iran – Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi http://ayam.com.tr Thu, 07 Apr 2022 18:54:30 +0000 tr hourly 1 http://ayam.com.tr/wp-content/uploads/2020/08/cropped-ayam-logo-100x100.png iran – Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi http://ayam.com.tr 32 32 182085277 Irak haftalık raporu | 25 – 31 Mart 2022 http://ayam.com.tr/rapor/irak-raporu-25-31-mart-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/irak-raporu-25-31-mart-2022/#respond Thu, 07 Apr 2022 18:49:40 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3712
  • Irak Başbakanı Mustafa Kazımi, Akabe şehrinde Ürdün Kralı  Abdullah, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile bir araya geldi. 
  • Cafer el-Sadr, Başbakanlık adaylığına ilişkin “Tüm Iraklıları temsil edeceğim” dedi.
  • Üçlü İttifak, cumhurbaşkanlığı ve başbakan adaylarını açıkladı.
  • Lübnan, Irak’tan 950 milyon dolarlık borcunu ödemesini istedi.
  • Kürdistan Demokrat Partisi’nin Bağdat’taki genel merkezi yakıldı ve mallarına el konuldu.
  • Kürdistan Demokrat Partisi, üyelerinden birinin attığı rahatsız edici tweetten dolayı özür dilemek üzere Necef’e bir heyet gönderdi.
  • Irak, İsrail’den tazminat alma mekanizmasını araştırıyor.
  • Irak, Türkiye’ye su payını artırma çağrısı yaptı.
  • İkinci kez cumhurbaşkanlığı seçiminin başarısız olmasının ardından Sadr, Twitter’da şu açıklamayı yaptı: “Sizinle anlaşmayacağım.”
  • Siyaset gündemi:

    Üçlü İttifak cumhurbaşkanlığı ve başbakan adaylarını açıkladı.

    Irak’taki Sadr bloku, Kürdistan Demokrat Partisi ve Egemenlik İttifakı’nı içeren üçlü ittifak, Cumhurbaşkanlığı adayının Reber Ahmed, Başbakan adayının ise Muhammed Cafer El Sadr olacağını açıkladı. Bu arada Kürdistan Demokrat Partisi’nin Bağdat’taki genel merkezi Şii Koordinasyon Çerçevesi ile iltisaklı kişiler tarafından ikinci kez yakıldı. Sonuç olarak parti, bu eylemleri protesto etmek için Bağdat’taki faaliyetlerini durdurma kararı aldı ve Başbakan Kazımi’yi karargahı korumaktan sorumlu güçleri görevden almakla suçladı. 

    Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin boykot edilmesi ve oturum için bir dizi başka blok nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın ikinci kez seçilmesinin başarısız olmasının ardından Mukteda Sadr tweet atarak şu ifadeleri kullandı: “Sizinle uzlaşı içerisinde olamam. Böyle bir uzlaşı ülkenin sonu demektir.” Partilerin uzlaşmaya dayalı çabaları boşa çıkınca, siyaset gündemi, ilk noktaya geri dönmüş oldu. Görüşmelerin eksiksiz yapılıp yapılmadığının veya cumhurbaşkanının seçilip seçilmemesi bir yana; siyasi partiler arasında 4 ayı aşkındır  devam eden çekişmelerin nedeniyle erken seçim anlamsız hale geldi. Buradan yola çıkarak bu dönemde Irak’taki siyaset gündemini şu şekilde resmedebiliriz:

    1. Siyasi tabaka, kendi arasında anlaşacak bir formül bulamadı; dolayısıyla krizlere çözüm bulmaya kadir değil. Bu şekilde devam ederse, siyasi tabakanın siyasete hakim olamayacağı düşünülüyor.
    2. Medya üzerinden erteleme dilinin kullanılması ve taraflar arasındaki görüş ayrılıklarını gidermeyi amaçlayan ulusal diyalog dilinden yoksun olunması, bir yandan kamuoyunun kazananlara yönelik güveninin kaybolmasına yol açmış, öte yandan da kazananlar arasına bir mesafe koymuş ve gelecekte aralarında herhangi bir anlaşma olmasını engellemiştir.
    3. Bölgesel ve uluslararası aktörlerin siyasi arenaya etkisi, iç aktörlerin etkisinden daha fazladır. Bu da siyaset sahnesini olumsuz etkilemiş ve dış aktörlerin arzularının bir aracı haline getirmiştir.
    4. Son dönemde bazı meselelerin acilen çözüme ihtiyaç duymasına rağmen dini otoritenin rolünün bulunmaması, bu otoritenin siyasi farklılıklardan uzaklaşma arzusu anlamına geliyor.
    5. Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin parlamentodaki oturumları  boykot etmesi, parlamentonun özellikle hukuk ve dış ilişkiler gibi en önemli komisyonlarında temsil gücünü kaybetmesine neden oldu.
    6. Siyasiler en büyük blok için savaşırken, vatandaşlar gıda krizi, bozulan bütçe gibi tüm zorluklara tahammül eden bir izleyici haline geldi.

    Ekonomi gündemi:

    • Lübnan, Irak’tan borçlarını ödemesini istedi.

    Irak-Lübnan İşadamları Konseyi Başkanı Abdulvedud el-Nusoli, Irak hükümetine, Lübnan’a olan 950 milyon dolar tutarındaki borçlarını ödemesi çağrısında bulundu. Bu meblağ, 1990 öncesi ve 2003 sonrası Lübnan’daki kamu şirketleri ve Irak’taki bakanlıklar ile yapılan proje ve kredi sözleşmelerini kapsamaktadır. El-Nusoli Lübnanlıların borçlarının akaryakıt ve mazot ihracatından ya da bundan sonraki aşamada iki taraf arasında yapılacak bir anlaşma çerçevesinde Irak ham petrolü üzerinden ödenebileceğini söyledi.

    • Türkiye’nin Irak’a yaptığı süt ürünleri ihracatının değeri 80 milyar dinar.

    Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) 2021 yılında, Irak’ın 80 milyar dinarlık alım yaparak Türkiye’den en çok süt ve süt ürünü ithal eden ülkeler arasında ikinci sırada olduğunu açıkladı. İstatistikler, pandemi nedeniyle tedarik zincirinin kesintiye uğramasına rağmen süt ürünleri ihracatının benzeri görülmemiş bir şekilde arttığını gösteriyor.

    • Irak, İsrail’den tazminat alma mekanizması üzerinde çalışıyor. 

    Ulusal Güvenlik Danışmanı Qasim Al-Araji, 29 Mart’ta yapılan toplantıda, İsrail’in 1981’de Irak nükleer reaktörünü bombalamasına ilişkin tazminat talebi üzerinde çalışıyor. 1981 tarihli 487 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararına dayanan Irak tazminatı talep etme mekanizmalarını araştıran Al Araji, Irak’ın uluslararası hukuk ve tüzüklere uygun olarak haklarını elde etmesini sağlayan yasal yol ve seçenekler üzerinde duruyor. Bu adımın, tıpkı BAE ve Bahreyn gibi Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşmesi gibi Irak ile İsrail arasında da normalleşmeye yol açmasından korkuluyor.

    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/irak-raporu-25-31-mart-2022/feed/ 0 3712
    İsrail Raporu | 26 Mart-2 Nisan 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-26-mart-2-nisan-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-26-mart-2-nisan-2022/#respond Thu, 07 Apr 2022 17:47:42 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3697 26 Mart-02 Nisan Tarihleri Arasında Öne Çıkan Haber Başlıkları

    ABD, BAE, Bahreyn, Fas ve Mısır Dışişleri Bakanlarının katılımıyla İsrail’de Negev Zirvesi gerçekleştirildi.
    Bennett, İran destekli Husilerin Suudi Arabistan’a yönelik ‘korkunç saldırısını’ kınadı.
    ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Negev Zirvesi öncesinde Ramallah’ta Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas ile bir araya geldi.
    Ürdün Kralı II. Abdullah, Batı Şeria ziyaretinde Abbas ile görüştü. Savunma Bakanı Gantz’ın toplantıya katılmaya çalıştığı, ancak Bennett tarafından engellendiği bildirildi.
    Başbakan Naftali Bennett, pazar günü ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile yaptığı görüşmede bölgenin Tevrat’taki adı olan “Yehuda ve Şomron” yerine “Batı Şeria” terimini kullanınca yerleşimciler ve sağcı milletvekilleri tarafından sert bir şekilde eleştirildi.
    Hararetli tartışmaların ardından İsrail kabinesi Negev’de 5 yeni yerleşim yeri (4 Yahudi, 1 Bedevi) inşa edilmesini onayladı.
    Şin-Bet ve İsrail polisi tarafından ortak gerçekleştirilen operasyonda onlarca İsrailli Arap DAEŞ ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle göz altına alındı.
    Savunma Bakanı Gantz, Ramazan ayındaki muhtemel gerilimleri görüşmek üzere Amman’da Ürdün kralıyla bir araya geldi.
    Reuters, İran’ın IKBY’de bir villaya gerçekleştirdiği saldırının; Türkiye ve Kuzey Irak yönetimi arasındaki doğal gaz transferi görüşmelerine ABD ve İsrail’in dahil olduğu gerekçesiyle alakalı olduğunu öne sürdü.
    İsrail’de 8 gün içerisinde gerçekleşen 3 saldırıda 11 kişi hayatını kaybetti.
    İsrail Başbakanı Bennett: “İsrail bir Arap terörü dalgasıyla karşı karşıya.”
    Herzog’u ağırlayan Ürdün kralı, ‘sivilleri hedef alan trajik saldırıları’ kınadı
    Filistin Yönetimi lideri Mahmud Abbas, Bnei Brak terör saldırısını kınadı.
    İsrail’in bölgesel müttefikleriyle hava savunma anlaşması üzerinde çalıştığı bildiriliyor. Globes’un iddiasına göre BAE, Bahreyn ve Fas İsrail’in Demir Kubbe sistemini satın almak istiyor.
    İsrail Başbakanı Bennett, terör saldırılarına karşı Yahudi vatandaşları silahlanmaya çağırdı.
    İsrail Genelkurmay Başkanı: “Saldırılar yurtdışındaki Yahudilere de sıçrayabilir.”
    Aşırı sağcı MK Ben Gvir, Mescid-i Aksa’ya polisler eşliğinde bir baskın düzenledi.
    İsrail Savunma Kuvvetlerinin (IDF) Cenin’de gerçekleştirdiği tutuklamalar esnasında 3 Filistinli hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden 3 kişinin yeni bir saldırı hazırlığında olduğu iddia edildi.
    Türkiye Dışişleri Bakanı, mayıs ayında İsrail’i ziyaret edeceğini söyledi.
    Tarihi bir dönüm noktası: İsrail ve BAE serbest ticaret anlaşması imzaladı.
    Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrailli mevkidaşını arayarak İsraillileri hedef alan son saldırıları kınadığını belirtti.
    İsrail heyeti Hartum’da Sudanlı askeri yetkililerle gizlice görüştü.
    Türkler Hayfa limanından vazgeçmiyor: Yılport güvenlik gerekçesiyle Hayfa Limanı ihalesinden diskalifiye edilmesinden sonra mahkemeye başvurdu.

    Dış Politika Gündemi: 

    İsrail ile bölge ülkeleri arasındaki diplomasi trafiği bu ay da devam etti. Özellikle Ramazan ayında sükûnetin korunması açısından önemli bir rol biçilen Ürdün yönetimiyle üst düzey görüşmeler tüm hızıyla devam etti. Önce İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz ardından ise İsrail Cumhurbaşkanı İsaac Herzog Ürdün’e ziyaret gerçekleştirdi. Önceki ziyaretlerin aksine Herzog’un ziyareti kamuoyundan gizlenmedi.[1] 

    Ramazan’a kısa bir süre kala İsrail’de art arda gerçekleşen saldırılar sebebiyle gerilim yükselmiş durumda. Geçtiğimiz Ramazan ayında olduğu gibi gerilimin tüm Arap bileşenlerine (İsrailli Araplar, Batı Şeria ve Gazze) sıçraması muhtemel görülüyor. İçeride artması muhtemel bu gerginliklere karşı İsrail, bölge ülkeleriyle yakaladığı olumlu ivme ve oluşturulan ortak hareket etme atmosferinden istifade etmek isteyecektir. İsrail bu diplomatik hamlelerden hedeflediği yansımaları almaya başladı. Ürdün Kralı Abdullah, Filistin Yönetimi Başkanı Abbas ve Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi sürpriz isimlerden saldırıyı kınayan açıklamalar geldi.[2]

    İsrail diğer yandan bu bölgesel bloku yatay ve dikey yönde geliştirme yönünde adımlar atmaya devam ediyor. İsrail Başbakanı Bennett’in Suudi Arabistan’a Husiler tarafından gerçekleştirilen saldırıları kınayan bir açıklama yayımlaması, bu bölgesel uzlaşıya yeni devletlerin eklenmesi yönünde atılmış bir adım olarak ele alınabilir. İsrailli bir heyetin Sudanlı askeri yetkililerle görüşmesi, BAE ile serbest ticaret anlaşması imzalanması, Türkiye Dışişleri Bakanının mayıs ayında İsrail’i ziyaret edeceğini açıklaması gibi gelişmeler ise dikey genişleme başlığı altında değerlendirilebilir.

    İç Politika Gündemi:

    Her hafta hükümet içerisinde yeni krizler gündeme gelmeye devam ediyor. Önceki krizlerin aksine bu kez koalisyonun en etkili üç ismi olarak görülen Başbakan Bennett, Dışişleri Bakanı Lapid ve Savunma Bakanı Gantz bizzat karşı karşıya geldi. İddialara göre Savunma Bakanı Gantz, Ramallah’ta Ürdün Kralı Abdullah ile Filistin Yönetimi Başkanı Abbas arasında gerçekleşecek görüşmeye katılmaya hazırlanıyordu. Ancak bu görüşmenin Negev’de gerçekleşen tarihi zirveyle aynı güne denk gelmesi sebebiyle Başbakan Bennett ve Dışişleri Bakanı Lapid’in durumdan rahatsızlık duyduğu ifade edildi. Netice olarak Gantz, Ramallah’taki görüşmeye katılmadı.[3]

    Bu olaydan kısa bir süre önce de Savunma Bakanı Gantz’ın Hindistan’a bir gezi planladığını duyurması büyük şaşkınlık yaratmıştı. Zira Gantz’ın Hindistan gezisi ile Başbakan Bennett’in Hindistan gezisi arasında sadece 4 gün vardı.[4] Gantz’ın ofisi daha sonra yaptığı açıklamada Hindistan gezisinin ertelendiğini duyurdu. Başbakan Bennett ise Covid’e yakalanması sebebiyle geziyi ertelemek durumunda kaldı. 

    Koalisyonun önde gelen isimleri arasındaki bu çekişmeler, liderlerin kendilerini ön plana çıkarma yarışı olarak görülüyor. Bilindiği üzere Savunma Bakanı Gantz, bir önceki hükümetin devam etmesi durumunda şu an Başbakanlık koltuğunda oturuyor olacaktı. Son gelişmeler, Gantz’ın başbakanlık makamından vazgeçmediği şeklinde yorumların yapılmasına sebep oldu. 

    Referanslar:

    1. https://www.timesofisrael.com/herzog-to-meet-jordans-king-in-amman-amid-ramadan-flare-up-jitters/ 
    2. https://www.jpost.com/breaking-news/article-702698
    3. https://www.timesofisrael.com/bennett-gantz-said-to-spar-over-ramallah-meeting-with-abbas-jordans-abdullah/ 
    4. https://www.timesofisrael.com/bennett-gantz-schedule-trips-to-india-4-days-apart-in-latest-sign-of-tensions/ 
    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-26-mart-2-nisan-2022/feed/ 0 3697
    İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye 12-19 Mart 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/#respond Thu, 31 Mar 2022 11:32:25 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3614 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

    Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi kıdemli araştırmacısı ve Tel Aviv Üniversitesi Kürt Çalışmaları Programı Başkanı Ofra Bengio’nun “Türkiye İsrail’i Yeniden Faydalı Buluyor” başlıklı yazısında şu hususlara temas ediliyor[1]:

    • İsrail-Türkiye ilişkilerinin son yirmi yılının anlaşılmasının AK Parti hükümetinin anlaşılmasıyla mümkün olabileceği belirtilerek AK Parti iktidarı inceleme altına alınıyor:
      • Erdoğan, 2003 yılında iktidara geldiğinde şu temel hedefleri belirledi:
        • İslam ve demokrasinin birlikte var olabileceğini kanıtlayarak diğer Müslüman ülkelere örnek olmak
        • Türkiye’nin kronik ekonomik sorunlarını çözmek
        • Ordunun siyasetteki etkisini kırmak
        • Batı’ya karşı daha bağımsız bir politika izleyerek Türkiye’nin dış ilişkilerini çeşitlendirmek
    • İlk dönemde Erdoğan’ın İsrail ile ilişkilerinde samimi olduğu belirtilirken Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin şu sebeplerden ötürü gerilediği ifade ediliyor:
      • Ehud Olmert’in Türkiye ziyaretinin hemen akabinde Gazze’de Hamas’a yönelik bir operasyon başlatması
      • 90’lı yıllarda Türk ordusu ile İsrail arasında kurulan stratejik ilişkiler, Erdoğan döneminde ordunun gücü kırılması hasebiyle geriledi.
      • Aynı dönemlerde vuku bulan Mavi Marmara olayı ile ilişkiler oldukça geriledi.
      • 2009 yılından itibaren İslamcılık Türk politikasında daha yoğun hissedilmeye başlandı. Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler ve Hamas ile yakınlaşarak kendini Filistin ve Mescid-i Aksa’nın koruyucusu olarak konumlandırdı.
      • Bu süreçte Kudüs, Erdoğan’ın kişisel meselesi haline geldi. Türkiye-İsrail ilişkilerinde görülen iyileşmeler kısa süreli oldu.
    • Türkiye ile ilişkilerinin bozulmasından sonra İsrail’in, Türkiye’nin çevresindeki ülkelerle ilişkilerini geliştirdiği ifade ediliyor. (İsrail-Yunanistan-GKRY üçgeni)
    • İbrahim Anlaşmaları ile BAE’nin de bu üçgene dahil olmasının Ankara tarafından tepkiyle karşılandığı belirtiliyor.
    • Erdoğan’ın başlangıçta belirlediği 4 ana hedeften hiçbirinin gerçekleşmediği ifade edilerek Türkiye’nin son dönemde yaşadığı sorunlara yer veriliyor:
      • Erdoğan’ın popülaritesi giderek düştü.
      • TL değer kaybetti.
      • İddialı bölge politikaları beklenen etkiyi yaratmadı, dış politika söylemleriyle realite arasındaki uçurum genişledi.
      • Batı’dan bağımsız dış politika stratejisi sebebiyle AB ile ilişkiler durma noktasına geldi.
    • Bütün bunların neticesi olarak Türkiye’nin dış politikasında son dönemde bir dönüşüm olduğu ifade ediliyor:
      • BAE ile yakınlaşma (Ekonomik gerekçeler)
      • İsrail ile yakınlaşma (İsrail ve Yahudiler üzerinden ABD ile yakınlaşma, ekonomik gerekçeler)
    • Son kısımda ise Türkiye ve İsrail’in Ukrayna savaşından nasıl etkilendiği inceleniyor:
      • İsrail: Suriye’de İran hedeflerine yönelik hareket özgürlüğünü kaybetmemek adına Rusya’yı düşman olarak konumlandıramıyor.
      • Türkiye: Rus gazına bağımlı. Benzer şekilde Suriye’deki güçlerinin birer Rus hedefi haline gelmesini istemiyor.
      • Buna binaen iki ülke de Ukrayna savaşıyla alakalı benzer politikalar takip ediyor.

    “Türkiye’ye Menfaat Ziyareti” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[2]:

    • Türkiye’nin son dönemde yaşadığı sorunlara temas ediliyor:
      • Erdoğan’ın popülaritesini kaybetmesi
      • TL’nin değer kaybı
      • Bölgesel tecride maruz kalması
      • Biden ile ilişkilerin kötü gitmesi
    • Erdoğan’ın İsrail ile yakınlaşma hamlesi, koltuğu koruma refleksiyle alınmış menfaatçi bir hamle olarak değerlendiriliyor.
    • Çıkarların değişmesi halinde Erdoğan’ın tekrar İsrail aleyhine adımlar atabileceği dolayısıyla İsrail’in dikkatli olması gerektiği ifade ediliyor.
    • Görünürde farklı mesajlar verse de kapalı kapılar ardında Erdoğan’ın bir Müslüman Kardeşler üyesi ve Hamas destekçisi olduğu ifade ediliyor. 

    “İsrail Gaz Sektörü: Şimdi Sıvılaştırma, Sonra Barış” başlıklı yazıda şu hususlara temas ediliyor[3]:

    • Geçtiğimiz ay İsrail’in gaz sahalarının kaderini etkileyen iki önemli gelişmeye işaret ediliyor:
      • ABD’nin EastMed Projesinden desteğini çekmesi
      • Rusya’nın Ukrayna’yı işgali
    • Mevcut şartlarda İsrail’in gaz ihracatı için en iyi alternatifinin Türkiye olduğu belirtiliyor. 
    • EastMed Projesi’nin neden çöktüğüne değinilen kısımda şunlar zikrediliyor:
      • Proje uygulanabilir olmaktan oldukça uzaktı. Temel amacı işbirliği için bir platform oluşturmasıydı.
      • Proje sayesinde İsrail, Yunanistan, Mısır ve GKRY arasında bir işbirliği ortamı oluştu ancak Türkiye bunun dışında kaldı.
    • EastMed’e alternatif olarak İsrail’den Türkiye’ye bir doğalgaz boru hattı çekilmesi projesinin gündeme geldiğine değiniliyor ancak böyle bir projenin mevcut şartlarda mümkün olmadığı ifade ediliyor:
      • Böyle bir proje KKTC’nin fiilen tanınması anlamına gelecektir.
      • Yunanistan ve GKRY ile ilişkiler bozulacak ve İsrail uluslararası güvenilirliğini kaybedecektir.
    • Bütün bunları göz önünde bulundurarak İsrail için tek alternatifin sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) olduğu belirtiliyor. 
      • LNG satışıyla deniz sınırlarıyla alakalı tartışmalar aşılmış olacaktır.
      • Türkiye ile İsrail arasındaki iş birliği artacaktır.
      • Türkiye’ye LNG satışı İsrail’in bölgedeki diğer müttefikleriyle ilişkilerine zarar vermeyecektir.

    “Hamas’ın Finansörü Genelkurmay Başkanı Kohavi ile Görüştü: Katar Devler Ligine Böyle Yükseldi” başlıklı yazıda şu noktalara temas ediliyor[4]:

    • ABD-Katar ilişkilerinde son dönemde yaşanan gelişmelere yer veriliyor:
      • ABD, Katar’ı NATO dışı önemli müttefik statüsüne yükseltti.
      • Katar, Rus gazı için en önemli alternatif konumunda yer alıyor.
      • Katar, ABD’nin bölgedeki en önemli hava üssüne ev sahipliği yapıyor.
    • İsrail’in Katar’a yaklaşımında son dönemde bazı değişiklikler olduğu ifade ediliyor:
      • Mossad Eski Başkanı Halevi, Katar’ın bölgede olumlu bir rol oynadığını ve Müslüman Kardeşler’e ve Hamas’a verdiği desteğin İsrail için bile tolere edilebilir bir gerçeklik olduğunu söyledi. Yazıda bu yaklaşımın İsrail’in mevcut tutumunu yansıttığı iddia ediliyor.
      • İsrail Genelkurmay Başkanı Kohavi’nin geçtiğimiz hafta Katar’da gerçekleştirdiği iddia edilen görüşmelerde Gazze’deki iş birliğinin ötesinde meselelerin gündeme geldiği iddia ediliyor. 
      • Uzun süredir İsrailli yetkililerin Katar aleyhinde konuşmadığı belirtilerek Doha’nın aslında İsrail’in dostu olarak görülebileceği ileri sürülüyor.
    • Katar’ın geçmişten gelen yüklü bir defteri olduğu ifade edilerek şunlara yer veriliyor: 
      • Suriye’de muhaliflere destek, 
      • Libya’daki Kaddafi karşıtı faaliyetler,
      • Al Jazeera’nin yayın politikası, 
      • İran ile sıcak ilişkiler, 
      • Selefi örgütlerin desteklenmesi.
    • Yeni dönemde bir devletin saf iyi ya da saf kötü olarak tanımlanabileceği siyah-beyaz bir gerçekliği olmadığı belirtiliyor. Öyle ki Katar’ın bir yandan Tahran ile ilişkilerini sürdürürken diğer yandan ABD savaş uçaklarına İran yanlısı milislere saldırması için topraklarını açtığı ifade ediliyor. 
    • İsrail açısından Katar’ın yeni rolünün de bu gerçekliğe paralel değerlendirilmesi gerektiği ifade edilerek Katar’ın da diğer ülkeler gibi bir açıdan iyi bir açıdan kötü olduğu vurgulanıyor.

    “Katar ve Türkiye ile Yakınlaşma: İran’ı Kuşatma Fırsatı” başlıklı yazıda şu noktalara değiniliyor[5]:

    • Katar’ın genellikle Batı ve İsrail’de Körfez’in “kötü çocuğu” olarak tasvir edildiğine değinilen yazıda Katar-İsrail ilişkilerinin tarihi inceleniyor. Yazıda yer verilen bu kronolojik incelemenin, İsrail-Katar ilişkilerinin zannedildiği kadar kötü olmadığı imasını taşıdığını söylemek mümkündür: 
      • 1993 Oslo Anlaşması sonrası Şimon Peres ile Katar Dışişleri Bakanı gizli bir görüşme gerçekleştirdi.
      • 1994-1995 yılları arasında iki ülke arasında İsrail’e Katar gazı sağlama olasılığı konusunda müzakereler yürütüldü.
      • 1996 yılında iki ülke arasında ticari temsilcilikler açıldı.
      • İkinci İntifada sürecinde Katar İsrail’deki diplomatik misyonlarını kısa süreliğine kapattı.
      • 2009 yılında Dökme Kurşun Operasyonu sonrasında ikili ilişkiler durdu. Katar tarafı ilişkileri yeniden canlandırmak istese de dönemin Başbakanı Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Liebermann buna muhalefet ettiler.[6]
    • Katar-İsrail ilişkilerinin mevcut durumuyla alakalı aşağıdaki noktalara değiniliyor:
      • İsrail’in de parçası olduğu ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Katar’da faaliyetlerini sürdürüyor.
      • Katar-ABD ilişkileri son dönemde ciddi bir yakınlaşma gösteriyor.
      • Katar, Rus gazı için en önemli alternatif olarak görülüyor. Dolayısıyla uluslararası arenada konumunu güçlendiriyor.
      • ABD’nin bölgeden çekilme stratejisi İran ile sıcak ilişkileri olan Katar’ı bölgede stratejik bir oyuncu haline getiriyor.
      • İddialara göre Katar, F-35 satın almak için ABD’deki İsrail etkisinden faydalanmak istiyor.
    • Katar’ın yanı sıra Türkiye ile de ilişkileri geliştirmenin sağlayacağı bazı avantajlar olarak şunlara yer veriliyor:
      • Bu yakınlaşma, Hamas ve Müslüman Kardeşleri zayıflatabilir.
      • Türkiye ve Katar ile askeri işbirliğinin yeniden tesis edilmesi İsrail’in bölgesel statüsünü güçlendirecektir.
      • İsrail; BAE, Bahreyn ve Azerbaycan’a ek olarak Türkiye ve Katar ile bağları güçlendirerek İran’ı güneyden ve kuzeyden kuşatabilir.

