiye’nin Kızıldeniz ve Afrika kıtasındaki askeri nüfuzu

    Somali, Türkiye’nin Afrika ülkelerine yönelik stratejisinde özel bir önceliğe sahiptir. Bunun nedenlerini şu şekilde sıralamak mümkündür: 

    1. Somali’nin jeostratejik konumu. Somali, Afrika Boynuzu’nda, Aden Körfezi’ne ve dünyanın en önemli ticaret yollarından biri olan Kızıldeniz’e bakan önemli bir konuma sahiptir.
    1. Türkiye ile Afrika ülkeleri arasındaki ticaret alışverişi 2015 yılında 20 milyar dolara ulaştı. 2023 yılına kadar ise Türkiye ile kıta arasındaki ticaret hacminin 50 milyar dolara ulaşması hedefleniyor. Somali’nin Türkiye’nin Afrika’daki ekonomik çıkarlarını koruma konusundaki istekliliği de ülkeyi Türkiye nezdinde önemli hale getiriyor. Ayrıca, bazı araştırmalar; Somali’de petrol ve doğalgaz rezervleri gibi doğal kaynakların varlığını vurguluyor.
    2. Afrika Boynuzu’ndaki Türk askeri nüfuzunun genişletilmesi. Ankara, güvenlik güçlerini terörle mücadele konusunda eğitmek için Kenya, Etiyopya, Tanzanya ve Uganda ile güvenlik anlaşmaları imzaladı.
    3. Son yıllarda önemli bir gelişme gösteren Türk savunma sanayii sektörüne yeni pazarlar açmak.

    4.2 Savunma işbirliği

    4.2.1 Arnavutluk

    Türkiye ile Arnavutluk arasında 1997 yılında Türkiye’nin tek deniz üssü olan Vlora kentindeki Paşalimanı Askeri Üssü’nü yeniden inşa etmek için askeri işbirliği anlaşması imzalandı. Üste konuşlanan 24 asker bulunuyor. İki ülke arasında imzalanan bu anlaşma, Türkiye’ye üssü kullanım hakkı tanıyor. 

    Şubat 2020’de Arnavutluk ve Türkiye, güvenlik ve savunma alanlarındaki iş birliklerini güçlendirmek için Savunma İşbirliği Planı’nı imzaladı.

    4.2.2 Azerbaycan 

    Türkiye, 2010 yılında Azerbaycan ile 2011 yılında yürürlüğe giren Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Destek Anlaşmasını imzaladı. Anlaşma belgesinde NATO toplu savunma ilkesine benzer hükümler yer alıyor. 

    Anlaşmanın 2. maddesi, taraflardan birine silahlı saldırı olması durumunda, diğer tarafın kendisine, “askeri araçların kullanılması da dahil olmak üzere, Birleşmiş Milletler Meşru Müdafaa Sözleşmesinin 51. maddesi uyarınca destek sağlayacağını” belirtiyor. 7. ve 8. Maddeler, 2. Madde kapsamındaki ortak askeri operasyonlarda askeri komutalar, silahlanma, altyapı ve lojistik destek düzeyinde koordinasyona atıfta bulunuyor.

    Bu anlaşmaya istinaden Türkiye, Dağlık Karabağ’daki savaşta Azerbaycan’ı desteklemek için askeri danışmanlarını göndermiş, askeri müdahalede bulunmuş ve çatışmalarda kullanmak üzere insansız hava araçlarını göndermiştir. 

    Türkiye ile Rusya arasında Azerbaycan’da “ortak ateşkes gözetleme merkezi” kurulmasına ilişkin tartışmalar sürerken, 17 Kasım 2020’de Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, Dağlık Karabağ’daki çatışma bölgesinden uzakta Azerbaycan’da askeri güç konuşlandırma yetkisi verdi. Bu bir yıllık yetki süresi, Cumhurbaşkanı’na Azerbaycan’daki askeri görevlerin zamanını, kapsamını ve ölçeğini belirleme yetkisi de vermiştir.

    4.2.3 Sudan

    Sudan’da Türk üssü kurma meselesi ilk kez, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Aralık 2017’de Sudan’ın eski Devlet Başkanı Ömer El Beşir iktidarda iken Sudan’a yaptığı ziyarette gündeme geldi. İki ülke, bu ziyarette askeri anlaşma imzaladı. Bu anlaşma bağlamında, Harita-5’te gösterilen; Kızıldeniz’deki Sevakin adasındaki 650 milyon dolarlık restorasyon Türkiye tarafından gerçekleştirilecektir.

    2018 Kasım ayı başlarında, Savunma Bakanı Hulusi Akar, Sudan’a gerçekleştirdiği ziyarette Kızıldeniz’deki Sevakin Adası’na da gitti. Sudan haber siteleri, Akar’ın ziyaretinin amacının Sudanlı yetkililer ile adada askeri eğitim üssü kurulmasını görüşmek olarak yazdı. Sudan hükümeti, Ekim 2018’de Sudan ile Türkiye arasında askeri işbirliği ve eğitim antlaşmasının uygulanması konusunda adım atmaya karar vermişti. Yapılan anlaşmalar, Sudan’da yeni siyasi sistemin gelişiyle birlikte hala geçerliliğini korumaktadır.

    4.3 Sınır ötesi askeri operasyonlar 

    4.3.1 Suriye

    Suriye’deki savaş sürerken; Türkiye’nin Suriye’ye yönelik askeri katılımının öncelikleri, amaçları ve tabiatı değişmiştir. Savaşın ilk yıllarında Türkiye’nin temel önceliği Esad rejimini devirmek iken, PKK uzantısı milislerin SDG’yi kurmasıyla Türk hükümetinin odak noktası güneyinde bağımsız bir Kürt koridorunun oluşmasını engellemek olarak değişti. Aynı şekilde Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye gelişinin sınırlandırılması ve Suriye’nin kuzeyinde güvenli bölge oluşturulması da bu önceliklerden biri haline geldi. Bu hedeflere ulaşmak için Türkiye, Tablo-3’te gösterildiği gibi; Suriye muhalefet güçleriyle birlikte 2016 yılından bu yana 4 bölgeyi güvence altına almak için 4 farklı askeri operasyon gerçekleştirdi.

    Tablo-3: Türkiye’nin Suriye’ye yönelik askeri operasyonları

    Askeri operasyonun ismiOperasyonun amacıOperasyon tarihi
    Fırat Kalkanı El-Bab kentini DEAŞ’lı teröristlerden temizlemek2016 
    Zeytin Dalı HarekatıAfrin kentini PYD unsurlarından temizlemek2018 
    Barış Pınarı Rasulayn ve Tel Abyad’daki PYD milislerini hedef almak 2019 
    Bahar Kalkanıİdlib bölgesindeki rejim güçlerini hedef almak2020 

    Türkiye, 2020’nin başından bu yana dikkatini Fırat’ın batısındaki bölgelere yoğunlaştırırken, özellikle de muhalefetin Suriye’deki son kalesi ve Türkiye ile Suriye rejimi arasında önemli bir tampon olan İdlib’e odakladı. Mart 2020’ye kadar Türkiye bölgede 20 bine kadar asker göndermiş ve basın kaynaklarına göre 10’dan fazla askeri gözlem noktası kurmuştu. Bu gözlem noktaları Harita-2’de gösterilmiştir.

    Harita-2: Türkiye’nin kuzeybatı Suriye’deki askeri üs ve noktaları

    4.2.3 Libya 

    Son dönemde Türkiye’nin sınır ötesi operasyon gerçekleştirdiği bir diğer ülke ise Libya. Libya’daki Türk askeri varlığı, Kaddafi’nin düşmesinden ve Libya savaşının patlak vermesinden 8 yıl sonra 2019’da gerçekleşti. Türk deniz ve kara kuvvetleri, silahlı İHA’larla Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nun saldırısını gelişmiş hava savunmasıyla püskürtmeyi başaran Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne destek vermiş ve Halife Hafter’in tedarik hatlarını hedef almıştır.

    Kaynaklar, Türkiye’nin Libya’da, biri Libya’nın batısındaki en önemli hava üssü olan Vatiyye üssünde olmak üzere iki üs kurmak için Ulusal Mutabakat Hükümeti ile görüşmelerde bulunduğunu kaydetti. Türkiye ise savaş sona erdiğinde Libya ile enerji ve inşaat anlaşmaları yapacağını duyurdu. Türkiye’nin Libya’ya müdahalesi, Doğu Akdeniz sularındaki çıkarlarıyla yakından ilintilidir. Dolayısıyla Türkiye’nin Libya’ya askeri katılımı, Doğu Akdeniz’deki MEB ve mevcut enerji kaynakları üzerindeki haklarını güçlendirme girişimi olarak görülebilir.

    5. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki Askeri Manevraları

    Doğu Akdeniz, deniz sınırı anlaşmazlığı alanı olarak kabul edilmektedir. Burada gaz ve petrol kaynakları için sondaj ve arama faaliyetleri yapılmakta ve Akdeniz’e sınırı olan ülkeler arasında askeri manevra sahası olarak bilinmektedir.

    Türkiye son dönemde Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile tartışmalı bölgelerdeki açık deniz arama ve sondaj operasyonlarını yoğunlaştırdı. Bu operasyonlar, Harita-4’te gösterildiği gibi, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi ile arasındaki gerginliğin tırmanmasına yol açtı. Avrupa Birliği, bu meselede birliğin üyesi olan Yunanistan’ın yanında yer aldı.

