İsrail’in Gözünden Türkiye | Temmuz 2021

Temmuz Ayı Önemli Gelişmeler
10 Temmuz: Erdoğan-Abbas Görüşmesi
Erdoğan, Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’la İstanbul’da bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme basına kapalıydı. Türkiye heyetinde Mevlüt Çavuşoğlu, Fahrettin Altun, İbrahim Kalın ve Hakan Fidan yer aldı. Görüşme sonrası açıklamasında Erdoğan İsrail’in işgal politikasını eleştirdi.
12 Temmuz: Erdoğan-Herzog Görüşmesi
Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’in yeni Cumhurbaşkanı Herzog ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirerek yeni görevi sebebiyle tebriklerini iletti. Görüşme sonrası iki taraf da ılımlı açıklamalarda bulundu.
13 Temmuz: T.C. Dışişleri Bakanlığı Açıklaması
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı bildiride İsrail’in Batı Şeria’da bulunan Humsa el-Favka köyündeki yıkım uygulamalarını zorbalık olarak niteledi.
18 Temmuz: T.C. Dışişleri Bakanlığı Açıklaması
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, yayımladığı bildiride İsrail güvenlik güçlerinin Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlallerini kınadı.
21 Temmuz: Lapid-Dendias Görüşmesi
İsrail Dışişleri Bakanı Lapid, Yunan mevkidaşı Nikos Dendias ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşme sonrası açıklamasında Türkiye’nin Kıbrıs Maraş’taki adımlarını görüştüklerini ve bu husustaki derin endişelerini dile getirdiklerini belirtti.
26 Temmuz: Lapid-Christodoulides Görüşmesi
İsrail Dışişleri Bakanı Lapid, Kıbrıs Rum Yönetiminden mevkidaşı Christodoulides ile yaptığı görüşmede, Türkiye’nin Kıbrıs’taki eylemlerini provokatif olarak nitelendirdi ve endişelerini dile getirdi.
Temmuz Ayında İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Türkiye Hakkında Çıkan Önemli Haber ve Yayınlar
Türkiye’nin Maraş hamlesi İsrail basınında büyük ilgi gördü.[1]
Birçok haber sitesinde konu, İsrail’in Doğu Akdeniz’deki Türkiye karşıtı konumunu güçlendirecek biçimde ele alındı. Haberlerde İsrail Dışişleri Bakanı Lapid ve ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın Türkiye’nin adımlarından duydukları endişeyi ifade ettikleri açıklamalara yer verildi.
İsrail Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamalarla Türkiye’yi eleştirdi. Kısa sürede art arda gelen bu açıklamalar Erdoğan-Herzog görüşmesi sonrası Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetiminde oluşan şüpheleri gidermek adına atılan adımlar olarak yorumlandı.
Maariv gazetesinde “Erdoğan’ın İsrail’e Yakınlaşma Denemelerinin Arkasında Ne Yatıyor?” başlıklı bir değerlendirme yayımlandı.[2]
Yazıda Erdoğan’ın politikalarının başarısızlığa uğraması sebebiyle artık daha realist bir yaklaşıma mecbur kaldığı belirtiliyor.
Türkiye’de iç baskılar sebebiyle dış politikanın yeniden gözden geçirildiği, sadece İsrail’le değil Mısır’la ilişkilerde de çeşitli adımların atıldığı belirtilirken İsrail-Türkiye yakınlaşmasının Türkiye-ABD ilişkilerine de olumlu yansıyacağı ifade ediliyor.
Türkiye’den gelen bu olumlu sinyallere rağmen İsrail’in dikkatli olması gerektiği, özellikle Doğu Akdeniz’de Netanyahu döneminde elde edilen kazanımların tehlikeye atılmaması gerektiği belirtiliyor.
