İsrail’in Gözünden Katar ve Körfez | Kasım 2021

Kasım Ayı Önemli Gelişmeler
2 Kasım 2021: Bennett-Selman bin Hamad el-Halifa Görüşmesi
İsrail Başbakanı Naftali Bennett ve Bahreynli mevkidaşı Selman bin Hamad el-Halifa, Glasgow’da gerçekleştirilen BM İklim Konferansının oturum aralarında bir araya geldi. Bu görüşme, İbrahim Anlaşmalarından bu yana iki ülke Başbakanları arasında gerçekleşen ilk görüşme olarak kayda geçti. Görüşme hakkında detaylı açıklama yapılmazken Bahreyn Haber Ajansı, görüşmede bölgesel kalkınma, barış ve istikrarı koruma konularının vurgulandığını belirtti.
4 Kasım 2021: Hükümet, Bütçe Sınavından Geçti.
İsrail’in 2021 bütçesi 61’e karşı 59 oyla meclisten geçti. Böylece 2018 yılından bu yana ilk kez bütçe onaylanmış oldu. Bütçe sürecinde yaşanılacak olası bir olumsuzluk koalisyonun dağılması ve erken seçim için önemli bir sinyal olarak ele alınıyordu. Ancak hükümet bu testten başarıyla geçmiş oldu. Bütçede en çok dikkat çeken kalem ise Arap toplumunun şartlarını iyileştirmek için ayrılan 10 milyar dolarlık finansman oldu.
11 Kasım 2021: ABD, İsrail, Bahreyn ve BAE Ortak Deniz Tatbikatı
ABD, İsrail, Bahreyn ve BAE Kızıldeniz’de ortak askeri tatbikat gerçekleştirdi. Beş gün süren tatbikat hakkında Jerusalem Post’a açıklama yapan İsrailli bir yetkili, tatbikatın “İranlı düşmanlarının varlığına ve Orta Doğu sularındaki saldırganlığına tepki olarak gerçekleştirildiğini” ifade etti. Tatbikat, normalleşme süreci sonrasında BAE ve Bahreyn’in katılımıyla gerçekleşen ilk askeri tatbikat olarak kayda geçti.
15 Kasım 2021: ABD BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield – Bennett Görüşmesi
ABD BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield, İsrail’e gerçekleştirdiği ziyaret kapsamında Başbakan Naftali Bennett ile bir araya geldi. Toplantı öncesi yaptığı açıklamada Thomas-Greenfield, İsrail’in Arap komşularıyla ilişkilerini geliştirme noktasında attığı adımların bölgeyi daha güvenli ve müreffeh hale getirdiğini vurgularken, İsrailli ve Filistinlilerin eşit ölçüde özgürlük, refah ve güvenliği hak ettiğine inandıklarını ifade etti. Ziyaretin ana gündem maddelerinin ABD’nin Kudüs’te açmak istediği konsolosluk, İsrail’in Batı Şeria’da yürüttüğü inşa faaliyetleri, 6 Filistinli STK’nın terör listesine alınması gibi konular ve BM’nin bu hususlarda İsrail’e karşı takındığı tavır olduğu tahmin ediliyor.
22 Kasım 2021: BAE-Ürdün-İsrail Enerji ve Su Alanında Ortak Niyet Beyanı
Ürdün, BAE ve İsrail, enerji ve su alanında ortak bir projenin fizibilite çalışmaları için niyet beyanı imzaladı. Ürdün tarafından yapılan açıklamada beyanın hukuki açıdan bir anlaşma niteliği taşımadığı ifade edildi.
24 Kasım 2021: Benny Gantz’dan Fas Ziyareti
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz Fas’a bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret esnasında İsrail ve Fas arasında istihbarat, savunma sanayii ve eğitim gibi alanlarda iş birliği mutabakat zaptı imzalandı. Ziyaretin ikinci günü olan 25 Kasım tarihinde İsrailli Calcalist gazetesi, İsrail Savunma Bakanlığının siber yazılım satışına izin verdiği ülkeler listesinde büyük oranda bir eksiltmeye gittiğini açıkladı. Calcalist tarafından açıklanan listede Suudi Arabistan ve BAE gibi Fas’ın da yer almaması dikkat çekti.
25 Kasım 2021: Katar-İsrail Arasında Elmas Ticareti Anlaşması İddiası
İsrailli Globes gazetesi Katar ile İsrail’in elmas ticareti noktasında bir anlaşmaya vardığını iddia etti. İddiaya göre Dubai benzeri bir modelde serbest elmas ticareti bölgesi kurmak isteyen Katar, İsrailli tüccarların bölgeye erişim noktasında ayrımcılığa uğramayacağını deklare etti. Anlaşmanın ilk planda ciddi bir ticari getirisi olmayacağının belirtildiği haberde, anlaşmanın ikili ilişkilerin vardığı noktayı ve İsrail’in bölgede ticari açıdan elde ettiği güçlü konumu göstermesi bakımından önemli olduğu ifade edildi.
26 Kasım 2021: İngiltere’nin Hamas Kararı
Birleşik Krallık siyasi ve askeri kanadı farketmeksizin Hamas’ın tamamını terör örgütü olarak tanıyan kararı kabul etti. Bu adım sonrası İsrail Başbakanı Naftali Bennett İngiliz mevkidaşı Boris Johnson’a teşekkür etti.
Kasım Ayında İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Katar ve Körfez Hakkında Çıkan Haber ve Yayınlar
“Suudi Arabistan-Lübnan Krizi: Lübnan’a Bir Darbe Daha” başlıklı yazı INSS’de yayımlandı.[1] Yazıda şu hususlara temas ediliyor:
- Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle yaşanan krizin Lübnan ekonomisine etkileri şu başlıklar altında ele alınıyor:
- Suudi Arabistan’ın, Lübnan’ın dördüncü en büyük ticaret ortağı olması,
- Körfez ülkeleri tarafından Lübnan’a verilen maddi yardım taahhütlerinin dondurulması ihtimali,
- Körfez ülkelerinde çalışan yarım milyona yakın Lübnanlıdan gelen 3 ila 5 milyar dolar civarındaki döviz akışının tehlikeye girmesi.
- Yazıda Suudi Arabistan’ın bu Lübnan hamlesinin esas nedeninin, Lübnan hükümetinin tamamen Hizbullah’ın güdümünde kaldığına dair inanç olduğu ifade ediliyor.
- Riyad yönetiminin bu hamleyi İran’la devam eden diyaloglarda Tahran yönetimine karşı bir baskı aracı olarak kullanmak üzere tasarlamış olabileceği ihtimaline yer veriliyor.
- Ayrıca Suudi Arabistan’ın, Lübnan’la sadece diplomatik ilişkileri kesmekle yetinmeyip ithalatı ve ekonomik yardımları durdurma gibi çeşitli ekonomik yaptırımlar uygulama kararı almasının, Suudi Arabistan’ın son dönemde zarar gören bölgesel statüsünü yeniden güçlendirme girişimi olarak ele alınabileceği belirtiliyor.
- Bu hamlenin, Suudi Arabistan’ın Lübnan’da Hizbullah ve İran hakimiyetini zayıflatma noktasındaki girişimlerinden taviz vermeyeceğini gösterdiğine değinilirken mevcut durumda tam tersi bir etkiye sahip olabileceği ifade ediliyor. Muhaliflerinin zayıflığı göz önüne alındığında Körfez ülkelerinden uzaklaşmanın Lübnan’da Hizbullah’ı daha güçlü bir konuma getirebileceği ifade ediliyor.
- Başta ABD ve Fransa olmak üzere Batılı ülkelerin sürece müdahil olarak Hizbullah’ı zayıflatacak ortak formüller üzerine Körfez ülkeleriyle birlikte çalışmaları tavsiye ediliyor. Aksi takdirde Lübnan’ın Körfez’den ve Batı’dan uzaklaşması İsrail’in aleyhine bir durum olarak nitelendiriliyor.
“Orta Doğu’daki Bölgesel Sorunlara Bölgesel Çözümler” başlıklı yazı Moshe Dayan Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezinde yayımlandı.[2] Yazıda şu noktalara temas ediliyor:
- Arap Baharından sonra bölgede Müslüman Kardeşler’e karşı tutumları esasına göre iki temel kamp oluştuğu (Katar-Türkiye ve Suudi Arabistan-BAE-Mısır) bu kampların İran’a karşı birbirine zıt tavırlar takındığı belirtiliyor.
- Son dönemde bu iki kamp ülkeleri arasında yoğun bir uzlaşı arayışının ortaya çıktığı ifade ediliyor. Bu arayışın beş nedeni olarak şu noktalara temas ediliyor:
- Biden hükümetinin Orta Doğu’yu öncelik olarak görmemesi
- İran-Suud görüşmesine bir cevap olarak Sünni devletlerin bölgesel sorunlara bölgesel çözüm üretme arayışları
- Müslüman Kardeşler’in Mısır ve Sünni dünyadan çekildiği algısı neticesinde iki kamp arasındaki mücadelenin ideolojik boyutunun zayıflaması
- Türkiye’nin artan izolasyonu neticesinde Mısır, Suudi Arabistan ve BAE ile bir araya gelme arayışlarına girmesi
- Küresel krizler, artan doğal gaz fiyatları, pandemi kaynaklı ekonomik kayıplar.
“İbrahim Anlaşmaları – Siber Boyut” başlıklı yazı Moshe Dayan Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezinde yayımlandı.[3] Yazıda kısaca şu hususlara değiniliyor:
- İsrail’in jeopolitiği gereği siber güvenlik alanına uzun yıllardır yatırım yaptığı ve bu sektörde önde gelen ülkelerden biri olduğu belirtiliyor. Ayrıca, İsrail ile Körfez ülkeleri arasında siber güvenlik noktasında iş birliklerinin İbrahim Anlaşmalarından öncesine dayandığı ifade ediliyor. Bu açıdan Suudi Arabistan ve BAE’nin, İsrail’in siber güvenlik alanındaki tecrübesinden istifade etmeye oldukça açık olduğu, son anlaşmalarla birlikte Fas ile de bu alanda iş birliklerinin önünün açıldığı ifade ediliyor.
- Bu noktada siber güvenlik alanında yapılacak iş birliklerinin İsrail açısından İbrahim Anlaşmalarının derinleştirilmesi bağlamında önemli bir yumuşak güç unsuru olarak ele alınabileceği belirtiliyor.
- Ancak siber teknolojilerinin çift kullanımlı (askeri-sivil) yapısına dikkat çekilerek, Pegasus krizi benzeri sorunların önüne geçmek için, siber teknoloji ihracatındaki sınırlamaların ustalıkla belirlenmesi gerektiği ifade ediliyor.
“Önce Suudi Arabistan, Şimdi Sudan: İsrail’in Normalleşme Stratejisi Neden Patlıyor?” başlıklı yazı Mitvim Enstitüsünde yayımlandı.[4] Yazıda şu noktalara temas ediliyor:
- İsrail’in Sudan ile normalleşme sürecinde stratejik hatalar yaptığı belirtiliyor. Sudan henüz bir geçiş sürecindeyken Sudan ile normalleşme yoluna gidilmesi; dönemin İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kendi şahsi çıkarları için uzun vadede ülkenin çıkarlarını tehlikeye atması olarak yorumlanıyor.
- İsrail’in İbrahim Anlaşmaları sürecinde bu derece coşkulu bir tavır takınması, gizli kalması yahut ağırdan alınması gereken görüşmeleri ayan etmesi gibi sebeplerle farklı ülkelerle genişlemesi beklenen normalleşme anlaşmalarının tıkandığı iddia ediliyor.
“Gizli Elmas Anlaşması, İsrail ve Katar’ı Resmi İlişkiler Kurmaya Yaklaştırıyor.” başlıklı yazı Globes gazetesinde yayımlandı.[5] Yazıda şu hususlara temas ediliyor:
- Katar’ın İsrail’le böyle bir anlaşmaya varmasının, Dünya Kupası öncesi küresel imajına katkı amacı taşıdığı ifade edilirken, görüşmelere katılan bir yetkilinin Katar’ın, çıkarlarına uygun olduğu müddetçe İsrail’le daha fazla ticari anlaşma imzalamakta sorun yaşamayacağını ifade ettiği aktarılıyor.
- Katar’ın elmas ticaretine dahil olma sürecinin 3.5 yıl önce başladığı ancak elmas piyasasını regüle eden borsa yönetiminde BAE ve İsrail’in oylarıyla veto edildiği ifade ediliyor.
- Katar’ın borsaya kabul edilme sürecinde Rusya’nın kefil olduğu ancak İsrail’in Katarlı yetkililerle direkt temas kurma noktasında ısrarcı olduğu ve bu isteğin Katarlı yetkililerce kabul görmesiyle sürecin başladığı belirtiliyor.
- Katar’ın Dubai modeline benzer bir elmas ticareti kurmayı planladığı, bunun uzun bir süreç olduğu ancak bu noktada İsrail’in muhalefetinin ortadan kalkmasının önemli bir adım olduğu ifade ediliyor.
- Haberde Katar’ın İsrailli tüccarlara, planlanan serbest ticaret bölgesine girme ve gelecekte bir borsa kurulması halinde elmas ticaret ofisi açabilme sözü verdiği ifade ediliyor. Ayrıca Dünya Elmas Borsaları Federasyonu Başkanının, Katar’ın İsrail’in rızası olmadan elmas endüstrisinde meşru bir oyuncu olamayacağını ve Doha’nın bir elmas borsası açma talebinde bulunması halinde bunun İsrail de dahil tüm dünyadan tüccarların erişimine açık olup olmadığının denetleneceğini belirttiği açıklamalarına yer veriliyor.
- İsrail’in BAE borsası üzerinden İsrail’le diplomatik ilişkisi olmayan tüccarlarla da bağlantısı olduğu, anlaşmanın kısa vadede somut çıktıları olmayacağı ancak anlaşmanın ikili ilişkilerin kopmasından bu yana imzalanan ilk ticari anlaşma olması hasebiyle önem arz ettiği belirtiliyor.
Kasım Ayı Genel Değerlendirme
ABD’nin bölgeden çekilme stratejisiyle şekillenen yeni dönem, Orta Doğu’da alışılagelmiş kamplaşmaların oldukça bulanıklaştığı yeni bir denklem meydana getiriyor. Körfez ülkeleriyle İran arasındaki diyaloglar ile başlayan bu bloklar arası geçişkenlik, artık daha bariz bir biçimde kendini gösteriyor. Bir anlamda geride bıraktığımız dönemin paradigmasına temel teşkil eden İbrahim Anlaşmalarının yeni dönemde nasıl bir rol oynayacağı, İsrail açısından önemli bir mesele teşkil ediyor. Yakın zamana kadar anlaşmaların yatay genişlemesi (farklı ülkelere yayılması) noktasında bir beklenti hâkimken yeni dönemde anlaşmaların dikey genişlemesi de (var olan ülkelerle derinlik kazanması) oldukça önem kazanacak gibi duruyor. Zira bu karşılıklı uzlaşı arayışı ortamı ve kamplar arası geçişkenlik, İbrahim Anlaşmalarına taraf ülkeler ile İsrail arasındaki senkronizasyonu da etkileme potansiyeli taşımaktadır. Özellikle BAE’nin, bu süreçte izleyeceği dış politika stratejisi, İran’a karşı tutumu ve müdahil olduğu bölgesel çatışmalardaki tavrı gibi meselelerde İsrail ile tam bir uyum içinde olması zor gözükmektedir. Bununla birlikte, BAE, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında köprü vazifesi görebilir.
Bu duruma örnek olarak BAE’nin Suriye’yi Arap Ligine kazandırma girişimleri verilebilir. Bu girişimde öncü bir rol üstlenen BAE yönetiminin İsrail ve Suriye yönetiminin talepleri ve hedefleri arasında nasıl bir denge oynayacağı kritik bir önem teşkil etmektedir. Bu noktada Tel Aviv-Abu Dabi arasındaki ilişkilerin derinliği ve iş birliğinin boyutları belirleyici bir rol oynayacaktır.
İsrail basınında yer alan değerlendirmeler, Suriye’de Beşar Esed’in meşruiyetini yeniden kazanmasını İran tehdidine karşı İsrail’in elini rahatlatacak bir adım olarak ele alıyor. Özellikle Esed’in İran’ın son saldırılarına verdiği reaksiyonlara odaklanan bu analizler, Esed’in istediği takdirde ABD ve İsrail’e yönelik İran merkezli saldırıları önleyebileceğinin mesajını verdiğini iddia ediyor. İsrail tarafından Washington’a Esed hükümetine yönelik tutumunda bir değişiklik yapması yönünde baskı yapıldığına dair bilgiler de basında yer buluyor.
Benzer şekilde Lübnan’a karşı Körfez ülkelerinin son hamleleri de İsrail ile koordinasyon noktasında bir kopukluk olarak nitelendirilebilir. Yukarıda özeti verilen, INSS’te yayımlanan Suudi Arabistan-Lübnan Krizi başlıklı yazıda da benzer endişeler dile getirilmektedir. Yazıda, Körfez ülkelerinin Suudi Arabistan önderliğinde Lübnan’a karşı aldığı yaptırım kararlarının İsrail için endişe verici olduğu ifade edilmektedir. Zira Lübnan’ın Körfez ülkelerinden ve onlardan gelen ekonomik desteklerden kopması bir anlamda Lübnan’ın tamamen Hizbullah’ın eline teslim edilmesi anlamına gelmektedir. Bu açıdan ilgili yazıda Batılı ülkelerin de dahil olduğu daha koordineli bir yaklaşımın benimsenmesi önerilmektedir. Bu göstergeler İsrail’in doğal müttefik olarak gördüğü ülkelerin dış politika hamleleri konusunda da endişeler taşıyacağına işaret etmektedir. Esasen bu durum kamplar arası sınırların esnediği yeni paradigmanın doğal bir sonucu olarak değerlendirilebilir.
Bu noktada bu paradigma henüz İsrail’le normalleşme yoluna gitmemiş diğer bölge ülkelerinin İsrail’e yaklaşımında pragmatik bir dönüşüme de işaret edebilir. İkili ilişkilerde ihtilaflı meselelerin ikinci plana atılarak mevcut koşullarda elverişli olan alanlarda iş birliğini öngören diplomasi tarzı yeni dönemin tipik özelliklerinden birisi olarak değerlendirilebilir. Katar ile İsrail arasında elmas ticareti noktasındaki etkileşim, ilerleyen süreçte vuku bulacak bu tarz pragmatik diplomasi hamlelerine bir örnek teşkil edebilir. Benzer şekilde bu sürecin İsrail’le daha önce normalleşme yoluna gitmiş Ürdün ve Mısır ile arasındaki ilişkileri de etkileyebileceğini ifade edebiliriz. Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsünde yayımlanan ve Ürdün-BAE-İsrail arasındaki üçlü niyet beyanını konu alan yazı da benzer iddiaları ifade ederek Ürdün ile girilen bu sürecin İbrahim Anlaşmalarının geliştirilmesi noktasında yeni bir model getirebileceğini ifade ediyor. Bu modele göre yeni yaklaşım, İbrahim Anlaşmalarına yeni ülkeler katma girişimi yerine İsrail-Arap barışının eski üyeleriyle ilişkileri güçlendirmek.
Temsil ettiği blokun merkezinde yer alan İsrail’in henüz ilişkilerini normalleştiremediği ülkelerle ilişkiler geliştirme noktasında ne denli esnek davranacağı da bir diğer soru işareti olarak ele alınabilir. Mevcut durumda İsrail, İran karşıtı bloku esnetme noktasında Körfez ülkeleri kadar rahat davranamayabilir. Körfez ülkelerinin İran’a karşı sahip olduğu diyalog geliştirme gibi çeşitli diplomatik araçlara İsrail sahip değildir. Bu açıdan İran tehdidinin bölgedeki ilk ve temel muhatabı İsrail olarak gözükmektedir. Bu durum İsrail’in daha tutucu bir tavır takınmasına sebep olabilir. Zira benzer durumda İsrail, Türkiye ile yakınlaşmanın Doğu Akdeniz’deki mevcut ilişkilerine verebileceği zarar endişesini aşamamıştır. Birkaç aydır İsrail’le yakınlaşma konusunda Türkiye tarafından verilen olumlu sinyallere İsrail tarafından oldukça temkinli yaklaşılmaktadır. İsrail medyasında yer bulan ilgili analiz ve açıklamalarda İsrail’in bu temkinli tutumunun temel nedeni olarak, Yunanistan ve GKRY ile ilişkilerin zarar görmesinden duyulan endişe gösterilmektedir.
Bu açıdan Körfez ülkelerinin daha esnek bir tutum takındığını söyleyebiliriz. İsrail, ABD, BAE ve Bahreyn’in katılımıyla gerçekleşen deniz tatbikatı da bu bağlamda İran karşıtı blokun mevcut durumuna işaret etmesi bakımından büyük öneme sahiptir. Zira son dönemde yapılan yorumlar, İbrahim Anlaşmalarıyla kurulduğu varsayılan İran karşıtı bölgesel savunma blokunun imajının ciddi zarara uğradığı yönündeydi. Bu açıdan değerlendirildiğinde ortak tatbikat önemli bir mesaj olarak görülebilir.
Sonuç
Bölgede İbrahim Anlaşmaları etrafında şekillenen bloklar arasında geçişkenlikler artmış gözükmektedir. Bu durum İsrail ile İbrahim Anlaşmalarına taraf olan devletlerin dış politikalarında çeşitli ihtilafların ortaya çıkmasına sebep olabilir. İsrail’in bu ülkelerle ilişkilerinin derinliği, İsrail ile İbrahim Anlaşmalarına taraf olan ülkeler arasındaki ilişkilerin geleceği açısından belirleyici bir role sahip olacaktır. Bir anlamda İsrail, bu ülkeler üzerinden yeni denklemlerde elini güçlendirme şansına sahip olacaktır. Bir diğer açıdan ise bu yeni ikili yakınlaşmalar menfaat çatışmalarının doğmasına da sebep olabilir. Bu bakımdan İsrail için en kıymetli alternatif, mevcut ilişkilerini korumak ve sağlamlaştırmak adına adımlar atması olacaktır. Zira yakın gelecekte İbrahim Anlaşmalarına yeni devletlerin katılması zor gözükmektedir.
Referanslar
- https://www.inss.org.il/he/publication/lebanon-gulf/
- https://dayan.org/content/regional-solutions-regional-challenges-middle-east
- https://dayan.org/he/content/5844
- https://mitvim.org.il/en/publication/first-saudi-arabia-now-sudan-why-israels-normalization-strategy-is-imploding/
- https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001392314