    “ABD’nin Ortadoğu’daki Hisseleri Düşüşte: Endişelenmeliyiz” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[7]:

    • BAE ile Esed yakınlaşmasını konu alan yazıda Biden döneminde ABD ile Ortadoğu’daki müttefikleri arasında bir gerilimin meydana geldiği, Arap ülkelerinin ABD’nin yeni bölge stratejisini anlamakta zorlandığı ifade ediliyor.
    • Bölgedeki ABD müttefiklerinin artık arkalarında ABD’nin stratejik desteğini hissetmedikleri için daha çekimser bir dış politika takip ederek bölgesel gerilimleri düşürme derdinde oldukları ifade ediliyor.
    • ABD’nin bölgedeki müttefiklerini rahatsız eden politikaları olarak şunlara yer veriliyor:
      • İran ile süren nükleer görüşmeler
      • Afganistan’dan apar topar çekilme
      • Husilerin terör örgütü listesinden çıkarılması
      • Katar-ABD yakınlaşması
    • BAE ile Esed arasındaki yakınlaşmanın arkasında temel sebep olarak ABD’nin bölge politikasının yer aldığı vurgulanarak bu yakınlaşma, ABD’ye karşı bir meydan okuma olarak nitelendiriliyor.
    • Yine benzer sebeplerle Körfez ülkelerinin günlük petrol üretim kotasını artırmaktan imtina ederek Moskova ile koordineli bir politika güttükleri ifade ediliyor. 
    • ABD’nin yeni bölge siyaseti sebebiyle ortaya çıkan bu karışık durumda İsrail’in şu üç temel hedefi gütmesi gerektiği belirtiliyor:
      •  Potansiyel hasarı en aza indirmek (ABD’nin DMO’yu terör listesinden çıkarma niyetini engellemek gibi)
      • Tartışmalı konularda Washington ile sürtüşmeden kaçınmak (Filistin meselesi gibi)
      •  ABD’nin büyük ve eski stratejik müttefiki (İsrail) ile yeni bölgesel müttefikleri arasındaki gerilimi yumuşatmak için güçlü bir çaba.

    “Körfez Ülkeleri, ABD’nin Nükleer Anlaşmaya Dönmesi Beklentisine Rusya ile Misilleme Yaptı” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[8]:

    • Yazıda Körfez ülkelerinin Rusya yanlısı bir tavır takındıkları iddia ediliyor. Bu tavrın arkasındaki temel motivasyonun, nükleer anlaşmaya dönmek için büyük çaba gösteren ABD’ye bir misilleme yapma isteği olduğu ifade ediliyor.
    • ABD’nin İran’ın vekilleri aracılığıyla yaptığı saldırılara göz yumduğu belirtiliyor. Bu tavrın Körfez ülkelerini oldukça rahatsız ettiği vurgulanıyor.
    • Bu sebeple Suudi Arabistan ve BAE liderlerinin, Moskova’yı izole etmek için kendilerini kullanmak isteyen ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmeyi reddettikleri, Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmadıkları ifade ediliyor.
    • Tam aksine Suudi Arabistan’ın Çin’e sattığı petrolün karşılığını Yuan cinsinden almak için Çin ile görüşme halinde olduğuna dair haberler geldiğine işaret ediliyor. Böyle bir gelişmenin şu sinyalleri taşıdığı ifade ediliyor:
      • ABD tek süper güç değildir. Çin para birimi de dolar kadar güven vermektedir.
      • Bu sayede yaptırımlar karşısında Rusya’ya bir bypass kanalı açılabilir.
    • İran ile nükleer anlaşmaya dönülmesinin İsrail açısından da ciddi tehditler barındırdığı vurgulanıyor.

    “Ukrayna’daki Savaş: Muhammed bin Selman Artık Arzu Edilen Bir Figür” başlıklı yazıda şu konulara temas ediliyor[9]:

    • Trump döneminde Kaşıkçı cinayetinin görmezden gelindiği ancak Biden döneminde işlerin tersine döndüğü ifade ediliyor.
      • Biden seçim kampanyasında Suudi Arabistan’ı dengesiz bir ülke olarak tanımladı.
      • Biden hükümeti Suudi Arabistan’a silah ihracatına kısıtlamalar getirdi.
      • Suudi Arabistan ile ilişkiler geriledi ve Biden, MbS ile direkt iletişime geçmeyi reddetti.
    • Ukrayna savaşı ile ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde işlerin yeniden tersine döndüğü ifade ediliyor. ABD yönetiminin petrol arzını artırmak ve petrol fiyatını düşürmek için Suudi Arabistan’a muhtaç olduğu belirtiliyor.
    • BAE ve Suudi Arabistan’ın Ukrayna savaşında ABD karşıtı bir tavır takınmalarının temel sebebinin ABD ile ilişkilerine zarar vermek değil tam tersine geliştirmek için Washington üzerinde baskı oluşturmak olduğu ifade ediliyor:
      • Suudi Arabistan’ın beklentileri: Yemen’deki savaşta yardım, İran’a karşı bir nükleer programın oluşturulması hususunda yardım, Muhammed bin Selman’ın kabul görmesi.
    • Yazının son kısmında Suudi Arabistan ile Çin arasındaki yakınlaşmaya dikkat çekiliyor. 
    • Körfez ülkelerinin Pekin ve Washington arasında hassas bir dengede yürüdükleri, bununla birlikte Çin’in yakın gelecekte ABD’nin yerini almasının mümkün olmadığı ifade ediliyor.

    Referanslar.

    1. https://dayan.org/content/turkey-finds-israel-useful-again
    2. https://www.zman.co.il/297259/
    3. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405438
    4. https://www.maariv.co.il/journalists/Article-905092
    5. https://www.haaretz.co.il/blogs/mitvim/BLOG-1.10678123 
    6. Yazıda Netanyahu ve Liebermann’ın bu muhalefetinin İsrail Dışişleri Bakanlığındaki yetkililerin tutumuna aykırı olduğu ve bir hata olduğu ifade ediliyor.
    7. https://www.ynet.co.il/news/article/sjjcyhem9
    8. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405979 
    9. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405821 
    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/feed/ 0 3614
    İsrail Raporu | 19 – 26 Mart 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-19-26-mart-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-19-26-mart-2022/#respond Sun, 27 Mar 2022 16:52:00 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3643 19 Mart – 26 Mart Tarihleri Arasında Öne Çıkan Haber Başlıkları

    Yahudi din adamı Haim Kanievsky’nin cenazesine 750.000 İsraillinin katıldığı tahmin ediliyor.
    Zoom üzerinden Knesset’e hitap eden Zelensky’nin konuşmasında Ukrayna’da yaşananları Holokost ile karşılaştırması tepki topladı. 
    İsrail Başbakanı Bennett: Ne yazık ki, ABD İran’la nükleer anlaşmayı ne pahasına olursa olsun imzalama noktasında kararlı. Bu pahalıya mal olacak.
    İsrail Başbakanı Bennett yayımladığı video mesajda İranlıların Nevruz Bayramını kutladı ve “acımasız ve zalim İran rejiminden” kurtulmalarını diledi.
    İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron Fransa’da bir araya geldi.
    İsrail jetleri Yunanistan ev sahipliğindeki bir hava tatbikatına katılacak. Mısır, Kuveyt, Fas ve Suudi Arabistan ise tatbikata gözlemci olarak katılacak.
    Konut fiyatlarındaki artışın ardından İskân ve İnşaat Bakanlığı uygun fiyatlı 10.000 konutu çekiliş usulüyle satışa çıkaracak.
    İsrail Başbakanı Bennett, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Şarm El-Şeyh’te bir araya geldi.
    Singapur Dışişleri Bakanı, İsrailli mevkidaşı ile görüşmesinin ardından Singapur’un Tel Aviv’de büyükelçilik açacağını açıkladı.
    Berşeva’da gerçekleşen bir saldırıda 4 İsrailli hayatlarını kaybetti.
    Üst düzey bir İranlı general, İsrail’in askerlerinden birini öldürmesi durumunda İran’ın derhal intikam alacağını açıkladı.
    İstatistik Bürosunun açıklamasına göre İsrail’de işsizlik oranı %5,6’dan %5,4’e geriledi. 
    Putin, Bennett ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede Ukrayna konusu ele alınırken Putin, Berşeva’daki saldırıdan ötürü başsağlığı diledi. 
    Rusya’nın tepkisinden çekinen İsrail, Ukrayna’nın NSO casus yazılım taleplerini reddetti.
    İsrail, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile BAE, Fas, Mısır ve Bahreyn’in Dışişleri Bakanlarını “tarihi zirvede” ağırlayacak. Walla News’in haberine göre Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi’yi ikna etmek için girişimler sürüyor.
    İsrail Ulaştırma Bakanlığı, Ukrayna savaşından ötürü yaşanan kıtlık endişesi nedeniyle limanlarda tahıl ve hububat taşıyan gemilerin yük boşaltmasına öncelik verileceğini açıkladı.
    Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada İsrail Başbakanı Bennett’in yakın zamanda Türkiye’yi ziyaret edebileceğini belirtti.
    İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) yaptığı açıklamada, üst düzey İsrail askeri yetkililerinin Fas’a ilk resmi ziyaretini tamamladığını duyurdu.
    Rusya’nın Suriye Büyükelçisi, İsrail’in Suriye’deki saldırılarının Rusya’yı tepki vermeye kışkırttığı konusunda uyarıda bulundu.
    İsrail medyasında yer bulan iddialara göre İran DMO’nun terör listesinden çıkarılmasına karşılık ABD’nin kendisinden talep ettiği “bölgede gerilimi düşürmeyi alenen taahhüt etme” şartını kabul etmedi.

    Dış Politika Gündemi: 

    İsrail Başbakanı Bennett, hafta içinde Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile Şarm El Şeyh’te üçlü bir görüşme gerçekleştirdikten kısa bir süre sonra İsrail Dışişleri Bakanı Lapid’in “tarihi bir zirvede” ABD, BAE, Fas, Bahreyn ve Mısır Dışişleri Bakanlarını ağırlayacağı duyuruldu.[1] Bu zirve bölgede aylardır süren iş birliği arayışları açısından bir dönüm noktası olacaktır. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yaptığı açıklamada İsrail Başbakanı Bennett’in yakın zamanda Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirme ihtimalinden bahsetti.[2] 

    Bölge ülkelerini İsrail ile bu kadar yakın temas kurmaya iten farklı sebeplerden bahsedilebilir. Ancak temelde bütün meseleler ABD’nin yeni bölge politikasına paralel seyretmektedir. İsrail Başbakanı Bennett hafta içinde yaptığı farklı konuşmalarda, ABD’nin İran’la nükleer anlaşmaya dönme konusunda oldukça kararlı olduğunu ve bunun sadece İsrail’i değil bütün bölgeyi etkileyeceğini vurguladı.[3] Şüphesiz artan İran tehdidi bölge ülkeleri arasındaki artan iş birliğinin temel faktörlerinden birisidir. Özellikle Körfez ülkelerinin son dönemde ABD’nin, İran’ın vekilleri aracılığıyla gerçekleştirdiği saldırılara göz yummasından rahatsız olduğu biliniyor.[4] Son olarak İran destekli Husiler, Suudi Aramco şirketinin tesislerine saldırmıştı.

    İsrail ile bölge ülkeleri arasında artan iş birliğinin temel konularından bir diğerinin de enerji güvenliği olduğu söylenebilir. Ukrayna savaşıyla birlikte enerji güvenliği uluslararası düzeyde öncelikli gündem maddesi haline geldi. Mısır ve İsrail enerji konusunda birçok noktada ortak hareket ediyor.[5] Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsrail ile enerji güvenliği ve doğal gaz transferi hususunda iş birliğini bu hafta tekrar gündeme getirmesi iki ülke arasındaki yakınlaşmada bu konu başlıklarının temel gündem maddelerinden biri olduğunu gösteriyor.[6] Ürdün ve BAE’nin İsrail ile yenilenebilir enerji projeleri geliştirmek için iş birliği yapma hususunda bir anlaşmaya vardıkları ifade edilmişti. Enerji güvenliği gibi hassas bir konuda ortak projelerin geliştirilebilmesi için ülkeler arasındaki iş birliğinin daha da artması, karşılıklı güvenin gelişmesi gerekmektedir. Bu görüşmeler, bölgedeki enerji sektörünün geleceği açısından belirleyici olacaktır. Söz gelimi, İsrail’in Mısır’ın sıvılaştırma tesislerini kullanması yahut Türkiye’ye doğal gaz transferi yapması gibi kritik meseleler bu ülkelerin ikili ilişkilerde hangi noktaya ulaşacaklarıyla doğru orantılı olacaktır.[7]

    İç Politika Gündemi:

    İsrail iç politikasının gündeminde bu hafta Berşeva’da gerçekleştirilen bıçaklı saldırı yer aldı. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin İsrail vatandaşı bir bedevi olması ve saldırının bir Arap partisi hükümet koalisyonundayken  gerçekleşmesi tepkilerin artmasına sebep oldu. Her ne kadar Ra’am Partisi saldırıyı net ve hızlı bir biçimde kınasa da kamuoyu tepkisinden kurtulamadı.[8] Ra’am Partisinin çalışmaları neticesinde İsrail bütçesinde başta Negev bölgesi olmak üzere Arap vatandaşların yaşadığı bölgelere yatırım maksadıyla ciddi bir bütçe ayrılmıştı.[9] Ra’am Partisi lideri Mansur Abbas’ın siyasi söylemi de Arap sektöründeki yüksek suç oranlarını düşürmek üzerine kuruluydu.

    Muhalefet lideri Benyamin Netanyahu saldırı sonrası yaptığı açıklamada Bennett ve Lapid’i, Negev’i önce Ra’am Partisine şimdi de kana susamış İslamcı teröristlere teslim etmekle itham etti.[10] Ana muhalefet partisi Likud’dan farklı isimlerden de hükümeti zayıflıkla ve Negev’de kontrolü kaybetmekle suçlayan açıklamalar geldi.[11] Koalisyondan bazı isimler ise Netanyahu ve partisini bu olayı siyasete alet etmekle suçladı.

    Referanslar:

    1. https://www.ynet.co.il/news/article/sjv4yunzc#autoplay
    2. https://www.timesofisrael.com/erdogan-claims-bennett-may-soon-visit-turkey-israel-said-to-deny-it/ 
    3. https://www.timesofisrael.com/bennett-says-us-determined-to-sign-nuclear-deal-at-any-cost/
    4. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405979 
    5. https://www.al-monitor.com/originals/2022/02/israel-egypt-tighten-energy-ties 
    6. https://www.trthaber.com/haber/gundem/cumhurbaskani-erdogandan-enerjide-turkiye-cikisi-666995.html 
    7. https://www.ynet.co.il/news/article/hy4dn8jzq 
    8. https://twitter.com/mnsorabbas/status/1506308934235217920 
    9. https://www.timesofisrael.com/cabinet-okays-over-nis-32-billion-to-develop-arab-israeli-economy-fight-crime/
    10. https://twitter.com/netanyahu/status/1506351878380167170 
    11. https://twitter.com/regev_miri/status/1506289060146556943 
    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-19-26-mart-2022/feed/ 0 3643
    İsrail Raporu | 13 – 19 Mart http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-13-19-mart/ http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-13-19-mart/#respond Mon, 14 Mar 2022 14:10:00 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3628 13 Mart – 19 Mart Tarihleri Arasında Öne Çıkan Haber Başlıkları

    Zelensky, İsrail’in  Ukrayna ve Rusya arasındaki müzakerelere ev sahipliği yapmasını önerdi.
    Bennett ve Zelensky, Ukrayna liderinin Kudüs’te bir arabuluculuk zirvesi önerisinin ardından telefonda konuştu.
    İsrail Dışişleri Bakanı Lapid Romanya gezisi esnasında yaptığı açıklamada, “Rusya’nın Ukrayna’yı işgali için hiçbir gerekçenin olmadığını” ifade etti.
    İsrail Rusya’ya herhangi bir yaptırım uygulamasa da Fiverr ve Wix gibi İsrailli büyük teknoloji şirketleri Rusya’daki faaliyetlerini donduruyor.
    İsrail hükümetinin Yahudi olmayan Ukraynalı mültecilere yönelik tutumu eleştiri çekmeye devam ediyor. Baskıların ardından İçişleri Bakanı Şaked ve Başbakan Bennett yaptıkları açıklamayla mülteci kotasını esnettiklerini, İsrail’de akrabası olan kişilerin 5000 kişilik kotaya dahil edilmeden ülkede kalabileceklerini açıkladılar.
    Ukrayna’nın İsrail’deki büyükelçiliği, İsrail’in Rus işgalinden kaçan Ukraynalı mültecilerin ülkeye girişine yönelik koyduğu kotayı kaldırmak için Yüksek Adalet Divanı’na sunulan dava dilekçesini destekliyor.
    Slovakya ziyaretinde açıklamalarda bulunan İsrail Dışişleri Bakanı Lapid, İsrail’in Rusya’ya yönelik yaptırımları atlatmak için bir seçenek olmayacağını vurguladı.
    Yad Vaşem Müzesi, Zelensky’nin müzede konuşma yapma talebini reddetti.
    İsrail, Ukrayna’dan gelecek göçmenler için giriş prosedürlerini önemli ölçüde azaltacak.
    Bloomberg Gazetesinin haberine göre Birleşik Arap Emirlikleri ve İsrail, ABD’ye İran’a karşı güvenlik alanında garanti sağlaması için baskı yapıyor.
    İran, Irak’taki füze saldırılarının İsrail’in stratejik merkezini hedef aldığını iddia ediyor. Bu saldırının, geçen hafta Suriye’nin başkenti Şam yakınlarında bir İsrail hava saldırısında öldüğü iddia edilen iki Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) komutanının ölümüne bir yanıt olduğu düşünülüyor.
    İsrail Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve bir takım üst düzey komutanlar güvenlik görüşmeleri için ABD’ye gitti. İsrail Genelkurmay Başkanı Kohavi, geçen hafta Bahreyn’de bir görüşme gerçekleştirmişti. Aynı hafta Kohavi’nin Katarlı mevkidaşı ile görüştüğü iddiaları da basında yer almıştı.
    Netanyahu, İran’ın Erbil’de ABD konsolosluğuna yakın bir bölgeye füzelerle saldırmasından sonra dahi Viyana’da nükleer görüşmelerin sürmesini “absürt” olarak nitelendirdi.
    Kazablanka (Fas) ile Tel Aviv arasında direkt uçuşlar başladı.
    Zelensky pazar günü Zoom üzerinden İsrail Parlamentosuna hitap edecek.
    Ekonomi Bakanı Liebermann’ın kabine toplantısında kullandığı, “Bazı Belediye Başkanları sadece Ukraynalı kadınları istiyor” şeklindeki ifade tepki çekti. Liebermann daha sonra açıklaması nedeniyle özür diledi.
    Göç ve Göçmenlik Bakanı Pnina Tamano-Shata Ukraynalı mültecilere yönelik düzenlenen kabine toplantısında “Bu beyaz adamın ikiyüzlülüğü. Savaştan kaçan Etiyopyalı Yahudilerin göçünü hızlandırmak için de çalışmalıyız” açıklamasında bulundu.
    Haaretz gazetesine dayandırılan habere göre İsrail, şubat ayının ortasında İran’ın Kirmanşah eyaletinde bulunan DMO’ya ait İHA filosuna drone saldırısı düzenledi ve saldırıda yüzlerce drone hasar gördü.
    İran, İsrail için çalışan ve İran’ın Fordo kentindeki yeraltı nükleer tesislerini sabote etmeye çalışan kişileri tutukladığını bildirdi.
    Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov yaptığı açıklamada Rusya’ya yönelik yaptırımların nükleer müzakereleri etkilemeyeceğine dair ABD’den garanti aldıklarını söyledi. Nükleer görüşmeler, Moskova’nın Ukrayna’ya yönelik yaptırımların Tahran’la bağlarını etkilemeyeceğine dair güvence talep etmesi üzerine durdurulmuştu.
    İsrail hükümet sitelerine siber saldırı gerçekleştirildi. Sitelere bir saat boyunca ulaşılamadı.
    İsrail Dışişleri Bakanı Ukraynalı mevkidaşı ile savaşın başlamasından bu yana ilk kez görüştü. İsrail Dışişleri Bakanı Lapid, “Bakan (Kuleba), arabuluculuk çabalarımız ve yaptırımlar konusundaki tutumumuz için İsrail’e teşekkür etti” açıklamasında bulundu.
    İsrail Kamu Güvenliği Bakanının milletvekillerin Mescid-i Aksa ziyaretlerini sınırlama teklifi başsavcı tarafından reddedildi.
    ABD, DMO’nu yabancı terörist organizasyonlar listesinden çıkarmayı değerlendiriyor. Haber sitesi Axios bunun karşılığında İran’ın bölgede gerilimi düşürme taahhüdünde bulunacağını iddia etti.
    Başbakan Bennett ve Dışişleri Bakanı Lapid’den ortak açıklama: “Devrim Muhafızları Amerikalılar dahil binlerce insanı katletmiş bir terör örgütüdür. ABD’nin teröristlerin boş vaatleri karşılığında en yakın müttefiklerini terk etmeyeceğine inanıyoruz.”
    Dört Doğu Kudüs sakini Hamas bağlantısı sebebiyle gözaltına alındı. Tutukluların arasında Türkiye’de silah eğitimi almış ve Türkiye’den Hamas’a para aktarılmasında aktif rol oynamış isimlerin olduğu iddia ediliyor.

    Dış Politika Gündemi:

    İran’ın Erbil saldırısı ile başlayan hafta İsrail-İran çatışması açısından önemli sayılabilecek olaylara şahitlik etti. İran tarafı Erbil’deki saldırılarda İsrail’in stratejik merkezlerini hedef aldığını iddia ederken İsrail tarafı konuyla alakalı bir açıklamada bulunmadı. İsrail medyasında İran’ın bu saldırısının arkasında şu iki olayın olabileceği iddiaları yer buldu:

    • DMO, geçtiğimiz hafta Şam’da İsrail saldırısında öldüğü iddia edilen DMO’ya bağlı iki ismin intikamını almak istedi. (Zira Devrim Muhafızları bu olayın ardından Siyonist rejim bunun bedelini ödeyecek açıklaması yapmıştı.)
    • Haaretz gazetesinin iddiasına göre şubat ayında İsrail İHA’ları Kirmanşah’ta DMO’ya ait bir İHA filosuna saldırarak yüzlerce drone’u kullanılamaz hale getirdi.[1]

    Axios’un iddiasına göre İran’ın bölgede gerilimi düşürme taahhüdüne karşılık, ABD DMO’yu terör listesinden çıkarmayı planlıyor.[2] Erbil’de, ABD Konsolosluğuna yakın bir noktada gerçekleşen bu saldırılar, İran’ın ABD yönetiminden istediğini alamadığı bir senaryoda ne tür taşkınlıklar yapabileceğine dair bir işaret taşıyor olabilir. İsrail Başbakanı Bennett ve Dışişleri Bakanı Lapid ise yayınladıkları ortak mesajda, ABD’nin teröristlerin boş vaatlerine kanarak asıl müttefiklerini yüz üstü bırakmayacağına inandıklarını ifade ettiler. 

    Bennett ve Lapid’in bu temennilerinin yanında ABD’nin Biden döneminde bölgedeki müttefiklerinin çıkarlarıyla çelişen bir dış politika takip ettiğini belirtmek gerekir. Bu durumun İsrail’i, bölgesel müttefikleriyle savunma alanında daha fazla işbirliğine itmesi muhtemel gözükmektedir. ABD’nin İsrail’i EUROCOM’dan Mısır, Bahreyn, BAE, Ürdün gibi bölge ülkelerinin yer aldığı CENTCOM’a taşıması, Washington yönetiminin böylesi bir bölgesel işbirliği fikrini destekleyeceğinin işareti olarak ele alınabilir. İsrail askeri yetkilileri bu işleyişe uygun olarak hem bölgedeki müttefikleri ile hem de ABD güvenlik yetkilileriyle son birkaç haftadır çeşitli temaslarda bulunmaya devam ediyor.[3] Bu görüşmelerin temel gündem maddesinin İran tehdidi olduğu noktasında ise şüphe yok.

    İç Politika Gündemi:

    İsrail hükümetinin Ukraynalı mültecilere yönelik uyguladığı politikalar ciddi tartışmaları da beraberinde getirdi. İçişleri Bakanı Ayalet Şaked geçtiğimiz hafta Yahudi olmayan Ukraynalı mülteci kabulüne 5000 kişilik kota getirdiklerini açıklamıştı.[4] Bu kota ve güvenlik noktalarındaki sıkı uygulamalar üzerine hükümete çeşitli eleştiriler gelmişti. Bunun ardından hükümet ülkeye giriş prosedürlerinde bir kolaylaştırmaya gitmesinin yanı sıra kota konusunda da daha esnek davranmaya başladı.[5] Hükümet koalisyonun solcu partisi Meretz’in bu süreçte parçası olduğu hükümetin ayrımcı uygulamalarına sessiz kalması kendi tabanında özellikle tepki çekti. Meretz Partisi ve milletvekilleri sol değerlere ihanet etmekle, Netanyahu ve Şaked gibi sağcı isimlere benzemekle itham edildi.[6] Bu kriz hükümet koalisyonunda Meretz üzerindeki baskıyı artıracaktır. Şimdiye kadar hükümet koalisyonu içerisinde sorunsuz/uyumlu bir yol takip eden Meretz Partisi temsilcilerinin bu baskıyla nasıl başa çıkacağı hükümetin devamlılığı açısından önemli olacaktır. Hükümetin yakın zamanda alması gereken Meretz Partisinin görüşlerine ters kararlarda (yerleşim yeri inşası gibi) sol seçmenin baskısı daha sert hissedilebilir. Meretz, kendi kitlesinden gelen baskılar sebebiyle koalisyonda daha prensipli bir duruş sergilemeye başlarsa bu durum, hükümet içerisinde yeni bir krize yol açabilir. 

    Referanslar:

    1. https://www.haaretz.com/israel-news/.premium.HIGHLIGHT-israel-destroyed-hundreds-of-iranian-drones-in-massive-strike-1.10674930
    2. https://www.axios.com/us-weighs-deal-remove-irans-irgc-from-blacklist-c4aa21ed-5b57-4be7-bce6-3670a5dac453.html
    3. https://www.jpost.com/israel-news/article-701689
    4. https://www.ynetnews.com/article/bke4tbbwc
    5. https://www.timesofisrael.com/facing-bitter-criticism-israel-eases-limits-on-entry-of-ukrainian-refugees/
    6. https://www.haaretz.com/opinion/.premium-michaeli-shaked-there-s-no-real-difference-between-these-two-israeli-ministers-1.10680054
    ]]>
    http://ayam.com.tr/rapor/israil-raporu-13-19-mart/feed/ 0 3628
    Türkiye’de Son 5 Yılda Yaşanan Gelişmeler | DIŞ POLİTİKA 2015 – 2020 http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-son-5-yilda-yasanan-gelismeler-dis-politika-2015-2020/ http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-son-5-yilda-yasanan-gelismeler-dis-politika-2015-2020/#respond Fri, 24 Dec 2021 13:18:39 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3299 Bu araştırma dizisinde, Türkiye’nin son 5 yılda (2015-2020) uluslararası ve bölgesel gelişmelerdeki rolü ve ülke içi durumunu inceliyoruz. Söz konusu zaman dilimi, Türkiye’nin niteliksel ve köklü değişikliklere tanıklık ettiği döneme tekabül etmektedir. 2016’daki başarısız darbe girişimi, ardından ülkenin yeniden yapılanması, inşası, referandum yapılması, başkanlık sistemine geçilmesi ve buna eşlik eden uluslararası ve bölgesel değişiklikler, en önemlisi de Donald Trump’ın Amerika Birleşik Devletleri başkanlığına gelmesi ve ardından Joe Biden’ın Beyaz Saray’da göreve başlamasıyla Amerikan yönetiminin önceliklerinin değiştiği yıllar… Bu süreçte, Suriye ve Libya gibi önemli bölgesel meselelere hem sahada hem de masada müdahil olan Türkiye’nin Afrika ve Orta Asya’daki rolü de artmıştır.  Tüm bunların üstüne ortaya çıkan koronavirüs salgını, ekonomik, sosyal ve hatta siyasi değişikliklere yol açmıştır. Yaşanan tüm bu gelişmeler, son 5 yılı Türkiye için bir kilometre taşı haline getirmiştir. Bu bağlamda enerji, sanayileşme, dış ilişkiler, iç meseleler ve Türkiye ekonomisini mercek altına aldığımız çalışmalarda Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası rolünün yükselişini ve üstünlüğünü inceleyecek ve uluslararası konumunu geliştirmeye yönelik mevcut tutumu bağlamında Türkiye’nin karşı karşıya olduğu zorlukları ele alacağız. Bu araştırma dizisinin gerçeklerin aydınlatılmasına ve 5 yıl önceki Türkiye’ye kıyasla şimdiki Türkiye’nin kapsamlı bir resminin çizilmesine katkıda bulunacağını umuyoruz.

    Dr. Mustafa Al-Wahaib 
    Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi

    1. Giriş 

    Türkiye, 2015-2020 yılları arasında meydana gelen köklü iç ve dış değişimleri doğrultusunda dış politika öncelik ve ilkelerinde göreceli bir dönüşüm yaşıyor.

    İçeride: 2016 yılında yaşanan başarısız darbe girişimi ve 2017 yılındaki parlamenter sistemden ‘Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçiş, Türk dış politikasının mevcut seyrini belirlemede önemli bir rol oynamıştır.

    Dışarıda: Türkiye, Suriye, Irak ve Libya’daki istikrarsız bölgesel ortamın yanı sıra, enerji kaynakları üzerindeki çatışma; Doğu Akdeniz’de sınırların yeniden çizilmesine ve Türkiye’nin uluslararası arenaya yönelik askeri müdahalelerle meşgul olmasına yol açtı. Tüm bunlar, başta Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Türk dış politikasının birçok tarafla ilişkilerini değiştirmesine yol açmıştır. 

    Türkiye’nin ‘Arap Baharı’ olarak nitelendiren süreçle ilgili tutumu ve Körfez krizinde Katar’ın yanında yer alması, Suudi Arabistan gibi stratejik ve büyük ekonomik çıkar ve ilişkilere sahip olduğu bazı Körfez ülkeleriyle ilişkilerinde stratejik kayıplara sebep olmuştur.  

    Bu çalışmada, Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası güçlere yönelik dış ilişkilerinin seyrini ve bağlamlarını inceliyor; 2015’ten bu yana yaşanan olayları ve değişimler doğrultusunda yaşanan gelişmeleri detaylandırıyoruz.

    Çalışmanın sonuna eklediğimiz kısımda; Türkiye’nin bazı ülkelerle arasındaki ilişkilerde değişiklik olmadığı görülüyor. Bu kısmı, Türkiye’nin söz konusu ülkelerle ilişkilerinin önemine binaen eklemeyi gerekli gördük. 

    Türk dış politikasını etkileyen temel faktörler

    Geleneksel olarak bir ülkenin dış politikası, bir araç olarak sözde “girdiler ve çıktılar” belirlenerek analiz edilebilir. Her ülke, dış politikasını ‘değişmezlerini’ oluşturan ve çok uzun bir süre boyunca devam eden belirli bir dizi ilke, deneyim ve gelenek çerçevesinde yapılandırır. İçsel ve küresel değişkenlerle bağlantılı olarak gelişen “değişen koşullar” diyebileceğimiz başka ilkeler dizisi de vardır.

    Bu bağlamda, Türk dış politikası Mustafa Kemal Atatürk tarafından modern Türk devletinin ortaya çıkmasıyla birlikte kurulmuş ve aşağıdaki faktörlere göre oluşturulmuştur:

    1. Hakim olan siyasi elitlerin ideolojisi (Kemalizm):

    Modern Türk devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türk dış politikasının gidişatını belirleyen ideolojik çerçeveyi ortaya koymuştur. Türk hükümetlerinin yönelimleri ne olursa olsun, Kemalist ilkelere uygun ilke ve politikalar, dış politikayı belirler. Söz konusu ilkeler ise şu şekildedir: 

    -Laiklik:

    Atatürk, laikliği modernleşmenin gerekli bir bileşeni olarak görür ve onun laiklik anlayışı sadece siyasi hayatı değil, tüm sosyal ve kültürel hayatı kapsar. Atatürk’ün formüle ettiği laiklik ilkesine göre, devlet geçmiş dönemlerde olduğu gibi iç ve dış politikalarını dini temele göre inşa edemez ve uygulayamaz.

    -Milliyetçilik:

    Atatürk’e göre millet; geçmişte bir arada yaşamış, bir arada yaşayan, gelecekte de bir arada yaşama inancında ve kararında olan, aynı vatana sahip, aralarında dil, kültür ve duygu birliği olan insanlar topluluğudur. Ona göre, bu ortaklığı sürdüren insanlar ‘millet’ olmayı hak eden insanlardır. Atatürk, Türk milletinin şekillenmesinde etkili olan faktörleri ise şöyle sıralamaktadır:

    *Siyasi birliktelik

    *Dil

    *Köken

    *Soy 

    *Tarih

    -Cumhuriyetçilik:

    Cumhuriyet, Atatürk’ün temel ilkesi ve temel değeridir. Çünkü cumhuriyet, ona göre bir devletin ve yönetimin biçimini temsil eder. Vazgeçilemezdir ve yeni Türk devletinin temelidir. Bu nedenle 1924 yılından itibaren Türkiye’de yazılan tüm anayasalarda cumhuriyet ilkesi korunmuştur. Atatürk,  “Demokrasinin tam ve en belirgin şekli cumhuriyettir. Türk milletinin karakter ve adetlerine en uygun olan idaredir” ifadesini kullanmıştır.

    2. Tarih faktörü: Türk dış politikası, üç kıtaya (Asya, Afrika ve Avrupa) yayılan coğrafi bölgelere hükmeden Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi olarak, tarihi ve kültürel bir bağlama dayanmaktadır. Osmanlı Devleti, yönettiği toplumları bazı kültür, gelenek ve görenekler açısından büyük ölçüde etkilemeyi başarmıştır.

    İslam ülkeleri ve Arap ülkeleri bağlamında, Osmanlı’nın dört asır boyunca İslam hilafetinin merkezi olması, İslam ve Arap ülkeleriyle ortak tarihi ilişkilerini canlandırarak Türkiye’nin bölgesel rolünü harekete geçirmesine katkıda bulunmuştur. Bu kültürel miras Adnan Menderes dönemi müstesna Turgut Özal dönemine kadar Türkiye’nin dış politikasında öne çıkmasa da AK Parti döneminde dış politikaya  yansımaktadır.

    3. Jeopolitik ve jeostratejik konum: 

    Türkiye’nin, Avrupa, Asya ve Orta Doğu’yu birbirine bağlayan kara köprüsü şeklindeki stratejik jeopolitik konumu ülkenin dış politikasını belirlemede önemli bir unsuru teşkil etmektedir. Bu stratejik konumu Türkiye’yi bir Balkan, Akdeniz, Kafkas, Orta Doğu ve Avrupa ülkesi haline getirmektedir. Türkiye’nin coğrafi konumu, eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın dediği gibi “ulusal güvenlik sendromu” yaratmıştır. 

    Aynı zamanda bu durum, Türkiye’nin yakın ve uzak uluslararası gelişmelere daha fazla maruz kalmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle Türkiye, uluslararası ve bölgesel siyasi dengedeki değişikliklere karşı çok hassas bir durumdadır.

    Bu bağlamda yakın geçmişte, Türkiye’nin yakın bölgesinde cereyan eden olaylar; Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Avrupa’nın sürekli gelişmesi, Balkanlardaki Bosna-Hersek ve Kosova krizleri ve Kafkasya’da Dağlık Karabağ, Çeçenya ve Abhazya ile ilgili çekişmelerin tamamı Ankara’nın dış güvenlik politikalarını etkilemiştir. 1990-1991 Körfez Savaşı’ndan sonra Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması olasılığı güvenlik endişelerini artırmıştır.. 

    Ortadoğu’nun bir parçası olan Türkiye, bölgedeki istikrarsızlıktan büyük ölçüde etkilenmektedir ve bölgede istikrarı bozan herhangi bir gelişme, Türkiye için güvenlik sorunlarına neden olabilir. Böylece, birinci ve ikinci Körfez savaşları, Arap-İsrail savaşları ve son olarak da Arap Baharı devrimlerinden sonraki güvenlik boşluğunun yol açtığı güvensizlik; Türkiye üzerindeki etkisini daha da ağırlaştırdı.

    2.1. Türk dış politikasının değişmezleri 

    Dış politikada değişmezler, devletin dış politikasını etkileyen ve ondan etkilenen, kolay kolay veya aniden değiştirilemeyecek, göz ardı edilemeyecek unsurlardır. Dış politikadaki değişmezler, devletin bölgesel ve küresel meselelere yönelimini ifade eder. Türk dış politikasının değişmezleri şu şekilde sıralandırılabilir:

    NATO üyeliği: Dünyanın en büyük askeri bloğuna (NATO) üyeliğini sürdürmek.

    Avrupa’ya bağlılık: Türkiye, Avrupa Konseyi ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı dahil hemen hemen tüm Avrupa kurumlarının kurucu üyesidir.

    Amerika Birleşik Devletleri ile Stratejik Ortaklık: Türk dış politikasının pusulası, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nin yönü ile tutarlı olmuştur.

    Orta Asya ve Kafkasya’ya Uzanma: Orta Asya ve Kafkasya bölgesindeki Türk Cumhuriyetleri,  (Özbekistan, Azerbaycan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan) Türkiye ile arasındaki dilsel ve etnik bağlar nedeniyle dış politikanın değişmezlerinden biri haline gelmiştir. 

    Karadeniz’in güvenliği: Rusya ile ilişkiler ve Karadeniz’in güvenliği stratejik bir eksen oluşturmaktadır.

    2-2. Türk dış politikasındaki değişkenler

    Dış politikadaki değişim, mütevazi ve tekrar eden değişimi değil, daha geniş bir göreli değişimi içeren bir fenomen olarak tanımlanır. Devletin temel eğilimlerini, dış politikanın yeniden yapılandırılmasını veya bürokratik devlet kurumlarını ve toplumu (sistem demokratik ise) bu değişikliği yapmaya ikna etmeyi gerektiren değişiklik radikal bir değişikliktir ve bu tür radikal değişiklikler tekrarlanmaz.

    Bir önceki noktada, hükümetlerin ve zamanın değişmesiyle değişmeyen Türk dış politikasındaki temel faktörleri ve değişmezleri incelemiştik. Burada ise Türk dış politikasının çıkarları içinde değişime uğrayabilen en önemli meseleleri inceleyeceğiz. Bu meseleler; Balkanlar ve Ortadoğu olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Türkiye’nin bu bölge ülkeleriyle olan politikaları, bölgesel ve uluslararası siyasi değişimlere, bu ülkelerin yaşadığı olaylara ve bunlardan çıkan sonuçlara göre değişmektedir.

    2-2-1. Orta Doğu

    Türkiye’nin Orta Doğu ülkelerine yönelik politikası, zaman dilimlerinin ve Türk hükümetlerinin değişmesine bağlı olarak değişkenlik göstermiştir. 1950’lerde tek parti döneminde Arap ülkeleriyle ilişkileri durgun olan Türkiye, Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar olan süreçte kısmi değişikliklere tanık oldu. AK Parti’nin iktidara gelmesi, Arap ülkeleri ve İran gibi bölge ülkeleriyle büyük bir yakınlaşmayı ortaya çıkardı. Türkiye, bölgedeki çok sayıda ülke ile dış ticaret hacmini genişletti.

    2-2-2. Rusya ve Balkanlar

    Türkiye’nin Rusya ve Balkan ülkelerine yönelik politikası, uluslararası olaylarla birlikte değişim göstermiştir. Türk-Rus ilişkilerinin genel atmosferinde her zaman ‘düşmanlık’ hakim olmuştur. Soğuk Savaş sürecinde, Türkiye’nin Batı Bloğunun yanında yer alması, Orta Doğu ve Asya’daki Sovyet yayılmacılığına karşı koymak için NATO’ya üye olmasıyla iki ülke arasındaki mücadele artmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında ve 1990’larda, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkiler Türk dış politikasının önemli bir kısmını oluşturmaya başlamıştır. Özellikle Rus gazının Türkiye’ye ihraç edilmesine yönelik boru hattı projeleri bu ilişkilerin başlangıç noktasını oluşturmuştur. AK Parti iktidarının başladığı 2002’den bu yana iki ülke arasındaki ticaret hacminin değeri de artmıştır.

    Balkan ülkelerine gelince, Soğuk Savaş döneminde Türkiye, Batı Bloğu için ileri bir üs olarak Balkan ülkelerine büyük önem vermiş ve stratejik öneminden büyük ölçüde yararlanmıştır. Türkiye’nin Balkan ülkelerine verdiği önem, zaman zaman siyasi etkilerden kaynaklanan dalgalanmalara da maruz kalmıştır. 

    Balkanlar bölgesi, Bosna savaşı sırasında Türkiye’nin önceliklerinden biri haline gelmiş; daha sonra ise Sovyetler Birliği’nin dağılması, Bosna savaşının sona ermesi, bölgede istikrarın yeniden sağlanması ve Ortadoğu’da güvenlik tehditlerinin doğması ile bu öncelik dış politikada gerilerde kalmıştır.

    2-3. Türk Dış Politikasının Stratejileri

    Türk dış politikası, aşağıda kısaca özetlediğimiz üç ana stratejiye dayanmaktadır:

    2-3-1. Birinci strateji: Yurtta sulh, cihanda sulh

    Türkiye, dış politikasında, devletin kuruluşundan günümüze kadar “Yurtta sulh, cihanda sulh” stratejisi izlemiştir. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk tarafından belirlenen bu strateji, Türk dış politikasının en önemli değişmezlerinden biridir.

    Türkiye, dış ilişkilerde barışçıl yöntemlere başvurmak anlamına gelen bu stratejiyi uluslararası hukuk ilkelerine saygı duyarak izlemiştir. Türkiye bağımsızlığını ve kendisini o dönem meydana gelen savaşlardan korumak için kuruluşunun başlangıcında bu stratejiyi benimsemiştir.

    Türkiye, şu sebeplerden dolayı “Yurtta sulh cihanda sulh” stratejisini benimsemiştir: 

    • Bağımsızlığını korumak,
    • Devleti Avrupa’daki büyük güçler arasında sürmekte olan savaşlardan muhafaza etmek, 
    • Yenilgi halinde, devleti savaşta galip gelen ülkelerden birinin mandası haline gelmekten korumak.

    2-3-2. İkinci strateji: ‘Sıfır Sorun’ Stratejisi

    Eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından “bölge ülkeleriyle dostane ilişkiler kurmak” anlamına gelen “sıfır sorun” stratejisi birkaç temel ilkeye dayanmaktadır:

    Güvenlik ve özgürlük arasındaki denge (Devletin ulusal güvenliğine zarar vermemek için ifade özgürlüğünün ve demokrasinin belirli yasalara tabi olması), komşularla sorunların olmaması (Suriye ve Kıbrıs sorunlarının sona ermesi, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi gibi), çok boyutlu bir dış politika (yani tek bir uluslararası tarafa bağlı kalmamak, burada kastedilen Batı Bloğudur. Türkiye’nin çıkarlarını garanti altına alacak ve dengeyi sağlayacak şekilde Doğu’ya da açılım yapılması), aktif bölgesel politika (bölge ülkelerinin ilişkilerini güçlendirerek bölgedeki Türk rolünü canlandırması), yeni bir diplomatik tarz (dış politika gündemine hakim olan kronik farklılıkları terk ederek enerjisini uluslararası ilişkilerde harcamayı esas alması).

    Bu strateji üzerinde çalışmalar 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara gelmesiyle başlamış ve Türkiye bu stratejiye dayalı olarak çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bunlardan en önemlileri şunlardır:

    • Kıbrıs sorununu çözme girişimi
    • Suriye ile yapılan askeri operasyonların sona ermesi 
    • Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi
    • Asya, Latin Amerika ve Afrika gibi gelişmekte olan uluslararası bölgelerle ilişkilerin güçlendirilmesi.

    Türkiye, 2015 yılına kadar diğer ülkelerde sıfır sorun ve müdahale etmeme stratejisini sürdürdü. Bu strateji “yumuşak güç” kullanımını destekliyordu.

    2-3-3. Üçüncü strateji: Mavi Vatan Stratejisi 

    ‘Mavi Vatan’ Doktrini’nin kökeni, Türk Amiral Cem Gürdeniz tarafından 2006 yılında hazırlanan bir plana dayanmaktadır. Bu doktrin, Bahçeşehir Üniversitesi Deniz ve Stratejik Araştırmalar Başkanı Emekli Amiral Prof. Dr. Cihat Yaycı tarafından belirginleştirilmiştir. Türkiye’nin iddialı bir diplomasi, askeri araçlar, enerji ve diğer ekonomik kaynaklara erişim yoluyla Akdeniz, Ege ve Karadeniz’deki nüfuzunu ve genişlemesini vurgulayan doktrin, “sert güç” stratejisini temsil etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin bağımsızlığını dış politikanın her alanında savunmak ve çevresine nüfuz etme çabaları bağlamında 2015 yılında Mavi Vatan Doktrini’ni ulusal bir “ileri savunma” stratejisi olarak benimsedi. Mavi Vatan doktrini kapsamında Türkiye deniz silahlarını önemli ölçüde geliştirdi. Bu konunun detaylarına “Türkiye’de son 5 yılda yaşanan gelişmeler, Savunma Sanayi: 2015-2020” dosyasından ulaşabilirsiniz.

    Türkiye şu anda, Mavi Vatan vizyonunu uygulamak için askeri güç kullanmaya daha istekli görünüyor. Bunu; Doğu Akdeniz’de petrol arama güvenliğini sağlamak için askeri fırkateynlerini konuşlandırması, Libya’ya askeri müdahalede bulunması ve Azerbaycan ve Katar gibi müttefiklerini kendi güçleriyle desteklemesinden anlamak mümkün.

    3. Türk-Rus ilişkileri

    Türk dış politikasındaki değişmezlere ve değişkenlere göre bakıldığında, Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri “değişken” olarak sınıflandırılmakta ve iki ülke arasındaki ilişkilerde her zaman çatışma ve düşmanlığın hakim olduğu görülmektedir. Tarihi açıdan incelendiğinde; Osmanlı Devleti, asırlardır İstanbul ve Çanakkale boğazlarını kontrol etme arzusu taşıyan Rus İmparatorluğu’na karşı 12 savaş vermiştir. Tablo-1 bu savaşları göstermektedir:

    Tablo-1: Türkiye ile Rusya arasındaki savaşların özeti

    SıralamaTarihSavaşın sonucu
    1.Osmanlı-Rus Savaşı1568-1570Rusya kazandı
    2.Osmanlı-Rus Savaşı1676-1681
    3.Osmanlı-Rus Savaşı1686-1700Rusya, Osmanlı topraklarının bir kısmını işgal etti
    4.Prut Savaşı1710-1711Osmanlı Devleti kazandı, kaybettiği toprakları geri aldı
    5.Osmanlı-Rus-Avusturya Savaşı1735-1739Osmanlı Devleti, Belgrad Sözleşmesi ile Belgrad ve Sırbistan topraklarının bir kısmını ele geçirdi
    6.Osmanlı-Rus Savaşı1768-1774Rusya’nın zaferiyle sonuçlandı, Kırım topraklarının bir kısmı Rus hakimiyeti altına girdi
    7.Osmanlı-Rus Savaşı1787-1792Rusya kazandı, Osmanlı Kırım’ı Rus toprağı olarak tanıdı
    8.Osmanlı-Rus Savaşı1806-1812Rusya, Besarabya kentini topraklarına kattı
    9.Osmanlı-Rus Savaşı1828-1829Rusya, Tuna Prensliği’ni işgal etti ve Yunanistan Osmanlı’dan bağımsızlığını ilan etti
    10.Kırım Savaşı1853-1856Osmanlı, İngiliz ve Fransızların zaferiyle sonuçlandı. Rusya Moldova’yı terk etti ve kanunen Osmanlı’nın Tuna Prenslikleri üzerindeki egemenliğini tanıdı
    11.Osmanlı-Rus Savaşı(93 Harbi)1877-1878Rusya ve müttefiklerinin zaferiyle sonuçlandı. Romanya, Sırbistan, Karadağ ve Bulgaristan Osmanlı Devleti’nden fiili olarak bağımsızlığını ilan etti
    12.Birinci Dünya Savaşı1914-1918Almanya ve Osmanlıların Ruslara karşı zaferiyle sonuçlandı. Rusya’nın işgal ettiği toprakları Osmanlı Devleti’ne iade etmesini içeren Kars Anlaşması imzalandı

    Birçok meselede ülkenin çıkarları çatışmaya devam etti. Burada, özellikle Rusya’nın Suriye, Ermenistan, Gürcistan, Abhazya, Güney Osetya’nın ayrılıkçı bölgeleri, Kırım ve son olarak Türkiye’yi askeri  kuşatma korkusu yaşattığı Libya’daki yayılmacılığını içeren 2015-2020 dönemine odaklanıyoruz.

    Türkiye’de AK Parti iktidarı” döneminde iki ülke arasındaki ilişkilerin uyumlu seyretmesinin arkasındaki itici güç ekonomik ilişkiler olmuştur. Rusya, Türkiye’nin en önemli ticaret ortaklarından biridir ve iki ülke arasındaki ticaret hacmi 2019’da 26 milyar doları bulmuştur. Türkiye’nin Rusya’ya ihracat değeri 3.854 milyar dolar, Rusya’dan ithalatının değeri ise 22.454 milyar dolardır. Rusya’dan yapılan en önemli ithalat maddelerinin başında enerji kaynakları gelmektedir. Akkuyu Nükleer Santrali, TürkAkım doğalgaz boru hattı ve Mavi Akım hattı gibi enerji projeleri iki ülke ilişkilerinin sağlam zeminini oluşturmaktadır. Türkiye ile Rusya arasında turizm sektörü de önemli iş birliği alanlarından biridir. Nitekim, 2019 yılında 7 milyondan fazla Rus turist Türkiye’yi ziyaret etmiştir.

    3-1. Karadeniz’in Güvenliği

    Deniz güvenliği, Türk dış politikasının öncelikleri arasındaki değişmezlerdendir. Rusya ve Türkiye, Karadeniz’deki nüfuz alanlarını artırmak için sürekli rekabet halindedir.

    Tarihi olarak: Rusya, sıcak denizlere ulaşmak ve İstanbul ile Çanakkale boğazlarını kontrol etmek için asırlardır çabaladı. Bu amaca ulaşmak için daha önce Osmanlı Devleti’ne karşı on iki savaşa katılmıştır (Tablo-1). Ancak boğazları kontrol etme hayaline ulaşamamıştır.

    Aksine, Türkiye ve diğer ülkelerle gemilerin boğazlardan geçişini düzenleyen uluslararası anlaşmalar yapmakla yetinmiştir. 1936’da İsviçre’de imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, gemilerin geçişini düzenleyen son anlaşmaydı. Anlaşma (Türkiye, Sovyetler Birliği, Birleşik Krallık, Japonya, Bulgaristan, Fransa, Yunanistan, Romanya, eski Yugoslavya) tarafından imzalanmıştır ve anlaşmanın en önemli hükümleri şunlardır: 

    • İstanbul ve Çanakkale boğazlarının tam kontrolünün Türkiye’ye verilmesi
    • Askeri gemilerin geçişinin düzenlenmesi
    • Barış zamanında ticaret gemilerinin boğazlarda bayrak ve yükü ne olursa olsun tam dolaşım ve seyrüsefer serbestisinin sağlanması
    • Anlaşma ile Türk ordusunun boğazın yakınında yeniden silahlandırılmasına imkan verilmesi
    • Türkiye’nin savaş zamanlarında veya saldırı tehdidi altındayken boğazı yabancı savaş gemilerine kapatma hakkının teyidi
    • Türkiye’ye kendisi ile savaş halindeki ülkelere ait ticari gemilerin transit geçişini reddetme hakkı verilmesi
    • Karadeniz’e kıyısı olmayan ve askeri gemi göndermek isteyen ülkelerin hareket saatinden 8 gün önce Türkiye’ye haber vermesi
    • Toplam ağırlığı 15 bin ton olan dokuzdan fazla yabancı savaş gemisinin aynı anda Boğazlardan geçememesi
    • Karadeniz ülkelerinin savaş gemilerinin açık kargo ile geçmelerine izin verilmesi ve koruma gemilerinin sayısının iki muhribi geçmemesi.

    Rusya, en fazla ticari gemi ve denizaltına sahip ülke olduğu için, anlaşmadan en çok yararlanan Sovyetler Birliği varisi olarak kabul ediliyor. Türkiye, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhak etmesine karşı çıktı. Çünkü bu hamle, Rusya’nın deniz kapasitesini ve alanını genişletmesine neden olduğu gibi, stratejik dengeyi kendi lehine çevirmesine yol açtı. Kırım’ın işgalinden sonra, Rusya’nın kıyı şeridi 475 kilometreden bin 200 kilometreye çıktı. Bir başka deyişle; toplam deniz kıyısının yaklaşık yüzde 25’i kadar genişlemiş oldu. Bu, kabaca Türkiye’nin Karadeniz’deki kıyı şeridinin uzunluğu kadardır. Türkiye’nin toplam kıyı şeridinin yaklaşık yüzde 35’ini oluşturan Karadeniz kıyısı bin 785 kilometredir. Rusya, Kırım’daki askeri varlığıyla coğrafi olarak Türkiye kıyılarına daha yakın hale geldi. Rusya’nın ilhakı, Türkiye’nin tarihi olarak kendisi ile yakın bağları olan Kırım Türk Tatarları hakkındaki endişelerini de artırdı. Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesine kayıtsız kalmayan Türkiye, Karadeniz kıyısına askeri yığınak yaparak karşılık verdi ve NATO’yu denizde konuşlanmaya teşvik etti. Rusya’nın Kırım’ı işgali, Ukrayna ile yaşanan siyasi kriz ve Türkiye’nin Ukrayna’nın yanında yer alması gibi gelişmeler, her iki ülke için de stratejik sonuçlar doğurdu.

    3-2. Dağlık Karabağ anlaşmazlığı

    Türk dış politikasında Azerbaycan ile ilişkiler, değişmezler arasında sınıflandırılmaktadır. Bu nedenle Türkiye, Dağlık Karabağ meselesinde Azerbaycan’ı her alanda desteklemiştir.

    Dağlık Karabağ meselesinde Rusya Ermenistan’ı, Türkiye ise Azerbaycan’ı destekliyor. Moskova’nın Ermenistan ile savunma anlaşması bulunurken, Türkiye’nin ise Azerbaycan ile stratejik ortaklığı ve karşılıklı destek anlaşması var. Çünkü Türkiye’nin Azerbaycan ile ilişkisi Türk dış politikasının değişmezlerinden biri. Nisan 2016’da Dağlık Karabağ, 1994 yılında Ermenistan ve Azerbaycan’ın ateşkes imzalamasından bu yana en şiddetli günlere tanık oldu. 2016 yılındaki askeri operasyonlarda, Azerbaycan ordusu karada küçük kazanımlar elde etti ve bu askeri operasyonlarda her iki ülke için de büyük kayıplar yaşandı. Askeri tırmanış dönemi, Rusya ile Türkiye arasında da söz düellosuna tanık oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’yı Ermenilerin yanında yer aldıkları için eleştirirken, bu tırmanışa bir de Türkiye’nin Rus Su-24 uçağını düşürmesi eklendi ve iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerildi.

    Tarihi olarak: Rusya, Azerbaycan’a karşı tüm anlaşmazlıklarında Ermenistan’ı destekledi. Ancak 2020 yılında iki taraf arasında yaşanan son savaşta, mesele başka bir hal aldı. Ermenistan’da 2018 devrimi sonrası Rus karşıtı bir hükümetin göreve gelmesi nedeniyle, Rusya; Ermenistan’a yeterli desteği sağlamadı. Türkiye ise Azerbaycan hükümetini askeri danışmanlar ve silahlarla desteklerken, siyasi desteğini de esirgemedi. Azerbaycan hükümetinin işgal altındaki birçok bölgeyi yeniden ele geçirmesi bu şekilde mümkün olmuştu.

    3-3. Suriye savaşı

    Türk dış politikasının etkili unsurlarından biri olan coğrafi faktöre istinaden, Suriye; iç istikrarsızlık ve farklı askeri grupların yayılması nedeniyle Türkiye için tehdit kaynağı haline gelmiştir. Bu bağlamda, Suriye meselesi, Türk dış politika öncelikleri arasında büyük bir yer edinmiştir. 

    Suriye’deki Rus-Türk müdahalesinin ilişkileri yeniden şekillendirmede önemli bir rolü vardı, çünkü Suriye iç savaşı Rusya ve Türkiye’yi 2012-2016 döneminde bir çatışma haline getirmişti. Türkiye, Suriye rejimini devirmek amacıyla Suriye muhalefetini desteklerken Rusya, Suriye rejimini askeri olarak desteklemek için güçlerini Eylül 2015’te Suriye’ye yerleştirdi. Rus Hava Kuvvetleri, rejim güçlerinin savaşın gidişatını değiştirmesine ve ülke topraklarının büyük bir bölümünü muhalefetten geri almasına yardımcı oldu. İki ülke arasındaki ilişkiler, Suriye meselesinde çıkarların çatışması nedeniyle büyük ölçüde gerildi.  

    2015 yılında Türkiye, Suriye-Türkiye sınırında bir Rus Sukhoi uçağını düşürmüş ve iki ülke arasındaki ilişkiler daha da gerilmişti. Aynı yıl iki ülke arasında uçağı düşürme krizi aşılmış ve Suriye dosyasında “Astana, Soçi” gibi siyasi anlaşmalar ortaya atılarak iki ülke arasında koordinasyon yeniden sağlanmıştı.

    3-4. Ekonomik ilişkiler

    Rusya; ticaret, altyapı, ulaşım, enerji, tarım ve turizm sektörlerinde Türkiye’nin Almanya’dan sonra en büyük ikinci ekonomik ortağı konumunda. 

    2016 yılında Rusya, Türkiye’ye çeşitli ekonomik yaptırımlar uyguladı ve bu da 2015’de 23,9 milyar dolar olan iki ülke arasındaki ticaretin, 2016’da 16,8 milyar dolara düşmesine yol açtı.

    En büyük durgunluğu turizm, ardından da gayrimenkul sektörü yaşadı. İki sektördeki durgunluğun Türkiye’ye zararı 10 milyar dolar gibi bir rakamdı. Bu da gayri safi yurtiçi hasılasının yüzde 1’inden daha fazlasına tekabül ediyor. 

    Bu arada, iki ülke arasındaki toplam ticaretin büyük bölümünü oluşturan Rus gaz ihracatı kısıtlama olmaksızın devam etti.

    Rusya, 2016 yılının sonuna doğru, uçağın düşürülmesinin ardından Türkiye’ye uyguladığı ekonomik yaptırımların çoğunu kaldırdı ve iki ülke arasındaki ticaret 2018’in ilk yarısında yıllık yüzde 37 artarak 13,3 milyar dolara ulaştı. Türkiye’nin Rusya’ya ihracatı yüzde 47, Rusya’dan yaptığı ithalat ise yüzde 36 arttı. TürkAkımı hattı projesi yeniden devreye alındı ​​ve elektrik üretmek için Akkuyu nükleer santrali inşasına devam edildi.

    Ekonomik ilişkilerin düzenlenmesi için ortak bir fon kuruldu. Bu fonun amacı dolar yerine yerel para birimleri üzerinden ticaret alışverişini teşvik etmekti.

    Türkiye, Rusya’ya ait silah şirketi Almaz Central Design Bureau ile 29 Aralık 2017’de iki adet S-400 füzesi tedariki için bir sözleşme imzalayarak Rusya ile savunma alanındaki iş birliğini güçlendirdi. Bu adım Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri tarafından reddedildi.

    4. Türkiye-ABD ilişkileri

    Geçtiğimiz yıllar boyunca -bu çalışma yazılıncaya kadar- Türkiye-ABD ilişkileri stratejik’ olarak nitelendirilmiş ve iki ülke arasındaki ilişkiler, Türk dış ilişkilerinin değişmezleri arasındadır. Ancak son dönemde özellikle de 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yaşanan bazı anlaşmazlıklar nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkilere gerginlik hakim olmuştur. Dolayısıyla NATO üyesi iki ülkenin klasik ilişkileri, şekilsel dahi olsa değişmiş ve bu klasik tarzdan uzaklaşmıştır.  

    İki ülke arasında yaşanan anlaşmazlıklar arasında öne çıkan dosyaları şu şekilde sıralayabiliriz:

    4-1. Birinci konu: Rahip Bronson’ın tutuklanması

    Yaklaşık yirmi yıldır Türkiye’de yaşayan ve İzmir’de bir kilisede görev yapan ABD’li papaz Andrew Bronson’ın Türk makamlarınca Ekim 2016’da tutuklanmasıyla iki ülke arasındaki gerginlik tırmandı. Rahip Bronson, casusluk, FETÖ ve PKK ile bağlantılı olmakla suçlanıyordu. ABD rahibin tutuklanmasına Türk hükümetindeki iki bakana yaptırım uygulayarak yanıt verdi.

    Ağustos 2018’de, rahibin serbest bırakılması için iki ülke arasında yürütülen diplomatik temasların ardından Trump, Türk hükümetinin uluslararası serbest piyasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Türk alüminyum ve çelik ithalatını reddettiğine ilişkin yeni bir ekonomi politikası açıkladı.

    Türk polisinin, Amerikan konsolosluğunda çalışan Amerikan ve Türk vatandaşlarını FETÖ ile bağlantıları nedeniyle tutuklamasının ardından Türkiye ile ABD arasındaki güvensizlik belirtileri doruğa ulaştı. Ekim 2018’de serbest bırakılan Bronson, ABD’ye iade edilmiş, bunun sonucunda iki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasına neden olan Türkiye’ye yönelik yaptırımlar kısmen kaldırılmıştı.

    4-2. İkinci konu: Gülen’in İadesi Talebi

    Fethullah Gülen 1999’dan beri ABD’de yaşıyor ve Gülen ve grubu 2016 askeri darbesinin ilk şüphelileri olarak kabul ediliyor. Darbe girişiminden bir süre sonra Türk hükümeti darbe girişimini Fethullah Gülen ve hareketinin organize ettiğini ifade ederek ABD’den iadesini talep etti. ABD, Türkiye’nin talebini defalarca reddetti, bu da iki ülke arasındaki gerilimi daha da artırdı.

    4-3. Üçüncü konu: S-400 krizi

    ABD, Türkiye’nin Amerikan “Patriot” hava savunma füze sistemleri satın alma anlaşmasına yönelik taleplerini reddederek, Türkiye’yi S-400 hava savunma füze sistemleri elde etmek amacıyla Rusya’ya yönelmeye sevk etti.

    ABD, Türkiye’nin S-400’ü satın almasına, füze sisteminin NATO savunma sistemleriyle birlikte çalışamayacağı ve NATO’nun savunmasında bir zayıflık yaratacağı için karşı çıkmaktadır. Ayrıca ABD, S-400’ün yeni nesil F-35 savaş uçakları hakkında bilgi toplayabileceğine dair endişeleri olduğunu belirtti. Türkiye ise füze sisteminin hava sahasını korumak için gerekli olduğu yanıtını verdi.

    ABD, S-400 anlaşmasını tamamlamasına cevaben Türkiye’nin F-35 üretimine katılmasını ve Türkiye’ye F-35 satılmasını durdurma kararı aldı ve Türkiye’ye ekonomik yaptırım uygulama tehdidinde bulundu.

    4-4. Dördüncü dosya: YPG VE SDG’ye ABD desteği

    ABD, Türkiye’nin, ABD ve Avrupa Birliği tarafından terörist olarak tanımlanan PKK ile yakın bağları olan Suriye’deki YPG militanlarını destekliyor. Türkiye, ABD’nin DEAŞ’la savaşma gerekçesiyle YPG milislerine verdiği desteği sürekli olarak kınıyor. Türkiye, ABD’nin YPG ile ortaklık yaparak,  Ankara’nın ulusal güvenlik endişelerini önemsemediğini  iddia ediyor. 

    Türk birliklerinin 2018 yılında Suriye’nin kuzeybatısındaki Afrin’de, 2019’da ise kuzeydoğu Suriye’nin Cerablus ve Rasulayn kentlerindeki SDG birliklerine yönelik gerçekleştirdiği askeri operasyonların ardından ABD ile Türkiye arasındaki gerilim doruğa ulaştı.

    Öte yandan Türkiye, sınır üzerinde 480 kilometre uzunluğunda ve 32 kilometre derinliğinde bir koridor oluşturmak üzere düzenlediği operasyona, ulusal güvenliğini korumak istediğini gerekçe gösteriyor. Yaklaşık 3.6 milyon Suriyeli mülteciyi güvenli bölgeye yerleştirmeyi ve topraklarını hedef alan bir terör güvenlik kemerinin oluşmasını engellemek istediğini belirtiyor.

    ABD, Türk güçlerinin YPG’ye karşı operasyon düzenlemesini reddetmiş ve bu görüşünü, operasyonun “DEAŞ’a karşı verilen savaşa yoğunlaşmasını engelleyerek, dikkatleri dağıttığı” şeklinde gerekçelendirmiştir. 

    4-5. ABD’nin Türk-Rus anlaşmazlıklarına yönelik bakış açısı

    Türkiye ve Rusya, Suriye, Libya ve Azerbaycan’daki Dağlık Karabağ gibi askeri çatışmaların hakim olduğu birçok bölgede çıkar mücadelesi içinde  yer alıyor.

    ِABD’nin Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya geldiği meselelere ilişkin vizyonlarıyla ilgili farklı görüşler var.

    ABD’de bazı kesimler Türkiye’yi NATO müttefiki olarak görüyor, Rusya’nın Orta Doğu’daki varlığına karşı bir denge unsuru olarak tanımlıyor ve bocalayan ABD-Türkiye ilişkilerini canlandırmak için Rusya’ya karşı ortak muhalefetin temel aktörü olabileceğine inanma eğiliminde. 

    ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Suriye Özel Temsilcisi ve Uluslararası DEAŞ ile Mücadele Koalisyonu Özel Temsilcisi olarak görev yapan eski ABD Büyükelçisi James Jeffrey’in 2020’de Türkiye ile Suriye arasındaki çatışmaların ardından yaptığı açıklamalar bu vizyonu doğrular nitelikte. Jeffrey, Türkiye’nin İdlib’deki rolünü överek, Türkiye’nin Suriye’deki askeri misyonuna ABD veya NATO’dan maddi destek sağlama olasılığından bahsetmişti. Bu Türkiye’nin Rusya’ya karşı bir karşı ağırlığı temsil ettiği şeklinde açıklanabilir. Bu açıdan, Rusya ile Türkiye arasındaki rekabet iki ülke arasındaki koordinasyonu güçlendirdi. Bunun neticesinde, Türk-Rus ilişkileri daha güçlü hale geldi. Bu da Türkiye’yi nispeten batı cephesinden uzaklaştırdı.

    5. Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri

    Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkisi organik bir ilişkidir ve karşılıklı kazanmaya dayalıdır. İki taraf da kendi ulusal güvenlikleriyle ilgili birçok konuyu paylaşmaktadır. Türkiye, birçok Avrupa kurumunun üyesi olduğu için Avrupa Birliği ile olan ilişkisini dış politikadaki en önemli konulardan biri olarak görmektedir. AB ile ilişkiler, son zamanlarda iki taraf arasında çıkan anlaşmazlığa rağmen Türk dış politikasının değişmezlerinden biridir.

    Fransa Başbakanı Emmanuel Macron, Eylül 2017’de Atina’ya yaptığı ziyarette Yunan Kathimerini gazetesine verdiği röportajda,  “Türkiye, gerçekten de son aylarda Avrupa Birliği’nden uzaklaşmış ve endişe verici derecede ileri gitmiş olabilir. Ancak başta göç sıkıntısı ve terör tehdidi olmak üzere bugün karşı karşıya olduğumuz birçok krizde hayati bir ortağımız olmasından dolayı ilişkilerin kopmasına karşıyım” ifadelerini kullanmıştı. Macron’un açıklaması, çok sayıda Avrupa ülkesinin Türkiye’ye yönelik konumunu gösteriyor. Gergin ilişkilere rağmen Türkiye, göç ve güvenliğin yanı sıra ekonomide de Avrupa Birliği ile önemli bir ortak olmaya devam ediyor.

    2015-2020 yılları arasındaki uluslararası arenada cereyan eden olayların seyrine göre Avrupa Birliği ile Türkiye arasındaki ilişkinin şekillenmesinde şu 4 konu büyük rol oynamıştır:

    • Doğu Akdeniz ve Enerji Güvenliği.
    • Mülteci meselesi.
    • Ekonomik ilişkiler.
    • Terörle mücadele.

    5-1. Doğu Akdeniz ve Enerji Güvenliği:

    Avrupa Konseyi, Aralık 2019’da Türkiye ve Libya arasındaki su hatlarının  sınırlandırılmasına ilişkin anlaşmanın; üçüncü taraf ülkelerin (Kıbrıs ve Yunanistan) egemenlik haklarını ihlal ettiğini savunarak Türkiye ve Libya’ya karşı bir tutum aldı. Türkiye, 2019 yılında askeri gemi ve botların yanı sıra Doğu Akdeniz’e sondaj gemileri göndererek güvenlik önlemlerini artırdı. Bu tırmanış, Avrupa Birliği’nin muhalefetine yol açtığı gibi Türkiye’ye karşı ciddi ekonomik yaptırım tehditlerini de beraberinde getirdi.

    13 Temmuz 2020’de Avrupa Birliği dışişleri bakanları, Kıbrıs’ın talebi üzerine, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki arama ve keşif faaliyetlerine yönelik yaptırım listesi hazırlamayı kabul etti. 23 Temmuz 2020’de Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Birliği’nin Doğu Akdeniz’deki politikaları nedeniyle Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını talep ederek, Türkiye’nin egemenliklerini ihlali karşısında Kıbrıs ve Yunanistan’ın tamamen arkasındayız.” dedi. Fransa, Kıbrıs deniz üssü Marie’de Fransız savaş gemilerine hizmet vermek üzere Güney Kıbrıs ile bir anlaşma  imzaladı. Fransa Cumhurbaşkanı, Doğu Akdeniz’deki Fransız kuvvetlerine Yunanistan’a askeri yardım sağlama talimatı verdi. Fransa, askeri işbirliği anlaşması kapsamında Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinde askeri devriyelerin yürütülmesine yardımcı olmak için ilk kez Rafale uçaklarını görevlendirdi.

    Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Yunanistan ile Türkiye arasında tırmanan gerilime son verilmesi çağrısında bulunurken, felaket uyarısı yaptı. Bakan, iki taraf arasındaki anlaşmazlığı askeri yollarla çözmek istemediği için iki ülke arasında hala diyalog isteği olduğunu belirtti.

    Fransız-İtalyan siyasi yakınlaşması ve (belli bir dereceye kadar) Alman siyasetinin Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimini desteklemesi; Doğu Akdeniz’deki AB politikasını, Türkiye’nin münhasır ekonomik sularındaki çıkarları ve haklarıyla karşı karşıya getirdi.

    5-2. Mülteci meselesi 

    Türkiye, bu çalışmanın yazıldığı tarih itibariyle sayıları 3,7 milyonu aşan Suriye ve diğer ülkelerden daha önce eşi benzeri görülmemiş bir mülteci akınına sahne oldu. Birçok mültecinin Avrupa Birliği’ne geçmesi için bir köprü vazifesi gördü. Bu durum, Türkiye ile AB arasında ortak bir eylem planı hazırlanmasına neden olmuştur. Bu eylem planı, 29 Kasım 2015’te AB-Türkiye zirvesinde aktif hale getirilmiştir. Eylem planı, göç akışlarını düzenlemeyi ve düzensiz göçü durdurmayı amaçlıyor. Türkiye’den Avrupa Birliği’ne düzensiz göçü sona erdirme konusundaki ortak taahhütlerini yineleyen AB ve Türkiye, 18 Mart 2016’da yayınladıkları ortak bir bildiri ile insan kaçakçılarını durdurmayı amaçladıklarını ifade etti ve hayatını tehlikeye atan göçmenlere bir alternatif sundu.

    Türkiye’deki mültecilerin, özellikle de Suriyelilerin geleceği, dört yılı aşkın bir süredir Avrupa Birliği ile Türkiye arasında devam eden diyaloğun temel konusu olmuştur. Bu süre zarfında Avrupa Birliği, Türkiye’deki Suriyeli mültecileri desteklemek için hükümete 6 milyar euro ödemeyi kabul etti. Şu ana kadar 5 milyardan fazla euro desteği alan Türkiye, entegrasyon gereksinimleri, materyal ve eğitim desteği açısından mültecileri ağırlama sürecinin ihtiyaçları için daha fazla destek talep etmektedir.

    Avrupa’daki bazı siyasi partiler, Türkiye’nin  bu yükü tek başına taşımaması ve Mülteci Destek Fonu’nda yer alan mali tedbirlerin genişletilmesi gerektiği şeklinde açıklamalarda bulunmuşlardır. 

    5-3. Ekonomik İlişkiler

    Türkiye ve Avrupa Birliği, karşılıklı yarar sağlayan bir dizi ekonomik çıkarla birbirine bağlıdır. İki taraf arasında ticari malların serbest dolaşımına izin veren bir gümrük birliği anlaşması vardır.

    Türkiye, AB’nin en büyük beşinci ticaret ortağı, ihracat pazarı ve ithalat tedarikçisi konumundadır. Avrupa Birliği aynı zamanda Türkiye’nin ithalat ve ihracat alanındaki ilk ortağı ve aynı zamanda bir yatırım kaynağıdır. Avrupa pazarı Türkiye için önemli bir ihracat pazarıdır. Nitekim Türkiye toplam ihracatının yüzde 42,4’ünü Avrupa ülkelerine gerçekleştirmekte; toplam ithalatının yüzde 32,3’ünü Avrupa pazarlarından sağlamaktadır.

    Türkiye’nin Avrupa Birliği’nden yaptığı ithalat 2019 yılında yüzde 1.3’lük bir azalma gösterdi. 2019’da Avrupa’nın Türkiye’den yaptığı ithalat ise bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 4.4’lük bir artış gösterdi. Bu artışın nedeni; Türk sanayisinin tercih edilmesi, gelişmesi ve Türk ürünlerinin AB tarafından tercih edilmesidir. Tablo-1’de iki taraf arasındaki ticaret hacmi ve Türkiye’nin AB’ye yönelik ihracatındaki artışı ve AB’nin Türkiye’ye ithalatındaki düşüş gösterilmiştir.

    Tablo-2 Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ticaret hacmini gösteriyor (milyar dolar bazında)

    YılTürkiye’nin AB ülkelerinden yaptığı ithalatTürkiye’nin AB ülkelerine yaptığı ihracat
    201672.455.7
    201776.761.4
    201869.268.8
    201968.369.8

    5-4. Terörle mücadele

    Avrupa hükümetlerinin öncelikleri arasında yer alan bir diğer unsur terörle mücadeledir. Türkiye ile AB’nin farklı öncelikleri olmasına rağmen ‘terörle mücadele’ Avrupa ile Türkiye arasındaki iş birliği programlarının kapsadığı bir alandır. İki taraf arasında terörle mücadele alanındaki iş birliği halen gündemdedir. Bu madde, Türkiye ve Avrupa  hükümetlerinin gündeminin en üst sıralarında yer almaktadır.

    Son beş yılda her iki tarafı da meşgul eden en önemli güvenlik sorunu, YPG tarafından gözaltına alınan ve bir kısmı Suriye-Türkiye sınırında mahkum edilen DEAŞ bağlantılı yüzlerce savaşçı ve aileleri sorunudur. Bazıları Türkiye cezaevlerinde bulunmakta ve Avrupa pasaportu taşımaktadır. Halen Suriye’de bulunan unsurlar ise, Türkiye üzerinden Avrupa’da yer alan ülkelerine geri dönmek için çabalamaktadır. Söz konusu DEAŞ unsurları, her iki taraf için de güvenlik tehdidi haline gelmiş ve Türkiye ile AB’yi herhangi bir terör operasyonunun gerçekleşmesini önlemek için  güvenlik alanında işbirliği yapmaya itmiştir.

    6. Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileri

    2015-2020 dönemi, Türkiye-Suudi Arabistan ilişkilerinde birden fazla gelişmenin yaşandığı bir süreç olmuştur. Katar ablukası, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluğu’nda öldürülmesi, son dönemde iki ülke ilişkilerini en çok etkileyen meseleler arasında yer almıştır. Katar ablukasından önceki dönemde ise 13 Mart 2015’te Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin ‘Kararlılık Fırtınası Operasyonu’na lojistik ve istihbarat konusu ile katılımcı ülkelerin ihtiyaç duyduğu her alanda destek vermeye hazır olduğunu ifade etmişti. Erdoğan, daha önce de ülkesinin; Yemen’de Husilere karşı düzenleyeceği askeri operasyonda Suudi Arabistan’a lojistik yardım sağlayabileceğini duyurmuştu.

    14 Nisan 2016’da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Suudi Arabistanlı mevkidaşı ile diplomatik ilişkiler, tarım, ordu, kültür ve terörle mücadele başta olmak üzere 8 sektörü güçlendirmeyi amaçlayan bir “Stratejik Koordinasyon Konseyi” kurmak için bir anlaşma imzaladı. 2016’da Türkiye’deki başarısız darbe girişiminden altı ay sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan ve Bahreyn’den başlayarak Körfez ülkelerini ziyaret etti.

    Ardından Haziran 2017’de Suudi Arabistan ile Türkiye arasında Katar ablukası patlak verdi. Türkiye, Katar yanlısı bir tutum sergiledi. Türkiye’nin Katar’da askeri üs inşa etmesi, Suudi Arabistan’ı kızdırdı ve iki ülke arasında belirgin bir ayrılık yaşandı. Bu da ekonomik ilişkileri olumsuz etkiledi.

    2020’de, özellikle hükümete bağlı Suudi Arabistan Ticaret Odası’nın Türk mallarına yönelik boykotu teşvik etmesinden sonra, birçok Suudi şirketi Türkiye ile iş yapmayı reddetti. Türk malları, gayrı-resmi  bir Suudi Arabistan boykotu ile karşı karşıya kaldı.

    Aynı yıl, 20 Kasım 2020’de Kral Selman, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayarak Suudi Arabistan’da düzenlenecek olan G-20 zirvesine davet etti. İki taraf arasında yapılan telefon görüşmesinde, gergin ilişkileri iyileştirme yolları ele alındı.

    7. Türkiye-BAE ilişkileri 

    Birleşik Arap Emirlikleri, Türkiye’nin en büyük Arap ticaret ortakları arasındaydı ve doğrudan yabancı yatırım kaynakları arasında önemli bir yerdeydi. İstatistiklere göre, Türkiye’nin BAE ile ticareti 2017’den sonra ihracatta yüzde 66’lık, ithalatta ise yüzde 32’lik keskin bir düşüş yaşadı. Arap Baharı devrimlerinde Türkiye’nin devrim yanlısı olması, BAE’nin ise bu devrimlere karşı tutum sergilemesi ve karşı devrimleri desteklemesi iki ülke arasındaki anlaşmazlıkları ortaya çıkardı.

    Türkiye, BAE’nin çeşitli ülkelerde siyasi olarak ve medyada savaş açtığı Müslüman Kardeşler’e bağlı isimlere kucak açması, iki taraf arasındaki anlaşmazlıkları şiddetlendirdi. Türkiye’nin Libya’da uluslararası arenada tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin yanında yer alması, askeri ve siyasi olarak desteklemesi; BAE’nin Halife Hafter güçlerini askeri ve finansal olarak desteklemesiyle, Libya meselesi iki taraf arasındaki en geniş anlaşmazlık meselelerinden biri haline geldi. Katar ablukası ve Türkiye’nin açıkça Katar’ı desteklemesi de tarafları karşı karşıya getiren bir diğer meseleydi.

    BAE ayrıca Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı bir yol izleyerek, Akdeniz’de Yunanistan ile askeri tatbikatlar düzenledi. Türk medyası BAE’nin 2016’daki başarısız darbe girişiminde rolü olduğunu ve Suriye’deki SDG militanlarına milyarlarca dolarlık destek sağladığını savundu.

    8. Türkiye-İran ilişkileri

    Geçtiğimiz yıllarda Türkiye ve İran, ekonomik ilişkilerini, -düşmanlığın en belirgin özelliği olan- bölgesel rekabetlerinden ayırmayı başarmış, bu da kısmen ortak ekonomik çıkarlarını korumak için iki taraf arasındaki karşılıklı politikaların kontrol edilmesine katkıda bulunmuştur.

    Türkiye, İran’ı enerji güvenliği ve çeşitlendirme politikası açısından önemli olan stratejik bir ham petrol ve doğal gaz kaynağı olarak görmektedir. Büyük nüfusu da İran’ı, Türkiye’nin ihracatı için önemli bir pazar haline getiriyor.

    Türkler, Kuzey Irak’ta Kürdistan’ın bağımsızlığına ve bir Kürt devletinin kurulmasına karşı muhalif görüşlerinde İran ile hemfikirler. İran, Türkiye’nin Irak’a müdahalesini eleştirmesine rağmen, Türkiye’nin Kuzey Irak’taki PKK mevzilerine yönelik askeri operasyon yapmasına herhangi bir itiraz göstermiyor.

    Suriye’de devrimin başlamasıyla iki ülke arasında gerilen ilişkiler, 2015 yılında İran’ın Esed rejimini askeri ve siyasi olarak desteklemesi nedeniyle daha da gerildi. Türkiye, Suriye muhalefetinin yanında yer aldı ve her iki taraf da diğer tarafın Suriye politikasını baltalamaya çalıştı ve kınadı. 

    Ardından İran’ın 15 Temmuz 2016’da Türkiye’deki başarısız askeri darbe girişimine karşı çıkması üzerine iki ülke arasında bir yakınlaşma yaşandı. Türkiye de 2018’de İran’daki protestoları eleştirdi ve aynı yıl ABD’nin İran’a uyguladığı yaptırımlara karşı çıktı.

    Sonuç olarak, Suriye dosyasındaki anlaşmazlıklara rağmen iki taraf arasındaki iş birliği arttı. 2017’de Türkler, Ruslar ve İranlılar, Soçi’de ve ardından Astana’da muhalifler ve rejimin de aralarında bulunduğu Suriyeliler arasındaki müzakerelere garantör olmak için üçlü görüşmede bir araya geldi.

    9. Türkiye-Mısır ilişkileri

    Türkiye-Mısır ilişkileri, mevcut Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi tarafından gerçekleştirilen 2013 askeri darbesinin ardından gerildi. O dönemde Türkiye seçilmiş hükümete yönelik darbeye şiddetle karşı çıkmış ve iki ülke arasındaki artan gerginliğe rağmen maslahatgüzar düzeyinde diplomatik ilişkileri sürdürmüştür.

    Bunun yanı sıra, Türkiye ve Mısır’ın ekonomik bağlantıları bulunmaktadır. Mısır, Türkiye’nin Afrika kıtasındaki ana ticaret ortağıdır ve iki taraf arasındaki siyasi kriz döneminde, iki ülke arasındaki ticaret hacmi azalmamıştır. Aksine, 2015 – 2019 yılları arasında Türkiye’nin Mısır’a yaptığı ihracat ve Mısır’dan yaptığı ithalat Tablo-3’te gösterildiği gibi artış göstermiştir.

    Tablo-3: 2015-2019 yılları arasında Türkiye ile Mısır arasındaki ihracat ve ithalat rakamları

    YılTürkiye’nin Mısır’a yaptığı ihracatTürkiye’nin Mısır’dan yaptığı ithalat 
    20152.2 milyar dolar863 milyon dolar
    20162 milyar dolar706 milyon dolar
    20171.8 milyar dolar909 milyon dolar
    20181.9 milyar dolar1.1 milyar dolar
    20192.6 milyar dolar1 milyar dolar

    Türkiye, 2019’da Libya ile su sınırı anlaşması imzaladı. Anlaşmayı reddeden Mısır hükümeti, Yunanistan ile Türkiye’nin Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile imzaladığı anlaşmada çizilen sınırların tam tersini içeren bir su sınırı anlaşması imzaladı. Bu adım, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da germiştir.  

    Türkiye’nin, Türk desteği ve silahlarıyla büyük ilerleme kaydeden Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafında askeri müdahalede bulunarak, Halife Hafter aleyhine hareket etmesi iki ülke arasında tansiyonu yükselten bir başka adım olmuştur. Nitekim o dönemde Mısır, isyancı general Halife Hafter’i destekliyordu.

    İki ülke arasındaki ilişkilerin yumuşamasına dair ilk sinyaller; Türkiye’nin Mart 2021’de İstanbul’dan yayın yapan muhalif Mısır kanallarına Sisi rejimine yönelik eleştirilerini hafifletmelerini ima etmesinin ardından görülmeye başladı. Mayıs 2021’de, bir Türk heyeti Kahire’yi ziyaret etti. Bu gelişme, Türkiye-Mısır ilişkilerinde yeni bir başlangıcın habercisi oldu.

    Türkiye-Mısır ilişkilerinin yeniden başlaması, özellikle Ortadoğu’daki uluslararası dönüşümlerin bir sonucu olarak açıklanabilir. Bu dönüşümler, ABD’nin bölgeden çekilmesiyle ve buna bağlı olarak oluşabilecek bir güvenlik boşluğu ile sonuçlanabilir. Bu boşluğu, ülkelerin güvenliğini tehdit eden sınır ötesi milisler doldurabilir.

    10. Türkiye-Libya ilişkileri

    Türkiye-Libya ilişkileri, 1979 yılında Muammer Kaddafi döneminde Başbakan Bülent Ecevit’in Libya’ya yaptığı ziyaretle başlamıştı. O dönemde iki

     ülke çeşitli alanlarda çok sayıda ekonomik anlaşmaya imza atmıştı. 1987’de Başbakan Kenan Evren, Libya’yı ziyaret etmişti. Ziyarette iki ülke arasındaki ticaret hacmini büyütmek için yeni anlaşmalar imzalanmıştı. Türkiye-Libya ilişkileri, doksanların sonlarında ve 2000’lerin başlarında en yüksek seviyelerine ulaşana kadar gelişmeye devam etti. 2010 yılında iki ülke arasındaki ticaret hacmi 9,8 milyar dolara kadar yükseldi. Libya o dönemde Türkiye’ye 100 milyar dolarlık yatırım yapacağını açıklamıştı.

    Kaddafi’ye karşı yapılan devrim sırasında Türkiye, devrimi ve siyasi değişim taleplerini desteklediğini resmen dile getirdi. Kaddafi rejiminin düşmesi ve 2012-2015 yılları arasında yaşanan iç kaos ve milislerin yayılmasının ardından Türkiye, devrimci Tümgeneral Halife Hafter’e karşı Trablus merkezli meşru ve BM tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin yanında yer aldı. 

    İlk bölümde açıkladığımız; karasularındaki haklarını korumaya dayalı Mavi Vatan stratejisini temel alan Türkiye, Libya’daki Ulusal Mutabakat Hükümeti ile 2019 yılında Doğu Akdeniz’deki Su Sınırlarının (Münhasır Ekonomik Bölge) Belirlenmesine İlişkin Antlaşma’yı imzaladı. Bu anlaşma ile, Türkiye ve Libya su sınırlarını koruma altına aldı. (Daha fazla ayrıntı için “Türkiye’de son 5 yılda yaşanan gelişmeler: Askeri üsler ve sınır ötesi operasyonlar” dosyamıza bakabilirsiniz.)

    Türkiye, 2019 yılında uluslararası tarafların destek verdiği Hafter güçlerinin başkent Trablus’u almak ve hükümeti düşürmek için Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne karşı harekete geçmesinin ardından Libya’ya askeri müdahalesini başlattı. Türk kara ve deniz güçlerinin İHA’larla verdiği destek, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin Hafter güçlerinin saldırılarını püskürtmesini ve batı kıyı şeridinde bulunan birçok şehir ve bölgenin kontrolünü yeniden ele geçirmesini sağladı. Ulusal Mutabakat güçleri bu destek sayesinde Libya’daki birçok stratejik askeri üsleri de yeniden kontrolü altına almıştı.

    Türkiye, 2021’de Libya’da ulusal birlik hükümetinin kurulmasından sonra siyasi ve ekonomik çıkarlarını korudu. Ayrıca çeşitli alanlarda birçok ticaret anlaşması imzaladı.

    11. 2015 öncesi ve sonrası Türk dış ilişkilerinin karşılaştırılması

    2015 öncesi Türk dış ilişkilerinin seyri2015 sonrası Türk dış ilişkilerinin seyri
    Türkiye-Rusya ilişkileriGergin ilişkilerİki ülke arasındaki ticaret borsası endeksindeki artışla birlikte birkaç meselede yakınlaşma, sükunet ve koordinasyon sağlandı
    Türkiye-ABD ilişkileriTüm dosyalarda iki ülke arasında yüksek koordinasyonSDG, doğu Akdeniz ve S-400 krizi dosyalarında anlaşmazlıklar
    Türkiye-AB ilişkileriTüm düzeylerde neredeyse tam koordinasyon (politik, ekonomik, güvenlik…vs)Mülteci sorunu, Doğu Akdeniz dosyası ve Libya dosyası konusunda görüş ayrılıkları
    Türkiye-Suudi Arabistan ilişkileriSuriye ve Yemen’deki Husilere ilişkin ortak tutumİlişkilerde şiddetli gerginlik, Katar kriziyle başladı
    Türkiye-BAE ilişkileriMısır’da askeri darbe sonrası gerginlikKatar ablukası, Libya ve BAE’nin Doğu Akdeniz’de Yunanistan’a verdiği destek gibi çeşitli dosyalarla anlaşmazlıklar büyüdü
    Türkiye-İran ilişkileriSuriye dosyasında anlaşmazlıkSuriye dosyasında daha fazla yakınlaşma ve koordinasyon
    Türkiye-Mısır ilişkileriMuhammed Mursi’ye yönelik darbeyle başlayan çeşitli görüş ayrılıkları nedeniyle iki ülke arasında şiddetli gerilimİki ülke, anlaşmazlıkları çözmek için heyetler arası müzakerelere başladı
    Türkiye-Libya ilişkileriDiplomatik ilişkiler sürdürüldüUlusal Mutabakat Hükümetine siyasi ve askeri olarak destek verildi

    12. Özet

    Türk dış politikası, sıfır sorun stratejisi, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ve Mavi Vatan doktrininin kabul edilmesiyle son beş yılda önemli ölçüde değişmiştir. Uluslararası düzeyde, Türkiye ile ABD arasında, özellikle Türkiye’nin S-400 füze alımı ve Rusya ile yakınlaşması nedeniyle bazı anlaşmazlıklar yaşandı. Ancak yine de Türkiye, ABD ile stratejik ilişkilerini korumaya çalışmaktadır. 

    Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkilere gelince, iki taraf arasındaki ilişkiler; özellikle Doğu Akdeniz’deki su sınırlarının çizilmesi, Libya dosyası ve mülteci dosyası gibi meselelerde gelgitler ve anlaşmazlıklara tanık olmuştur. Ancak ticaret ve teknoloji transferi iki taraf için de önemli bir yere sahip olduğundan; ekonomik ilişkiler bu anlaşmazlıklardan etkilenmemiştir. Buna ek olarak, göç ile ilgili müzakereler de sürmektedir.

    Türkiye’nin Avrupa Birliği ve ABD ile stratejik müttefiklik ilişkisi, Orta Doğu bölgesindeki bir dizi dosyadaki ciddi anlaşmazlıklara rağmen, dış politikasının değişmezlerinden birisi olmaya ve NATO şemsiyesi altında yer almaya devam etmektedir.

    Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde ise tarihi açıdan süregelen düşmanlık havasına rağmen bazı bölgesel meselelerde bir araya gelerek yüksek ticaret hacmi yakalandı. İki ülke arasında Suriye dosyası, Azerbaycan, Karadeniz’in güvenliği ve Libya gibi bazı konulardaki hedef ve çıkar farklılıklarına rağmen birçok konuda koordinasyon sağlandı. Ancak iki ülke arasındaki farklılıklar ve Karadeniz’in kontrolü üzerindeki tarihsel düşmanlık ve rekabet, iki ülke arasındaki ilişkiyi (dış politika açısından) değişen bir faktör haline getirmekte ve stratejik ilişkiler aşamasına ulaşılamamaktadır.

    Bölgesel düzeyde Türkiye’nin Suudi Arabistan ve BAE ile ilişkileri gerilmiştir. Katar’a yönelik ablukada Ankara’nın Doha’nın yanında yer alması ve diğer birçok mesele üzerindeki anlaşmazlıklar nedeniyle BAE ile ilişkiler kısmen daha gergin hale gelmiştir. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde azalma yaşanmıştır.

    Türkiye-İran ilişkilerinde ise Türkiye, Suriye’de nüfuz yarışı aşamasına gelinmesinin ardından İran’la temasa geçti ve ardından Suriye içinde çeşitli gelişmeler yaşandı.

    Kaynakça 

    1. Aydın, M., 2003. The Determinants of Turkish Foreign Policy,and Turkey’s European Vocation. The Review of International Affairs, [online] 3(2). Available at: <https://www.researchgate.net/publication/233226264_The_Determinants_of_Turkish_Foreign_Policy_and_Turkey%27s_European_Vocation>  [Accessed 22 December 2021].
    2. Yücel Y. Atatürk İlkeleri – Türk Tarih Kurumu Başkanlığı. Türk Tarih Kurumu. https://www.ttk.gov.tr/belgelerle-tarih/ataturk-ilkeleri-belleten-makale/ . Accessed January 18, 2022.
    3. Dinç S. ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNE GÖRE MİLLİYETÇİLİK İLKESİ. ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ TÜRKOLOJİ ARAŞTIRMALARI MERKEZİ. http://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/arastirmalar/sait_dinc_ataturkcu_dusunce_sistemi_milliyetcilik_ilkesi.pdf . Accessed January 18, 2022.
    4. https://siyasatarabiya.dohainstitute.org/ar/issue017/Pages/Siyassat17-2015_Naime.pdf 
    5. Baskın, O., 1996. Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, 51(1).
    6. Turkey’s Enterprising and Humanitarian Foreign Policy. Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs. https://www.mfa.gov.tr/synopsis-of-the-turkish-foreign-policy.en.mfa . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    7. Kaya E. Dış Politika Değişimi: * AKP Dönemi Türk Dış Politikası. ResearchGate. https://www.researchgate.net/publication/313919422_Dis_Politika_Degisimi_AKP_Donemi_Turk_Dis_Politikasi . Published 2015. Accessed December 23, 2021.
    8. Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri İle İlişkiler. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-ortadogu-ile-iliskileri.tr.mfa . Accessed December 23, 2021.
    9. Kurban V. 1950-1960 Yıllarında Türkiye İle Sovyetler Birliği Arasındaki İlişkiler. cttad. 2014; 14(28): 253-282.
    10. Botas.gov.tr. 2021. Doğal Gaz | BOTAŞ – Boru Hatları İle Petrol Taşıma Anonim Şirketi. [online] Available at: <https://www.botas.gov.tr/Sayfa/dogal-gaz/12>  [Accessed 23 December 2021].
    11. Duman M, Samadov N. Türkiye ile Rusya Federasyonu Arasındaki İktisadi ve Ticari İlişkilerin Yapısı Üzerine Bir İnceleme. Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 2003;(6):25-47. https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/252066 . Accessed December 23, 2021.
    12. Oran B. Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar. Ankara Üniversitesi SBF Dergisi. 1996; 51(01): -.
    13. Evci G. Mustafa Kemal tarihe geçen sözünü ilk kez sarf etti: Yurtta sulh cihanda sulh. Milliyet. https://www.milliyet.com.tr/gundem/mustafa-kemal-tarihe-gecen-sozunu-ilk-kez-sarf-etti-yurtta-sulh-cihanda-sulh-6192571 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    14. Evci G. Mustafa Kemal tarihe geçen sözünü ilk kez sarf etti: Yurtta sulh cihanda sulh. Milliyet. https://www.milliyet.com.tr/gundem/mustafa-kemal-tarihe-gecen-sozunu-ilk-kez-sarf-etti-yurtta-sulh-cihanda-sulh-6192571 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    15. Yeni Dönemde Sıfır Sorun Politikası. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/yeni-donemde-sifir-sorun-politikasi.tr.mfa . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    16. Kadan T. Mavi Vatan Doktrini Nasıl Oluştu?. Kuşak ve Yol Girişimi Dergisi. 2021;(2(1):35-48. https://briqjournal.com/mavi-vatan-doktrini-nasil-olustu. Accessed December 23, 2021.
    17.  الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | تطور الصناعات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/industries-develop-turkish-military-between-the-years-2014-2020/.. Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    18. Relations between Turkey and the Russian Federation. Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs. https://www.mfa.gov.tr/relations-between-turkey-and-the-russian-federation.en.mfa.  Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    19. اتفاقية مونترو – ويكيبيديا. Ar.wikipedia.org. https://ar.wikipedia.org/wiki/اتفاقية_مونترو.  Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    20. Russia and Turkey in the Black Sea and the South Caucasus. Crisis Group. https://www.crisisgroup.org/europe-central-asia/western-europemediterranean/turkey/250-russia-and-turkey-black-sea-and-south-caucasus. Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    21.  تركيا: اضطهاد روسيا لتتار القرم مؤسف. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/ar/تركيا/تركيا-اضطهاد-روسيا-لتتار-القرم-مؤسف-/1978551.  Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    22. أرمينيا وأذربيجان: روسيا تعلن استعدادها تقديم المساعدة “الضرورية” لأرمينيا، إذا وصلت الاشتباكات لأراضيها. BBC News عربي. https://www.bbc.com/arabic/world-54760596 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    23. الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/%D8%AF%D8%B1%D8%A7%D8%B3%D8%A7%D8%AA/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    24. The Nagorno Karabakh Conflict- The Beginning of the Soviet End. ResearchGate. https://www.researchgate.net/publication/339415817_The_Nagorno_Karabakh_Conflict-_The_Beginning_of_the_Soviet_End . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    25.  أذربيجان: تركيا ستكون شريكنا الأول في التعاون العسكري ـ الفني. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/ar/تركيا/أذربيجان-تركيا-ستكون-شريكنا-الأول-في-التعاون-العسكري-ـ-الفني/1941212.  Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    26. Abu Nahel O. The implications of the Russian military intervention on the Turkish position of the Syrian crisis. ResearchGate. https://www.researchgate.net/publication/323202620_ankasat_altdkhl_alskry_alrwsy_ly_almwqf_altrky_mn_alazmt_alswryt_The_implications_of_the_Russian_military_intervention_on_the_Turkish_position_of_the_Syrian_crisis . Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    27. الأزمة السورية.. انطلاق اجتماعات “أستانة-15” في سوتشي. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/ar/الدول-العربية/الأزمة-السورية-انطلاق-اجتماعات-أستانة-15-في-سوتشي-/2146446.  Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    28. Arslan D, Dost P, Wilson G. US-Turkey relations: From alliance to crisis. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/us-turkey-relations-from-alliance-to-crisis/ . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    29. Arslan D, Dost P, Wilson G. US-Turkey relations: From alliance to crisis. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/us-turkey-relations-from-alliance-to-crisis/ . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    30. S-400 Triumph Air Defence Missile System. Army Technology. https://www.army-technology.com/projects/s-400-triumph-air-defence-missile-system/ . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    31. وكالة: صفقة صواريخ روسية جديدة لتركيا ستتم قريبا. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/politics/2019/12/2/وكالة-صفقة-صواريخ-روسية-جديدة-لتركيا.  Published 2019. Accessed December 23, 2021.
    32. أندرو برونسون: القس الأمريكي الذي دفعت تركيا ثمنا باهظاً لاحتجازه. BBC News عربي. https://www.bbc.com/arabic/middleeast-44980773 . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    33. أنقرة تقاضي واشنطن لدى منظمة التجارة العالمية. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/ar/تركيا/أنقرة-تقاضي-واشنطن-لدى-منظمة-التجارة-العالمية/1236385.  Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    34. Arslan D, Dost P, Wilson G. US-Turkey relations: From alliance to crisis. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/us-turkey-relations-from-alliance-to-crisis/ . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    35. Arslan D, Dost P, Wilson G. US-Turkey relations: From alliance to crisis. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/us-turkey-relations-from-alliance-to-crisis/ . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    36. Sırıklı A, Kılıç B. 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz’a FETÖ. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/tr/15-temmuz-darbe-girisimi/17-25-araliktan-15-temmuza-feto-/861258 . Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    37. D. أمريكا تحذر تركيا من “تبعات وخيمة محتملة” لاختبار صواريخ إس 400. DW.COM. https://www.dw.com/ar/أمريكا-تحذر-تركيا-من-تبعات-وخيمة-محتملة-لاختبار-صواريخ-إس-400/a-55306281 . Accessed December 23, 2021.
    38. ماذا يعني خروج تركيا من برنامج F-35?. الحرة. https://www.alhurra.com/choice-alhurra/2019/07/18/يعني-خروج-تركيا-برنامج-f-35؟ . Published 2019. Accessed December 23, 2021.
    39. لا يتخلون عن دعم PKK.. أوروبا وأمريكا تاريخ طويل من مساندة الإرهاب. Trtarabi.com. https://www.trtarabi.com/now-politics/لا-يتخلون-عن-دعم-pkk-أوروبا-وأمريكا-تاريخ-طويل-من-مساندة-الإرهاب-4459357 . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    40. الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    41. التوتر شمال سوريا.. جيفري في أنقرة للتباحث مع الأتراك. الحرة. https://www.alhurra.com/turkey/2020/02/11/التوتر-شمال-سوريا-جيفري-في-أنقرة-للتباحث-مع-الأتراك. Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    42. Makovsky A. Problematic Prospects for US‑Turkish Ties in the Biden Era. Stiftung Wissenschaft und Politik (SWP). https://www.swp-berlin.org/10.18449/2020C60/ . Published 2020. Accessed December 23, 2021. 
    43. ماكرون يطالب باستمرار علاقات الاتحاد الأوروبي وتركيا. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/international/2017/9/7/ماكرون-يطالب-باستمرار-علاقات-الاتحاد. Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    44. Tanchum M. Europe: One side of the eastern Mediterranean fault lines – Europe, Turkey, and new eastern Mediterranean conflict lines – ECFR. Ecfr.eu. https://ecfr.eu/special/eastern_med/europe . Accessed December 23, 2021.
    45. Macron seeks EU sanctions over Turkish ‘violations’ in Greek waters. http://www.euractiv.com. https://www.euractiv.com/section/global-europe/news/macron-seeks-eu-sanctions-over-turkish-violations-in-greek-waters/ . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    46. Tanchum M. Europe: One side of the eastern Mediterranean fault lines – Europe, Turkey, and new eastern Mediterranean conflict lines – ECFR. Ecfr.eu. https://ecfr.eu/special/eastern_med/europe . Accessed December 23, 2021.
    47. Trofimov Y. France Sends Navy to Eastern Mediterranean Amid Turkey-Greece Standoff. WSJ. https://www.wsj.com/articles/france-sends-navy-to-eastern-mediterranean-amid-turkey-greece-standoff-11597318623 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    48. Germany: ‘Spark could lead to disaster’ in east Mediterranean. Aljazeera.com. https://www.aljazeera.com/news/2020/8/25/germany-spark-could-lead-to-disaster-in-east-mediterranean . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    49. Germany: ‘Spark could lead to disaster’ in east Mediterranean. Aljazeera.com. https://www.aljazeera.com/news/2020/8/25/germany-spark-could-lead-to-disaster-in-east-mediterranean . Published 2020. Accessed December 23, 2021. 
    50. Türkiyedeki Suriyeli Sayısı Kasım 2021 – Mülteciler ve Sığınmacılar Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği. Multeciler.org.tr. https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    51. Turkey. European Neighbourhood Policy and Enlargement Negotiations. https://ec.europa.eu/neighbourhood-enlargement/enlargement-policy/negotiations-status/turkey_en . Accessed December 23, 2021.
    52. Turkey – Trade – European Commission. European Commission. https://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/turkey/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021. 
    53. Turkey – Trade – European Commission. European Commission. https://ec.europa.eu/trade/policy/countries-and-regions/countries/turkey/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021. 
    54. Pierini M. Options for the EU-Turkey Relationship. Carnegie Europe. https://carnegieeurope.eu/2019/05/03/options-for-eu-turkey-relationship-pub-79061 . Published 2019. Accessed December 23, 2021. 
    55. Turkey, Saudi Arabia establish coordination council. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/turkey/turkey-saudi-arabia-establish-coordination-council/555033 . Published 2016. Accessed December 23, 2021.
    56. أردوغان: مستعدون لدعم عاصفة الحزم لوجستيا واستخباريا. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/international/2015/3/31/أردوغان-مستعدون-لدعم-عاصفة-الحزم . Published 2015. Accessed December 23, 2021. 
    57. Turkey, Saudi Arabia establish coordination council. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/turkey/turkey-saudi-arabia-establish-coordination-council/555033 . Published 2016. Accessed December 23, 2021.
    58. أردوغان في السعودية بعد البحرين ويعلن عن خطة للسيطرة على منبج والرقة. CNN Arabic. https://arabic.cnn.com/middleeast/2017/02/14/erdogan-turkey-bahrain . Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    59. Habibi N. How Turkey and Saudi Arabia became frenemies – and why the Khashoggi case could change that. The Conversation. https://theconversation.com/how-turkey-and-saudi-arabia-became-frenemies-and-why-the-khashoggi-case-could-change-that-105021 . Published 2018. Accessed December 23, 2021.
    60. Habibi N. Turkey’s Economic Relations with Gulf States in the Shadow of the 2017 Qatar Crisis. Middle East Brief. 2019;132.
    61. Fenton-Harvey J. Is Saudi Arabia ready to restore ties with Turkey and Qatar?. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/analysis/analysis-is-saudi-arabia-ready-to-restore-ties-with-turkey-and-qatar/2062913 . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    62. Habibi N. Turkey’s Economic Relations with Gulf States in the Shadow of the 2017 Qatar Crisis. Middle East Brief. 2019;132.
    63. Başkan B. Turkey and the UAE: A strange crisis. Middle East Institute. https://www.mei.edu/publications/turkey-and-uae-strange-crisis . Published 2019. Accessed December 23, 2021.
    64. Shahidsaless S. Gold Trader’s Sensational Case Pushes Iran and Turkey Closer. Atlantic Council. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/iransource/gold-trader-s-sensational-case-pushes-iran-and-turkey-closer/ . Published 2017. Accessed December 23, 2021.
    65. Behravesh M, Azizi H. What’s behind Iran’s sudden realignment with Turkey? – Responsible Statecraft. Responsible Statecraft. https://responsiblestatecraft.org/2020/07/01/whats-behind-irans-sudden-realignment-with-turkey/ . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    66.  Macgillivray I. Turkish-Iranian Relations in the Post-Arab Spring Period: A Historical Sociological / Foreign Policy Analysis. 2017.
    67. Pérez C. Iran and Turkey: a relationship of necessity. Atalayar. https://atalayar.com/en/content/iran-and-turkey-relationship-necessity . Published 2020. Accessed December 23, 2021.
    68. Republic of Turkey Ministry of Foreign Affairs. https://www.mfa.gov.tr/relations-between-turkey-egypt.en.mfa . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    69. البيك ز. أعلنت وقف عرض حلقات برامج سياسية بصورة مفاجئة.. ما الذي جرى بين الحكومة التركية وقنوات المعارضة المصرية؟. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/politics/2021/3/19/قنوات-معارضة-مصرية-بتركيا-تعلن-وقف . Accessed December 23, 2021.
    70. البيك ز. أعلنت وقف عرض حلقات برامج سياسية بصورة مفاجئة.. ما الذي جرى بين الحكومة التركية وقنوات المعارضة المصرية؟. Aljazeera.net. https://www.aljazeera.net/news/politics/2021/3/19/قنوات-معارضة-مصرية-بتركيا-تعلن-وقف . Published 2021. Accessed December 23, 2021. 
    71.  الصلابي ع. العلاقات التركية الليبية منذ ١٥١٠م وحتي الوقت الحاضر. مركز ادراك للدراسات والاستشارات. 2020. https://idraksy.net/wp-content/uploads/2020/04/Lybia-Turkey-Relationship.pdf . Accessed December 23, 2021.
    72.  الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    73. الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed December 23, 2021.
    74. Türk – Çin Siyasi İlişkileri. TÜÇİAD – TÜRKİYE ÇİN HALK CUMHURİYETİ İŞ ADAMLARI DOSTLUK VE DAYANIŞMA DERNEĞİ. http://www.tuciad.org.tr/turk-cin-siyasi-iliskileri/ . Accessed January 18, 2022.
    75. Kabakci F. 50 years on, Turkish-Chinese ties grow stronger. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/economy/50-years-on-turkish-chinese-ties-grow-stronger/2187525 . Published 2021. Accessed January 18, 2022.
    76. From Rep. of Türkiye Ministry of Foreign Affairs. Republic of Türkiye Ministry of Foreign Affairs. https://www.mfa.gov.tr/relations-between-turkey-and-china.en.mfa . Accessed January 18, 2022.
    77. Kabakci F. 50 years on, Turkish-Chinese ties grow stronger. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/en/economy/50-years-on-turkish-chinese-ties-grow-stronger/2187525 . Published 2021. Accessed January 18, 2022.
    78. Türkiye – Malezya İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-malezya-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    79. Türkiye – Malezya İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-malezya-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    80. Malezya’nın Ekonomisi. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/malezya-ekonomisi.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    81. Yıldız Ö. Asırlar öncesine dayanan Türkiye-Malezya ilişkileri hızla gelişiyor. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/asirlar-oncesine-dayanan-turkiye-malezya-iliskileri-hizla-gelisiyor/1540923 . Published 2019. Accessed January 18, 2022.
    82. Türkiye – Malezya İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-malezya-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    83. Mercan A. Ertuğrul Fırkateyni ile başlayan Türk-Japon ilişkileri güçlenerek genişliyor. Aa.com.tr. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/ertugrul-firkateyni-ile-baslayan-turk-japon-iliskileri-guclenerek-genisliyor/1989194 . Published 2020. Accessed January 18, 2022.
    84. Türkiye – Japonya Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-japonya-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    85. Türkiye – Afganistan Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-afganistan_siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    86. الشاغل ح, الوهيب م. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | القواعد والتدخلات العسكرية التركية بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/turkish-military-bases-arabic/ . Published 2021. Accessed January 18, 2022.
    87. Türkiye – Afganistan Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-afganistan_siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    88. تركيا تبدأ سحب قواتها من أفغانستان. الحرة. https://www.alhurra.com/turkey/2021/08/25/تركيا-تبدأ-سحب-قواتها-أفغانستان. Published 2021. Accessed January 18, 2022. 
    89. العلاقات التركية المغربية – ويكيبيديا. Ar.wikipedia.org. https://ar.wikipedia.org/wiki/العلاقات_التركية_المغربية . Accessed January 18, 2022. 
    90. Türkiye – Fas Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-fas_siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.
    91. الشاغل ح. كيف تغيرت تركيا خلال 5 سنوات | الطاقة في تركيا بين عامي 2015 – 2020. مركز الأناضول لدراسات الشرق الأدنى. http://ayam.com.tr/ar/دراسات/how-has-turkey-changed-in-5-years-energy-in-turkey-between-2015-2020/ . Published 2021. Accessed January 18, 2022.
    92. Türkiye – Cezayir Siyasi İlişkileri. T.C. Dışişleri Bakanlığı. https://www.mfa.gov.tr/turkiye-cezayir-siyasi-iliskileri.tr.mfa . Accessed January 18, 2022.

    13. Çalışma Eki

    Bu ekte, Türkiye’nin bazı ülkelerle olan dış ilişkilerini özetledik. 

    13-1. Türkiye-Çin ilişkileri

    Türkiye’nin Çin ile ilişkisi, eski Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ortaya attığı ‘sıfır sorun’ stratejisine dayanmaktadır. Bu stratejinin ilkelerinden birisi de çok boyutlu bir dış politika izlemektir. (Batı Bloğu gibi tek bir uluslararası tarafa dayanmayarak Doğu’ya da açılma manasına gelir. Dengeyi sağlamak ve Türk çıkarlarını garanti altına almak anlamındadır). Bu, Doğu’nun en önemli ekonomik ve askeri ülkesi olmakla beraber BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi olan Çin ile ilişkilerin güçlendirilmesiyle gerçekleşecektir. 

    Uygur meselesiyle ilgili olarak iki ülke arasında yaşanan gerilimi bir kenara bırakırsak, özellikle iki ülke arasında stratejik bir anlaşmazlık olmadığından ve büyük siyasi öneme sahip çıkarlar söz konusu olduğundan, Türkiye’nin Çin ile ortak ilişkilerini güçlendirmeyi tercih ettiğini ifade edebiliriz. Türkiye-Çin ilişkileri, Çin yönetiminin Doğu Türkistan’da ikamet eden Müslüman Uygur Türklerine yönelik insan hakları ihlalleri nedeniyle gerilmişti.

    2018’de İnsan Hakları İzleme Örgütü, Çin hükümetinin “Doğu Türkistan’daki Uygur Müslümanlarına yönelik kitlesel gözaltı, işkence, zorla siyasi telkin ve kitlesel gözetim” uygulamalarından bahseden ayrıntılı bir rapor sundu. Türkiye bu eylemlere karşı çıktı ve çok sayıda Uygurluyu topraklarına kabul etti.

    Birkaç resmi ziyaretin ardından 2010 yılında ikili ilişkilerde önemli bir gelişme yaşanmış ve iki ülke arasındaki ilişkiler “stratejik işbirliği” düzeyinde sınıflandırılmıştır. Çin Devlet Başkanı Xi Jinping’in 2015’te açıkladığı ‘Tek Kuşak ve Tek Yol’ projesini ilan etmesinin ardından ikili ekonomik ve siyasi ilişkiler daha da gelişti. Türkiye jeostratejik konumu ile Kuşak Yol üzerindeki en önemli ülkelerden biri olacak. Tek Kuşak Tek Yol projesi ve Türkiye’nin bu projedeki rolü hakkında daha fazla bilgiyi “Çin’in Tek Kuşak ve Yol Projesi” başlıklı çalışmamızda bulabilirsiniz.

    Ekonomik açıdan incelendiğinde, Çin ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi 2020 yılında yaklaşık 24 milyar dolardı.. Türkiye’nin son beş yılda Çin’e yaptığı ihracatın artmasıyla birlikte dış ticaret açığı yüzde 7 gerileyerek Türkiye açısından olumlu bir gelişme oldu. Xiaomi, Oppo ve Vivo gibi büyük Çinli akıllı telefon üreticileri Türkiye’ye doğrudan yatırım yaptı. Çin’in siyasi ve ekonomik öneminin farkında olan Türkiye, Çin ile ilişkilerini her düzeyde güçlendirmek için çalıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 2012, 2015, 2017 ve 2019 yıllarında Çin’e dört resmi ziyaret gerçekleştirdi.

    13-2. Türkiye-Malezya İlişkileri

    Türkiye-Malezya ilişkileri, eski Başbakan Necmettin Erbakan’ın 1996 yılında Malezya’yı ziyaret etmesi ve savunma sanayii, ekonomik ve kültürel ilişkiler alanında çeşitli anlaşmalar imzalamasıyla güçlenmiştir.

    Malezya’nın ekonomik kalkınmayı başarmış bir ülke  ve Türkiye’nin Güneydoğu Asya’ya açılan kapısı olması nedeniyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan (Başbakanlık döneminde) 2003 yılında, iktidara geldikten bir yıl sonra Malezya’yı ziyaret etti. Bu dönemde ilişkiler Malezya ile Türkiye arasında her alanda zirveye ulaştı. Aynı yıl, iki ülke arasındaki ticaret hacminin değeri 396 milyon dolardan 1 milyar dolara yükseldi. 

    2011-2014 yılları arasında iki ülke, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Malezya Başbakanı Necip Rezak’ın resmi ziyaretlerine tanık olmuş ve bu ziyaretler  ekonomik ilişkilerde yeni bir dönemin başlamasına neden olmuştur. İki ülke arasında yatırım ve ticaret alışverişini teşvik eden Serbest Ticaret Anlaşması imzalanmıştır. İki ülke arasındaki ticaret hacmi 2014’te 2 milyar dolara, 2017’de ise 3.4 milyar dolara ulaşmıştır. İki ülke, aralarındaki ticaret hacmini en az 5 milyar dolara çıkarmayı hedeflemektedir.

    15 Temmuz darbe girişiminin ardından Malezya Türkiye’yi destekledi, Malezya Başbakanı Necip Rezak, FETÖ’nün yasa dışı demokrasiyi yok etme girişimine karşı Türk hükümetinin yanında olduğunu açıkladı ve 2017’de Malezya FETÖ’nün üst düzey üç üyesini tutuklayarak Türkiye’ye teslim etti. Bu da iki ülke arasındaki dostluğu güçlendirdi.

    Eski Başbakan Mahathir Muhammed, 27 Temmuz 2019 tarihinde Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Kuala Lumpur Zirvesi kapsamında 19 Aralık 2019 tarihinde Malezya’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirdi ve bu ziyaret sırasında ikili anlaşmaları öngören savunma sanayiinde faaliyet gösteren şirketler arasında iş birliğini içeren 14 Mutabakat belgesini imzaladı.

    13-3. Türkiye-Japonya İlişkileri

    Çalışmanın ilk bölümünde açıkladığımız gibi, tarih faktörü Türk dış politikasının seyrini etkileyen en önemli faktörlerden biri olarak kabul edilmektedir. Türkiye ile Japonya arasındaki diplomatik ilişkiler 1924 yılında başlamıştır. İki ülke arasındaki iki önemli tarihi olay, Türkiye-Japonya ilişkilerinde büyük önem taşımaktadır:

    Birincisi: 1890’da Sultan 2. Abdülhamid’den dönemin Japon İmparatoru Meiji’ye hediyeler taşıyan Türk gemisi Ertuğrul’un Japon kıyıları yakınlarında batmasıdır. Oshima’daki Japon köylüler, Türk denizcilerini kurtarmaya çalıştılar, ancak başaramadılar. Kazada 532 denizci hayatını kaybetti.

    Olayın ardından Japon halkı ve hükümeti denizcilerin ailelerine yardım göndermiş, Türk-Japon ilişkilerinin zeminini bu kampanyalar oluşturmuştur. Japonya’da her yıl Ertuğrul gemisinin şehitlerini anma töreni düzenlenir. Eski Başbakan Shinzō Abe, Mayıs 2013’te Türkiye’ye yaptığı ziyarette Ertuğrul mürettebatının torunlarıyla bir araya gelerek, geminin anılarının resimli kitap olarak yayınlandığını ve bu kitabın Japon topluluğu tarafından iyi bilindiğini açıkladı.

    İkincisi: 1985 yılında İran-Irak savaşı sırasında İran’da mahsur kalan çok sayıda Japon vatandaşının Türkiye tarafından kurtarılarak Türk Hava Yolları aracılığıyla Japonya’ya tahliye edilmesi.

    2013 yılında eski Japonya Başbakanı Shinzo Abe, Türkiye ziyareti sırasında ikili ilişkilerin stratejik ortaklık düzeyine yükseldiğini ifade etmişti. Japon şirketleri Türkiye’de çok sayıda dev projede yer aldı, bunların en önemlilerinden bazıları şunlardır: İstanbul’daki üçüncü köprü, metro çalışmaları ve Başakşehir Çam-Sakura Şehir Hastanesi projesi.

    13-4. Türkiye-Afganistan ilişkileri

    Türkiye’nin Afganistan ile ilişkisi, Türkiye’nin kurduğu en eski dış ilişkilerden birisi olarak kabul edilir.İlişkiler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ve 1921’de Türkiye-Afganistan İttifak Antlaşması’nın imzalanması ve Kabil’de Türkiye temsilciliğinin açılmasıyla başladı. Afganistan’daki Türk Büyükelçiliği, Kabil’de faaliyete geçen ilk diplomatik ekip olmuştu. Afganistan, Türkiye Cumhuriyeti’ni tanıyan ikinci ülke oldu.

    Tarihi açıdan bakıldığında; 1920-1960 yılları arasında Türkiye, çeşitli alanlarda çok sayıda uzman göndererek Afgan devlet kurumlarının askeri, kültürel, eğitim ve sağlık alanlarında gelişmesinde rol oynamıştır.

    ABD’nin Afganistan’ı işgali ve NATO güçlerinin ülkeye giriş yaptığı dönemde Türkiye, eğitimin yanı sıra başkent Kabil’deki Karzai Uluslararası Havalimanı’nı korumak için Birleşmiş Milletler ve NATO’nun çabalarına destek vererek muharebe dışı katkı sunarak, Afgan ordusundan subayları eğitti. 

    Türkiye, 2004 yılında yardım toplamak amacıyla Brüksel’de düzenlenen bir konferans çerçevesinde Afganistan yönetimine yaklaşık 1,1 milyar dolarlık yardım sağlamıştır ve bu yardım Türkiye’nin bugüne kadar yabancı bir ülkeye yaptığı en büyük dış yardım programları arasında yer almaktadır.

    18 Ekim 2014 tarihinde Afganistan’ı ziyaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, 46 yıl aradan sonra Afganistan’ı ziyaret eden ilk Cumhurbaşkanı oldu. Ziyaret sırasında iki ülke arasında stratejik ortaklık ve dostluk anlaşması imzalandı. Afganistan Devlet Başkanı Eşref Gani, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın davetlisi olarak 2015 yılında Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi.

    Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 16 Haziran 2016 tarihinde Kabil’i ziyaret ederek Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ile temaslarda bulunmuştu. 8 Nisan 2018 tarihinde Afganistan’ı ziyaret eden dönemin Başbakanı Binali Yıldırım da Eşref Gani ve ardından İcra Komitesi Başkanı Abdullah Abdullah ile bir araya gelmişti.

    31 Ağustos’ta ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’dan çekilmesinin ardından Karzai havaalanında konuşlanan Türk kuvvetleri bölgeden ayrıldı. Uluslararası güçlerin geri çekilmesi, başkent Kabil’deki hükümetin çökmesine ve Taliban hareketinin ülkenin kontrolünü ele geçirmesine zemin hazırladı. Taliban’ın Afganistan’da iktidara gelmesinden sonra iki ülke arasındaki ilişkinin nasıl seyredeceği henüz öngörülemiyor. Nitekim, bu çalışmanın yazıldığı tarihe dek, Taliban uluslararası alanda henüz tanınmadı.

    13-5. Mağrip ülkeleri ile Türkiye İlişkileri

    Türkiye, Mağrip ülkeleriyle (Fas, Cezayir ve Moritanya) Osmanlı dönemine kadar uzanan tarihi ilişkilere sahiptir. Osmanlı Devleti, Fas topraklarını kontrol etmese de, diplomatik ilişkiler kurdu ve iki ülke İspanyollar ve Portekizlere karşı savaşlara aynı safta katıldı.

    Türkiye, Fas Krallığı ile siyasi ve ekonomik ilişkilerini güçlendirmek için Fas’ın toprak bütünlüğünü desteklemiştir. Türkiye’nin Batı Sahra’nın ayrılmasını reddeden tutumu, Fas’ın bakış açısıyla tutarlı olmuştur.  Türkiye, Fas’ın bu meseleye yönelik duyarlılığı nedeniyle iki ülke arasındaki ilişkileri bozacak herhangi bir tavır almaktan kaçınmıştır.

    İki ülke arasındaki ticaretin hacmi ; 2006 yılında Serbest Ticaret Anlaşması’nın imzalanmasının ardından artarak 2018’e gelindiğinde 2,8 milyar dolara ulaşmıştır. 2013 yılında dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu Fas’ı ziyaret ederek Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi’nin (YDSK) kurulmasını içeren anlaşmaya imza atmıştır.

    Fas’ta faaliyet gösteren Türk şirketlerinin sayısı son yıllarda giderek artmıştır. Şu anda Fas’ta faaliyet gösteren Türk şirketlerinin sayısı 160 civarında. Bu şirketler, ağırlıklı olarak taahhüt, inşaat, toptan-perakende ticaret, tekstil, mobilya, demir-çelik, halı, gıda ve hazır giyim gibi sektörlerde faaliyet göstermektedir. Türkiye’nin Fas’ta üstlendiği projelerin toplam değeri 4,1 milyar dolar olup, bu yatırımlarda yaklaşık 8 bin Faslı istihdam edilmektedir.

    Sovyetler Birliği’nin dağılmasından önce, Türkiye’nin NATO ve Batı sisteminin bir parçası olması, Cezayir’in ise sosyalist sistemle bağlantıları olması Türk-Cezayir ilişkilerinin gelişmesini engelledi. Sosyalist bloğun çöküşüyle ​​birlikte Türkiye ile Cezayir arasındaki siyasi ilişkilerin gelişmesini engelleyen unsurlar büyük ölçüde ortadan kalktı.

    Üst düzey siyasi ve teknik heyetler düzeyinde yapılan karşılıklı ziyaretlerde artış yaşandı. 2006 yılında “Dostluk ve İşbirliği Anlaşması” imzalandı ve Türkiye, Cezayir, İspanya, İtalya ile Portekiz tarafından “stratejik ortak” olarak kabul edildi. 

    2018 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan Cezayir’i ziyaret etmiş ve ziyaret kapsamında ikisi ticari olmak üzere toplamda yedi anlaşma imzalanmıştır.

    Cezayir, Türkiye’nin doğalgaz ithalatında ve kaynak çeşitlendirme politikasının teşvik edilmesinde önemli kaynaklardan biri olarak görülmekte ve Türkiye’nin dördüncü doğalgaz tedarikçisi konumunda yer almaktadır. 40 milyon nüfusu ile Afrika’nın dördüncü büyük ekonomisi olan Cezayir, Türkiye nezdinde önemli bir yatırım ülkesi durumundadır.

    ]]>
    http://ayam.com.tr/arastirma/turkiyede-son-5-yilda-yasanan-gelismeler-dis-politika-2015-2020/feed/ 0 3299
    Irak’ta Türkiye’nin Yumuşak Gücü http://ayam.com.tr/arastirma/irakta-turkiyenin-yumusak-gucu/ http://ayam.com.tr/arastirma/irakta-turkiyenin-yumusak-gucu/#respond Wed, 13 Oct 2021 14:21:17 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3061 1. Giriş

    Uluslararası ilişkilerde güç, “bir aktörün bir başka aktörün davranışını değiştirebilme yetisidir.” Güç çeşitlerinden biri olan sert güç, bir aktörün diğer aktörlerin davranışlarını değiştirmesi için kullandıkları askeri ve ekonomik güç anlamına gelmektedir. Sert güç, teşvik (“havuç”) veya tehdide (“sopa”) dayanmaktadır. İkinci güç çeşidi olan yumuşak güç ise bir ülkenin siyasi değerleri, kültürü ve dış politika ilkelerinin, meşru görüldüğü ölçüde, diğer ülkeler nezdinde uyandırdığı “çekicilik” olarak tanımlanabilir. Yumuşak güç, diğer aktörlerin davranışlarını şekillendirme yetisine dayanmaktadır. Yumuşak gücün kaynakları olarak karşımıza kurumlar, değerler, kültür ve politikalar çıkarken, yumuşak güç araçları ise gündem oluşturma, çekicilik ve yanına çekmedir. 

    Sert GüçYumuşak Güç
    Davranış spektrumu (ve kaynakları) Komuta, baskı (zorlama ve yaptırımlar), teşvik (ödeme ve rüşvet)Gündem oluşturma (Kurumlar) Çekicilik (değerler, kültür ve politikalar)Yanına çekme
    Tablo 1. Güç

    Yumuşak güç temelde üç unsurdan oluşmaktadır: Kültür, siyasi değerler ve dış politika. Bir ülkenin kültürü ne kadar diğerlerini kapsayıcı nitelikte evrensel olursa o kadar cazibe merkezi olur. Nye’e göre, bir devletin ülkesinde demokrasiyi hakim kılması, uluslararası alanda diğer devletler ile birlikte hareket etmesi ve dış politikada barış ve insan hakları değerlerini savunması onun diğer devletlerin davranışlarını etkilemesine imkân verecektir. Devletlerin yumuşak güç kaynaklarını kullanımı, sert güce kıyasla, daha yavaş ve yaygındır. Yumuşak gücün başarılı olduğu durumlarda ise elde edilen kazanç daha kalıcıdır.

    Bu çalışma Ortadoğu’da önemli bir bölgesel güç olan Türkiye’nin yumuşak güç artışını Irak vakası üzerinden ele alacaktır. Brand Finance tarafından her yıl yayınlanan Küresel Yumuşak Güç Endeksi’nde 27. sırada yer alan Türkiye, Soğuk Savaş sonrasında dış politikasında yumuşak güce önem vermeye başladı. Türkiye resmi kurumları üzerinden Türk dili ve kültürünü yayarken, Türk dizileri üzerinden popüler kültürünü yaymaktadır. Türkiye’nin ikinci yumuşak güç kaynağı ise ekonomik kalkınmayla işbirliği kurması ve acil insani yardımlarda bulunmasıdır.

    2. Türkiye’nin yumuşak güç unsurları

    Türkiye’nin yumuşak güç unsurları arasında iç politika açısından demokrasi yer alırken, dış politika açısından uluslararası hukukun üstünlüğünü savunması gelmektedir. Diğer unsurlar arasında tarihi ve kültürü yer almaktadır. Nitekim, Nye, bir devletin kültürünün başkalarının paylaştığı değer ve çıkarlara hizmet ettiğinde uyandırdığı çekiciliğin istediği sonuçları almasında yardımcı olacağını ifade etmektedir. Bu anlamda, Türkiye’nin 16 Türk İmparatorluğu’na dayanması onun önemli bir kültür ve tarihi geçmişe sahip olduğunu hatırlatmaktadır. Türkiye’nin bir diğer yumuşak güç kaynağı ise dış dünyada faaliyet gösteren kurumlarıdır. Soğuk Savaş Sonrası döneme kadar Türkiye’nin Anadolu Ajansı ve TRT dışında dış bağlantı kuracağı kurumu dolayısıyla yumuşak gücü yoktur. Bununla birlikte, 1992’de kurulan Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA), Türkçe konuşulan Türkî cumhuriyetlerde kalkınma yardımları sağlamakta ve ekonomik, kültürel, eğitim, sosyal, teknik ve ticari alanlarda faaliyet göstermektedir. TİKA’nın yanında, STK ve Yunus Emre Enstitüsü’nün, sırasıyla, sağladığı yardımlar ve yurtdışında Türk kültür ve dilini yaymak için gerçekleştirdiği projeler nedeniyle bu kurumlar da Türkiye’nin yumuşak gücüne katkıda bulunmaktadır. 2009’da kurulan Afet ve Acil Durum Başkanlığı (AFAD), 2010’da kurulan Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı ve son olarak 2016’da kurulan Türkiye Maarif Vakfı Türkiye’nin yumuşak güç kaynağı olan kurumlarıdır. 

    Türkiye iki farklı yumuşak güç stratejisi uygulamaktadır. Birincisi, kamu diplomasisi ve öğrenci değişim programları gibi Türkiye’nin kültürünün, dilinin ve kendisinin tanıtımına katkıda bulunabilecek faaliyetler, kültürün bir dış politika aracı olarak kullanılması anlamına gelmektedir. Türk kültürünün yayılması için Türk dizileri dış dünyaya ihraç edilmektedir. Bu anlamda, 2019’da Türkiye dünyada ABD’den sonra en fazla dizi ihraç eden ülke oldu. Diziler 146 ülkede 700 milyondan fazla izleyici ile buluştu. Dizilerde Türkiye’nin modern ve zengin ülke olarak görünümü Türkiye’yi kültürel bir çekim merkezi haline getirmektedir. Bu anlamda, Türk dizilerinin en çok izlendiği ülkelerden Türkiye’ye gelen turist sayısında artış olmuştur. 2002’de Ortadoğu  ülkelerinden  Türkiye’ye  gelen turist sayısı 975 bin iken bu rakam 2010’da 3,6 milyonu geçti. Örneğin, “Gümüş” dizisinin en çok izlendiği ülke olan Birleşik Arap Emirlikleri’nden Türkiye’ye gelen turist sayısında yüzde 21 artış görüldü. Türkiye’nin ikinci yumuşak güç stratejisi, ekonomik kalkınmayla işbirliği ve insani yardımlar yapmasıdır. Örneğin, 2020’de Türkiye 8 milyon dolar ile dünyada en çok insani yardım yapan ikinci ülke oldu.

    3. Türkiye’nin Irak’ta Yumuşak Gücü

    Türkiye’nin Irak dış politikasında kültürün bir dış politika aracı olarak kullanımı noktasında üç kategori önümüze çıkmaktadır: 1)YTB, Yunus Emre Enstitüleri ve TMV gibi resmi kurumlar; 2) Resmi kurumların dışındaki STK’lar; 3) Popüler kültür: Özellikle TV dizileri. Yurtdışındaki Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, soydaş ve akraba toplulukları ile Türkiye’de öğrenim gören uluslararası burslu öğrencilere yönelik çalışmaları koordine eden YTB, Türkiye’nin yükseköğretimde yeni bir üs olmasına katkıda bulunmaktadır. YTB’nin 2012 yılında başlattığı “Türkiye Bursları” programında günümüze değin 165 ülkeden 33 bin öğrenciye burs verildi. Her geçen yıl rekor başvuru gelmektedir. Her yıl 3,500 bursiyer kontenjanının olduğu programa 2021 yılı için 178 ülkeden 165 bin uluslararası öğrenci başvuruda bulundu. Bu başvuruların %25’i Ortadoğu’dan gelmektedir. Dolayısıyla, 2020 yılı için Ortadoğu bazında 978 uluslararası öğrenci kabul edildi. Nitekim Türkiye’den mezun olan burslu öğrencilerin kendi ülkelerine döndüklerinde muntazaman mezun buluşmalarına katılmaları Türkiye’nin kültürünü tanıtma ve yaygınlaştırma noktasında işlevseldir. Irak’ta da “Irak Tanıtım ve Kültür Günü” etkinliği düzenlenmektedir. Aynı zamanda, Iraklı mezunların kurduğu Irak Türkiye Mezunlar Birliği, Irak’ta ihtiyaç sahiplerine yardım gibi faaliyetler yürütmektedir. Türkiye’nin başka ülkelerle kültürel ilişkilerinin gelişmesinde köprü işlevi gören “Türkiye Bursları” programının Türkiye’nin Irak’ta yumuşak gücüne etkisi mezun öğrencilerin dönüş yaptıkları ülkelerde aldıkları görevler ile görülebilir. Nitekim, Türkiye’de Selçuk Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünde yüksek lisans eğitimi alan Iraklı akademisyen Cuma Muhammed, Irak’ın Duhok vilayetinde bulunan Zaho Üniversitesi’nde Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünün kurucusu oldu. 

    Grafik 1: YTB’nin Burslandırma Sayılarının Bölgesel Dağılımı

    Türk dili ve kültürünün dünya çapında yayılmasına katkıda bulunan Yunus Emre Enstitüsü, dünyada 50 ülkede 60 Türk Kültür Merkezini faaliyete geçirmiştir. 2017 yılında çevrimiçi Türkçe Öğretim Portalını hayata geçirdi. 3 yıllık sürede dünyanın 196 farklı ülkesinden 394 bin kişi Türkçe öğrenmek için portale kaydolmuştur. Ücretsiz olarak hizmet veren Türkçe Öğretim Portali’ne günlük ortalama 180 yeni üye kayıt olmaktadır. Öğrencilerin yarısına yakınının 0-20 yaş aralığında olması Türkçe bilen nitelikli işgücünün Türkiye’ye gelmesi açısından ehemmiyet taşımaktadır. Ayrıca, Türkçe’nin yaygınlaşması Türkiye’nin yumuşak gücünü artıran bir husustur. Son olarak, Türkçe Öğretim Portali’nde en çok kullanıcının yer aldığı 10 ülke arasında Irak da bulunmaktadır. Irak’ta Yunus Emre Kültür Merkezi bulunmasa da çevrimiçi portalin yanında Türkoloji projesi kapsamında işbirliği kurduğu üniversiteler içinde Türk Dili ve Edebiyatı bölümlerinde Türkiye’den görev alacak öğretim elemanlarını göndermektedir. Bu minvalde, dünyada 101 Türkoloji Bölümü açıldı. Irak’tan Salahaddin, Kerkük ve Musul Üniversitesi bu proje kapsamında yer almaktadır.

    Grafik 1. Yunus Emre Türk Kültür Merkezlerinin Bölgesel Dağılımı.

    Tablo 1. Türkçe Öğretim Portali’nde en çok kullanıcının yer aldığı 10 ülke.

    Türkiye Maarif Vakfı (TMV) ise Türkiye’nin uluslararası eğitimde dünyaya açılan kapısıdır. 17.06.2016 tarihli 6721 sayılı kanun ile kurulan TMV, yurt dışında Türkiye adına okul öncesinden yükseköğretime, örgün öğretimden yaygın eğitime kadar tüm eğitim faaliyetlerini yürütmektedir. Bu manada yaygın eğitim amaçlı kurslar, etüt merkezleri ve kültür merkezleri gibi tesisler kurmanın yanında kütüphaneler, laboratuvarlar, sanat ve spor tesisleri kurar. TMV, 67 ülkede 360 eğitim kurumuyla faaliyet göstermektedir. 2018 yılından beri Irak’ta faaliyet gösteren TMV’nin Irak’ta 14 eğitim kurumu vardır. Bu kurumlarda 2 bin öğrenci eğitim almaktadır. TMV ile Irak Eğitim Bakanlığı arasında Irak’ta başta Kerkük olmak üzere Türkmenlerin yoğun yaşadığı kentlerde görevli 87 öğretmenin İstanbul’da yeterliliklerini geliştirmeleri için işbirliği yapıldı. Irak’ta Türkmenlerin dışında Arap ve Kürt öğrenciler de kayıt yaptı. Irak’ta Türkçe eğitim verilen öğrenci sayısı 300 oldu. 

    Harita 1. Dünyada Türkiye Maarif Vakfı

    Türkiye’nin ikinci yumuşak güç stratejisi olan ekonomik kalkınmayla işbirliği ve insani yardımlar Türkiye’nin yurtdışındaki cazibesine katkı yapmaktadır. Bu alanda en etkili kurumlarından birisi TİKA’dır. TİKA, “yurtdışında bulunan ortak tarihî, kültürel ve toplumsal mirasın ve değerlerin korunması ve toplumlar arası önyargıların giderilmesi” için başta Türk dili konuşulan ülkeler olmak üzere tüm gelişmekte olan ülkelerde faaliyette bulunmaktadır. Dünyada 5 kıtada 60 ülkede 62 Program Koordinasyon Ofisi bulunan TİKA, 30 binden fazla proje yürütmüştür. Bu projeler Türkiye’nin uluslararası imajını artırmaya matuftur. Ortadoğu TİKA’nın önemli ilgi alanları içinde yer almaktadır. Ortadoğu’da Filistin, Mısır, Lübnan, Yemen ve Ürdün’e ek olarak Irak’ta TİKA Program Koordinasyon Ofisi bulunmaktadır. Ortadoğu ve Afrika bölgesi TİKA’nın 2020 toplam harcamalar içerisinde yüzde 23,79 payla ilk sırada yer almaktadır. Bu bağlamda, TİKA Irak’ta Türkmenlerin yoğun yaşadığı bölgelere destek verdiği görülmektedir. TİKA’nın 2018-2019 yılları arasındaki faaliyetlerini incelediğimizde, TİKA Irak’ta terör faaliyetleri ve çatışmalar nedeniyle hasar gören müesseseleri tadilat etti. Bu bağlamda, TİKA Bağdat’ın Taji bölgesinde yer alan bir lise ve Telafer Üniversitesi’ne ait fakülte binasının tadilat çalışmalarını gerçekleştirdi. Ayrıca, Musul’da kullanılmaz hale gelen Kanser Hastanesi için klinik tesis ederken, Telafer’de kullanılmak üzere 20 adet trafo temin etti. Ek olarak, Selçuklu dönemi ve Osmanlı döneminde önem verilen Bağdat Azamiye Külliyesi (İmam-ı azam Ebu Hanife) için restorasyon çalışması yürüttü. Irak’ta Osmanlı döneminde birkaç kez restorasyona uğrayan Abdulkadir Geylani Türbesini restore etti. 1855 yılında yapılan bir Osmanlı eseri olan ve 2019 yılında yanan Irak’ın Kerkük kentindeki Kerkük Kayseri Çarşısını restore etti. Irak’ta Tuzhurmatu ilçesinde Tuzhurmatu belediyesi ile birlikte yol yapımı çalışması yaptı. Ek olarak, TİKA Bağdat’ta Türkmenlere yönelik yayın yapan bir radyo kanalının kurulması için “Bağdat FM Radyo İstasyonu Kurulması Projesi”ni yürüttü. Restorasyon, ulaşım ve iletişim altyapılarının yanı sıra TİKA acil yardım kapsamında 2019 yılında Irak’ta ihtiyaç sahibi Türkmen ailelere gıda yardımı yapmıştır. 

    Grafik 2. En Yüksek Yardım Yapan OECD Ülkelerin Yardımları (2019, Milyon Dolar)

    Grafik 3. Türkiye Resmi Toplam Kalkınma Yardımları (2010-2019 Milyon Dolar)

    Grafik 2’de görüldüğü gibi, Türkiye dünyada en çok kalkınma yardımı yapan 6. ülkedir. Gelişmekte olan ülke olarak Türkiye liderliğini korumaktadır. Grafik 3’de görüldüğü üzere, Türkiye’nin resmi kalkınma yardımları özellikle 2016 yılından itibaren yükselişe geçmiştir. 2019’da yapılan resmi toplam kalkınma yardımlarının 7.5 milyon doları acil ve insani yardımları ihtiva etmektedir. Türkiye’nin resmi kalkınma yardımlarının neredeyse tamamı (7.6 milyon dolar) Ortadoğu bölgesine yapılmaktadır. Türkiye’nin tüm yardım cinslerinin dahil olduğu iki taraflı resmi kalkınma yardımlarından en çok yararlanan ülkeler arasında 7.2 milyon dolar yardımla Suriye ilk sırada, 59 milyon dolar yardımla Bosna-Hersek ikinci sırada gelirken, Irak 42 milyon dolar ile Türkiye’den en çok yardım alan üçüncü ülke konumundadır. Türkiye’nin resmi kalkınma yardımları dışında yurtdışında insani yardım faaliyetleri ile ön plana çıkan STK’lar da Türkiye’nin yumuşak gücüne katkıda bulunmaktadır. Bilhassa, çatışma bölgelerinde faaliyet gösteren STK’lar bölge insanlarında Türkiye’ye yönelik olumlu algı oluşmasına katkı sağlamaktadır. Bu alanda Türk Kızılayı, Türkiye Diyanet Vakfı, IHH, Cansuyu, Yeryüzü Doktorları gibi STK’lar ön plana çıkmaktadır. Türkiye’den giden STK yardımları 2018’de 826 bin dolar iken 2019’da 349 bin dolar oldu.

    4. Sonuç

    2004 yılında Joseph Nye tarafından literatüre katılan yumuşak güç kavramı son zamanlarda devletler tarafından rağbet görmektedir. Geleneksel kuvvetlere dayanan sert güç unsurlarına sahip olan devletlerin dünya siyasetinde çıkarlarını gerçekleştirmek amacıyla yumuşak güç unsurlarını edinmeye ve artırmaya gayret etmektedirler. Bir ülkenin siyasi değerleri, kültürü ve dış politika ilkelerinin, meşru görüldüğü ölçüde, diğer ülkeler nezdinde uyandırdığı “çekicilik” olarak tanımlanan yumuşak güç unsurları gündem oluşturma, çekicilik ve yanına çekmedir. Devletler kurumları aracılığıyla gündem oluştururken, değerler, kültür ve politikalar üzerinden diğer devletleri yanına çekme ve cezbetme arayışı içine girmektedirler. Bu manada Türkiye’nin yumuşak güç unsurları olarak değerleri, kültürü, politikası ve kurumlarının Türkiye’nin yumuşak gücüne nasıl katkıda bulunduğunu ele alan çalışma, Türkiye’nin Irak özelinde yumuşak gücünü analiz etmektedir. Türkiye’nin iki yumuşak güç stratejisi izlediğini savunan analizin, ilk tespiti kültürün Türkiye’nin dış politikasında bir araç kullanımıdır. Bu minvalde YTB, Türkiye Maarif Vakfı ve Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar Türkiye’nin kültürü, dili ve tanıtımına katkıda bulunmaktadır. Kurumların bütçesinde Ortadoğu önemli bir yer teşkil etmektedir. Kültürün bir dış politika aracı olarak kullanımında Türkiye’nin dizi ihraç etmesi Türkiye’ye gelen turistlerin artması açısından yumuşak gücü ile etkileşime girmektedir. Türkiye’nin yumuşak güç stratejisinin ikinci stratejisi STK’lar ve TİKA gibi kurumlar aracılığıyla kalkınma ve insani yardımları yapmasıdır. Gelişmekte olan ülke olarak Türkiye’nin özellikle insani yardım noktasında dünyada ikinci ülke olması imajını güçlendirmektedir.. Türkiye’nin kalkınma ve insani yardım yanında Türk dili ve kültürünü yayma çalışmasını Türkmenlerin yoğun yaşadığı bölgelerde yaptığı gözlemlenmiştir. Nye’ın belirttiği gibi, Türkiye’nin yumuşak güç stratejileri bağlamında Irak’taki yumuşak gücü uzun vadede kalıcı olabilir.

    ]]>
    http://ayam.com.tr/arastirma/irakta-turkiyenin-yumusak-gucu/feed/ 0 3061
    Irak’ta gösteriler değişim getirebilir mi? http://ayam.com.tr/analiz/irakta-gosteriler-degisim-getirebilir-mi/ http://ayam.com.tr/analiz/irakta-gosteriler-degisim-getirebilir-mi/#respond Thu, 24 Jun 2021 16:32:01 +0000 http://ayam.com.tr/?p=2597 9 Mayıs’ta Kerbela’da göstericiler İran’ın Kerbela konsolosluğu duvarlarını ateşe verdi. Göstericiler bu saldırıyı Irak’ta yolsuzluk ve İran’ın Irak’taki nüfuzuna muhalif olan ve Kerbela’daki gösterilerin koordinatörü olan İhab el-Vezni’nin faili meçhul saldırıya kurban gitmesine karşılık yaptılar. El-Vezni suikasti Irak’ta tek bir hadise değildi. Ekim 2019’da gösterilerin başlamasından beri bazı faili meçhul saldırılar vuku bulmuştu. Örneğin, Aralık 2019’da el-Vezni önde gelen aktivist Fehim al-Tai’nin suikaste uğradığında sağ kurtulabildi. Nihayetinde, bu iki şahıs Irak’ta yolsuzluk ve İran’ın müdahalesine karşı patlak veren ülke çapındaki gösterilerde önde gelen iki aktivistti. Nitekim, faili meçhul saldırılar bununla sınırlı kalmamış, dünya çapında tanınan Iraklı analistlerden biri olan Hişam el-Haşimi de (6 Temmuz 2020) öldürüldü. Ağustos 2020’de Tahsin el-Usame ve Reham el-Yakup gibi diğer önemli aktivistler de suikaste kurban gitti.

    Aralık 2019’da önceki hükümet Başbakanı Adil Abdülmehdi’nin istifası sonrasında gösteriler hem geleneksel siyasi partiler hem de İran’ın nüfuzuna meydan okumuştur. Erken seçimlerin Mayıs 2020’de yapılmasını arzulayan güçlerin el-Vezni suikastinde ve göstericilerin siyasi partilerinden Hayır Bayrakları partisinin bazı adaylarının seçimlerden çekilmesinde parmağı olduğu düşünülmektedir. Bununla birlikte, İran bağlantılı Şii milis örgüt Ketaib Hizbullah Bağdat ve Beyrut’taki Birleşik Krallık büyükelçiliklerini el-Vezni suikasti sonrası gösterileri tahrik etmekle suçlamıştır. Irak parlamento seçimleri Ekim 2021’e ertelendi ancak seçim tarihi yaklaştıkça göstericiler ve geleneksel siyasi partiler ile İran bağlantılı gruplar arasında gerginlik artmaktadır. Bazı Şii alimlerin örtülü desteğini alan göstericiler Irak’ta İran’ın ideolojik ve siyasi nüfuzuna karşı çıkmalarının yanında ülke içinde siyasi ve ekonomik reform yapılmasını dile getirmektedirler. Nitekim, Şiilerin en büyük alimlerinden Ali el-Sistani, “hiçbir kişi ya da grup, hiçbir bölgesel veya küresel aktörün Iraklıların arzularını bastıramayacağını” ifade etmiştir. Bu anlamda, Irak’ta İran’a yönelik kızgınlığı besleyen sebeplere değinmek faydalı olacaktır. Göstericiler İran bağlantılı milisler tarafından mütemadiyen şiddete maruz kalmıştır. Birleşmiş Milletler, Ekim 2019’dan beri yüzlerce göstericinin öldüğünü, binlerce kişinin yaralandığı ya da kaçırıldığını açıklamıştır. Buna karşılık, Irak’ta peşi sıra gelen hükümetler İran bağlantılı milis örgütlere karşı ağırlığını koyamamıştır.

    Göstericilerin bir diğer talebi parlamentoda geleneksel siyasi partilerin tekelini kıracak ve bağımsız adaylar ile yeni kurulan ve küçük partilerin parlamentoya girmesini kolaylaştıracak yeni bir seçim yasasının yürürlüğe konmasıydı. Bu minvalde, el-Sistani yeni bir seçim yasasının kabul edilmesine yönelik açıklamalarda bulunmuştur. Nihayetinde, yeni bir seçim yasası kabul edildi. Irak’ın önceki seçim yasaları büyük ve orta büyüklükteki parti ve koalisyonlarına bağımsız adaylar ve küçük partiler karşısında avantaj verirken, yeni seçim yasası Irak’ı 83 seçim bölgesine bölmüştür. Irak’ta seçim bölgelerini çoğaltmanın prensipte daha rekabetçi bir ortam oluşturması tahmin edilir. Dolayısıyla, küçük siyasi partilerin rekabet anlamında daha avantajlı konuma gelmesi beklenir. Bununla birlikte, yeni seçim yasası bazı tabanı güçlü siyasi partilerin nüfuzunu devam ettirecek ve seçimleri kazanmasına imkan verecektir.

    Yeni seçim yasası bağımsız adaylar ve küçük siyasi partilerin olağan siyasi ve güvenlik durumunda rekabet etmelerine imkan tanısa da, pratikte Mukteda el-Sadr’ın liderliğini yaptığı Sadr Hareketi gibi güçlü yerel tabanı olan partilere avantaj sağlaması beklenmektedir. Geleneksel siyasi partiler kabile ya da dini geçmişi haiz ve yerel tabanı olan şahıs ya da grupları aday gösterebilir. Bu şahıs ya da gruplar geçmişte imtiyaz karşılığında geleneksel siyasi partilerin kazanmaları için bir enstrüman olmuştur. Dolayısıyla, yeni seçim yasası bazı parti adaylarının yerel tabanı güçlü kabile ya da dini şahıslar ile değişmesine imkan vereceği için ülkenin siyasi atmosferine değişim getirmeyecektir.

    Irak’ta güvensizlik durumu gösterilerin Irak’ta İran nüfuzuna meydan okuyuşunu menfi yönde etkilemektedir. Bazı İran ile bağlantılı milis örgütlerin devlet dışında hareket etmesi bu güvensizliği beslemektedir. Ayrıca, Kasım Süleymani ve Haşdi Şabi komutanlarından Ebu Mehdi el-Mühendis’in ölümü sonrasında İran ile bağlantılı gruplar arasında liderlik boşluğu oluşmuştur. İran’ın tercihi olarak El-Mühendis’in yerine getirilen Ebu Fedak el-Muhammedevi’nin liderlik boşluğunu dolduramaması, Kayz el-Hazali gibi önde gelen şahsiyetlerin liderlik arayışına imkan vermiştir. Dolayısıyla, İran’ın Süleymani ve el-Mühendis dönemindeki Haşdi Şabi üzerindeki otoritesi kaybolmuştur. Bunun yanında, el-Sadr’a yakın Barış Tugayları ve Fetih İttifakı’na yakın silahlı grupların bulunması siyasi partiler yasasını ihlal etmektedir. Bu partiler seçim sonuçlarını etkilemek için bu araçları kullanabilir. Son olarak, Irak’ta bakanlıkların bölüşülmesinde etnik-dinsel bölüşüm sistemi politik elitlerin hakim olduğu bir siyaseti hayatta tuttuğu için göstericilerin siyasette nüfuz elde etmesini engellemektedir. Bu durum aynı zamanda İran’ın Irak’ı zayıf bırakma stratejisine yaramaktadır. Son olarak, Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi Fetih İttifakı vekilleri ile bir araya geldiğinde “eski HŞ milislerinin göreve geri alınması için ayrılan bütçe Irak parlamentosu tarafından kısılsa da bunu yerine getireceği” sözünü verdi. Sonuç olarak, Irak’ta siyasi istikrarsızlık ve güvensizlik durumu göstericilerin geleneksel siyasi partiler ve İran’ın nüfuzuna meydan okumasını engelleyecektir. 

    ]]>
    http://ayam.com.tr/analiz/irakta-gosteriler-degisim-getirebilir-mi/feed/ 0 2597
    Süleymani Suikastı: Ucu açık sorular http://ayam.com.tr/analiz/suleymani-suikasti-ucu-acik-sorular/ http://ayam.com.tr/analiz/suleymani-suikasti-ucu-acik-sorular/#respond Sat, 01 Feb 2020 10:06:07 +0000 http://ayam.com.tr/?p=1030 Giriş

    3 Şubat 2020 Cuma gecesi saat 1 sularında 2 drone Bağdat Havalimanı’ndaki tören salonundan yeni çıkan küçük bir konvoyu bombaladı. Konvoyda İran, Şam’dan gelen önemli bir heyet ile onları karşılayan Iraklı isimler yer alıyordu.

    Bombardıman, İran Devrim Muhafızları’nın önemli komutanı Kasım Süleymani ve beraberindekilerin öldürülmesiyle sonuçlandı. Mehdi Mühendis lakabıyla bilinen Cemal Cafer Muhammed Ali Al-İbrahim (Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı ve Irak’taki en etkin isimlerdendi), Samir Abdullah (2008’de suikaste uğrayan önemli Hizbullah liderlerinden İmad Muğniye’nin yakını) Kasım Süleymani’nin kızının eşi (ismi zikredilmedi), Muhammed Rıza El-Cabiri (Haşdi Şabi Heyeti’ndeki Protokol Sorumlusu), Hasan Abdulhadi (Haşdi Şabi Heyeti, Muhammad El-Şeybani (Haşdi Şabi Heyeti) Haydar Ali (Haşdi Şabi Heyeti)

    Bu isimlere ek olarak, Süleymani’ye eşlik eden İranlı 4 subay da suikasta kurban gidenler arasındaydı: Tuğgeneral Hüseyin Caferi, Albay Şehrud Muzafferi, Binbaşı Hadi Taromi ve Yüzbaşı Vahid Zamanyan.

    Süleymani ve beraberindekilerin öldürüldüğü operasyon -Mavi Şimşek- olarak anılmaya başladı. Büyük bir savaş çıkacağına yönelik korkuya neden olan bu operasyon, büyük ölçüde bölgeyi istikrarsızlaştıracak, çok büyük kayıplara yol açacaktı.

    Operasyon, İran’ın bu tür bir saldırı karşısında askeri yetenekleri ve yanıt verme kabiliyeti hakkındaki teorileri test etmek için uygun bir fırsattı. Ancak, İran’ın ABD ve müttefiklerine karşı çıkarlarını savunmak için gerçek bir savaş yürütme yeteneğinin beklendiği kadar büyük olmadığı ortaya çıktı. Dahası, İran’ın oldukça sert olan medyatik askeri tepkileri de hiçbir zaman sahada gerçek bir adım atılarak fiiliyata dökülmedi.

    İranlı siyasi ve askeri yetkililerin tehdit ve intikam dolu açıklamalarının ardından, İran’ın tepkisi, Irak’taki ABD üslerinde önemli bir kayıp vermeden sınırlı sayıda füze atmakla sınırlı kaldı. (Amerikalılar, füzeler nedeniyle bazı askerlerin beyin sarsıntısı yaşadığını ancak, ABD Başkanı Trump’a göre, tedavi edildikten sonra sadece “baş ağrısı” çektiklerini açıkladı.)

    Ne Amerikalılar-İran’ın yanıt vermeye karar vermesi ihtimaline karşılık tüm tedbirleri almasına rağmen- ne İranlılar ne de bölgedeki ya da dünyadaki herhangi bir ülke bu savaşın patlak vermesini istemiyor. Bazı ülkeler, iki taraf arasında herhangi bir askeri çatışma çıkması halinde müdahale edecek kadar bu savaştan korkuyor, İran’a sükûnet çağrısı yaparak savaştan kaçınması gerektiğini söylüyor. (Örneğin Birleşik Arap Emirlikleri, en azından medyada İran karşıtlığı yapıyor)

    ABD ile İran arasında olup bitenlerle ilgili ‘savaş ihtimali’ gerçek bir senaryo değilse, ABD’nin Süleymani’ye düzenlediği suikast hangi bağlamda değerlendirilebilir ve bu sürecin geleceğe yönelik yansımaları nelerdir? İran’a gelince, Süleymani’nin öldürülmesinden ve ülke içinde yaşadığı olaylardan sonra, rejimi kurtarma veya bölgede genişleme projesinde ilerleme seçeneği hala önünde mi?

    Kasım Süleymanî kimdir?

    Kasım Süleymani, 1957 yılında Kum şehrinde doğru. İran’ın güneydoğusundaki Kirman bölgesinde fakir bir ailenin çocuğu olarak büyüdü. Eğitim hayatı ortaokul seviyesini geçmedi.

    İş hayatına inşaat işçisi olarak başladı, daha sonra Kirman Belediyesi Su İşleri’nde görevli olarak işe başladı. Daha sonra İran Devrim Muhafızları’na katılarak Kudüs Gücü’ne komutan olarak atanıncaya dek çeşitli mevkilerde görevlendirildi. Süleymani’nin komutan olarak atandığı, İran Devrim Muhafızları’nın dış kolu Kudüs Gücü, İran’ın Suriye, Irak, Lübnan ve Yemen başta olmak üzere pek çok ülkedeki hareket için birinci aracı olarak görülüyor.

    Süleymani, 1998 yılında Kudüs Gücü Komutanlığı görevini üstlenmesinin ardından İran’ın bölgedeki birçok ülke ve sıcak noktalarda oynadığı önemli rolün bir sonucu olarak, İran hükümeti için büyük bir değer kazandı.

    Süleymani’de İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney’le yakın ilişkisi de dahil olmak üzere ülkede değerini yükselten bazı özellikler vardı. Bu yakın ilişki, Süleymaniye’ye İran’da karar alıcıları önemli ölçüde etkileyen ve böylece ülkenin geleceği için önemli sonuçlar doğuracak birçok adım için rol oynamasına yeşil ışık yaktı. Bu adımlardan en önemlileri, İran dini liderine bağlılık duran, İran’la aynı safta savaşan çok uluslu bir Şii silahlı hareket kurulması projesiydi. Hamaney’, tam sadakat gösteren Süleymani’yi ‘yaşayan bir şehit’ olarak tanımlıyordu ancak Süleymani, dini lidere yakınlığı nedeniyle bu lakabı değiştirerek, kendisinin ‘sadık askeri’ olarak anılmasını istemişti.

    Süleymani’nin sahip olduğu bir diğer meziyet, sahadaki varlığı ve risk alma özelliğiydi. Komutanlık ettiği savaşçılar arasında yer almaktan geri durmayan Süleymani, Irak, Suriye ve diğer sıcak bölgelerdeki kamplar, dış kuvvetler ve Amerikan istihbarat servisleri ile aynı alanlarda bulunmaktan korkmadı. Bu husus Irak, Suriye, Lübnan ve hatta Yemen’de milis gücü kurarak ilerlemede büyük katkıda bulundu. Süleymani’de bulunan üçüncü önemli özellik; silahlı eylemin ortasında bulunarak sıradışı bir rol-model olmasıydı.

    Süleymani’nin kişiliği, özellikle uluslararası ilişkiler kurması açısından otorite ve nüfuz sahibi olması ve medyatik yönü eklenirse, ilham verici bir model oluşturdu.

    Bunların yanı sıra gerçekleştirdiği görevlere bağlılığı ve ciddiyetine ek olarak – Süleymani’ye binlerce Suriyeli ve Iraklının öldürülmesinde rol oynadığı suçlaması yöneltildi. Yaptığı işte bağlılık ve ciddiyeti, 20 yıl boyunca yaptığı Kudüs Gücü Komutanlığı görevinde onu farklı kılan unsurlardan biriydi.

    Süleymani Suikastı Eşi Görülmemiş Bir İhlal Mi?

    Süleymani’nin öldürülmesine ilişkin önemli gerçeklerden birisi de operasyonun doğrudan ABD Başkanı Donald Trump’ın talimatı ile başlatılmasıydı.

    Operasyonun Irak topraklarında gerçekleşmesi ve Iraklı bazı isimleri de hedef almasına bakılacak olursa, Irak’ın operasyonun gerçekleşmesi konusunda uzlaştığını göz önünde bulundurmak gerekir. Özellikle, Irak topraklarında ABD güçlerinin bulunması ve hareket etmesine ilişkin yapılan güvenlik anlaşmasının yanı sıra, Irak hükümetiyle önceden koordinasyon yapılmadan, Irak hava sahasında bu tür bir operasyonun gerçekleştirilmesi mümkün değil. Ancak Irak hükümeti bu iddiaları reddetti. Irak parlamentosu ise, bu söylentileri ülkedeki ABD varlığına son verilmesini öngören yasa çıkararak şiddetle yalanladı.

    ABD Savunma Bakanlığı’nın ilk açıklaması operasyonun, İran saldırılarını caydırmayı amaçladığı yönünde olmuştu. Açıklamada İranlı Askeri Komutan Süleymani’ye ilişkin “Amerikalı diplomatlara saldırmak ve bölgedeki ABD güçlerini hedef almak için aktif olarak çalışıyordu” ifadelerine yer verildi. Daha sonra, ABD Başkanı Trump da dahil olmak üzere ABD’li yetkililer Süleymani’nin ‘yakın zaman için saldırı planladığını’ savundu.

    ABD yönetimi ve yetkililer tarafından operasyona ilişkin kullanılan ‘yakın saldırılar’ kavramı, saldırıyı yasal zemine oturtmak açısından önemli. Çünkü ABD’nin düzenlediği operasyonun yasal çerçevede makul görünmesi için ‘Gelecekteki saldırı planlarına karşı düzenlenen bir operasyon’ olarak değil, ‘Planlanan yakın saldırılara karşı meşru müdafaa’ olarak sunulması gerekir.

    Süleymani’nin ölümüyle sonuçlanan hava saldırısı, Washington ve Tahran arasındaki ilişkilerde daha önce benzeri olmayan bir tırmanışı temsil etmesine rağmen, ABD operasyonun meşruiyeti konusunda endişeli görünmüyor. ABD hükümeti- en azından şimdilik- herhangi bir ayrıntıyı kamuya açıklamamış olsa da Trump yönetimi Kongre’deki önemli isimlere bu konuda istihbarat ile önemli rakamlar verdiğini söylemekle yetindi.

    Her halükârda, ABD’nin bu tavırları yeni değil, bilakis 11 Eylül saldırılarından bu yana tekrar ediyor. Obama döneminde dünyanın farklı yerlerinde yakın olduğu kanıtlanmamış saldırılara karşı ‘meşru müdafaa’ gerekçesiyle operasyonlar düzenlenmişti.

    İran’ın Yanıtı Nasıl Değerlendirilebilir?

    Genel olarak, İran’ın Süleymani’nin öldürülmesine verdiği tepkinin -en azından şu ana kadar- bir dizi başarısız adım olduğu söylenebilir. Sokaklarda ve şehirlerde dolaşarak insanlar tarafından kutsanan cenaze dahi, izdiham nedeniyle 50’den fazla insanın ölümüyle sonuçlanan bir felakete dönüştü.

    Sonra Irak’taki ABD noktalarına ateşlenen füzelerin bazıları başarısız oldu, bazıları ise hedeften 40 kilometre uzağa düştü. Hedefe ulaşanlar dahi önemli bir kayba yol açamadı.

    Daha sonra İran Dini Lideri, füzelerin 80 ABD askerini öldürdüğünü duyurdu. ABD, ölü sayısını gizleyince İran iddiasını geri çekerek, yetkililerin ağzıyla İran’ın amacının ABD askerlerini hedef almak olmadığı vurgulandı.

    Son olarak, Ukrayna uçağının İran füzesi ile vurularak yarısı İranlı olan tüm yolcularının ölümüyle sonuçlanması felaketi İran’ın başarısız tepkiler verdiği en büyük olay olarak kaydedildi. Bu durum, son dönemde İranlı yetkililer tarafından yapılan tehditlerin niceliği ve niteliği ile kesinlikle örtüşmüyor.

    Kasım Süleymani’nin kızının İran ve Devrim Muhafızları’nı söylemeksizin Hizbullah, Haşdi Şabi, Hamas, Husiler ve Suriye rejimine yönelik çığlığına cevaben Lübnan, Irak, Suriye, Yemen ve Filistin’de İran’a yakın taraflar ülkeye desteklerini açıklayarak, bölgedeki ABD varlığını sona erdirmeyi vaat eden topyekün bir savaşla tehdit etti.

    Ancak müttefiklerinin bu intikam, öç alma ve meydan okuma çağrıları sürerken İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif, “Tahran’ın General Süleymani suikastına cevabı sona erdi” açıklamasını yaptı.

    Sorun burada bitmedi, bilakis İran Hükümeti Sözcüsü Ali El-Rubaie şunları söyledi: “Tahran, bölgedeki direniş güçleri adına Devrim Muhafızları Kolordu komutanı Kassam Süleymani suikastına tepki verilmesini tavsiye etmedi” ifadelerini kullanarak, İran’ın bölgede kendisine yakın taraflarca yapılacak olan herhangi bir eylem için sorumluluk üstlenmediğini açıkça ortaya koydu.

    İran’daki karar vericilerin sınırlarını, yapabileceklerini ve yapamayacaklarını çok iyi bildikleri açıkça ortaya çıktı. Bu nedenle, İranlı yetkililerin Süleymani ve arkadaşlarının öldürülmesinin ardından yaptığı tüm tehditlere bakılmaksızın, İran bu kez ABD’nin ciddiyeti ve sertliği ile karşı karşıya kaldı. Bu nedenle İran, ABD operasyonuna yanıt verirken belirli sınırlar içerisinde hareket etmek durumunda kaldı. Bu durum kendi içinde büyük bir utanç yaratırken, prestijinin zedelenmesine neden oldu.

    Operasyona karşı yürütülen bu başarısız süreçte, İran’da bir süredir enflasyonu, hayat pahalılığını protesto eden halkına karşı mahcup olması da bu utancı artırdı. İran’da bir süredir yoksul kesim ve işçi sınıfının katılımıyla protestolar düzenlenirken, hükümetin kısa vadede krizle başa çıkma konusundaki zayıf performansı eleştiriliyor.

    Uzun vadede ise Süleymani’nin öldürülmesi İranlı siyasilerin ABD’nin hamlelerini yanlış hesapladığını, dolayısıyla İranlı liderlerin bölgede yarattıkları gerginliğin sonuçları karşısında doğru hareket etmediklerini gösterdi. İranlı siyasilerin gerekli donanıma sahip olmadıklarını ortaya koyarken, Trump’ın kendi statüsü ve ABD iç politikası gibi nedenlerden dolayı ve hatta İran’ın ABD’nin bölgedeki ve dünyadaki çıkarlarını etkileyebilme kapasitesinden dolayı kendilerine saldıramayacaklarını zannetti.

    İran’ın bu aşırı güveni ile plan ve projelerindeki ısrarı, bugün içinde bulunduğu kötü duruma gelmesine yol açtı.

    Öte yandan kendini aklama stratejisi güden İran Dini Lideri, utanç verici füze cevabı ile ilgili herhangi bir açıklama yapmadı. Aksine, İran’ın maruz kaldığı durumun gücünü zayıflatamadığını belirterek, İran parlamentosunun ABD ordusunu ‘terör örgütü’ olarak tanımlamasını hızlandırdı. Kudüs Gücü’ne 223 milyon dolar ek meblağ tahsis edildiğini duyuran Hamaney, İran rejiminin elit tabakada alternatif liderlerden yoksun olmadığını ve boşluğu doldurmaktan aciz olmadığını duyuyrarak, ordu komutanlığına İsmail Gani’yi atadı.

    Kasım Süleymani projesi gerçekten başarılı oldu mu?

    Elbette ki kişisel özellikler, Süleymani’nin İran’daki konumunun netleşmesinde büyük rol oynadı. Ancak Süleymani’nin İran için asıl önemi, üstlendiği görevden ve üzerinde çalıştığı plandan kaynaklanıyor. Bu görev; İran’a karşı herhangi bir savaş durumunda sadık bir Şii ulus ötesi hareketin inşa edilmesidir. İran rejimi tarafından benimsenen ‘devrim ihraç etme’ kavramının pratik bir uygulaması olarak düşünülebilir.

    Bu proje, Irak’taki Saddam rejiminin çöküşü sonrasında yeni rejimin, Irak devlet yapısının ve özellikle ABD ve İran müdahalelerine karşı kendini korumaktan aciz kalan ülkenin zayıflığı sonrasında çok gelişti. İran, kendisine bağlılık gösteren grupların milis oluşturarak siyasi ve güvenlik gruplar kurmasına izin vererek kaos ve iç savaşa yol açmıştı.

    Suriye’de yaşananları fırsata çeviren İran, burada da aynı şeyi tekrarladı. Aradaki tek fark, burada daha küçük boyutta olmasıydı. İran, Suriye rejimi ile ilişkisini, rejimin zayıflığını, destek ihtiyacını ve dış güçler iktidardan uzaklaştırmak yerine ülkedeki mevcudiyetlerine izin vermesini kullandı.

    Son birkaç yıl için İran’ın; Bağdat, Şam, Beyrut ve Sana’a olmak üzere dört Arap başkentinde İran Devrim Muhafızları ve özellikle de Kasım Süleymani’nin çabalarıyla çok önemli bir etkiye sahip olduğu bir dönem olduğu söylenebilir.

    İran milisleri ya da İran ile bağlantılı olan Hizbullah ve Irak’taki silahlı gruplar, bölgede faaliyet gösterdiği en önemli hedeflerden biri olarak Suriye, Irak ve Lübnan’daki tüm İran karşıtı sesleri bastırmayı büyük ölçüde başardı.

    İran hareketleri gizli kapılar ardında değil, ulu orta tüm uluslararası toplumun gözü önünde yapıldı. Başta ABD olmak üzere tüm dünyanın gördüğü bu etki ve genişlemeyi sınırlandırmak için hiçbir önlem alınmadı.

    Aksine, ABD ve Avrupa, İran etkisini bir gerçek olarak ele alarak, nükleer anlaşmayı aktive etmek için İran’la müzakereleri geliştirme yolları aradı. Bu durum, İran’da- belirli bir akım tarafından- bazı nedenlerden dolayı büyük bir zafer olarak tanımlandı. Buna göre, bu adım İran’ın uluslararası sistem tarafından kabulü, dondurulmuş mallarını kurtarması, dünyadaki İran rolünü meşrulaştırması ve İran’ın ekonomik yalnızlığının son bulabileceği anlamına geliyor.

    Bununla birlikte, İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ‘in imzalanması için öncülük ettiği nükleer anlaşma, İran’daki tüm güçler ve karar verme mekanizmaları arasında memnuniyetle karşılanmadı. Hatta İran Dini Lideri dahi, anlaşmanın bazı maddelerini eleştirerek, anlaşmayı ‘Şeytanla yapılan sözleşme’ olarak nitelemişti. Bununla birlikte, İran’ın devletlerin sınırlarına, egemenliklerine ve iç işlerine karışmama gibi uluslararası kurallara bağlılığı gerektiren nükleer anlaşma uygulamada kalmaya devam etti. Ancak görünen o ki, İran ve Kasım Süleymani bu gereklilikleri yerine getirmedi.

    Suriye’deki Süleymani Projesi

    Suriye’deki İran milisleri, muhalif silahlı gruplar ve ÖSO ile savaşmada önemli bir rol oynadı. Rejimin hayatta kalması ve dayanması için Rus tarafına önemli ölçüde katkıda bulundu.

    Muhaliflerin kontrolündeki birçok alanı ele geçirmeyi başardı ve rejimin muhaliflere yaşattığı en büyük kayıplardan biri olan Halep’i geri almasında önemli bir rol üstlendi. Bununla beraber, İranlı milisler geçtiğimiz dönemde Suriye topraklarında meydana gelen onlarca katliam ve insan hakları ihlallerinden sorumlu tutuldu.

    Öte yandan, bu milisler geçtiğimiz dönemde Golan’daki İsrail güçlerine yakın bölgelerde konumlanma konusunda oldukça istikrarlıydı. İsrail varlığını ciddi şekilde öfkelendiren bu durum, zaman zaman bu milislere karşı hava saldırıları düzenlenmesine ve Rusya ile ABD’yi İran’ı milislerini belirli bir mesafeye çekmeleri için baskı yapmaya zorladı. İran milislerinin çoğu bugün İsrail sınırından onlarca kilometre geride.

    Rejimin orduyu yeniden yapılandırması ve Rusya’ya yakınlığıyla bilinen Ali Eyüp Abdullah’ı Savunma Bakanlığı’na atamasının ardından, çatışma noktalarındaki İran’a bağlı milis sayısı azaldı. Rejim içindeki önemli yapılara yönelik Rus müdahalesi artırılarak, Rus rolü yeniden aktive edildi.

    Tüm bunların yanı sıra ABD varlığı ve sahadaki uzantısına dönüşen SDG’ye desteği devam ederken ve örgüt Doğu Fırat’ta İran’a bağlı milislerin de yer aldığı bazı tarafların yerini alarak genişledi. İranlı milisler, zaman zaman Suriye-Irak sınırındaki noktalarda belli zaman aralıklarıyla İsrail, koalisyon uçakları ve SDG tarafından darbelere maruz kaldı.

    Yukarıdakilerin tümü göz önüne alındığında, Suriye muhalefeti geri çekildikten ve hareket alanı belirlendikten sonra İranlı milislerin Suriye’deki rolünün önemli ölçüde azaldığı, Rus rolünün genişlediği ve ABD mevcudiyetinin arttığı doğrudan veya SDG üzerinden arttığı ve İsrail’in İran tehdidini etkisiz hale getirme ısrarının devam ettiği söylenebilir.

    Bu, İran’ın nüfuzunun genel olarak Suriye’den tamamen geri çekildiği anlamına gelmez, İran eğitim sektörü, bankacılık ve iletişim gibi ordu dışındaki diğer alanlarda etkisini sürekli olarak artırmaya çalışmaktadır. Ancak İranlı milislerin Suriye’deki rolü ve bu etki şekli son dönemde çeşitli taraflar tarafından büyük ölçüde kısıtlandı. Süleymani’nin öldürülmesi, Suriye’deki İran varlığını -en azından milis bazında- sona erdirebilir.

    Irak’taki Süleymani projesi

    Irak’ta İran ile bağlantılı Haşdi Şabi grubu, birkaç sert darbe aldı. Yolsuzluğa karşı sokağa dökülen çok sayıda gösterici, devletin milis kontrolünden kurtarılması çağrısı yaptı. Ulusal figürleri sorumluluğa çağıran göstericiler, yeni bir seçim yasası çıkarılmasının talep edildiği gösterilerin büyük bir kısmı milislere ve Irak’taki olumsuz rollerine karşı atılan sloganlarla doldu.

    Irak’ta birkaç ay önce başlayan bu hareket, ABD saldırısında öldürülen Ebu Mehdi el-Mühendis ve Kasım Süleymani liderliğindeki milislere verilen kutsiyet rolünü kırdı.

     Ayrıca, gösterileri ve göstericileri ‘Cezalandırılması gereken suçlular’ olarak değerlendiren ve hükümeti çıkmaza sürükleyen milislerle aynı safta bulunan Irak hükümetine karşı bakış açısında büyük karışıklığa yol açtı.

    Bu hareket, Irak’taki durumun büyük ölçüde kötüleştiğini, Irak devletinin bileşenlerinden kaynaklanan büyük yolsuzluğu; ülkenin kaynaklarını ve zenginliğini kendi lehine kullanmak isteyen genelde dış role özelde ise İran rolüne dikkat çekti.

    Yukarıda zikredilenler, milislerin kendisini destekleyen grupları ve gençleri bünyesine katma rolünü zayıflattı. Milislerin ileri gelen sorumluları, dini simgeleri ve Şii merciler, projelerinin çöküş tehlikesini doğruladı. Bu tehlike, onları keskin ve sert yanıt vermeye itti. Bunlar; protestoculara karşı şiddet uygulayarak zayiata yol açma ve suikastlar… Bu durum da Irak’ta gençler ve seçkinler arasında İran karşıtlığını arttırdı.

    Bugün Irak’ı güçlü bir ülke olarak görmek ya da İran’ın Irak’taki Kasım Süleymani projesinin ve rolünün iyi bir şekilde sonuçlanmasını söylemek mümkün değil. Aksine, büyük bir Şii varlığının bulunduğu Irak, güçlü bir İran karşıtı eğilime bürünürken siyasi tabakanın ve işleyişin İran tarafından kontrol edilmesini reddediyor.

    Lübnan’daki Süleymani projesi

    Aynı şekilde iktidardaki siyasi sınıfa bağlı hükümetin reddedilme durumu İran’ın Lübnan’daki kolu Hizbullah hakkında da söylemek mümkün.

    Sınır ötesi Şii ordusu projesinden en az etkilenmiş gibi görünen Lübnan’da, Hizbullah tehdidi varoluşsal bir tehdit değildir. Hizbullah’ın siyasi saha kazanımları Irak ve Suriye’deki gibi- en azından şimdiye kadar- tehditkâr değildir.

    Bu durum, Lübnan’ın genel durumunun çok kötü olduğu anlamına gelmez. İran’ın herhangi bir taraf ile savaşında destek devleti olması beklenen Lübnan, bugün yardım için başka bir ele ihtiyaç duymaktadır.

    Öyle ya da böyle, Lübnan’daki sefaletin sorumluluğunun Saad Hariri ve siyasi hareketi tarafından yönetilen sürecin yanı sıra; Hizbullah ve destekçisi İran’a ait olduğuna inanan önemli bir kitle var.

    Kendisinden önce ölen Süleymani projesi

    Özetle, geçtiğimiz yıllarda İran, birkaç Arap başkentinde geniş bir etki yaratmayı başardı. Kendisiyle yakından bağlantılı yerel kuruluşlar ve milis varlıkları kurdu.

     Bununla birlikte, bu milisler kısa süre sonra İran ve ‘devrim ihraç etme’ projesi için bir yük haline geldi. Bölgede dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Irak da dahil olmak üzere, bu varlıkların ortaya çıktığı ve faaliyet gösterdiği ülkelere gelince, Süleymani projesine ve genel olarak İran’ın varlığına karşı bir huzursuzluk ve isyan kaynağına dönüştü. Bölge ülkelerinde, İran’a bağlı milislerin ve tamamıyla İran’ı reddeden gösteriler düzenlendi. Şii Din adamı dahi, İran’ın siyasi ve mezhep projesi arasındaki bağlantı nedeniyle İran adımlarını reddetti.

    İran’ın kendi içinde dahi Süleymani’nin sadık takipçileri tarafından ifade edilen üzüntü ve öfke durumuna rağmen, rejim figürünün suikastına açık bir ilgisizlik göstermesi nedeniyle İran’ın bölgede izlediği politikalar nedeniyle aldığı sonuçlarından memnun değiller.

    Süleymani suikastının İran-ABD ilişkilerine yansımaları

    Kasım Süleymani ve projesi, Suriye’deki rejimin düşmesini engellemek gibi bazı meselelerde oynadığı rolün önemine rağmen, son zamanlarda İran rejimine yük olmaya başlamıştı.

    İran projesinin düşüşe geçtiği bir dönemde, Süleymani ve kahramanlıkları İran nüfuzu içinde genişlemeye ve yükselmeye devam etti. Süleymani’nin sembollerinden biri haline geldiği sert akım, gücünü ve kontrolünü İran devletine dayattı.

    Böylece, Süleymani suikastının İran’ı acılara gark etmesine rağmen, rejimi, İran çevrelerindeki etkisi ve popülaritesi nedeniyle doğal olarak kaldırılamadığı ağır bir yükten kurtardı. 

    Süleymani suikastı, İran’da reformist bir hareket olarak bilinen akıma ABD ile yeni müzakerelerde ilerleme kaydetme fırsatı verdi, ancak bu sefer Obama ile değil Trump ile.

    Cevat Zarif liderliğindeki reformist hareket, bu fırsatı yakalayarak, Kasım Süleymani ve grubunun dayattığının dışında ABD ile ilişkilerde başka bir yol için kullanmaya başlamıştır.

    Bu nedenle, Süleymani milislerinin etkisiz hale getirilmesine ve sınır ötesi askeri oluşum kavramının sınırlanmasına yol açan yeni bir İran-Amerikan anlayışının eşiğinde bulunuyoruz. Devlet, ideolojik, etnik, mezhepsel sınır ötesi savaş gruplarının oluşturulması ve İran vizyonunun dayatılması yerine, egemenlik esasına göre çalışmak için daha fazla alan açabilir ve halkını kendi vatanlarını içeriden inşa etmeye odaklamaya yönlendirebilir.

    Irak’ta Süleymani sonrası Haşdi Şabi

    Irak’taki Haşdi Şabi unsurları yaklaşık 68 gruptan oluşuyor. Yaklaşık 130 bin örgüt üyesi, Irak hükümetinden aylık 100 dolarlık yemek ödeneğine ek olarak 600 dolar maaş alıyor. Haşdi Şabi’nin oluşumu, Şii mercilerin Irak’ta DEAŞ hezimetinin ardından örgüte karşı savaş fetvası vermesinin ardından oluştu. Haşdi Şabi oluşumunu koruyarak DEAŞ’tan kurtarılan bölgelerde güvenliği sağlama rolünü üstlendi.

    Öte yandan Haşdi Şabi grupları, parlamento ve devlet merkezlerinde temsil edilerek siyasi sürece de katıldılar. Bu durum, milislerin nüfuzunu ve gücünü genişleterek hukuki bir kisveye büründürdü.

    Haşdi Şabi sürekli mezhepçilik ve Sünnilere karşı işlenen ihlallerden sorumlu tutuldu ancak örgüt yönetimi bunu yalanladı.

    Örgüt, bir süredir yolsuzluk suçlamaları, İran’a boyun eğme ve Irak’ın yaşadığı sorunları çözememesi nedeniyle sürekli olarak artan Irak işlerine müdahale etme eğilimi nedeniyle çok fazla eleştiriye maruz kaldı.

    Bu durum ve milislerin aşırıya kaçarak vatandaşların haklarına ve mülklerine el koyması, Haşdi Şabi’nin gücünü ve ordulaşma kabiliyetini zayıflattı. Bu gelişmeler, Irak’ta her zaman büyük bir kutsiyet atfedilen Şii dini otoritesine yansıdı.

    Öte yandan, Haşdi Şabi ABD ile birkaç aydır gayri resmi bir savaş halinde. Örgüte bağlı çok sayıda milis, Irak-Suriye sınırındaki Ebu Kemal ve çevresinde konuşlanmış durumda.

    Sınırda konuşlanan bu gruplar, koalisyon uçaklarından veya İsrail uçaklarından hava saldırılarına maruz kalıyorlar ve bu da çok sayıda zayiatla sonuçlanıyor.

    Buna rağmen milisler ABD’ye karşı düşmanlıklarını gizlemediği gibi İranlı müttefikleriyle sınır bölgelerindeki hareketlerini teyit ediyor. 

    Askeri saldırılara ek olarak, ABD Haşdi Şabi liderlerinin çoğu hakkında yaptırım kararı çıkararak, mallarına el konulması ve hareketlerinin kısıtlandırılması gibi baskı unsurları uygulamaya başladı.

    Kasım Süleymani ve El-Mühendis’in katledilmesi, ‘Ehl El-Hak’ milislerinin lideri Kays El-Khazlai, kardeşi ve diğerleri Haşdi Şabi liderlerinin terörist listesine eklenmesi, örgüte vurulan bir darbe niteliğinde oldu. 

    Tüm bunlar sırasında Mukteda Sadr’ın ‘Mehdi Ordusu’ faaliyetlerine devam kararı alarak harekete geçmesi dikkat çekiciydi. Mehdi Ordusu, Irak’ın işgali sırasında ABD güçlerine karşı mücadeleyi haklı göstermek için kurulan ilk Şii silahlı gruplardan biridir. Aynı zamanda Haşdi Şabi’nin çoğu yöneticisi ve bileşeni bu gruba dayanır. Bu nedenle bu grubu şimdi aktive etmek, söz konusu grup ve liderler için Mehdi Ordusu çatısı altında çalışma daveti sunmak demektir. Haşdi Şabi’nin altında bulunduğu baskı ve örgütün parçalanma ihtimaline karşı alternatif olarak, Mukteda Sadr’ın kendisini burada Süleymani ve El-Mihendis’in yerine sunduğu anlamına gelir.

    Bu öneri, Mukteda Sadr’ın Trump’a karşı sosyal medyada yayınladığı meydan okuyan mesajındaki misyonunu güçlendiriyor. Sadr, bölgedeki Amerikan varlığı ile savaşarak dini ve liderlik vasfını güçlendirme çabasına girişti.

    Haşdi Şabi’nin yaşadığı çıkmazı aşmasına yardımcı olacak senaryolardan biri, DEAŞ’ın Irak’taki ırkçı ve intikam eylemlerini yeniden başlatmasıdır.

    Irak’taki durumun yeniden tepetaklak olması anlamına gelen bu senaryo, Haşdi Şabi’ye Irak’taki geniş halk kitleleri önündeki zor seçenekler için bir fırsat sunacak. DEAŞ’ın ortadan kaldırılmasıyla ilgili çokça eleştirilen Haşdi Şabi için bu konuda aktif ve verimli olması için bir fırsat ve karşıtlarını bastırmak için bir bahane olacaktır.

    Kısacası Haşdi Şabi, Irak’ta en zor günlerini yaşayan Haşdi Şabi, hem kendisini destekleyen ve meşru gören İran’la olan ilişkisinde hem de İran’ın ABD ile anlaşma yolunda ilerlemesi açısından önünde pek çok engel bulunuyor. Hükümet, parlamento ve bir bütün olarak siyasi süreçteki rolünün Irak sokağındaki karşılığı konusunda da sıkıntı yaşayan Haşdi Şabi, yasal statü, uluslararası meşruiyet, üyelerini kontrol etme ve organize etme ve Şii otoritesini koruma meselelerinde de engellerle karşı karşıya. İkinci bir senaryo da vahşetin geri dönerek bu milislerden kaynaklanan bir iç savaş çıkması.

    Irak’ta Süleymani sonrası halk hareketi

    Irak, Bağdat ve şehirler 100 günden fazla bir süredir gösteri ve oturma eylemleri, hükümet, parlamento ve genel olarak siyasi sınıf güçlerini, kota sistemine dayalı seçim sistemini, ülkedeki olumsuz ekonomik ve hizmet koşulları nedeniyle zor bir duruma soktu.

    Birçok uzman ve analist Irak’taki hareketin, Süleymani’nin cenazesi ve İran ile ABD arasındaki tırmanışın ardından durmasını bekliyordu. Ancak Irak’ta göstericiler arasında daha fazla baskı ve öldürmenin yolunu açan kaotik atmosfere ek olarak, Süleymani ve El-Mühendis’in öldürülmesine misilleme yapılması ve Amerikan varlığını reddedilmesi çağrılarına yol açtı.

    İran ve destekçileri için acı verici bir ölüm olan Süleymani suikastı, Irak ve Lübnan sokaklarında İran devrimini ve yabancı düşmanlarına karşı öfkeyi canlandırmak ve bu yönde çalışmayanları ihanetle suçlamak için eşsiz bir fırsat.

    Aslında olan, Iraklı göstericilerin Süleymani’nin öldürülmesinden sadece üç gün sonra Irak’ın çeşitli bölgelerinde Irak parlamentosunun Amerikan işgal güçlerini Irak’tan çıkarma kararı hakkında talepte bulunmasıydı. Göstericiler, İran ve ABD varlığını işgal olarak tanımlayarak tüm yabancı varlıkların Irak’tan çıkarılması çağrısı yaptı.

    Bu gösterilerin ardından düzenlenen diğer protestolarda, taleplerinde ısrarcı olduklarını belirterek, “Vatan istiyoruz” sloganını yükselterek, diğer taleplerine geçtiler. Başbakan Adil Abdulmehdi’nin istifa ederek göstericilerin taleplerinin kısmi olarak gerçekleştirilmesinin ardından, göstericiler parlamentonun dağılması, yeni bir seçim yasası doğrultusunda erken seçimlere gidilmesini istiyor.

    Ancak Irak’taki halk hareketi tehlikeli boyuta geçmedi, bilakis her vesileyle varlığını ve meşruiyetini kanıtlayan bu hareket, daha önce savunduğu hedeflere ulaşmak için yolundan sapmayarak, sürecin taşınmayacak sonuçlara yönelmemesi ve barışçıl milli hassasiyetlerinden sapmamak için zorlu bir mücadele verdi.

    Sonuç

    ABD’nin 3 Ocak 2020’de öldürdüğü Kasım Süleymani, ne sahip olduğu özellikler, ne oynadığı rol ne de hizmet ettiği ülke (İran) açısından kesinlikle sıradan bir insan değildi. Dolayısıyla ölümü de sıradan bir olay olmadı; çok fazla yaygara, spekülasyon ve endişelere yol açtı.

    Uzun zamandır kendisini savunabilecek ve hatta bununla kalmayıp saldırabilecek kadar güçlü olduğunu savunan İran, belki de son on yılın en büyük tokadını yemiş durumda. Aynı zamanda, düşmanı ile arasındaki güç farkı ve içinde bulunduğu şartları nedeniyle yakın bir vakitte uygun cevabı da veremedi.

    Başka bir açıdan, İran’daki reformist akım ile muhafazakâr akım arasındaki çatışmada Süleymani’nin rolünü görmezden gelemeyiz. Reformistlerin ve diğerlerinin hayal ettiği yoldan yürümese dahi Süleymani nasıl etkisiz hale getirilebilir? Bu durum, söz konusu eğilimin daha geniş bir alana yayılarak İran’da karar alma mekanizmasını etkilemesi için bir çıkış yolu olabilir.

    Sonuç olarak, bu durum savaştan başka bir şekilde sonuçlanabilir. Tıpkı, İran’la nükleer anlaşma imzalandığı sırada Zarif ve Obama’nın oturduğu gibi bir müzakere masası gibi. Ancak bu sefer Trump’la. Bu durum Trump’a -İran’ı kısıtlayan ve nüfuzunu daraltmayı öngören bir anlaşma yapmayı başarırsa- iktidarı sona erdiğinde kendisini ayakta tutacak bir popülerlik, tarih ve önemli bir miras bırakma fırsatı verebilir.

    İran’ın son yıllarda çeşitli ülkelerde kendisine bağlı bir Şii kuluçka makinesi yapmaya odaklanan ‘devrim ihraç etme’ projesine gelince, askeri, politik, güvenlik açısından acı sonuçlara yol açmış gibi görünüyor. İstikrarsızlık, yolsuzluk ve iç savaş döngüsüne katkı yapan bu proje, söz konusu ülkelerde çıkmaza ulaştı. İran’ın kuluçka projesini destekleyenler veya İran nüfuzu ve varlığına karşı çıkanlar arasından hiç kimse bu projeden nasıl ve ne şekilde çıkılacağını bilmiyor. 

    ]]>
    http://ayam.com.tr/analiz/suleymani-suikasti-ucu-acik-sorular/feed/ 0 1030