Türkiye’nin Avrupa Birliği Hikayesi – Katılım mı Ortaklık mı…?

Giriş
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılma meselesi hem ekonomik ve bölgesel dengeler hem de global arenada gelişmesi muhtemel politik senaryolar açısından önemli. Yarım asrı geçen üyelik süreci boyunca azımsanmayacak bir yol alındı. Yine de Türkiye’nin tam üyeliğiyle ilgili belirsizlikler ve siyasî gündemlere göre değişen talepler üyelik gidişatını zorlaştırmakta. Türkiye’nin AB üyelik sürecinin uzaması taraflara bıkkınlık verecek bir konuma ulaştı. Acaba Türkiye, AB üyeliği konusundaki ısrarını sonuna kadar götürebilecek mi? Acaba AB, Türkiye’nin önüne koyduğu, tarihî gelişmeler açısından kabul edilmesi mümkün görünmeyen şartları esnetebilecek mi? Ya da tıkanan ve dondurulan görüşmelerin geleceği için ara bir formül veya üçüncü bir yol bulunabilecek mi?
1. Tarihî arka plan
Türkiye’nin AB’ye üyelik yolu dikenli ve uzun bir yol gibi görünmekte. Aradan 50 yıl geçmesine rağmen hâlâ mayın ve engellerle dolu bir yolculuk serüvenini andırıyor. Türkiye’nin askerî darbelerden ve ordunun yönetim üzerindeki etkisinden yakındığı 1960’lı yıllarda, ülkenin Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (AET, birliğin eski adı) tam üyeliğinin gerekli olduğu görülmüş, bunun üzerine 1963 yılında Ankara Protokolü imzalanmıştır. Anlaşma Türkiye’ye üyelik hakkı tanımış, ülkenin ekonomisini AET içindeki ülkelerin ekonomilerine adapte ederek yardımcı olmayı amaçlamıştır. Türkiye ve Yunanistan, Avrupa Birliği ile ortaklık anlaşması imzalayan ilk iki ülke konumundadır. Anlaşmayı Yunanistan 1961’de, Türkiye ise 1963’te imzalamıştır. Bu sayede iki ülkeye, Roma Antlaşması uyarınca belli standartlar dâhilinde AET’ye üyelik olanağı tanınmış ve Yunanistan 1981 yılında üye olmuştur. Türkiye ise o günden bu yana çok defa üyelik hayaline yaklaşmış, ancak amacını hâlâ gerçekleştirememiştir. 1999 yılında Avrupa Birliği’ne tam üyelik adaylığının onaylanmasından bu yana Türkiye, üyelik şartlarını gerçekleştirmek için çalışıyor.
10-12 Aralık 1999’da Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin tam üyelik adaylığı onaylanmış, ancak resmî müzakerelerin başlatılması için AB tarafından çok sayıda şart konulmuştur: Azınlıklara ve insan haklarına dair kanunların çıkarılması, idam cezasının kaldırılması, Yunanistan’la ilişkilerin iyileştirilmesi, ordunun siyasete müdahale etmemesi, Yunan tarafının taleplerini öne çıkartacak şekilde Kıbrıs sorununun tek taraflı çözümü için sunulan şartlar, soykırım olarak kabul edilmesi istenen Ermeni meselesi ve Kürt konusundaki açılım istekleri başta olmak üzere uzun yıllardır Türkiye’nin gündemini işgal eden azınlıklar meselesi. Türkiye’nin AB üyeliği önündeki engel ve karmaşalar oldukça fazla olduğu için şimdi merak konusu şudur: Ankara, yüksek Avrupa duvarı önünde beyaz bayrak açacak mı?[1]
6 Mart 1995’te Türkiye-AB Ortaklık Konseyi toplantısında kabul edilen karar uyarınca Ocak 1996’da Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne üyeliği gerçekleşti.[2] Bu anlaşma, ilişkileri daha yüksek bir seviyeye çıkardı.[3] Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin müzakereler 2005’ten itibaren belli bir plan çerçevesinde yürütüldü. Ancak 2016 yılında Türkiye’de gerçekleşen darbe girişiminin ardından darbeye destek veren hukukçu, gazeteci ve siyasetçilere yönelik yapılan tutuklama operasyonlarının Brüksel tarafından insan hakları ihlali ve orantısız tutum olarak nitelendirilmesi, Ankara-Brüksel arasındaki ilişkileri yeniden gerdi ve müzakereler durduruldu.
2. AB üyeliğinin sunduğu fırsatlar ve bu yolda atılan adımlar
Türkiye’de AB üyeliğiyle ilgili farklı ideolojik beklentiler bulunuyor. Bazı laik kesimler kendilerini kültürel açıdan Avrupalılara yakın gördükleri için AB üyeliğini istediklerini belirtmekte. Muhafazakâr kitleler ise tam üyeliği reddetmekle birlikte AB üzerinden ekonomik iyileşme sağlamayı umut ediyorlar. Üyeliğin sunduğu fırsatlar ve buna yönelik atılan bazı adımlar ise aşağıdaki gibi özetlenebilir.
