İsrail’in Gözünden Katar ve Körfez | Ekim 2021

Ekim Ayı Önemli Gelişmeler
1 Ekim 2021: Manama’da İsrail Büyükelçiliği Açıldı.
İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid, Bahreyn’e ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaretinin ilk gününde Bahreyn Kralı Hamed bin İsa el-Halife ile bir araya gelen Lapid, ikinci gününde ise İsrail’in Bahreyn’deki büyükelçilik binasının açılışını gerçekleştirdi.
10 Ekim 2021: BAE-İsrail Arasında Vizesiz Seyahatler Başladı.
İki ülke arasında vizesiz geçiş için anlaşma ocak ayında imzalanmıştı. BAE pandemi şartları nedeniyle anlaşmanın uygulanmasını ertelemişti. 10 Ekim itibariyle iki ülke arasında vizesiz seyahatler başladı.
22 Ekim 2021: Soçi’de Putin-Bennett Görüşmesi
İsrail Başbakanı Naftali Bennett ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Soçi’de ilk kez bir araya geldi. Görüşmenin uzun ve yapıcı olduğu belirtildi. Görüşmeye tercüman olarak katılan İsrail İskan Bakanı Zeev Elkin, İsrail’in Suriye’de gerçekleştirdiği hava saldırılarına ilişkin, Rusya’nın bu hava saldırılarını engellememeyi kabul ettiğini ifade etti.
25 Ekim 2021: BAE Hava Kuvvetleri Komutanı Mavi Bayrak Tatbikatına Katıldı.
İsrail’de gerçekleştirilen ve ABD, Almanya, İtalya, İngiltere, Fransa, Hindistan ve Yunanistan gibi ülkelerin katıldığı tatbikata BAE de gözlemci olarak katıldı. BAE Hava Kuvvetleri Komutanı Nasır Muhammed el-Alawi de tatbikata katılmak üzere İsrail’e gitti.
Ekim Ayında İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Katar ve Körfez Hakkında Çıkan Haber ve Yayınlar
“Bir Yılda İbrahim Anlaşmaları: Başarılar, Zorluklar ve İsrail Hükümeti İçin Öneriler” başlıklı yazı INSS’de yayımlandı.[1] Yazıda şu noktalara temas ediliyor;
- Körfez ülkelerini anlaşmaya teşvik eden en önemli motivasyonun ABD ile ilişkileri geliştirmek ve Trump yönetiminden elde etmeyi umdukları çeşitli çıkarlar olduğu iddia ediliyor. Bu çıkarlar, BAE için ABD’nin gelişmiş silahlarına erişim; Bahreyn için ekonomisini güçlendirmek; Sudan için terörü destekleyen ülkeler listesinden çıkarılmak ve Dünya Bankasından gelecek 1 milyar dolarlık yardım paketi; Fas için ise Batı Sahra’daki egemenliğinin tanınması olarak özetleniyor. Biden yönetiminin göreve gelmesiyle bu vaatlerin etrafında çeşitli soru işaretlerinin belirdiği de ekleniyor.
- Mayıs ayında yaşanan çatışmalar anlaşmaların ilk ciddi testi olarak gösterilirken, İsrail’in yeni müttefiklerinin dengeli bir söylem takındığı ifade ediliyor. Ancak bu olaylar nedeniyle İsrail-Fas ve İsrail-BAE arasında gerçekleşmesi beklenen çeşitli etkinliklerin iptal edildiğine de temas ediliyor. Dönemin Fas Başbakanı Saadeddin Osmani tarafından Hamas’ın zaferini kutlayan bir mektup yazması da yazıda öne çıkan noktalardan birisi.
- İbrahim Anlaşmaları ile İsrail’in BAE, Bahreyn ve Fas ile, ticari ilişkilerin geliştirilmesi, temsilciliklerin açılması, direkt uçuşların başlaması ve güvenlik iş birliği gibi konularda somut çıktılar elde ettiği ancak İsrail-Sudan anlaşmasının henüz bir sonuç vermediği belirtiliyor.