    Sonuç olarak, Türkiye diplomatik olarak harekete geçti ve Doğu Akdeniz’deki deniz sınırlarını belirlemek için iki anlaşma imzaladı:

    İlk anlaşma: 2011 yılında Türkiye, sadece kendisinin tanıdığı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Antlaşması’nı imzaladı. 

    İkinci anlaşma: 2019 yılında Türkiye, Libya ile Doğu Akdeniz’de iki ülkenin MEB’lerinin sınırlandırılmasına ilişkin bir mutabakat zaptı imzaladı. (Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ulusal Birlik Hükümeti arasında imzalanmıştır). Harita-5’te Türkiye’ye göre Doğu Akdeniz’deki su sınırları gösterilmiştir.

    Türkiye, savaş gemilerini; sismik araştırma ve keşif gemilerine eşlik etmek üzere göndererek su haklarının korunmasında aktif bir rol üstlenmiştir. Bu durum, başta Fransa olmak üzere Yunanistan ve Avrupa ülkeleri arasında tartışmalara yol açmıştır. Mavi Vatan doktrini çerçevesinde; Türkiye’nin su güvenliğini koruma stratejisi içinde yer alan Doğu Akdeniz, Türk dış politikasının en önemli öncelik ve kaygılarından biri haline gelmiştir ve Türkiye Doğu Akdeniz’de çeşitli askeri manevralar gerçekleştirmiştir.

    6- 2015 Öncesi ve 2020 yılında Türk Askeri Operasyonlarının ve Üslerinin Özeti:

    2015 öncesi2020
    Genel stratejiSıfır sorunMavi Vatan
    Uluslararası çatı dışında gerçekleştirilen askeri operasyonlar1974 Kıbrıs Barış HarekatıKuzey Irak’taki PKK hedeflerine yönelik operasyonlar3 ülkede çoklu askeri operasyonlar: Suriye, Irak ve Libya
    Uluslararası güçler arasında askeri katılım3 katılım: Kosova
    Bosna Hersek
    Afganistan
    Sınır ötesindeki askeri üsler ve noktalarYalnızca 1 üs:
    KKTC
    5 üs: Katar
    IrakSomali
    Libya
    Suriye
    Türk yapımı silahların sınır ötesi operasyonlarda kullanılmasıGeniş kapsamlı kullanım
    Uluslararası eğitim göreviAfganistanKatar
    Somali
    Libya
    Savunma işbirliği Azerbaycan
    Arnavutluk

    7. Sonuç 

    Türkiye’nin savunma yeteneklerini son 5 yılda geliştirmesi, ordunun Suriye, Libya, Irak ve Azerbaycan gibi sınır ötesinde gerçekleştirdiği askeri operasyonlarda niteliksel bir fark yaratmıştır. Bu gelişme, Türkiye’nin yurt dışından silah ithalatına olan bağımlılığını azaltma çabasına hizmet etmektedir.

    Buna istinaden Türkiye savunma sanayinde kendi kendine yeterliliği sağlamak için kademeli dönüşümü yoluyla sınır ötesi askeri girişimlerinde daha büyük bir özgürlük alanı kazanmıştır. Katar ve Somali gibi ulusal sınırlarının dışında askeri üsler kurmuş, güçlerini Libya ve Suriye’de konuşlandırmıştır. Azerbaycan ve Sudan’ın yanı sıra Suriye’deki bazı muhalif gruplara mühimmat, eğitim ve askeri destek sağlamıştır. Bu bağlamda, Türkiye’nin, 2015 öncesinde bazı ülkelerde NATO’nun uluslararası misyonu doğrultusunda; uluslararası barış güçlerinin bir parçası olarak bir dizi askerinin bulunması dışında, yurtdışında herhangi bir askeri üssü olmadığını belirtmek önemlidir.

    Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki askeri girişimleri ve birçok ülkedeki askeri varlığı ile Türkiye, önemli bir pozisyona yükselmiştir. Suriye ve Libya gibi; garantör ülke ve çözüm bekleyen en kronik sorunların önemli taraflarından biri haline gelmiştir. Ayrıca Türkiye, Cibuti ve Somali’deki stratejik limanlara yatırım yaparak ve bu ülkelere ihracatını artırarak Afrika kıtasında ekonomisine yeni pazarlar kazandırabilmiştir.