2.1 Ekonomik gelişme
Türkiye, son yıllarda üyelik koşullarından biri olan Avrupa ülkeleriyle ekonomik iş birliğini artırma şartı gereğince hareket ederek AB’nin büyük güçleriyle (Almanya, Fransa, Birleşik Krallık) arasındaki ilişkiyi belli bir düzeye çıkarmak için çaba sarf etmiş, bu doğrultuda 2000 yılından itibaren kayda değer bir ekonomik büyüme gerçekleştirmiştir. Bu da Türkiye’yi, birliğe kabulü için ekonomisi iyi bir aday haline getirmiştir.Bunun yanı sıra Türkiye üyelik bekleyen aday ülke konumundan dolayı yıllarca sürebilecek müzakereler sırasında AB’den ekonomik destek alabilmekte. 2004 yılında 10 ülkeyi kapsayan genişleme faaliyeti sırasında 41 milyar avroluk yardım paketi hedeflenmiş, bu yardımlarla yeni üye ülkelerin projelere fon sağlayabilmesi ve üyeliğin gerekliliklerini yerine getirebilmesi amaçlanmıştır.[4]
Türkiye’nin yapmak istediği gelişim atılımlarının yanı sıra AB üyeliği umutlarının oluşturduğu atmosferle sanayi, turizm, eğitim ve hizmet sektörlerinde büyük sıçramalara da imza attığı görülmekte. Fiyatlarda kısmî istikrar yakalayan Türkiye son yıllarda ciddi büyüme oranları elde etti. %5’lik küresel büyüme oranından daha hızlı büyüyen Türkiye, yabancı yatırımlar için de cazibe merkezi haline geldi. Türkiye Merkez Bankası, IMF kredilerine ihtiyaç duymadığını açıklayarak yüksek büyüme oranlarına eriştiğini ve ülkede kişi başına düşen ortalama gelirin yükseldiğini duyurdu.
2.2 Ortak para birimi ve ileri düzeyde gelişmiş ortak pazar fırsatı
AB’ye bağlı 28 ülkeden 19’u ortak para birimi olan avro ile alışveriş yapıyor. Aynı zamanda ortak tarım ve balıkçılık politikaları da mevcut. Türkiye’nin AB’ye girmesi siyasî, demokratik ve ekonomik istikrar anlamına geliyor. Ayrıca Türkiye ve Avrupa ülkeleri arasındaki ortak ekonomik pazarların genişlemesi anlamına da gelmekte. Bu da ekonominin ve ticaret hacminin büyümesine ve canlanmasına katkı sağlayacak bir faktör.
2018 yılında Türkiye’ye yapılan doğrudan Avrupalı yatırımların değeri 138 milyar dolara ulaşmış, bu da ülkeye yapılan yabancı yatırımların %97’sine tekabül etmiştir.[5] Hollandalı şirketler tarafından yapılan yatırımın 41 milyar dolar, Alman yatırımlarının 18,2 milyar dolar, Birleşik Krallık yatırımlarının ise 8 milyar dolar değerinde olduğu tahmin ediliyor. Bunun yanı sıra İspanya, İtalya, Lüksemburg gibi yatırımcı ülkeler de öne çıkmakta. Türkiye’nin birliğe katılımının yatırım ufkunu genişleteceği, taraflar arasında projelerin artırılmasını sağlayacağı, yeni iş fırsatları doğuracağı ve ekonominin büyümesine katkı sağlayacağı öngörülüyor.[6]
2.3 Ak Parti reformları
Adalet ve Kalkınma Partisi (Ak Parti), AB’nin istediği reformları geliştirmek için net bir stratejiyle çalıştı. Ülke yönetimini yaklaşık on yedi yıldır elinde bulunduran Ak Parti, AB ile müzakerelerin Türkiye’yi bölgede ileri bir noktaya taşıyacağını düşünüyor. Ayrıca AB’nin bir parçası olmanın Türkiye’yi çatışma ortamından uzaklaştırarak bölgesel güvenliği sağlayacağına inanmakta. Türkiye’nin, AB ile müzakere yolunda ilerlerken başta eğitim ve sağlık olmak üzere yargı, ordu, siyaset ve özgürlükler gibi pek çok alanda çığır açan reformlarını Ak Parti hükümetleri dönemlerinde kaydettiği görülmektedir.
3. Engeller
Türkiye’nin AB üyeliğine ilişkin müzakerelerin önünde hâlâ birçok engel duruyor. Son tahlilde AB’nin tutumu ve yapılan bazı açıklamalar Türkiye’nin AB’ye giremeyeceği yönünde bir çağrışım oluşturdu. Nitekim Almanya Şansölyesi Angela Merkel, katıldığı bir televizyon programında, “Türkiye asla AB üyesi olamayacak”[7] ifadelerini kullanmıştır.
Türkiye’de Nisan 2017’de gerçekleştirilen ve Cumhurbaşkanını geniş yetkilerle donatan referandum pek çok Avrupa ülkesinde tartışmaya yol açtı. Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye’nin üyelik müzakerelerini askıya almak için harekete geçti. Hollanda İşçi Partisi Avrupa Parlamentosu Üyesi Kati Piri, Türk hükümetinin yeni anayasa ile devam etmesinin Avrupa Birliği ve Kopenhag kriterleriyle tamamen çelişmesi anlamına geleceği yönünde ifadeler kullandı. Bundan sonra Türkiye ve AB arasındaki müzakereler durma noktasına geldi.
Bugün AB, Türkiye’den Kopenhag üyelik şartlarını ve AB’nin kendi toplumlarında uyguladığı 20 bin yasayı kabul edip uygulamasını talep ediyor. Oybirliğiyle kabul edilmesi gereken üyeliğin öne sürülen şartları Türkiye’nin siyasî duyarlılıklarına yönelik fasıllar içermekte:
- Kıbrıs adası sorununun çözülmesinden önce Kıbrıs Rum kesiminin tanınması.
- 1915 Ermeni olaylarının soykırım olarak tanınması.
- İstanbul’daki Ortodoks Patrikhanesi’nin Türk Ortodoks kilisesi değil, evrensel bir ekümenik kilise olarak tanınması.
- Azınlık haklarının tanınması ve Kürt halkı için siyasî ve kültürel özgürlük adı altında öne sürülen belli şartlar.