- BAE ile ilişkilerin değerlendirildiği kısımda ticaret üzerinde duruluyor ve iki ülke arasındaki ticaret hacminin kısa sürede yarım milyar dolara ulaştığı ifade ediliyor. Bu hacmin büyük kısmını ise iki ülke arasında normalleşme öncesinde de önemli bir ticaret kalemi olan değerli taşlar oluşturuyor. BAE’nin İsrail’deki önemli yatırımlarına dair şu bilgiler veriliyor:
- Tamar Gaz Sahasındaki hisselerin yüzde 22’si Abu Dabi hükümetine ait Mubadala Petroleum’a satıldı.
- BAE petrolünün Eylat-Aşkelon üzerinden Akdeniz’e taşınmasını içeren Med-Red Land Bridge anlaşması İsrailli yetkililer tarafından donduruldu.
- Dubai’den DP World firması Hayfa Limanı’nın özelleştirilmesi ihalesinde yer alıyor.
- İsrail Havacılık ve Uzay Endüstrisi (Israel Aerospace Industries) ile Etihad Havayolları arasında, yolcu uçaklarının kargo uçağına dönüştürülmesi için bir anlaşma imzalandı.
- İsrail Havacılık ve Uzay Endüstrisi (Israel Aerospace Industries), BAE’den EDGE grup ile drone’lara ve İHA’lara karşı gelişmiş bir sistem geliştirmek için iş birliği anlaşması sağladı.
- Bahreyn ise anlaşmalar öncesinde de Yahudilerle iyi ilişkileri ve kültürel bağı olan bir devlet olarak tanımlanıyor. Öte yandan, ekonomisinin diğer ülkelere oranla kısıtlı seviyede olmasının potansiyel iş birliği imkanlarını da sınırladığı ifade ediliyor.
- Fas’la ilişkiler değerlendirilirken İsrail’den Fas’a ihracatta 8,1 milyon dolardan 13,2 milyon dolara bir artış yaşandığı belirtilirken Fas’tan yapılan ithalatın ise neredeyse aynı kaldığına değiniliyor. Ayrıca iki ülke arasında askeri güvenlik konusunda iş birliğini geliştirmek için Benny Gantz’ın önümüzdeki günlerde Fas’a bir ziyaret gerçekleştireceği ifade ediliyor.
- Değerlendirme kısmında İsrail ile anlaşmaya konu olan diğer devletler arasında imzalanan mutabakat zaptı sayısıyla fiilen imzalanan anlaşma sayısı arasında ciddi bir fark olduğu belirtilirken, halihazırda olgunlaşmakta olan bazı anlaşmaların ise zaten İbrahim Anlaşmalarından önce şekillenmeye başladığı belirtiliyor.
- İsrail’in, anlaşmanın dikey yönde gelişmesinin yanında yatay yönde (farklı ülkeleri kapsayacak biçimde) ilerlemesini de hedeflediği söyleniyor. Suudi Arabistan ile imzalanacak bir normalleşme anlaşmasının bu açıdan büyük potansiyeller taşıdığı ifade ediliyor.
- Anlaşmaların ortaya çıkmasında Arap ülkelerinin ABD güvenlik şemsiyesi altına girme isteklerinin önemli ölçüde etkili olduğu belirtilirken, ABD’nin bölgeden çekilme algısı sebebiyle yeni anlaşmaların imzalanmasında zorluklar ortaya çıkabileceğine değiniliyor.
- Politika Önerileri kısmında ise şu hususlara yer veriliyor:
- Mısır ve Ürdün’ün de gelişmekte olan ortaklıklara entegre edilmesi
- Anlaşma imzalanan ülkelerde, genç nesillerin koşullarını iyileştirmeye yönelik girişimlere öncelik verilmesi
- Körfez pazarının İsrail’e düşman ülkelere de açık olduğunun bilincinde olunarak özellikle hassas teknolojilerin pazarlanmasında daha dikkatli davranılması
- İsrail vatandaşı Arapların ekonomik delegasyonlara dahil edilmesi
- Arap dünyasından çeşitli grupların Gazze’nin yeniden inşası sürecine dahil edilerek olası Hamas-İsrail çatışmalarının önüne geçilmesi
- Anlaşmaların farklı ülkelere yayılması noktasında ABD ile iş birliği halinde olunması
- Afrika ve Asya’daki diğer Müslüman ülkelerle temasları geliştirmek için halihazırda İsrail ile normalleşme anlaşması imzalayan ülkelerden istifade edilmesi.