    Kaynakça 

    1. Askeri heyet üs planlaması için KKTC’de 
    2.  Türk askeri 18 ay daha Afganistan’da görev yapacak 
    3.  Türkiye’den Kosova ordusuna destek 
    4.  10. yılında Azerbaycan-Türkiye Stratejik Ortaklık Anlaşması ve ortak askeri tatbikatlar 
    5.  How Turkey became one of the world’s leading manufacturers of weapons systems 
    6.  Bayraktar Tb2 İnsansız Hava Aracı – Millisavunma.com 
    7.  https://www.trtarabi.com، طائرات بيرقدار المسيرة التركية تغير شكل الحرب الحديثة
    8.  Turkey’s Growing Military Expeditionary Posture – Jamestown 
    9. https://mubasher.aljazeera.net/news/reports/2016/7/17/بالأرقام-تعرف-على-الجيش-التركي-ثاني 
    10.  A new Gaza: Turkey’s border policy in northern Syria 
    11. https://www.aljazeera.net/midan/reality/politics/2020/7/28/حروب-أمراء-شرق-المتوسط-6-أسئلة-تشرح-لك 
    12. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/how-has-turkey-changed-in-5-years-energy-in-turkey-between-2015-2020/ 
    13. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/the-impact-of-trade-dimension-and-energy-resources-on-turkish-azerbaijani-relations/ 
    14. Jets hit Libyan airbase recently captured by Turkish-backed forces, say sources
    15. Turkey in Africa: what a small but growing interest portends 
    16. Mapping the Turkish Military’s Expanding Footprint 
    17.   https://www.bbc.com غاز البحر المتوسط: لماذا وصف أردوغان الاتفاقية المصرية اليونانية بأنها “لا قيمة لها”arabic
    18. conflict-ridden-eastern-mediterranean-syrian-war-disputed-waters-hinder-solutions-for-hydrocarbon، dailysabah، https://www.dailysabah.com 
    19. Why Erdogan seeks fresh military mandate for Azerbaijan
    20.  TÜRKİYE-AZERBAYCAN: SAVUNMA İŞ BİRLİĞİNDEN ASKERİ İTTİFAKA 
    21.   Cyprushttps://www.cats-network.eu/topics/visualizing-turkey-foreign-p   olicy-activism/excursus-turkeys-military-engagement-abroad/ 
    22. https://www.aljazeera.net/encyclopedia/military/2017/6/10/تعرف-على-الاتفاقية-العسكرية-بين-قطر 
    23.  Bridging the Gulf: Turkey’s forward base in Qatar | Foundation for Strategic Research 
    24.  القاعدة العسكرية التركية بالصومال وتأثيراتها على اللاعبين الإقليميين | Al Jazeera Center for Studies 
    25.  Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü 
    26.  Son 18 yılda, Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle ticaret hacmi 4 kat arttı 
    27. Turkey’s Presence in the Red Sea: Forms, Objectives and Prospects  
    28. Turkey’s Presence in the Red Sea: Forms, Objectives and Prospects  
    29.  KIBRIS MESELESİNİN TARİHÇESİ, BM MÜZAKERELERİNİN BAŞLANGICI / TC Dışişleri Bakanlığı 
    30.  İşte Türkiye’nin Katar’daki askeri üssü 
    31.  Milliyet – Haberler, Son Dakika Haberleri ve Güncel Haber 
    32.  Türkiye’nin hangi ülkelerde askeri üssü var? 
    33.  Türkiye’nin hangi ülkede, kaç askeri var, hangi gerekçelerle bulunuyor? 
    34.  https://www.aa.com.tr/ar/الدول-العربية/مذكرة-التفاهم التركية الليبية للتعاون لأمني والعسكري تدخل حيز التنفيذ/1684204 
    35.  Türkiye’nin hangi ülkelerde askeri üssü var?
    36.  https://arabi21.com/story/1214696/أبرز-عمليات ركيا العسكرية داخل-سوريا منذ-2016-وأهدافها 
    37.  https://jusoor.co/details/القواعد-والنقاط-التركية-شمال-غرب-سورية-20-10-2020/784/ar 
    38.  https://tr.wikipedia.org/wiki/Kore_Savaşı
    ]]>
    http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyenin-askeri-usleri-ve-sinir-disi-operasyonlari-2015-2020/feed/ 0 2884
    Suudi Arabistan’da Türk ürünlerine boykot (Nedenleri ve Sonuçları) http://ayam.com.tr/multimedya/infografik-suudi-arabistanda-turk-urunlerine-boykot-nedenleri-ve-sonuclari/ http://ayam.com.tr/multimedya/infografik-suudi-arabistanda-turk-urunlerine-boykot-nedenleri-ve-sonuclari/#respond Wed, 28 Oct 2020 17:40:23 +0000 http://ayam.com.tr/?p=1684 ]]> http://ayam.com.tr/multimedya/infografik-suudi-arabistanda-turk-urunlerine-boykot-nedenleri-ve-sonuclari/feed/ 0 1684