3.1 Kıbrıs sorunu
Kıbrıs ikilemi, özellikle de Kıbrıs Rum Kesimi’nin Aralık 2004’te AB’ye üye olmasının ardından, Türkiye’nin üyeliği için engel teşkil eden en önemli konulardan biri haline getirilmiştir. Brüksel’in 16-17 Aralık 2004 tarihlerinde Türkiye’ye yeşil ışık yakmasının ardından 3 Ekim 2005’te AB ve Türkiye arasında katılım müzakereleri başladı. 1963 yılında imzalanan Ankara Anlaşması’nın yolunu açtığı Gümrük Birliği anlaşmasının devamı niteliğindeki bir protokol de 29 Temmuz 2005’te imzalandı[8] ve anlaşmanın Kıbrıslı Rumlar da dahil olmak üzere 10 yeni üyeyi kapsayacak şekilde genişletilmesi sağlandı. Türk Hükümeti bu imzanın Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanıdıkları anlamına gelmediğini açıkladı.[9]
3.2 Ermeni konusu
Avrupa’da ve ABD’de bulunan Ermeni lobisi Ermenilere karşı işlediğini iddia ettikleri soykırımı tanıması için Türkiye’ye baskı yapıyor.
3.3 İstanbul’daki Ortodoks Patrikhanesi’nin Türk Ortodoks kilisesi değil evrensel bir ekümenik kilise olarak tanınması konusu
Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından yayımlanan “Patrikhane ve Ekümenlik Tartışması” adlı makalenin sonuç bölümünde Ortodoks patrikhanesi için yapılan tartışmalara yer verilerek konuya dikkat çekilmiştir:
Fransa’nın devlet politikası olarak dinî konulara eşit mesafede olması prensibine saygı duyan AP ve diğer AB devlet ve kurumlarının, Türkiye’nin benzer bir prensibi uygulamasına tepki göstermesi de dikkatle değerlendirilmesi gereken bir gelişmedir. Dolayısıyla, Avrupa Birliği içinde bazı üye ülkeler ve grupların patrikhaneyle ilgili Türkiye aleyhine yaptığı yorumları iyice değerlendirirken, Avrupa Birliği’nin dış politika yönelimlerini da değerlendirmeye almak gerekecektir.[10]
3.3 Azınlık haklarının tanınması ve Kürt halkı için siyasî ve kültürel özgürlük adı altında öne sürülen belli şartlar
Hatice Yazgan’ın “Avrupa Birliği Genişlemesinde Azınlık Koşulu: Doğu Genişlemesi ve Türkiye” isimli makalesinde belirttiği üzere,
AB azınlıklarla ilgili taleplerini diğer aday ülkelere olduğu gibi Türkiye için de yinelemekte, ancak azınlık politikasına hâkim farklı yaklaşımlar ve her ülkenin sorunlarının kendine özgü nitelikleri nedeniyle, konuya yaklaşımda net bir çözüm önerememektedir. Ancak, Türkiye’de bu konuda gerçekleştirilen reformlara rağmen, Doğu ülkeleri genişlemesi ilerleme raporlarında da üzerinde durulan konularda, Türkiye’nin daha fazla reform yapması gerektiği yönündeki AB söylemi, siyasî tartışmaları beraberinde getirmektedir.[11]
4. Avrupa ülkeleri neden Türkiye’yi oyalıyor?
Osmanlı Devleti 1529 ve 1638 yıllarında iki defa Viyana kapılarına dayanacak kadar şartları zorlayacak bir imparatorluktan normal bir devlete, ardından laik bir cumhuriyete dönüştü. Daha sonra ise 21’inci yüzyıla uygun modern kurumlara sahip olmak isteyen bir devlete ve bugün AB’ye katılmaya hazırlanan bir ülkeye evrildi. Avrupa Birliği ülkeleri, bölgesinde güçlü ve nüfus sayısı fazla olan Türkiye gibi bir ülkeyi, birliğe üye olması halinde kontrol edememe endişesi taşıyor. Bunun dışında bazı önemli faktörler de var.
4.1 Dinî ve demografik yapı faktörü
Türkiye 80 milyonu aşan nüfusuyla AB’nin Almanya’dan sonra en büyük ikinci üyesi olmaya aday bir ülke. Bu da Türkiye’nin AP’de koltuk açısından büyük bir çoğunluk kazanması ve parlamentonun aktif bir üyesi olması anlamına gelir. Böylece parlamentodaki çok sayıda vekilin İslamî konular başta olmak üzere Müslüman dünyanın konularını gündeme getirebileceği öngörülmekte.[12]
Türkiye-Avrupa ilişkisi göz önüne getirildiğinde Avrupa vizyonunun her bir noktasında İslam-Batı düalizmindeki medeniyet boyutu fark edilmektedir. Avrupa Genişleme Komiseri Günter Verheugen, AB’nin sadece beşerî bir topluluk, coğrafî bir alan, stratejik çıkar örgütü ya da ekonomik ve siyasî bir birlik olmadığını belirterek, “O, değerler ve fikirler birliğidir. Avrupa Birliği’ne katılmak isteyen Türkiye, bu değerlerle kendi geleneksel değerleri arasında tercih yapmak zorunda”[13] ifadelerini kullanmıştır.
4.2 Ekonomi faktörü
Bazı Avrupalılar Türkiye AB’ye katılırsa çok sayıda düşük gelirli Türk göçmenin yaşam düzeylerini iyileştirmek için Almanya ve Fransa gibi AB ülkelerine gideceğine, bunun da o ülkelerde ucuz Türk mallarının yayılarak yerel sanayilere rakip olma ihtimaline yol açacağına inanıyor.