“İbrahim Anlaşmalarından Sonra Dahi, Ortadoğu’da Geçici Olan Kalıcıdır” başlıklı yazı Mitvim Enstitüsü ve Haaretz Gazetesinde yayımlandı. Yazıda şu noktalara temas ediliyor:[2]
- Anlaşmayla birlikte birçok kimsenin Orta Doğu’da ülkelerin üç ana kampta toplanmasının beklendiği belirtiliyor. Bunlar;
- Sünni Dörtlüsü olarak isimlendirilen; Suudi Arabistan, BAE, Mısır, Bahreyn ve diğer ABD yanlısı ülkeleri kapsayan ılımlı kamp,
- İran’dan Suriye ve Lübnan’a kadar uzanan Şii Hilali devletlerinden müteşekkil radikal kamp,
- Türkiye liderliğindeki Müslüman Kardeşler kampı.
- Ancak bölgede beklenen kamplaşmanın gerçekleşmediği ifade edilerek şu noktalara değiniliyor:
- Katar ile Sünni Dörtlüsü olarak isimlendirilen grup arasındaki çatışma sona erdi,
- Türkiye, BAE, Mısır ve Suudi Arabistan’la yakınlaşmak için Müslüman Kardeşler ile arasına mesafe koydu.
- İsrail’in beklediği bu kamplaşmanın oluşmamasının sebepleri olarak şunlara yer veriliyor:
- BAE önderliğinde yürütülen Suriye’yi yeniden Arap Ligine döndürmeyi amaçlayan süreç,
- Suudi Arabistan’ın İran’ın bölgedeki nüfuzunu genişletme çabalarını engellemek için ABD ve İsrail’den beklediği kararlılığı görememiş olması ve buna binaen İran’la geliştirmek zorunda kaldığı diyalog.
- Bu bilgilere binaen yazar şu şüphelerden bahsediyor:
- İsrail’in dostlarının düşmanlarıyla yakınlaştığı bu gerçeklikten normalleşme zarar görecek mi?
- Körfez ülkeleri, Türkiye ve İran’la anlaşsalar dahi İsrail ile normalleşme süreçlerini devam ettirecekler mi?
- İsrail, ilişkileri derinleştirmek için yeni kapılar açabilecek mi?
- Sonuç olarak İbrahim Anlaşmalarının Trump ve Netanyahu döneminde sıkça vurgulandığı gibi İran’a karşı bölgesel bir savunma anlaşması olmadığı, bölgesel ilişkilere kalıcı dostlukların değil karşılıklı menfaatlerin şekil verdiği ve İsrail’in bunları göz önünde bulundurarak anlaşmaları korumak ve güçlendirmek adına çaba göstermesi gerektiği belirtiliyor.
Mitvim Enstitüsü, İsrail Bölgesel İşbirliği Bakanı Essawi Frej’in Enstitü Başkanı Nimrod Goren’le gerçekleştirdiği mülakatta öne çıkan başlıklara yer verdi.[3] Filistin Yönetimiyle ilişkilerin merkezde yer aldığı görüşmede dikkat çeken başlıklardan birisi de şöyleydi:
- İsrail’in BAE ile iş yapmaya hevesli olduğunu belirten İssawi Frej şu ifadeleri kullandı: “Geçmişte İsrail’de zenginliğin sembolü ABD’li Sam Amca’ydı. Şimdi ise zengin amca Emirliklerden bir Arap. Araplar ekonomik başarının anahtarı haline geldi. Bu, İsrail’in Arap vatandaşlarının İsrail kamuoyundaki algılanış biçimini değiştirmek için kullanılmalıdır. Bununla birlikte BAE bizim nakit makinemiz de değildir. Onları böyle görmemeliyiz. BAE, İsrail ile stratejik dostluk ve ortaklık kurmak isteyen bir ülke.”
- Ayrıca Frej İsrail’in, Arap vatandaşlarının hac ibadeti için Ben Gurion ile Cidde arasında direkt uçuşlar gerçekleştirme noktasında çaba göstermesi gerektiğini ifade etti.