Globes gazetesinde yayımlanan “Sıkıntılı Geçen On Yılın Ardından İsrailliler Türkiye’yi Özlüyor.” başlıklı yazı ise daha iyimser bir tablo çiziyor.[3]
Yazıda Türk dizilerinin İsrail’de elde ettiği başarıdan İsraillilerin Türkiye’deki tatil yörelerinden ve Türk mutfağına gösterdiği ilgiden ve sivil düzeyde iki halk arasındaki kültürel köprülerden bahsediliyor.
Siyasi meselelere nadiren değinen yazı Türkiye’nin İsrail’de siyaset üstü pozitif bir imgesi olduğunu göstermesi açısından değerlendirilebilir. Siyaset dışı alanlarda iki toplum arasında oluşturulacak bir bağ uzun vadede ikili ilişkiler açısından olumlu bir etkiye sahip olacaktır.
Mitvim Enstitüsü başkanı Nimrod Goren “İsrail-Türkiye İlişkileri: Değişim Hükümeti İçin Bağları Onarma Zamanı” başlıklı bir yazı kaleme aldı.[4]
Yazısında Goren, Türkiye ile ilişkilerin İsrail’in Akdeniz’deki seçeneklerini genişleteceğini ve İsrail’in bölgede kilit bir role sahip olabileceğini belirtti.
İsrail kamuoyuna hakim olan şüpheciliğe rağmen Türkiye-İsrail ilişkilerinin gelişmesi için bir barış ve normalleşme anlaşmasına gerek olmadığının belirtildiği yazıda çözümün karşılıklı büyükelçi atamalarıyla gelebilecek basit bir adım olduğu ifade edildi.
Türkiye’nin Hamas’la İsrail arasında esir takası için ara bulucu rolü oynaması ihtimalini değerlendiren Goren, İsrail’in bu sayede Doğu Akdeniz’deki diğer müttefikleriyle ilişkilerine zarar vermeden Türkiye ile ilişkilerini geliştirebilir iddiasında bulundu.
Temmuz Ayı Genel Değerlendirme
İsrail Türkiye ilişkileri açısından bu ayda önemli sayılabilecek birkaç gelişme meydana geldi. Özellikle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İsrailli mevkidaşı Isaac Herzog’u telefonla arayıp yeni görevi için tebrik etmesi fazlasıyla dikkat çekti. Bu görüşmenin prosedür gereği yapılan basit bir tebrikten fazlası olduğuna işaret eden bazı noktalar mevcut. Öncelikle 3 yıldan beri ilk defa İsrail ile Türkiye arasında bu düzeyde bir görüşme gerçekleşti. Görüşmenin 40 dakika civarında sürmesi, iki ülke ilişkileri açısından bu görüşmenin bir ilk adım mesabesinde olabileceğinin sinyallerini verdi.
İsrail-Türkiye ilişkileri, AK Parti döneminde inişli çıkışlı bir seyir izlese de ilişkilerin tarihi çok eskiye dayanıyor. Özellikle 1990’lı yıllarda askeri alanda iki ülke arasında ciddi atılımların olduğu biliniyor. 1994 ve 1996 yıllarında iki ülke arasında birçok anlaşmanın imzalandığı, ortak askeri tatbikatların gerçekleştirildiği ve resmi/gayri resmi ziyaretlerin sıklık kazandığı görülüyor. Bu dönemi ‘Türkiye-İsrail: Hayalet İttifaktan Stratejik İşbirliğine’ isimli kitabında detaylı bir şekilde ele alan Ofra Bengio, ikili ilişkilerin tarihinin çok daha eskiye dayandığını ancak Türkiye’nin şartlar nedeniyle Tel Aviv’le olan ilişkisini açık etmekten geri durduğunu iddia ediyor. Ankara ile Tel Aviv arasında istihbarat paylaşımı ve askeri alanda iş birlikleri bu dönemden itibaren ivme kazanıyor denilebilir. Türkiye açısından İsrail’le kurulan bu ilişkilerin temelini teröre karşı mücadelede İsrail’le yapılan iş birlikleri, sınır güvenliği noktasında yapılan iş birlikleri ve askeri teçhizat ticareti oluşturmuştur. İsrail açısından ise Türkiye ile kurulan ilişkiler o dönemde daha sembolik bir anlam taşımaktaydı. Ayrıca Türkiye, konumu nedeniyle İsrail ordusunun tatbikatları için önemli bir yere sahipti. Ofra Bengio eserinde tatbikatlar sırasında İsrailli pilotların Türkiye’ye komşu olan ülkeler hakkında bilgi edindiğinden de söz etmiştir.