4.3 Coğrafya faktörü
Türkiye’nin yaklaşık %3’ünü kaplayan Trakya bölgesi, Güney Avrupa’nın en doğusunda yer alıyor. İstanbul da bu bölgede bulunuyor. Ülkenin geri kalanı, yani Anadolu bölgesi ise Asya ve Orta Asya bölgesinde yer almakta. Türkiye’nin Bulgaristan, Yunanistan, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, İran, Irak, Suriye ve Karadeniz’e sınırı bulunuyor. Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkanlar ülkenin coğrafî ve beşerî doğası gereği Avrupa’nın bir parçası olmadığını ve bu nedenle birliğe dahil olmaması gerektiğini savunuyor.
Türkiye birliğe üye olursa Avrupa’nın tehlikeli bölgelerle sınır komşusu olacağını söyleyen muhalifler, ülkenin bazı komşularıyla gergin ilişkilerine dikkat çekmekte. Türkiye’nin komşu ülkelerle ilişkilerine tarihten örnekler veren görüşler, Ermenistan’a sınırın kapanmasını ve ülkenin, hâlâ tartışma konusu olan 1915 olaylarını soykırım olarak tanımlamadığını vurguluyor.
Türk nüfusunun AB içinde dengesizliğe yol açmasından endişe duyan muhalifler, mevcut ülkelere kıyasla büyük bir nüfus yoğunluğuna sahip Türkiye’nin AP’de elde edeceği çoğunluk nedeniyle AB kurumlarında yapılan oylamalarda temsil oranının fazla olacağından çekiniyor. Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkanlar ülkenin yüksek nüfuslu olmasının, başta AP olmak üzere birlik içindeki pek çok kurumu büyük ölçüde etkileyeceği görüşünü paylaşıyor.
5. Destekleyenler ve karşı çıkanlar[14]
Türkiye’nin üyelik süreci ele alındığında değişen politik zeminlere ve AB ülkelerinin diğer ülkelerle olan ilişkilerine göre sürecin değişiklik gösterdiği, destekleyenlerin ve karşı çıkanların zaman zaman pozisyonlarını değiştirdikleri görülmektedir.
Türkiye’nin AB üyeliğini destekleyenler mevcut. Ancak Fransa ve Almanya gibi birçok Avrupa ülkesinin, Yunanistan ve Türkiye arasında tarihi çok eskilere dayanan anlaşmazlığa (1974 Kıbrıs Harekâtı) dair duydukları rahatsızlık nedeniyle Yunanistan’ın tarafını tuttuğu görülmüştür. Yunanistan’ın pozisyonu ise Türkiye ile komşuluk ilişkilerinin getirdiği şartlar çerçevesinde zaman zaman yumuşamakla birlikte çoğu zaman gerilimlere maruz kalıyor.
Öte yandan Türkiye son yıllarda daha önce eşi benzeri görülmemiş bir mülteci akınına sahne oldu. Sayıları 3 milyonu aşan Suriyeli mültecilerin arasından yüz binlercesi de Türkiye üzerinden Avrupa ülkelerine yöneldi. Bu yasadışı göç dalgaları Türkiye ve AB’yi göçleri kontrol altına almak amacıyla ortak eylem planı hazırlamaya itti. Bu plan Kasım 2015’te düzenlenen AB-Türkiye Zirvesi’nde hayata geçirildi.
Mart 2016’da AB ve Türkiye, Avrupa’ya yönelik düzensiz göçü durdurmak ve binlerce kişinin ölümüne neden olan mülteci kaçakçılığıyla mücadele etmek amacıyla yaptıkları ortak taahhüde bağlılıklarını yineledi. 2016-2017 arasında Türkiye’de mültecilere yönelik hizmetin toplam maliyeti 3 milyar avroya ulaştı. Haziran 2019 sonu itibariyle Türkiye’nin mültecilere yönelik yaptığı harcamaların tutarı 37 milyar dolara ulaşmıştır.[15]
Sürdürülen diyalog ve zaman zaman belli başlı siyasî değişmelerin ortaya çıkardığı politik zeminler karşısında AB üyelerinin Türkiye üyeliğiyle ilgili haritası şu şekildedir:
5.1 Karşı olan ülkeler
Almanya: Almanya Başbakanı Angela Merkel, “Türkiye, hiçbir zaman AB üyesi olmamalı. AB’deki meslektaşlarım ile konuşup üyelik müzakerelerinin sona ermesi için ortak bir pozisyona ulaşabilecek miyiz bakacağım”[16] dedi.
Avusturya: Avusturya Başbakanı Christian Kern, Ankara yönetiminin demokratik standartlarının AB için yeterli olmadığını öne sürmüştü.
Belçika: Başbakan Charles Michel, Mart 2017’de Türkiye ile müzakerelerin sonlandırılması için çağrı yaptı. Gerekçe olarak Ankara’nın AB değerlerinden uzaklaştığını öne sürdü.
5.2 Çekimser yaklaşan ülkeler
Lüksemburg: Küçük Avrupa ülkesi Lüksemburg, AB ile Türkiye arasındaki diyalogun devam etmesi yönünde görüş belirtse de Türkiye’nin üyeliğine ne karşı ne de destekleyici bir duruş ortaya koymakta.
Danimarka: Danimarka, Ankara ile ilişkisine faydacı bir açıdan yaklaşıyor. Kopenhag yönetimi Türkiye’nin üyeliğine karşı olan veya onu destekleyen bir görüş belirtmiyor.
İngiltere: AB’den ayrılık sürecine giren İngiltere son dönemde diplomatik ilişkilerinde değişken bir tavır sergiliyor. İngiltere tarihî olarak Türkiye’nin birliğe katılmasını desteklerken, son dönemde yayılan göç korkusu bu konuda net bir politikanın ortaya konulmasını engelliyor.
5.3 Destekleyen ülkeler
Fransa: Türkiye konusunda son yıllarda politikasını değiştiren ülkelerden biri Fransa oldu. Sarkozy döneminde Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan Fransa ile ilişkiler, Hollande döneminde belli bir çizgide ilerlemişti. Macron yönetimi ise ilişkiler kopmamalı açıklamasıyla Türkiye ile müzakerelere devam edilmesinden yana olduğunu ortaya koydu.
Macron, “Türkiye ile ilgili ilişkilerde bir çatlağın oluşmasını arzu etmem. Türkiye, birlikte karşı karşıya kaldığımız birçok krizde, özellikle göçmen krizi ve terör tehdidine karşı önemli bir ortak”[17] demiştir.
İrlanda: İrlanda teorik olarak Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyor. Ancak Dublin yönetimi son dönemde Türkiye’nin AB değerlerinden uzaklaşmasından endişe duyduğunu belirtti.
İtalya, Malta, İspanya ve Portekiz: Türkiye’nin Akdeniz komşuları görüşmelerin ilerlemesinden yana. Birliğin Akdeniz ülkeleri görüşmelerin kesilmesinin ters tepeceğini ve AB’nin fikir değiştirmesi durumunda yeniden başlamanın zor olacağını düşünüyor.
Finlandiya ve İsveç: İki Nordik ülke de Türkiye’nin üyeliğine destek veriyor. Finlandiya hükümeti desteğini daha net ifade ediyor. Finlandiya Dışişleri Bakanı Timo Soini, “Bir diyalog olması her zaman faydalıdır. Türkiye’de insan hakları konusunda bazı sorunlar olduğunu biliyoruz ama ben müzakereleri durdurma taraftarı değilim”[18] diyerek görüşünü dile getirmiştir.
Estonya, Letonya, Litvanya: Bu üç Baltık ülkesi Türkiye’yi, özellikle güvenlik ve savunma alanında güvenilir bir NATO partneri olarak görüyor. Ancak üyelik için herkese uygulanan kuralların Türkiye için uygulanması gerektiğini de savunuyorlar.
Polonya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan: Bu Doğu Avrupa ülkeleri için güvenlik ve Rusya ile ilişkiler dış politikanın öncelikleri arasında yer alıyor. Bu ülkelerde Türkiye’nin üyeliğine yaklaşım olumlu yönde olsa da hepsinde bunun güçlü bir kamuoyu dayanağı bulunmuyor. Örneğin Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde Türkiye’nin üyelik süreci gündemde hiç yer tutmuyor. Bunun aksine Romanya uzun yıllardır Türkiye’ye olan desteğini dile getirmekte.
Hırvatistan ve Slovenya: Slovenya Türkiye’yle ilgili herhangi bir endişe dile getirmezken Hırvatistan konuyla ilgili görüşünü açıklamakta temkinli davranıyor. İki ülke de gerekli koşulların sağlanması durumunda Türkiye’nin üyeliğine açık olduğunu belirtmekte.
Yunanistan ve Güney Kıbrıs: Yunanistan ve Güney Kıbrıs bazı koşullara bağlı olmak kaydıyla Türkiye’nin katılımını destekliyor. İki ülke de Ankara’nın birliğe katılmasının barışçıl ilişkiler kurmak için önemli bir gelişme olacağını düşünüyor.[19]
6. Kritik dönem ve AB üyeliğinin geleceği
AB yolundaki reform süreci 3 Kasım 2002 seçimlerinde Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle doruğa ulaştı. Ak Parti bir yandan AB sürecini Türkiye’nin geleceği açısından önemli görürken diğer yandan Ak Parti’yi doğuran ekonomik ve siyasi şartlar çerçevesinde AB üyeliğini partinin geleceği için varlık-yokluk meselesi olarak görmüştür. Ak Parti’nin özellikle Türkiye’nin birliğe üye olmak için çalışmasının bazı nedenleri aşağıdaki gibidir:
- Türkiye’nin 80 yıldır maruz kaldığı laik askerî rejimden kurtulma arzusu.
- Avrupa normlarında yönetimsel şartların oluşturulması ve kurumsal bir sistem oluşturma arzusu.
- Türkiye’nin birliğe üyeliği özgürlük, insan hakları ve demokrasi düzeni demektir.
- AB üyeliği gerçekleşirse bazı siyasilerin, gazetecilerin ve yazarların yoksun olduklarını belirttikleri ifade özgürlüğü için zemin sağlanacaktır.
- Başta yargı olmak üzere çeşitli devlet organlarına sızmış kontrolsüz gücün önüne geçilecektir.
15 Temmuz 2016’da Türkiye’de yaşanan başarısız darbe girişimi nedeniyle gerilen Avrupa-Türkiye ilişkileri hâlâ düzelmedi. Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Kasım 2016’da Türkiye’yi parlamenter demokrasisini korumaya, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne saygı duymaya çağırmıştı. Mogherini halkın temel özgürlüklerine bağlı kalmanın zorunluluğuna vurgu yapmış, toplumun her bir ferdinin adil bir şekilde yargılanma hakkına sahip olduğunu belirtmiş ve Avrupa Birliği’ne üye olmak isteyen her aday devletin bu yükümlülükleri yerine getirmesi gerektiği yönünde ifadeler kullanmıştı. AP, 23 Kasım 2016’da Türk hükümetinin 15 Temmuz darbe girişimini destekleyenlere karşı orantısız güç kullandığını savunarak Türkiye ve AB arasında yürütülen katılım müzakerelerinin askıya alınması için tavsiye niteliğinde bir karar aldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da 14 Kasım 2016’da AB’ye katılım müzakerelerinin durdurulması için referanduma gidilebileceği yönünde sinyal vermişti. Erdoğan, gazetecilere yaptığı açıklamada AB’nin ülkesini müzakerelerden çekilmeye zorladığını ifade ederek, “AB’ye alacaksanız alın, almayacaksınız söyleyin, siz yolunuza gidin, biz de yolumuza devam edelim. Bu mantıkla giderse AB konusunda bize düşen de 81 milyona gitmek, 81 milyon ne karar veriyor ona bakmak.”[20] şeklinde konuşmuştu. Ayrıca Erdoğan, Aralık 2016’da yaptığı bir açıklamasında Avrupa karşısında sabır ve takatlerinin tükendiğinin altını çizmişti.[21] 17 Nisan 2018’de AB, 2018 Türkiye Raporu’nu yayımladı. Raporda Türkiye’de hukukun üstünlüğü, temel haklar ve ifade özgürlüğü konularında geriye gidiş olduğu öne sürüldü. [22] 14 Mart 2019’da AP, Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını öneren Kati Piri raporunu kabul etti.