Ekim Ayı Genel Değerlendirme
İsrail’in son dönemde caydırıcılığını geliştirme ve askerî açıdan güçlü imajını pekiştirme noktasında önemli girişimleri olduğu söylenebilir. Hem içeride hem de dışarıda İsrail’in yeni bir caydırıcılık modeline duyduğu ihtiyaç birçok araştırmacı tarafından ifade ediliyor. Özellikle mayıs ayında yaşanan Hamas-İsrail geriliminden bu yana İsrail ordusunun, halkla ilişkilerini geliştirme ve muzaffer imajını koruma noktasında önemli ölçüde eksik kaldığı medyada birçok kez dile getirildi. Bölgesel ölçekte ise artık birçok İsrailli araştırmacı ve gazeteci İbrahim Anlaşmalarının İran karşıtı bir blok oluşturmakta başarısız olduğu noktasında hemfikir gözüküyor.
Yeni ABD hükümetinin Orta Doğu ve İran siyasetinin belirginleşmeye başlamasıyla birlikte, İsrail’de yeni hükümetin İran’a karşı “ABD’ye rağmen” bir siyaset geliştirip geliştirmeyeceği merak edilen temel sorulardan birisiydi. Henüz İran’la yürütülen görüşmelerde somut bir ilerleme kaydedilmemiş olsa da süreç boyunca yaşanan gelişmeler İsrail’in caydırıcılığı açısından çeşitli problemlere sebep olmuşa benziyor. İsrail’in, İran’a karşı mücadelesinde henüz ABD’den bağımsız bir yol izleme becerisine sahip olmadığının görüldüğü süreçte BAE ve Suudi Arabistan’ın da İran’la müzakerelere başlaması İsrail açısından olumsuz gelişmeler olarak değerlendirildi.
İran-İsrail Geriliminde Yeni Dönem
İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü mücadele son dönemde çeşitli sorunlarla yüzleşiyor. Bölgede yaşanan gelişmeler İsrail’i yeni bir İran stratejisine yönlendirebilir. Reichman Üniversitesi Politika ve Strateji Enstitüsü araştırmacılarından Danny Citrinowicz, Middle East Institute’de yayımlanan yazısında “İsrail’in Savaşlar Arası Mücadele Stratejisi Çıkmaza mı Girdi?” diye soruyor. İsrail’in, İran ve Hizbullah’a karşı yürüttüğü stratejilerin Suriye üzerinde yoğunlaştığının belirtildiği yazıda İran ve Hizbullah’ın Suriye ve Lübnan’da stratejik yetenekler oluşturduğu belirtiliyor.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Putin-Bennett görüşmesi İsrail açısından büyük öneme sahipti. Zira Rusya, İsrail’in Suriye’deki hava saldırıları, İran’ın Suriye’deki varlığı, Esed’in geleceği ve İran’ın nükleer anlaşmaya dönmesi gibi kritik meselelerin tamamında aktif bir biçimde yer alıyor. Soçi’de gerçekleşen ve beş saat süren görüşmenin temel gündem maddelerini de bu meseleler oluşturdu. Görüşmelerde Bennett’in tercümanı olarak görev alan İskan Bakanı Zeev Elkin’in açıklamalarına göre Rusya, İsrail’in Suriye’deki hava saldırılarını engellememeyi kabul etti.
Görüşmeden sonra yapılan değerlendirmelerde en çok ele alınan konuların başında, İsrail’in Esed’in yeniden dönüşüne hazır olup olmadığı sorusu yer aldı. Görüşmelerden sonra yapılan değerlendirmelerde Rusya’nın İsrail’den, ABD’yi Suriye konusunda üçlü görüşmelere ikna etmesi talebinde bulunduğu belirtiliyor. Görüşme sonrası kaleme alınan makalelerde Putin’in Suriye’nin yeniden devletleştirilmesi noktasında kararlı olduğu ancak İran’ın bölgede güçlenmesini istemediği belirtildi.
Suriye’nin yeniden Arap ligine katılımı noktasında BAE’nin çabaları da ön plana çıkıyor. Suriye’nin normalleşme süreci ciddi bir ekonomik yatırım anlamına da geliyor. Şüphesiz bu durum özellikle ekonomik açıdan Suriye yönetimine gerekli yardımı sağlayabilecek ülkeler için önemli bir menfaat barındırıyor. BAE, bu noktada ciddi girişimlerde bulunuyor. Emirlik ilerleyen süreçte Suriye-İsrail ikileminde çatışan talepleri dengelemekte zorlanabilir.
Bu bağlamda ön plana çıkabilecek bir diğer ülke de Rusya olacaktır. Rusya’nın İsrail’den aracı olmasını beklediği üçlü görüşmelerin hiç şüphesiz temel gündemlerinden birisi de Rus şirketlerinin Suriye’ye yapacakları yatırımlar olacaktır. Yapılan görüşmede Putin’in Bennett’e, Rus şirketlerinin ABD yaptırımlarından çekinmeleri sebebiyle Suriye’ye yatırım yapmaktan çekindiği ve bu durumun yatırım noktasında İran’a ciddi avantaj sağladığını belirttiği ifade ediliyor. Rusya, İsrail’in İran’ın gücünü kırma noktasındaki isteğini kullanarak Suriye’de daha etkin olmayı planlıyor. 2019 yılında ABD tarafından kabul edilen Sezar Yasaları, Suriye’ye yatırım yapan şirketleri hedef alıyor. Ancak geçtiğimiz ay, Mısır gazının Lübnan’a transferinin Suriye üzerinden sağlanacak olması bazı analistler tarafından Biden hükümetinin bu yaptırımlarda bir esnekliğe gidebileceği şeklinde yorumlanmıştı.
Çeki İmzalayan Adam
Mayıs ayında yaşanan çatışmalardan sonra Gazze’nin finanse edilmesi noktasında çeşitli tartışmalar meydana çıkmıştı. Bennett hükümeti, selefi Netanyahu hükümetini Gazze’ye çantalarla nakit para girişine göz yumarak Hamas’ın elini güçlendirmekle suçlamıştı. Bennett hükümetinden gelen açıklamalar bir daha Gazze’ye nakit para girişine müsaade edilmeyeceği yönündeydi. Ancak son tahlilde İsrail’in bu isteğinin tam anlamıyla gerçekleştiğini söylemek mümkün değil.
Hamas’ın kamu görevlilerinin maaşını karşılamak için ihtiyaç duyduğu aylık 10 milyon dolarlık para Katar tarafından Filistin Yönetimine aktarılmıştı. Ancak Ramallah yaptığı açıklamada bankalarının uluslararası arenada teröre yardım suçlamasıyla karşı karşıya kalmasından çekindiği için Hamas’a para transferinde rol almak istemediğini belirtmişti. Bu krize çözümü ise Katar’ın Gazze’yi Yeniden İmar Komitesi Başkanı Muhammed el-İmadi buldu. Buna göre Katar aylık parayı Mısır’a aktaracak, Mısır ise bu paranın karşılığınca yakıtı Gazze’ye gönderecek. Yakıtın satışından elde edilen gelirle Hamas, memurların maaşlarını ödeyecek.
Elde ettiği bu çözüm sonrası El-İmadi hakkında İsrail basınında çıkan haberlerde “Çeki İmzalayan Adam”, “Gazze’de Sükuneti Korumayı Başaran Arap Elçi” gibi nitelemelere yer verildi. Gazze ve Tel Aviv arasında yaptığı görüşmelerde El-İmadi’nin müzakere yeteneğinin ön plana çıktığı kaydedildi. Ayrıca bir iş adamı olduğu vurgulanan El-İmadi’nin Gazze’yi bir kişisel proje olarak gördüğü, İsrail ablukasının kalkması halinde Gazze’ye akın edecek yatırımcılardan birkaç adım önde olacağı da yapılan haberlerde yer buldu.
Sonuç olarak Netanyahu’yu, Hamas’a para transferine göz yumarak barış satın almakla itham eden Bennett hükümeti de benzer bir yola başvurmak zorunda kaldı. Hükümetin yapısı bir anlamda Bennett’i buna mecbur bıraktı diyebiliriz, zira içinde bir Arap partisinin de yer aldığı bu çok parçalı yapının yeni bir teste hazır olup olmadığı büyük bir soru işareti olarak durmaya devam ediyor.
Referanslar: