Araştırma

Suriye’deki Uluslararası Çıkar Haritası

Hasan Al-Shaghel

GİRİŞ

Büyük güçler politikalarını ulusal çıkarlarına ve ulusal güvenliğine uygun olarak belirler. Buna göre, daha az güçlü ülkelere, doğal kaynaklarına, coğrafi şartlarına, ekonomik ve stratejik durumuna göre müdahale eder. (Zayıf ülkeleri işgal veya askeri hakimiyet derecesine kadar ilerleyebilir)

Bu bağlamda, siyasi coğrafya faktörleri, uluslararası tarafların çıkarları, hedefleri ve ulusal çıkarları ile orantılı olarak birçok değişikliğe tanık olan Suriye’deki uluslararası müdahalenin ana katalizörüdür.

Bu çalışmada, başta Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, İran ve Türkiye olmak üzere Suriye’ye müdahale eden uluslararası tarafların çıkarlarının temel alındığı jeopolitik faktörleri ele alıyoruz.

Uluslararası haritada Suriye’nin coğrafi önemi

Suriye, dünya ülkelerine, özellikle de Avrupa ülkelerine önemli bir deniz erişimi olan Akdeniz’in doğu ucunda yer almaktadır. Bu da uluslararası haritada coğrafi önemi olan ve çağlar boyunca büyük ülkelerin göz diktiği bir ülke olmasına yol açmıştır.

Ayrıca, Suriye kıyıları coğrafi olarak uluslararası bir su koridoru olan Süveyş Kanalı’na yakındır.  Buna ek olarak Suriye’nin kuzeyi, Avrupa kıtasına kara limanı olan Türkiye ile sınır komşudur. Ayrıca Suriye, Türkiye ve Arap Körfezi ülkeleri arasında hayati bir ticaret koridorudur. Doğuda Irak ile, güneyde Ürdün ve Suudi Arabistan ile sınır komşusu olan Suriye, petrol ve gaz gibi enerji kaynakları üreten ve tüketen ülkeler arasında hayati bir su ve kara koridoru haline getirmiştir.

Suriye’nin Doğal Kaynakları

Suriye, doğal kaynakları az olmasına rağmen çeşitliliği ile öne çıkan bir ülke. Petrol rezervleri yaklaşık 2,5 milyar varil olduğu için dünya petrol üretiminde 27. sırada yer alıyor. Devrim öncesi günlük üretim günde 400 bin varil olduğu Suriye’de petrol üretimi, 88-90 milyon varil olduğu tahmin edilen küresel üretimin yüzde 0.18’ini oluşturuyor. Petrol kuyuları Haseke ve Deyrizor bölgelerinde yoğunlaşıyor.

ABD Jeolojik Araştırmaları Merkezi, 2010 yılında Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerine ilişkin yaptığı açıklamada, bölgede 122 trilyon metreküp gaz ve 107 milyar varil petrol rezervi bulunduğunu belirtti. Araştırma, rezervlerin çoğunun şu ülkelerin münhasır ekonomik bölgelerinde yoğunlaştığını göstermektedir: Mısır, Yunanistan, Kuzey ve Güney Kıbrıs ve işgal altındaki Filistin.

ABD Jeoloji Araştırmaları Merkezi’ne göre, Suriye kıyılarında çok az miktarda gaz bulunuyor. Diğer doğal kaynaklara gelince, önemli miktarda fosfat bulunan Suriye, fosfat üretiminde dünyada 9. Sırada yer alır. Humus bölgesinde yoğunlaşan, 2.6 milyon ton olarak tahmin edilen fosfat üretiminin çoğu ihraç ediliyor.

Jeopolitik Devletlerin Çekişmeye Dahil Olması

Çekişmenin çeşitli tarafları, karmaşık coğrafi, politik ve ekonomik gerekliliklerin bir sonucu olarak Suriye krizine (uluslararasılaşmasından sonra) dahil oldu. Çekişmeye dahil olan her bir tarafın, gerçekleştirmeyi amaçladığı bir vizyonu ve görüşü bulunduğu gibi; Suriye topraklarının bir kısmını kontrol etmek veya bazı bölgelerdeki siyasi kararlar üzerinde hegemonya sağlamak.

Bu ülkelerin çekişmeye dahil olma nedenlerini jeopolitik kurallar çerçevesinde incelerken, her ülkenin gereklilikleri ve sınırları meseleye açıklık kazandırıyor.

1- Rusya

1971’de Soğuk Savaş sırasında, Sovyetler Birliği hükümeti Suriye hükümeti ile Akdeniz’deki Sovyet filosunun finansman noktası olma amacıyla Tartus şehrinde askeri bir üs inşa etmek için anlaşma imzaladı. 1991’de Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle Rus kuvvetleri askeri üssü terk etti, ancak Putin döneminde, Suriye hükümetiyle askeri üssü yeniden faaliyete geçirmeyi içeren bir anlaşma imzalayarak bölgeye geri döndüler.

30 Eylül 2015’te Rus güçleri, terör örgütlerini vurma gerekçesiyle rejimin yanında Suriye’ye askeri müdahaleye başladı.

22 Nisan 2019’da, Suriye hükümeti Rusya’nın Suriye’deki Tartus Limanı’nı 49 yıl boyunca kiraladığını açıkladı. 1.2 milyon metrekarelik su havzası ve 1.8 milyon metrekarelik depolama alanı ile 3 milyon metrekarelik bir alanı kaplayan liman, Suriye’nin en büyük limanları arasında.

Suriye’deki Rus hakimiyetinin Belirleyici Faktörleri 

2008 yılında, Rusya, bölgedeki Rus azınlıkları bahane ederek Gürcistan’a savaş açtı. Ancak bu savaşın asıl nedeni Hazar Denizi’nden Avrupa’ya (Azerbaycan, Gürcistan, Türkiye) uzanan ‘Nabucco’ Doğalgaz Boru Hattı projesini önlemekti. Bu bağlamda gözlemciler, Moskova’nın Suriye’ye müdahalesinin nedenlerinden birinin Arap Körfezi ülkelerinden Suriye ile Türkiye’ye; oradan da Avrupa’ya uzanan boru hattı projelerini önlemek olduğunu düşünüyor.

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından ve tüm ülkelerin (Litvanya, Estonya, Letonya ve Ukrayna) Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO) katılımından, ABD güçlerinin Afganistan ve Irak’a girmesinden ve Rusya sınırına NATO hava savunma sistemlerinin kurulmasının ardından Rusya, NATO güçleri tarafından ‘yarı kuşatılmış bir ülke’ haline geldi.

Moskova’yı müdahaleye iten jeopolitik faktöre gelince, 17.075.200 km’lik bir alana sahip olan Rus coğrafyasının doğasını anlamak gerekir. Dünyanın en büyük ülkesi olan Rusya’nın toprakları Asya ve Avrupa kıtaları arasında uzanıyor. Bu kadar büyük olmasına rağmen neredeyse kapalı bir devlet olan Rusya, coğrafi konumundan dolayı yapısal bir kusurdan muzdarip. Kuzey sınırında, liman inşa edilemeyen Arktik Okyanusu, doğuda tek bir liman bulunan Japonya Deniz, batıda Baltık ülkeleri (Estonya, Letonya ve Litvanya) tarafından denetlenen Baltık Denizi ve Danimarka’nın hakimiyetindeki Oresund Boğazı yer alıyor. Tüm bu faktörler Moskova’nın Atlantik Okyanusu’na gelişinin önünde bir engel teşkil ederken; güneyden kapalı bir su havzası olan Karadeniz, Türkiye’nin kontrol ettiği İstanbul Boğazı’ndan tek bir geçişe sahiptir. Aşağıdaki haritada gösterildiği gibi:

Harita-1

Rusya daha önce Ukrayna’nın egemenliği altındaki Kırım adasındaki Sivastopol deniz üssüne bağımlı haldeydi. Ukrayna ile yapılan kira sözleşmesini kullanarak bölgeden yaralanan Rusya, 2014’te kendisine Rus yanlısı hükümetin devrilmesinin ve ülkenin gaz-petrol rezervlerinin keşfedilmesinin ardından Kırım’ı işgal etti.

Yukarıdakilere dayanarak, Rusya Akdeniz’de acil bir deniz limanına ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle Rusların limanlara hakim olması Akdeniz’de kontrol ve genişleme kabiliyeti verecektir. Tarihi açıdan bakıldığında, Akdeniz’i kontrol eden, denizi sınırlarının güney cephesi Akdeniz’e dayanan Avrupa ülkelerini etkiler. Bu, Moskova’ya NATO’dan kaçınarak kendi güçlerini Atlantik Okyanusu’na ulaştırma imkanı sunacaktır.

2- ABD

ABD’nin Suriye’ye doğrudan müdahalesi 10 Eylül 2014 tarihinde DEAŞ’a yönelik saldırılarla başladı. Washington daha önce yüzde 60’ının Kürt bileşenlerden oluştuğu SDG’yi lojistik olarak desteklemişti. Bu müdahalenin ardından Suriye-Irak-Ürdün sınırındaki Al-Tanf üssüne ek olarak Fırat’ın doğusunda yeni ABD üsleri kuruldu.

23 Mart 2019’da ABD ve müttefiki SDG’nin DEAŞ’ı ortadan kaldırdığını duyurdu.

7 Ekim 2019’da ABD Başkanı Donald Trump, DEAŞ’ın hezimetini gerekçe göstererek 2 binden fazla ABD askerini Suriye’nin kuzeyinden çekeceğini açıkladı.

ABD ve Ortadoğu’nun kontrolü

Suriye’deki ABD varlığının, Rus varlığını ve Suriye coğrafyasına hakim olma hırslarını azaltmaya yönelik olduğuna ve böylece ABD’nin Suriye’deki diğer uluslararası taraflar arasındaki olayların seyrini kontrol etme kabiliyeti oluştuğuna inanıyoruz.

ABD güçleri, petrol alanlarına ek olarak Fırat’ın doğusunda, Suriye-Irak sınırında ve Suriye-Irak-Ürdün sınırındaki Al-Tanf bölgesinde yer bulunuyor.

Türkiye’nin Suriye sınırına yönelik Barış Pınarı Harekatı’nın ardından ABD Başkanı Donald Trump, ABD güçlerinin Suriye’den çekileceğini duyurdu. Kısa süre sonra Beyaz Saray tarafından Amerikan güçlerinin DEAŞ’ı veya Suriye rejimini petrol kuyularını kullanmasına engel olmak için bölgede kalmaya devam edeceği yönünde açıklamalar yapıldı. Araştırmalar, Fırat’ın doğusundaki Amerikan varlığının hedefinin petrol olduğunu gösteriyor, ancak bu analizin ilk bölümünde belirttiğimiz gibi Suriye petrol üretimi ve rezervleri, küresel üretimin sadece 0.18’ini oluşturuyor. Üretim merkezlerinin altyapısındaki yıkımın boyutları da göz önünde bulundurulacak olursa, petrol son zamanlarda kendi yeterliliğini açıklayan ABD büyüklüğündeki bir süper güç için bir hayal olamaz. Ancak bundan yararlanmak Suriye Demokratik Güçleri gibi milisler için eşsiz bir fırsat.

Öte yandan Moskova, sahil ve iç bölgeler üzerindeki kontrolünü arttırmasının ardından Suriye’nin tamamını kontrol etmeye çalışıyor. Ancak Rusya’nın tam hakimiyeti, ABD güçlerinin varlığı nedeniyle gerçekleşmeyecektir. Çünkü Washington, kendi boşluğunu Moskova ve Tahran’ın dolduracağının bilincinde. ABD güçleri çekilirse, İran ve Rusya; Doğu Akdeniz’den İran’a ve Basra Körfezi kıyılarına hakim olacaktır.

Bu analizde, Moskova’nın, bazı raporlara göre İran’ın Buşehr Limanı’nda bir askeri askeri üs inşa etme niyeti doğrulanıyor. Bu durum Washington’un çıkarlarını tehdit ederken, Orta Doğu’daki Moskova etkisini artıracaktır. Ancak Suriye-Irak sınırında ABD güçlerinin varlığı bu hedefe ulaşılmasını engelleyen coğrafi bir engel oluşturuyor.

3- İran

İran’ın Suriye’ye müdahalesi doğrudan rejime karşı halk devriminin patlak verdiği süreçte, İran Dini Lideri Ali Hamaney’in talimatıyla başladı. Başlangıçta lojistik, teknik ve finansal destek olan bu müdahale, daha sonra askeri bir konumlanmaya dönüştü.

İran, Suriye coğrafyası boyunca yayılırken, ABD’nin İsrail sınırlarını korumak için ekonomik ve askeri baskıları sonucu geri adım atmak durumunda kaldı. İran unsurlarının bir kısmı Suriye-Irak sınırına çekilirken, Suriye topraklarında birkaç karargahı tahliye ederek, ülke içinde varlığını sürdürmeye devam etti.

Suriye’deki rejimi stratejik bir müttefik olarak gören İran, bölgeden geçen enerji boru hattını geçmeyi planladığı için bu müttefikliğe önem veriyor. Nitekim, İran Basra Körfezi ile Lazkiye limanını Irak topraklarından geçerek birbirine bağlayan demir yolu projesini başlattığını duyurdu. Tahran, Akdeniz sularına ulaşmak için bölgesel etkisi ve rolü kapsamında bu projeye büyük önem veriyor.

İran’ın Akdeniz’e Kara Köprüsü Hayali

Tahran’ın bölgeye yönelik politikalarını takip ederek, Irak, Suriye ve Lübnan üzerinden, Akdeniz kıyılarına bir koridor inşa etme kararlılığını fark ediyoruz. Böyle değerli bir coğrafi hat, İran’ın bölgedeki hakimiyetini arttırarak, Ortadoğu’da egemen bir bölgesel güç olma hayali ile Avrupa pazarına bir liman sağlama tutkusunu güçlendiriyor.

İran, Kudüs Gücü’nü kullanarak, ya kendisine bağlı hükümetleri kullanarak ya da hükümetlerin kontrolü dışındaki Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi gibi oluşumlara askeri ve ekonomik destek sunarak Arap ülkelerini zayıflatmayı ve kaos çıkarmayı hedefliyor.

İran için Akdeniz kara koridorunun önemi, uçak filosuna sahip olmamasından kaynaklanıyor. Bu güce sahip olmayan Tahran, Şam ve Beyrut ile hava köprüsü oluşturabilir. Özellikle de, İran’a yönelik yaptırımlar nedeniyle uçak almasının yasaklanmasının ardından, hava köprüsü yalnızca ağır silahların taşınması için kullanılabilirken, bireysel, hafif ve orta silahların karadan taşınması daha hızlı ve daha az maliyetli olabilir. Buna ek olarak, Tahran, deniz veya okyanuslarda kendine ait herhangi bir geminin ele geçirilmesi gibi, deniz taşımacılığını yasaklanma tehlikesiyle de karşı karşıyadır.

Suriye ile Irak’ı Doğu Akdeniz’e bağlayan 3 geçiş bulunuyor. İran bu geçişleri kontrol etmek istiyor. Aşağıdaki harita bu durumu açıklıyor:

Harita-2

Sahadaki güçlerin dağılımına bağlı olarak, bu yollardaki son durum şu şekilde:

  1. Ya’rubiyah Sınır Kapısı: Suriye’nin kuzeyinde yer alan bu geçiş, ABD güçlerinin varlığı nedeniyle İran’a kapalı. Şu anda büyük bir lojistik üssü olması mümkün değil.
  2. Qaim Sınır Kapısı: Sınır kapısının giriş ve çıkışı ile yol boyunca uzanan Iraklı milislerin varlığı eşliğinde, İran’ın kullanmasına açık. Ancak güvenli bir geçiş değildir; genellikle ABD ve İsrail saldırılarına maruz kalır.
  3. Tanf Sınır Kapısı: ABD üssünün varlığı nedeniyle kapalı olan sınır kapısı, Bağdat ve Şam arasındaki en kısa geçiş yoludur.

4- Türkiye

Türk ordusu, 2016 yılında DEAŞ ve YPG militanlarına karşı ‘Fırat Kalkanı’ ismini verdiği askeri hareket ile Suriye’deki savaşa doğrudan müdahil oldu.

Bu operasyonun ardından Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki Cerablus, Dabık, El-Bab bölgelerinde yayılırken, bu adımın ardından İdlib bölgesinin ‘çatışmasızlık bölgesi’ olması için anlaşma yaptı.

Ocak 2018’de Türk ordusu YPG birliklerine karşı Zeytin Dalı Harekatı’nı başlatarak, bu operasyon neticesinde Afrin kenti ve çevresini ele geçirdi.

Geçtiğimiz Ekim ayında ise aynı hedef ile Barış Pınarı Harekatı’nı başlatan Türk ordusu, bu operasyonla Rasulayn’dan Tel Abyad’a 145 kilometre uzunlukta ve 30 kilometre derinlikte bir alanda hakimiyeti sağladı.

Türkiye ve Ulusal Güvenliği

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘Stratejik Derinlik’ kitabında ortaya koyduğu stratejiye baktığımızda, dış politikanın Arap ülkeleri ile İslam ülkeleri eğiliminde olduğunu görürüz. Komşu ülkeler ile ‘sıfır sorun’ ilkesiyle Türkiye yeniden Ortadoğu’daki bölgesel rolünü üstlenmeye başladı. Davutoğlu’na göre, Suriye, Türkiye’nin Arap ülkelerine açılan ekonomi ve siyasi kapısı olacaktı.

Suriye, Türkiye ile Körfez ülkeleri arasında ticari bir geçiş yolu konumundaydı. Ancak devrimden sonra bu geçiş yolu, güvenlik nedenleriyle kapandı. Ankara, enerji taşımacılığında küresel bir merkez olmak için Suriye üzerinden Körfez’den Türkiye’ye boru hattı projesine en çok destek verenlerden birisiydi.

Türkiye’nin Suriye ile olan 900 kilometreyi aşan sınırına, Suriye’deki savaş sürecinin uzamasına ve SDG’nin Ankara nezdinde ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırılmasına bakılacak olursa Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine müdahalesinin ulusal güvenliğinin bir parçası olduğunu söyleyebiliriz.

Buna ek olarak, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde ekonomik çıkarları da bulunuyor. Coğrafi koşullar doğrultusunda, bölgeyi ekonomik olarak tamamen kendisine bağlı hale getirmeye çalışıyor. Nitekim istatistiklere göre kuzeydeki halk, diğer tarafların aksine Türk tarafına güveniyor.   

Bu temel çıkarlardan birisi de diğer ülkelerin, Türkiye sınırında; toprak bütünlüğünü tehdit eden, stratejik bir tehdit olarak Kürt varlığını kullanmaya çalıştığı Kürt meselesidir. Böylece Ankara Suriye’deki çekişmeye dahil olmuş, bazı askeri çıkarlarını gerçekleştirmiş; bölgesel çıkarlar noktasında karmaşık bir uluslararası çatışmanın ortasında siyasi çıkarlarını gerçekleştirmek için halen manevra yapmaktadır.

Suriye’deki Yabancı Etki Alanı Haritası

Suriye’ye yönelik yabancı müdahalenin sahanın gerçeğine dönüşmesiyle beraber, aktör ülkelerin etki alanları çatışma bölgelerinde olup biten askeri ve siyasi gelişmelere göre dağılım gösteriyor. Haritayı şu şekilde özetlemek mümkün:

Jableh kenti yakınlarındaki ‘Himeymim’ Üssü’nde ve Akdeniz’deki tek deniz üssü olan ‘Tartus’ Üssü’nde, Tedmür, Münbiç kırsalında ve bazı bölgelerde Rus güçleri varlığını sürdürüyor.

Kamışlı kentinin doğusundaki Rmelan, El-Mebruke, Harrab Aşra, Ayn İsa,  Halep’in kuzey kırsalındaki Aynelarap, Haseke’nin kuzeyindeki Tel Beyder ve Suriye-Türkiye sınırındaki Tel Abyad bölgesinde bulunuyor. Münbiç’te de varlık gösteren ABD güçleri, ülkenin güneydoğusundaki Al-Tanf’ta da bulunuyor.

Çatışan güçler arasında en geniş alana yayılan İran ise, yabancı milisler sayesinde Suriye coğrafyasının tamamına uzanıyor. Sayısı on binler olarak tahmin edilen milislerin arasında İran Devrim Güçleri unsurları, Basit, Afgan ve Iraklı milisler bulunuyor. Halep’teki El-Sefira bölgesinde askeri üssü bulunan İran’ın başkent Şam’ın güneyinde ve Halep’in güney, Humus’un ise doğu kırsalında varlık gösterdiği biliniyor.

Türk askeri varlığı ise Suriye’nin kuzeyindeki Afrin, Cerablus ve İdlib bölgesinde yoğunlaşıyor. Nitekim, Türk ordusu, Türkiye-Rusya ve İran arasında yapılan ‘gerginliği azaltma bölgeleri’nde gözlem noktaları kurdu.

Suriye’de Güç Dağılımı Haritası

Moskova, İdlib’de muhalif güçlerinin gücünü azaltarak kendi etkisini genişletmeye ve uluslararası M5 yolunu hakimiyeti altında tutmaya çalışırken; Maarret El-Numan ve Serakib şehirlerini ele geçirebilir.

Ankara, Suriye sınırındaki etki alanını Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgesinden, İdlib’e ve uluslararası M4 yolunun geçtiği Tel Temr köyüne kadar genişletebilir. 

Washington, doğu sınırları boyunca kuzeyde Ya’rubiyah’tan güneyde Tanf’a kazar birliklerini güçlendirecek. Çünkü ABD’nin çekilmesi, Suriye ve Ortadoğu’da Moskova’nın hakimiyetini arttırarak, ABD’nin çıkarları için gerçek bir tehdit unsuru olacak.

ABD çıkarlarını tehdit eden, Moskova nüfuzu ile rekabet eden ve İsrail’in güvenliği için bir tehdit unsuru olan Tahran, aşamalı olarak Suriye haritasından silinecek. Önümüzdeki dönem için güç dağılımının şu şekilde olmasını bekliyoruz:

Özet:

Rusya, Ortadoğu stratejisine verdiği önemden dolayı Tartus Üssü’nde ve Suriye’nin tamamında varlığını güçlendirmek istiyor. Suriye, Rusya’nın askeri unsurlarını, deniz filosunu gönderdiği tek üssü. Buradaki varlığıyla NATO’nun bir parçası olan Avrupa ülkeleri, Atlantik Okyanusu ve Kızıldeniz üzerinde etkin bir rolü olan Moskova Suriye’deki varlığı ile batıyı tehdit ederek, uluslararası sularda askeri ve ticari gemilerini herhangi bir düşmanca eyleme karşı koruyan en güçlü unsur.

Raporlara ve anketlere göre Türk hükümetinin ve halkının ulusal güvenliğini güvence altına alması meselesinde PKK ile mücadele en ön sırada. Yine bu araştırmalar, ekonominin Türkiye’nin Suriye müdahalesinde ikinci planda kaldığını gösterdi. Ankara, Suriye’nin kuzeyindeki gücünü ispat edecek.

Suriye’nin doğusundaki ve Tanf’taki ABD varlığı ise, jeopolitik ve stratejik bir önem taşıyor. ABD’nin amacı; Rusya’nın özellikle Akdeniz kıyılarındaki geniş hakimiyetinin ardından Ortadoğu’da geniş bölgeleri ele geçirmesini engellemek. Bunun yanı sıra, ABD’nin hedefleri arasında İran’ın, Suriye rejimi ve Lübnan Hizbullahı ile beraber Akdeniz’e giden bir karayolu yapmasının önüne geçmek de var.  

Anadolu Yakın Doğu Araştırma Merkezi

Anadolu Yakın Doğu Araştırma Merkezi

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu

Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et