7. Ortaklık fikri ne anlama geliyor?
Bazı AB yetkilileri Türkiye’nin Avrupa’ya katılması yerine bu ülkeyle ortaklık yapılmasını önermiştir. Avrupa Komisyonu’nun Avrupa Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden sorumlu Üyesi Johannes Hahn, bir gazeteye yaptığı açıklamada 2005 yılından bu yana Türkiye ve AB arasında devam eden müzakerelerin askıya alınmasının iki taraf arasında gerçekçi ortaklık alternatifi düşüncesine yol açtığını ifade etmişti. Hahn, AB’ye tam üyelik yerine Türkiye-AB Gümrük Birliği anlaşmasının enerji, göç ve Suriye’nin yeniden imarı gibi konuları da kapsayacak şekilde genişletilmesini teklif etmişti. Avrupa ülkeleri bu anlaşmayı geçtiğimiz Haziran’da dondurmuştu.
8. Türkiye’nin AB üyeliğinin geleceği
Türkiye’deki mevcut politik gelişmeler nedeniyle ülkenin birliğe katılım müzakerelerinin AP tarafından süresiz olarak askıya alınması beklenmekte. 5 yıldır AP bünyesinde Türkiye’ye ilişkin mevzularda raportör olarak çalışan Kati Piri, Alman haber ajansı Deutsche Welle’ye yaptığı açıklamada bu minvalde sözler sarf etmişti. AP’deki Türkiye ile ilgili oylamaya değinen Piri, alınan karara Recep Tayyip Erdoğan yönetimi altında Türk siyasetinin ve demokrasisinin gerilemesinin neden olduğunu savunmuştu.[23]
Cumhurbaşkanı Erdoğan son yıllarda katıldığı pek çok platformda ülkesinin AB üyelik talebine bu şartlarda devam edemeyeceğini belirtmiş, artık buna ihtiyaç duymadıklarını söylemiştir. Paris’te Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile görüşen Erdoğan, Türkiye’nin AB üyeliğini beklemekten yorulduğunu ifade ederek Avrupa’nın da Türkiye’de yaşayan mültecilere yönelik verdiği yardım sözlerini tutmadığını kaydetmiştir.[24]
AB, Türkiye’deki başarısız darbe girişimine karşı soğuk ve tedbirli bir tepki vermişti. Avrupa başkentlerinin çoğunun darbe girişimini kınamakta geç kalması Türk yetkililerin tepkisine yol açtı. Bu gecikme Avrupa dış politikasının temkinli doğasının bir gereği olarak görüldü. Ancak Türkiye’de ilan edilen OHAL’e ilişkin AB’nin sert tutumu ve katılım müzakerelerinin durdurulmasına yönelik hamle iki taraf arasındaki ilişkileri kopma noktasına getirdi. Ankara Avrupalıları tarafgir ve önyargılı buldu.[25]
Yapılan öfkeli açıklamalara rağmen Ankara’nın AB üyeliğine bağlılığı devam ediyor. AB koşullarına göre siyasî, ekonomik ve yargısal reformların devamı sağlanmakta. Müzakerelerin defalarca durdurulmasına rağmen Türkiye için AB üyeliği hâlâ öncelikli stratejik hedeflerden biri.
AB’nin müzakereleri geçici olarak dondurma veya askıya alma kararı Avrupalı liderler için bağlayıcı değil. Avrupalı 22 liderden oluşan Avrupa Konseyi iki tarafın ilişkilerini yansıtması açısından alınması muhtemel bir karara bağlı kalacaktır. Bu durum Türk-Avrupa ilişkileri açısından yeni bir dönemin başladığına işaret ediyor. Avrupalıların Türklere yönelik davetlerini güçlü bir şekilde yineledikleri de bilinmekte.
Bu arada Türkiye’nin önünde başka alternatifler bulunmuyor değil. Türkiye Şangay İş Birliği Örgütü ile “diyalog ortağı” sıfatıyla siyasî ve ekonomik ilişkilerini genişletme arzusu taşıyor. Ancak Şangay’ın Türkiye’nin üyeliği için iki şartı var: AB üyeliği talebinden vazgeçmesi ve NATO’dan çekilmesidir ki bu iki şart, mevcut siyasî gelişmeler açısından değerlendirildiğinde Türkiye için uzak bir ihtimal olarak görülmekte.[26]
Sonuç
Gerçekleşmesi neredeyse imkânsız olan üyelik ya da ilişkilerin tamamen koparılması dışında Ankara’nın AB ile ilişkilerinde tercih edebileceği üçüncü bir yol daha oluşturulabilir: Katılım talebinin resmî olarak geri çekilmesi ve Gümrük Birliği anlaşmasına sahip AB üyesi olmayan tek ülke olmanın avantajlarına yoğunlaşarak anlaşmanın genişletilmesi ve ilerletilmesi üzerine çalışmak. Ankara, AB üyelik şartlarının oluşturduğu vesayet ve baskı psikolojisinden kurtulmak ve Avrupa ile olan ilişkisini daha reel bir düzlemde yürütmek adına yukarıdaki alternatife odaklanabilir. Ayrıca Ankara, birlik üyesi ülkelerle Avrupa’nın yürüttüğü “gönüllü anlaşma”[27] ilkesi uyarınca siyasî, güvenlik ve kültürel anlamda ilişkilerini ileri bir noktaya taşıma yoluna gidebilir. Nitekim birliğe üye olmayan ancak AB ile belli ortaklık alanlarında üst düzey ilişkiler yürüten Norveç gibi ülkelerin bulunduğu da göz ardı edilmemeli.
Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri kronolojisi (1959-2019)
31 Temmuz 1959: Türkiye, AET’ye ortaklık için başvurdu.
12 Eylül 1963: Türkiye ile AET arasında bir ortaklık ilişkisi oluşturan Ankara Anlaşması imzalandı.
1 Aralık 1964: Ankara Anlaşması yürürlüğe girdi.
23 Kasım 1970: Gümrük Birliği’ne ilişkin kuralları içeren Katma Protokol imzalandı.
22 Ocak 1982: AP, Konsey ve Komisyon’un talebi üzerine Türkiye-AET Anlaşması’nın askıya alınmasını kararlaştırdı.
16 Eylül 1986: Türkiye-AET Ortaklık Konseyi toplandı. Böylece 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren fiilen dondurulmuş bulunan Türkiye-AET ilişkilerinin yeniden canlandırılma süreci başladı.
13 Aralık 1995: Gümrük Birliği’nin Son Döneminin Uygulanmaya Konmasına ilişkin 1/95 Sayılı Türkiye-AB Ortaklık Konseyi Kararı AP tarafından onaylandı.
11-12 Aralık 1999: Helsinki Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı’nda Türkiye’ye adaylık statüsü tanındı.
13 Ekim 2000: 2000 Yılı İlerleme Raporu yayımlandı.
20 Kasım 2002: 2002 Yılı İlerleme Raporu yayımlandı.
12-13 Aralık 2002: Kopenhag Avrupa Konseyi Zirvesi’nde, Türkiye’nin Kopenhag siyasî kriterlerini karşıladığına karar verilirse müzakerelerin gecikmeden başlatılacağı belirtildi.
19 Nisan 2003: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde AB Uyum Komisyonu kuruldu.
24 Nisan 2004: Kıbrıs’ta referandum yapıldı. Kıbrıs Türk halkının %64,9’u Annan Planı’nı onaylarken, Kıbrıs Rum Kesimi’nde halkın %75,83’ü planı reddetti.
17 Aralık 2004: Brüksel Avrupa Konseyi Zirve Toplantısı’nda Türkiye’nin siyasî kriterleri yeterli ölçüde yerine getirdiği belirtildi ve katılım müzakerelerine 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması kararlaştırıldı.
3 Haziran 2005: Devlet Bakanı Ali Babacan Avrupa Birliği ile yapılacak tam üyelik müzakerelerinde “Başmüzakereci” görevini yürütmekle görevlendirildi.
3 Ekim 2005: Lüksemburg’da alınan kararla AB, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini başlattı.
13 Kasım 2016: Avrupa Konseyi İstanbul’un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti olmasını onayladı.
17 Nisan 2017: Türkiye’nin AB Müktesebatına Uyum Programı açıklandı.
8 Haziran 2011: Avrupa Birliği Bakanlığı kuruldu.
16 Ekim 2014: Türkiye’nin Yeni AB İletişim Stratejisi açıklandı.
10 Kasım 2015: 2015 Yılı Türkiye İlerleme Raporu yayımlandı.
9 Kasım 2016: 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Avrupa Komisyonu’nun kapsamlı Türkiye İlerleme Raporu yayımlandı.
29 Nisan 2017: Malta’da AB ilişkilerinin ele alındığı toplantıda AB dışişleri bakanları, müzakerelerin kesilmesi yerine Ankara’ya zaman tanınması seçeneğine ağırlık verdi. AB, Türkiye’nin referandum sonuçlarına saygı duyduğunu açıkladı. Türkiye’ye bir yıl süre tanındı.
17 Nisan 2018: AB, 2018 Türkiye Raporu’nu yayımladı. Raporda Türkiye’de hukukun üstünlüğü, temel haklar ve ifade özgürlüğü konularında geriye gidiş olduğu öne sürüldü.
14 Mart 2019: AP Türkiye ile müzakerelerin askıya alınmasını öneren Kati Piri raporunu kabul etti.
[1] 1. Sadık Acar, “Avrupa Birliği kararları bağlamında Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri”, Dokuz Eylül Üniversitesi, http://debis.deu.edu.tr/userweb/sadik.acar/dosyalar/ymmok.doc.
[2] “Türkiye-AB Gümrük Birliği”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ab-gumruk-birligi.tr.mfa.
[3] Hussein Talal Maklad, “Turkiyā wa al-Ittiḥād al-ŪrubbĪ: Bayn al-ʿuḍwiyya wa al-Sharāka”. Majallat Jāmiʿat Dimashq li al-ʿUlūm al-iqtiṣāḍiyya wa al-Qānūniyya, no. 26 (2010), 335-395.
[4] “‘Al-qārra al-ʿajūz’ takshā ‘al-ghazw al-Islāmī al-Turkī’: Al-Qiṣṣa al-kāmila li rafḍ ḍamm Turkiyā li al-Ittiḥād al-Ūrubbī mundhu 3 ʿuqūd”, Turkey Alaan, 21 Şubat 2019, https://www.turkeyalaan.net/2019/02/القارة-العجوز-تخشى-الغزو-الإسلامي-ال/.
[5] “‘Al-qārra al-ʿajūz’”, Turkey Alaan.
[6] “‘Al-qārra al-ʿajūz’”, Turkey Alaan.
[7] “Hal tabaddada ḥulum Turkiyā fī al-inḍimām ilā al-Ittiḥād al-Ūrubbī?”, BBC News Arabic, 5 Eylül 2017, https://www.bbc.com/arabic/in-depth-41153494, para. 1. [Alıntılanan ifade Arapçadan tercümedir].
[8] “Gümrük birliği”, İktisadi Kalkınma Vakfı, https://www.ikv.org.tr/ikv.asp?ust_id=4&id=38.
[9] “Türkiye-AB ilişkileri kapsamında Kıbrıs sorunu”, TASAM, 21 Haziran 2011, https://tasam.org/tr-TR/Icerik/2414/turkiye-ab_iliskileri_kapsaminda_kibris_sorunu.
[10] Atilla Sandıklı, “Patrikhane ve ekümenlik tartışması”, TASAM, 6 Aralık 2004, https://tasam.org/tr-TR/Icerik/116/patrikhane_ve_ekumenlik_tartismasi, “Patrikhane ve Ekümenizm” bölümü, para. 15.
[11] Hatice Yazgan, “Avrupa Birliği genişlemesinde azınlık koşulu: Doğu genişlemesi ve Türkiye”, Uluslararası İlişkiler cilt 12, no. 47, s. 110.
[12] “Hal tabaddada”, BBC News Arabic.
[13] Muhammed Nureddin, alıntılayan Maklad, “Turkiyā wa al-Ittiḥād al-ŪrubbĪ”, s. 354. [Alıntılanan ifade Arapçadan tercümedir].
[14] Detaylı bilgi için bkz. Sait Akşit, Özgehan Şenyuva & Çiğdem Üstün, ed., Avrupa Birliği ülkelerinden Türkiye’nin üyeliğine bakış (Ankara: ODTÜ, Kasım 2009).
[15] http://www.kamubulteni.com/turkiye/cumhurbaskani-erdogan-suriyeliler-icin-37-milyar-dolar-harcadik-h11496.html
[16] “Merkel: Türkiye AB’ye üye olmamalı”, BBC Türkçe, 4 Eylül 2017, https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-41144039, para. 2.
[17] “Macron’dan ‘Türkiye önemli ortak’ açıklaması”, Basın İlan Kurumu, 7 Eylül 2017, https://www.bik.gov.tr/macrondan-turkiye-onemli-ortak-aciklamasi/, para. 1.
[18] “Son dakika! Bir Avrupa ülkesinden daha Türkiye’ye destek”, Hürriyet, 7 Eylül 2017, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/son-dakika-bir-avrupa-ulkesinden-daha-turkiyeye-destek-40571918, para. 4.
[19] “Merkel’i terleten Türkiye tablosu: Hangi AB ülkeleri Türkiye’yi destekliyor?”, Habertürk, 7 Eylül 2017, https://www.haberturk.com/dunya/haber/1623702-merkel-i-terleten-turkiye-tablosu-hangi-ab-ulkeleri-turkiye-yi-destekliyor.
[20] “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu mantıkla giderse AB konusunda bize düşen de 81 milyona gitmek”, NTV, 4 Ekim 2018, https://www.ntv.com.tr/turkiye/cumhurbaskani-erdoganbu-mantikla-giderse-ab-konusunda-bize-dusen-de-81-milyona,sOIlO7whyU-9OeshmIeIFg, “AB’ye katacağımız çok şey var” bölümü, para. 2.
[21] “Ṭarīq Turkiyā li al-Ittiḥād al-Ūrubbī al-mazrūʿ bi al-aswāk”, Al Jazeera, 13 Mart 2017, https://www.aljazeera.net/encyclopedia/events/2017/3/13/طريق-تركيا-للاتحاد-الأوروبي-مزروع-بالشوك.
[22] Avrupa Komisyonu, “2018 Türkiye Raporu”, AB Başkanlığı, 17 Şubat 2018, https://www.ab.gov.tr/siteimages/pub/komisyon_ulke_raporlari/2018_turkiye_raporu_tr.pdf.
[23] Ḥusām Hasan & Elwy el-Manzalawy, “Barlamān Ūrūbbā yuʿalliq mufāwaḍāt inḍimām Turkiyā li al-Ittiḥād bi Sabab siyāsāt Ardūghān”, Al-Ain, 13 Mart 2019, https://al-ain.com/article/turkey-accession-negotiations-erdogan-policies.
[24] “Cumhurbaşkanı Erdoğan: ‘Ne olur bizi alıverin’ diyecek halimiz yok”, NTV, 5 Ocak 2018, https://www.ntv.com.tr/dunya/cumhurbaskani-erdogan-ne-olur-bizi-aliverin-diyecek-halimiz-yok,vvfzBqgmGkumYNLu5-2nyQ.
[25] Amani Senwar, “Sharkh al-ʿalāqāt al-Tukiyya al-Ūrubbiyya baʿd al-inqilāb al-fāshil”, Al Jazeera, 4 Ağustos 2016, https://www.aljazeera.net/knowledgegate/opinions/2016/8/4/شرخ-العلاقات-التركية-الأوروبية-بعد-الانقلاب-الفاشل.
[26] Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki farklı alternatifleri için bkz. Cemal Karakaş, “Üye olmadan entegrasyon mümkün mü? Türkiye’nin AB üyeliğinin hukuki dayanakları ve tam üyelik alternatifleri”, Uluslararası İlişkiler cilt 4, no. 16 (Kış 2007-2008), 23-49.
[27] Senwar, “Sharkh al-ʿalāqāt”, “Mustaqbal al-ʿilāqāt” bölümü, para. 4.