Günümüzde ikili ilişkilerin bu denli sert düşüş yaşadığı bir dönemde dahi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail’le Türkiye arasında istihbari düzeyde ilişkilerin mevcut olduğunu ifade ediyor. Bütün olumsuzluklara rağmen iki ülke arasında ekonomik ilişkiler de devam ediyor. Bu düşüş trendine rağmen ilişkilerin belli başlı alanlarda devam ediyor olması sağlam temellere dayanmasıyla açıklanabilir. Ankara-Tel Aviv hattı esasen bir normalleşmeye ihtiyaç duymamaktadır. Kapsamlı bir süreçten ziyade iki taraftan gelecek ılımlı mesajlar ve bunu takiben atılacak birkaç adım ilişkileri toparlamak için yeterli olacaktır. Ancak bu adımların önünde bazı engeller mevcut.
Doksanlı yıllardaki şemanın aksine bu kez ikili ilişkileri geliştirmek için daha fazla baskı hisseden taraf Türkiye gibi gözükmektedir. Zira, Türkiye-İsrail arasındaki gergin süreçte İsrail bölgede yeni alternatifler bulmayı başardı. Doğu Akdeniz’de Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimiyle iş birliği yoluna giden İsrail, Türkiye karşıtı Doğu Akdeniz Gaz Forumuna dahil oldu. Ayrıca, İbrahim Anlaşmaları sayesinde İsrail bölgedeki ülkelerle arasındaki bağı güçlendirdi.
Yukarıda bahsedilen mevcut tablo İsrail’in Türkiye ile ilişkileri geliştirme noktasında çok da hevesli olmayacağı izlenimini vermektedir. Ancak iki ülke arasındaki ilişkilerin derinliği göz önüne alındığında Türkiye’yi, İsrail’in bölgede iş birliği içerisinde bulunduğu diğer ülkelerden farklı bir noktaya koymak mümkündür.
Türkiye ile İsrail arasındaki tarihi bağlar, çeşitli kültürel anlatılarla da desteklenebilir. Türkiye’de her ne kadar sayıları günden güne azalsa da bir Yahudi toplumu ve daha da önemlisi, bir Yahudi kültür mirası bulunmaktadır. Belki de Türkiye’nin Tel Aviv’e bir kültür ateşesi atamaktan maksadı tam olarak bu kültürel ortaklığı desteklemektir. Bu kültürel etkileşime İsrail tarafından baktığımızda da ele alabileceğimiz birkaç konu mevcut. Türk dizilerinin son dönemde İsrail’de elde ettiği başarılar, Türkiye’de yer alan tatil lokasyonlarının gördüğü rağbet gibi çeşitli kültürel etkenler de bu ilişki ağı içerisinde ele alınabilir.
Şekil 1: 11 yıllık bir aradan sonra Selim Öztürk TC Tel Aviv Büyükelçiliğine Kültür ve Tanıtma Müşaviri olarak atandı.
İki ülkenin ilişkilerinin geçmişte haiz olduğu stratejik önem ve elde ettiği başarılar ile mevcut kültürel etkileşimler yeni dönemde ilişkilerin güçlendirilmesi için önemli argümanlar sağlayabilir. İsrail’in yeni ortakları olarak nitelendirilebilecek olan Körfez ülkeleriyle arasında böyle bir geçmiş yoktur. Mısır ve Ürdün ise coğrafi konumları sebebiyle asla İsrail’in tamamen güvenebileceği devletler olamayacaktır.
Türkiye-İsrail ilişkileri açısından yeni Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un bir inisiyatif almış olduğu görülmektedir. Telefon görüşmesinden sonra kültür ataşeliğinin bir etkinliğine katılan Herzog’un “Bir kahve içsek bütün sorunlarımızı çözeriz.” minvalindeki sözleri ilişkileri geliştirme noktasındaki isteğine işaret etmektedir. Ancak burada asıl mesele mevcut hükümetin Herzog ile ne kadar aynı fikirde olacağıdır. Cumhurbaşkanlığı makamı İsrail’de tamamen etkisiz olarak nitelendirilmese bile daha çok sembolik bir anlama sahiptir. Yeni hükümetin parçalı yapısı komisyonlar arası işleyişi koordine etmesi adına Herzog’a daha fazla rol verebilir. Ancak yine de nihai kertede belirleyici olan hükümetin bileşenlerinin alacağı karar olacaktır.
Bu noktada ikili ilişkiler açısından çok da iç açıcı veriler vermek zor görünüyor. Hükümetin ilk Başbakanı Naftali Bennett, ikinci Başbakanı ve mevcut Dışişleri Bakanı Yair Lapid, Ekonomi Bakanı Liebermann gibi kritik isimler Netanyahu döneminde Türkiye karşıtı söylemleriyle bilinmektedirler. Özellikle 2016 yılında ilişkileri geliştirmek adına atılan adımlar sebebiyle Netanyahu, bu isimler tarafından sert bir biçimde eleştirilmiştir. Dolayısıyla hükümetin temel bileşenlerinin yeni dönemde iki ülke arasında yapıcı bir rol üstlenmesi zor görünüyor. Ancak bazı tali yollar bulmak mümkün olacaktır.
Filistin Yönetimi ile İsrail hükümeti arasında yeni bir iletişim kanalı oluşturmak isteyen Arap asıllı bakan Essawi Frej bu kanallardan birisi olabilir. Türkiye ile Filistin Yönetimi arasında imzalanmış iş birliği anlaşmaları yeterli siyasi temeli bulamaması nedeniyle pratikte uygulanamıyor. Ayrıca, İsrail hükümeti Filistin Yönetimini Gazze’ye para transferi mekanizmasından tamamen çıkarmak istiyor. Bu duruma alternatif oluşturmak için Dışişleri Bakanı Yair Lapid Ürdünlü mevkidaşı ile yaptığı görüşmede Ürdün’ün Batı Şeria’ya olan ihracatını artırma konusunda anlaştı. Bennett-Lapid hükümeti Hamas’ın gücünü kırmak için Filistin Yönetimine daha güçlü bir rol vermek isteyecektir.
İkili ilişkilerin geçmişini incelediğimizde askeri düzeyde görüşmelerin önemli bir rolü olduğu görülmektedir. Bu açıdan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile İsrail’in Savunma Bakanı Benny Gantz ikilisi mevcut durumda iyi bir alternatif kanal olabilir. Benny Gantz hükümetin ılımlı isimlerinden birisi olarak biliniyor. Ayrıca iki ülkenin Suriye’de ve İran’a karşı ortak askeri çıkarları mevcut. Alenen olmasa da bu ikili arasında yürütülecek görüşmeler ilişkilerin geleceğini ciddi derecede etkileme potansiyeline sahiptir.
Türkiye-İsrail adına olumlu olarak nitelendirebileceğimiz bir diğer gelişme ise Azerbaycan ile İsrail arasındaki ilişkilerin tırmanışta olmasıdır diyebiliriz. Ermenistan’a karşı mücadelesinde Türkiye ve İsrail, Azerbaycan’ı birlikte desteklemişlerdi. Azerbaycan’ın, Türkiye-İsrail ilişkilerinin geliştirilmesi için aracı olma konusunda istekli olduğuna dair haberler de Türk basınında yer buldu. Bu üçlü yapı da ilişkiler açısından olumlu bir etki yaratabilir.
Son olarak Türkiye’nin geçtiğimiz aylarda ABD’deki Yahudi lobisiyle büyükelçilik kanalıyla çeşitli görüşmeler gerçekleştirdiği de belirtilmelidir. Türkiye-İsrail ilişkilerinde hükümet dışı alternatif kanalları zorluyor gibi görünse de nihai olarak ilişkilerin kaderi hükümetlerin ellerinde gibi duruyor. İsrail basınında yer alan açıklamalarına göre Washington Büyükelçisinin Ramazan ayında verdiği iftara katılan Haham Schneier, Büyükelçi Hasan Mercan’ın kendisine, öncelikli görevlerinden birisinin de Türkiye ile ABD Yahudileri arasındaki bağları onarmak olduğunu ilettiğini belirtiyor. Haham, bunun için birinci önceliğin İsrail devleti ile ilişkileri onarmak olduğunu büyükelçiye ilettiğini ifade ediyor. Aynı haberde 11 Temmuz tarihinde büyükelçi Hasan Mercan’ın Hampton Sinagogu ziyareti esnasında söylediği sözlere de yer veriliyor. Buna göre Mercan, İsrail’in Türkiye-Hamas diyalogunu kendi lehine kullanabileceğini öne sürüyor. 2016 yılında Mavi Marmara sürecinin çözüme kavuşturulması için yürütülen görüşmeler esnasında Türkiye’nin Hamas ile irtibatını, İsrailli esirlerin salınması için kullanması İsrail tarafından dile getirilmişti.
Görüleceği üzere her iki ülke de birbirlerine karşı mevcut pozisyonlarını korumakta ısrarcı gözüküyor. İlk kısımda da belirttiğimiz üzere İsrail tarafı ilişkilerin geliştirilmesi için Türk tarafından bir adım bekliyor. Aksi takdirde Türkiye-İsrail ilişkilerinin iyileşeceğine dair söylentiler İsrailli yetkililer ve gazeteciler tarafından, İsrail’in de içinde bulunduğu Doğu Akdeniz Gaz Forumunu zayıflatmak ve Doğu Akdeniz’de kendi konumunu güçlendirmek için Ankara tarafından ortaya atılan birtakım iddialar olarak ele alınıyor.
Sonuç
İsrail medyasında yer alan değerlendirme ve haberler son gelişmeler ışığında incelendiğinde İsrail-Türkiye ilişkileri açısından son döneme hakim olan negatif atmosferin bir derecede kırıldığı söylenebilir. Bu noktada adımların Ankara tarafından atılmış olması dikkat çekicidir. İlişkilerin gergin geçtiği süreçte İsrail, dış politikasında Türkiye için alternatifler geliştirmeyi başarmış görünmektedir. Bu bağlamda ilişkilerin yeniden geliştirilmesinin Ankara açısından daha stratejik bir öneme sahip olduğu söylenebilir.
Ankara’ya karşı daha sağlam bir konuma sahip gözüken İsrail’in kamuoyunda Türkiye’ye karşı şüpheci bir yaklaşımın olduğunu, AK Parti hükümetinin İsrail aleyhine söylemlerinin bu şüpheleri körüklediği söylenebilir. Bu hususta Türkiye’nin, İsrail hükümeti ve kamuoyunun aleyhindeki şüphelerini gidermek ve ikili ilişkilere ivme kazandırmak için elindeki en büyük koz Hamas’la ilişkilerini kullanarak esir takası noktasında ara buluculuk yapması olacak gibi durmaktadır. Aksi takdirde ikili ilişkiler günümüzde olduğu gibi tali yollardan kısmi ilerlemeler şeklinde devam edecektir.
Referanslar: