bahrain – Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi http://ayam.com.tr Sat, 23 Jul 2022 22:22:57 +0000 tr hourly 1 http://ayam.com.tr/wp-content/uploads/2020/08/cropped-ayam-logo-100x100.png bahrain – Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi http://ayam.com.tr 32 32 182085277 İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 01 – 07 Temmuz 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-01-07-temmuz-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-01-07-temmuz-2022/#respond Thu, 07 Jul 2022 22:19:00 +0000 http://ayam.com.tr/?p=4577 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

“Başkan Biden’ın Ortadoğu Ziyareti: İsrail için Öneriler” başlığıyla INSS’te yayımlanan yazıda şu hususlara temas ediliyor:[1]

  • ABD Başkanı Joe Biden 13-16 Temmuz tarihlerinde Ortadoğu ziyareti gerçekleştirecek.
    • Biden, Filistin ve İsrail ziyaretlerinin ardından Mısır, Ürdün ve Irak liderlerinin de katılacağı KİK+3 zirvesine katılmak üzere Cidde’ye uçacak.
  • Biden, Kaşıkçı cinayeti sebebiyle Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a karşı mesafeli bir tutum benimsemişti. Ancak ortaya çıkan jeostratejik gerçeklik, yönetimi prensiplere bağlılık yerine realist bir yaklaşıma öncelik vermeye zorluyor. 
    • ABD’de enflasyonun yeni zirveleri görmesi ve yaklaşan Kongre ara seçimlerinde Demokratların çoğunluğu kaybetme ihtimali, petrol fiyatlarını düşürme konusunda yönetim üzerindeki baskıyı artırdı.
  • ABD-Suudi Arabistan görüşmesinde şu başlıkların ön plana çıkması bekleniyor:
    • Suudi Arabistan’ın petrol üretimini artırma taahhüdü ve bu sayede petrol fiyatlarında düşüşün sağlanması
    • ABD’nin Orta Doğu’daki itibarını yeniden tesis etmek
    • Arap ülkelerine, özellikle de Körfez ülkelerine, ABD’ye ana müttefikleri olarak güvenebileceklerini hissettirmek
    • İran’a karşı işbirliği çerçevesinde İsrail, Körfez ülkeleri ve diğer Arap ülkeleri arasındaki işbirliğinin genişletilmesi
    • Suudi Arabistan ve İsrail arasında normalleşme
  • Bu ziyaret İsrail açısından neden önemli?
    • Ziyaret, ABD’nin İsrail’in yanında durmaya devam ettiğinin önemli bir sembolü olarak görülüyor. ABD’nin bölgeden çekilmeye hevesli bir görüntü çizdiği şu dönemde ziyaret bu açıdan önem arz ediyor.
    • Nükleer anlaşma yenilensin ya da yenilenmesin, Başkan Biden’ın ziyareti İran’ın bölgede yerleşme, füze ve İHA kullanımını genişletme çabaları karşısında bölgesel koordinasyonu güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
    • Ziyaret, İsrail ile genel olarak Arap ülkeleri ve özellikle de Suudi Arabistan arasındaki normalleşme eğilimini derinleştirme potansiyeline sahiptir. 
  • İsrail-ABD ilişkilerine dair şu tavsiyeler dikkate alınmalıdır:
    • Her iki ülke de paylaşılan ve farklılaşan çıkarları net bir şekilde anlamalıdır. İsrail, ABD’nin Çin ile rekabet ve Ukrayna’daki savaş hususundaki çıkarlarını ve önceliklerini mümkün olduğunca dikkate alarak ABD Kongresi önündeki imajını güçlendirmelidir.
    • İran hususunda İsrail ve ABD arasında yakın koordinasyon zorunludur. İsrail, ABD yönetimiyle birlikte kırmızı çizgileri belirlemeye çalışmalı ve bu çizgilerin aşılması halinde verilecek siyasi, ekonomik ve askeri tepkiler üzerinde önceden mutabık kalmalıdır. 
    • İran’a karşı bir koz olarak İsrail’in eylemlerine Amerikan desteğinin sağlanması büyük önem taşımaktadır. Bu açıdan Biden’ın ziyareti İran’a karşı yürütülecek bir harekata ilişkin ortak planlama arayışını da yansıtmalıdır. 
    • Ziyarette, Suriye ve Irak’ta ABD varlığının sürdürülmesinin önemi İsrail tarafından vurgulanmalıdır.

“Doğu Akdeniz Gündeminde Neler Var” başlığıyla Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü (JISS)’te yayımlanan yazıda şunlara temas ediliyor:[2]

  • Son yıllarda İsrail, GKRY ve Yunanistan arasında enerji ve askeri ilişkiler önemli ölçüde artış gösterdi. Bu durum Türkiye’nin İbrahim Anlaşmalarına yönelik politikasını değiştirmesine katkı sağladı.
    • Bu üç ülkeye ek olarak Mısır, İtalya, Ürdün ve Filistin’i de içeren Doğu Akdeniz Gaz Forumu, doğal gaz sahalarının geliştirilmesine yönelik önemli bir bölgesel işbirliği platformu haline geldi.
    • Ülkelerin liderleri sıklıkla bir araya geldi ve ortak askeri tatbikatlar gerçekleştirildi.
  • İsrail-GKRY-Yunanistan arasındaki bu ortaklığın stratejik önemini artırmak için ortak bir dış politika gündemi belirlenerek çeşitli adımlar atılmalıdır:
    • ABD’nin Doğu Akdeniz hususunda daha duyarlı olması sağlanmalıdır.
      • ABD, Doğu Akdeniz açısından kritik öneme sahip Mısır’a yaklaşımını “insan hakları” ihlalleri üzerinden şekillendiriyor.
      • Libya’da İslamcı unsurlara meylediyor.
      • Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun en önemli projesi olan EastMed boru hattından desteğini çekti.
      • Artan enerji fiyatları Çin’e kayan ABD ilgisini bir süre daha Ortadoğu’ya yöneltebilir. Bu fırsattan istifade edilerek Doğu Akdeniz’deki bu üçlü ittifakın önemi konusunda ABD ikna edilebilir.
    • Türkiye yerine Doğu Akdeniz Gaz Forumu üyesi olan Mısır ile uyumlu bir yol haritası çıkarılmalıdır.
      • Mısır, Yunanistan ve GKRY ile askeri ilişkilerini geliştirdi. Mısır-İsrail ilişkilerinde de son dönemde iyileşme görülüyor.
      • Çeşitli nedenlerle daha ılımlı bir tavır takınsa da Türkiye “Yeni Osmanlıcı” ve “İslamcı” dürtülerle hareket etmektedir.
    • Türkiye’yi kontrol altında tutmak adına ortak hareket edilmelidir.
      • Ukrayna savaşı Türkiye’nin stratejik önemini artırdı. ABD, Türkiye’nin Rusya tarafında olmasını istemediği için Ankara’ya belirli ölçüde serbestiyet tanıyor.
    • ABD-İsrail-Hindistan ve BAE’den oluşan yeni Batı Asya Dörtlüsü’nün Çin’in Kuşak ve Yol Girişimine alternatif oluşturma çabaları desteklenmelidir.
      • Hindistan yönetimi, Hindistan’ı BAE ve İsrail üzerinden Akdeniz’e bağlayarak Çin’in Kuşak ve Yol girişimine bir alternatif oluşturmaya çalışıyor.
      • Böyle bir çaba ABD’yi memnun edecektir ve Yunanistan-GKRY-İsrail-BAE bloku bunu desteklemelidir.
  • Ukrayna Savaşı, Avrupa’da dahi savaşın halen bir seçenek olduğunu hatırlattı. Zayıflık saldırganlığı davet eder. İsrail-Yunanistan-GKRY arasında bir ittifak olmasa da bu ülkeler caydırıcılık yeteneklerini güçlendirmelidir.

“Büyük Güç Rekabetinin Ortasında Arap Dünyası” başlığıyla INSS’te yayımlanan yazıda şunlara temas ediliyor:[3]

  • Arap ülkeleri dış politikalarında giderek artan bir bağımsızlıkla hareket etmektedir.
    • ABD-Batı etki alanının bir parçası olarak görülen bu ülkeler Çin ve Rusya gibi ülkelerle yakınlaşmakta ve siyasi, ekonomik, askeri işbirlikleri kurmaktadır.
    • Arap ülkeleri bu sayede ABD üzerinde bir baskı oluşturmaktadır.
  • ABD: Halen Ortadoğu’nun en büyük silah tedarikçisi konumundadır ancak son dönemde ABD’nin bu statüsü biraz gerilemiştir.
    • Rusya: 2017-2021 döneminde Rusya’nın toplam silah ihracatının yüzde 20’si başta Mısır ve Cezayir olmak üzere Orta Doğu’ya yapılmıştır. Rusya’dan Mısır’a silah ihracatı %723 oranında artmıştır. BAE için de Rusya önemli bir tedarikçi konumuna gelmiştir.
    • Çin: ABD, Körfez ülkeleriyle Çin arasında güvenlik bağlarının gelişmesine şiddetle karşı çıkmaktadır. ABD, İsrail’in niteliksel askeri üstünlüğünün korunması ve Füze Teknolojisi Koruma Rejimi gibi sözleşmelere bağlı kalarak bölge ülkelerine  bazı sistemleri satmaktan imtina etmektedir. Çin ise bölgeye savunma ihracatlarında bu sistemlere odaklanmaktadır. (Gelişmiş İHA’lar, füzesavar ve anti-drone sistemleri)
  • Arap ülkeleri neden Rusya ve Çin alternatiflerine yöneliyor?
    • ABD’nin bazı silah sistemlerini satmayı reddetmesi
    • Tek bir tedarikçiye bağlı kalmaktan kaçınma isteği
    • Batılı ülkelerin silah satışlarını iç işlerine ve insan hakları gibi meselelere bağlaması (Cemal Kaşıkçı suikastı sonrası Suudi Arabistan’a ithalatın geçici olarak durdurulması gibi)
    • Çin ve Rusya’nın Arap ülkelerinde ar-ge ve silah üretim tesisi kurmaya istekli olması (Çin ve Suudi Arabistan 2017 ve 2022 yıllarında insansız hava araçları geliştirmek ve üretmek için anlaşmalar imzaladı)
    • Suudi Arabistan ve BAE’nin kendi silah sanayilerini kurmak istemesi ve bu yüzden ilgili teknolojilere erişim talep etmesi
    • Rusya ve Çin’in İran üzerinde nüfuz sahibi olması
  • Yukarıda sayılan tüm nedenlere rağmen farklı tedarikçilerden silah alımı esasen siyasi nedenlere dayanmaktadır.
    • Farklı kaynaklardan silah tedariği özel eğitim ve bakım gerektirdiği için ordu açısından bir yük getirir.
    • Dolayısıyla tedarik kaynaklarını çeşitlendirmenin asıl sebebi dış güçlerle bağlarını geliştirmek ve prestij kazanmaktır.
  • Son dönemde bazı Arap ülkeleriyle Rusya ve Çin gibi ülkeler arasında nükleer enerji ve füze geliştirme konularında stratejik işbirlikleri kurulduğu gözlemlenmektedir.
    • Rusya: Mısır’ın sivil nükleer programına katkı sağlamaktadır.
    • Çin: Suudi Arabistan ile füze ve nükleer işbirliğini giderek arttırmaktadır. ABD istihbaratı, Çin’in Suudi Arabistan’da füze transferi ve nükleer yakıt ile alakalı çeşitli tesislerin inşa sürecinde rol aldığına dair belgeler sızdırdı.
    • Pakistan: Son dönemde Suudi Arabistan ile Pakistan arasında gelişen stratejik işbirliği de dikkat çekmektedir. Bu işbirliğine dair çeşitli olasılıklar bulunmaktadır. (Teknik bilgi transferi, Suudi ekiplerin eğitimi, Pakistan’a uranyum zenginleştirme konusunda finansman sağlanması, Pakistan nükleer sistemlerinin Suudi Arabistan’da konuşlandırılması vs.)
  • Yapılan kamuoyu araştırmaları, ABD’nin Arap kamuoyu nezdindeki statüsünün erozyona uğradığını ve Rusya-Çin gibi farklı ülkelerle kurulan ilişkilere verilen kamuoyu desteğinin arttığını göstermektedir.
    • Yapılan bir ankete göre Mısırlıların %46’sı Rusya’yı kendilerini dış tehditlere karşı daha iyi koruyabilecek bir ülke olarak görürken, Mısırlıların sadece %12’si ABD için aynı görüşe sahip.
    • Katar’da yapılan bir anket, Katarlıların %56’sının ABD’ye güvenilemeyeceği fikrini taşıdığını gösteriyor.
    • BAE halkının  %50’si üç ana güç olan ABD, Çin ve Rusya ile ilişkileri eşit derecede önemli olarak tanımlıyor.
  • Bütün bu veriler göz önüne alınarak şu sonuçlara ulaşılabilir:
    • Arap ülkeleri arasında müttefiklerini çeşitlendirme yönünde bir eğilim öne çıkmaktadır.
    • Arap ülkeleri halen ABD’yi güvenlikleri için kilit bir unsur olarak görmektedir ancak ABD’nin güvenlik sorunlarına karşı ilgisiz tavrından rahatsızlık duymaktadır.
    • Arap ülkeleri Çin ve Rusya’nın yakın gelecekte ABD’nin yerini alamayacağını bilmektedir. Ancak bu ülkelerin Ukrayna savaşında sergilediği tarafsızlık, ABD’nin bölgedeki statüsü açısından bir değer kaybına işaret etmektedir.
    • Rusya ve Çin ile kurulan bağlar, ABD’ye baskı yapmak ve ABD’den duyulan memnuniyetsizliği ifade etmek için kullanışlı araçlardır. (Körfez ülkelerinin petrol üretimini artırmayı reddetmeleri buna örnek olarak verilebilir.)
    • Bu eğilim uzun vadede ABD’den yavaş ve kademeli bir uzaklaşmaya neden olabilir.
    • ABD, Çin ile Körfez ülkeleri arasındaki işbirliğine gittikçe daha az tahammül göstermektedir. Körfez ülkeleri ABD ile ilişkilerinde eski denkleme geri dönmek istemektedir. (Petrol fiyatlarının düzenlenmesi karşılığında güvenlik ihtiyaçlarına daha fazla özen gösterilmesi)
    • Silah tedariği temelde caydırıcılığı güçlendirme ve bir krize hazır olduğunu gösterme amacı taşımaktadır. Mısır gibi ülkelerin ne tür beklentilerle silah aldığı sorusu İsrail açısından önem taşımaktadır.
  • İsrail açısından şu öneriler göz önünde bulundurulmalıdır:
    • Suudi Arabistan’da nükleer geliştirme faaliyetleri olduğuna dair kanıtlara kayıtsız kalmayarak elindeki istihbarat araçlarını geliştirmelidir.
    • Körfez ülkeleri ve Mısır son dönemde ciddi bir askeri yığınak yapmıştır. İsrail bu durumun olası tehditlerini göz ardı etmemelidir.
    • Arap ülkelerini ABD-Batı blokunda tutmak İsrail açısından stratejik bir önem taşımaktadır. Bu ülkelerin ABD’nin gelişmiş silah sistemlerine sahip olması, Çin ve Rusya’nın kucağına itilmesine tercih edilmelidir.

Referanslar:

  1. https://www.inss.org.il/publication/biden-visit-to-the-me/
  2. https://jiss.org.il/en/inbar-what-is-the-agenda-for-the-eastern-mediterranean/
  3. https://www.inss.org.il/publication/arab-states/
]]>
http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-01-07-temmuz-2022/feed/ 0 4577
İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 20 – 30 Haziran 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-20-30-haziran-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-20-30-haziran-2022/#respond Fri, 01 Jul 2022 11:59:00 +0000 http://ayam.com.tr/?p=4540 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

“Riyad ve Ankara: Uzlaşma Bölgeyi Değiştirecek mi?” başlığıyla Jerusalem Post’ta yayımlanan yazıda şunlara temas ediliyor:[1]

  • Türk dış politikası bir dönüşüm geçiriyor.
    • 2021 öncesinde Türkiye bölgede izole bir konumdaydı.
    • Türkiye bu süreçte Yunanistan, GKRY, Mısır, Suudi Arabistan, BAE ve İsrail ile sorunlar yaşıyordu.
    • Ülke, Hamas ve Müslüman Kardeşlere yakın bir çizgideydi.
    • Türkiye’nin o dönemki bölge politikaları Trump yönetimi tarafından kabul görüyordu. 
  • Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Ankara ziyareti bu dönüşümün bir parçasıdır.
    • Ziyaret esnasında turizm, ticaret, inşaat ve savunma alanlarında yeni anlaşmaların gündeme gelmesi bekleniyor.
  • Türkiye’nin yeni dönem dış politikasında bölgesel diplomatik çabaların öne çıktığı görülüyor.
    • Türkiye, Suudi Arabistan ve BAE ile ekonomik ilişkiler geliştirmek istiyor.
    • Suriye’deki operasyonlar açısından büyük önem taşıyan Rusya ile iyi ilişkiler kurmak istiyor.
  • Türkiye’nin uzlaşma adımları dikkatle incelenmelidir. Zira ülkenin yönetim kademesinde yer alan isimlerin Suudi Arabistan’a karşı tutumlarında ne kadar samimi oldukları bir soru işaretidir.
    • İki ülke tarafından yapılan açıklamalarda somut ortaklıklar konusu ele alındı. Bu durum iki ülke arasındaki yakınlaşmanın sözde kalmayacağına işaret ediyor.
  • Muhammed bin Selman, Türkiye’nin ardından Mısır ve Ürdün’ü ziyaret edecek.
    • Suudi Arabistan, güvenlik açısından önem taşıyan kilit bölge ülkeleriyle görüşüyor.
    • Yakın zamanda ABD Başkanı Biden, Suudi Arabistan ve İsrail’i ziyaret edecek.
  • Türkiye-Suudi Arabistan yakınlaşmasından uzun vadede hangi tarafın karlı çıkacağı meçhul. Zira iki ülkenin de ABD ve bölge ülkeleriyle karmaşık bir ilişkisi var.

“Suudi-Türk Uzlaşması Güçlü Bir Bölgesel İttifakın Habercisi” başlığıyla Haaretz’de yayımlanan analizde şu hususlara değiniliyor:[2]

  • Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Türkiye ziyareti, iki ülke arasında Kaşıkçı cinayeti sebebiyle hasıl olan nefret ve derin kopukluğun bitmesi anlamına geliyor.
    • Türkiye, uzun yıllar “komşularla sıfır sorun” sloganının tam aksine hareket etti.
    • Ancak ülkede yaşanan ekonomik kriz sebebiyle dış politikada bir dönüşüm yaşanıyor.
  • Suudi Arabistan-Türkiye ilişkileri, ABD’nin bölge politikasına yön verebilecek güçlü bir bölgesel ilişkiler ağı yaratma potansiyeline sahip.
    • Muhammed bin Selman’ın Türkiye, Mısır ve Ürdün ziyaretleri, Biden’ın İsrail ve Suudi Arabistan ziyaretlerinden hemen önce geldi.
    • MbS, Sisi’ye Türkiye ile ilişkilerini yenilemesini tavsiye etti. İsrail-Mısır barışı açısından büyük öneme sahip Sanafir ve Tiran adalarındaki ihtilaflı konuları çözüme kavuşturdu.
    • Ürdün’e Suudi Arabistan yardımının devam edeceği garantisi verildi.
    • Bütün bunlar Biden’ın bölge ziyareti öncesi yarım kalan bazı işlerin tamamlanması olarak değerlendirilebilir.
  •  İsrail kendisini bütün bu bölge diplomasisinin merkezinde konumlandırıyor.
    • Bölgesel bir hava savunma ittifakı kurulacaksa asıl övgüyü İsrail almalı,
    • Muhammed bin Selman, Biden ile arasını düzeltecekse İsrail ile normalleşmeli,
    • Türkiye, Mısır ile yakınlaşma istiyorsa İsrail’in aracılığı olmalı gibi düşünceler hakim.
    • Hükümeti dahi olmayan İsrail, bölge ülkelerini “Beyaz Saray’da sözü dinlenen ülke” illüzyonuyla ‘kandırmaya’ devam ediyor.
  • Bölge ülkelerinin İsrail’e bakışında bir değişim söz konusu.
    • İsrail’in BAE ve Bahreyn’e radar istasyonları yerleştirdiği iddia ediliyor.
    • İsrail’in bölge ülkeleriyle istihbarat işbirliği gün geçtikçe artıyor.
    • Bu durum bölge ülkelerinin İsrail’i terörle mücadelede meşru bir ortak olarak görmelerine olanak sağlıyor.
  • Bu olumlu yaklaşıma rağmen bölge ülkeleri İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü çok sayıda operasyonun kendilerini hedef haline getirmesinden korkuyor.
    • İsrail, İran’da bilim adamlarına suikast düzenledi, Suriye’deki İran üslerini bombaladı.
    • Suudi Arabistan ve BAE, İran’a karşı olsalar dahi İran’la direkt karşı karşıya kalmak istemeyeceklerdir. Suudi Arabistan, İran ile yeni bir sayfa açmak istiyor. BAE ve İran arasında ise devam eden ticaret ilişkileri mevcut.
    • İsrail’in hava savunma sistemleri bu ülkelerin çıkarlarını korumaları için yeterli bir alternatif değil.
  • İran karşısında Türkiye için de benzer bir durum söz konusu.
    • İran ve Türkiye, Suriye’deki pozisyonları gereği sık sık karşı karşıya geliyor.
    • Ancak iki ülke arasında ciddi ticaret ve turizm bağları mevcut.
    • Bu sebeple Türkiye, İran-İsrail gerilimi için yeni bir sahne haline gelmek istemeyecektir.
    • İran’ın Türkiye’de yaşayan İsraillilere suikast hazırlığında olduğu iddiası, Türkiye ve İsrail istihbaratları arasında yeni bir iş birliği yarattı.
    • İsrail ile Türkiye arasındaki bu istihbarat işbirliği, Ankara’yı çok da istekli olmadığı bir pozisyona itiyor. 

“İkiyüzlü Türkiye NATO Genişlemesi İçin Korkunç Bir Bedel İstiyor” başlığıyla Haaretz’de yayımlanan yazıda şunlara değiniliyor:[3]

  • Türkiye sert muhalefetinden vazgeçerek Madrid’deki NATO zirvesinde İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişine onay verdi.
  • Ankara ve Batı’nın güvenlik öncelikleri birbirinden çok farklı.
    • Batı açısından Rusya’nın Ukrayna ve ötesindeki saldırganlığı, Çin’in artan etkisi, iklim değişikliği, enerji kaynakları ve siber güvenlik konuları öne çıkıyor.
    • İklim değişikliği ve siber güvenlik Türkiye’deki stratejik tartışmalarda pek yer almıyor. Çin’in artan gücü Erdoğan tarafından küresel istikrar için bir fırsat olarak görülüyor. 
    • Türkiye’nin başlıca güvenlik tehditleri iç tehditler (PKK, FETÖ) ve Suriye’deki iç savaş.
  • Rusya ile Türkiye arasında ise hassas dengelere dayalı bir ilişki mevcut.
    • Türkiye, Rusya’dan S-400 satın aldı.
    • İki taraf da ticari ilişkileri geliştirmeye çalışıyor.
    • İki ülke arasında güçlü bir enerji ve turizm iş birliği söz konusu.
    • İki ülke Libya, Dağlık Karabağ ve Suriye’de karşıt pozisyonlarda yer aldı.
    • Türkiye, Ukrayna’ya Bayraktar İHA satışı yapıyor ve Boğazları Rus gemilerinin geçişine kapattı.
    • Türkiye, hava sahasını Rusya’ya kapatmayı reddetti.
  • NATO genişlemesine onay vermesinin akabinde Türkiye’nin Rusya’ya yeni bir jest yapması oldukça muhtemeldir.
  • Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılmasına karşı çıkmaktan vazgeçmesini sağlamak için üç ülke üçlü bir mutabakat imzaladı.
    • Stockholm ve Oslo Türkiye’ye silah ambargosunu kaldırmayı, PKK’nın kendi topraklarındaki faaliyetlerini kısıtlamayı, Türkiye’nin PKK ve FETÖ üyesi olduğundan şüphelenilen kişilere yönelik iade taleplerini incelemeyi ve Suriye’de YPG/PYD’ye destek vermemeyi taahhüt etti.
    • Bu taahhütlerin verilmesi Türkiye açısından bir başarı olarak nitelenebilir.
  • Bu taahhütlerin somut olarak gerçekleşmesi şu anlamlara geliyor:
    • Türkiye’nin Suriye’de Batı’nın müttefiki olan YPG’ye karşı operasyonlarının desteklenmesi,
    • Bunu müteakip Türkiye’nin 1 milyon Suriyeliyi Suriye’nin kuzeyine yerleştirme planının desteklenmesi,
    • PKK ve FETÖ üyelerinin iadesi.
  • Türkiye, Batı’nın yukarıda sayılan hususlarda her türlü ikircikli tutumunu bir kötü niyet nişanesi kabul ederek Türkiye ile Batı arasında yeni bir krizi alevlendirmek için haklı neden olarak görecektir. Dolayısıyla NATO anlaşması bir sonraki yangına doğru bir geri sayımın başlangıcı olarak görülebilir.

“El Aksa ile Burç Halife Arasında: BAE İsrail-Filistin Çatışmasına Karşı Tutumunu Yeniden Tanımlıyor” başlığıyla Moşe Dayan Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezinde yayımlanan yazıda şu noktalara temas ediliyor:[4]

  • İsrail-Filistin çatışması, BAE-İsrail ilişkileri açısından en önemli meydan okumadır.
    • Mayıs 2021’de ve geçtiğimiz ramazan ayında yaşanan olaylar BAE’yi bir yol ayrımına koyuyor: İsrail ile normalleşmeyi sürdürmek yahut Filistinlileri savunmak.
  • BAE, İsrail-Filistin çatışmasına bütüncül bir yaklaşım sergilemek yerine olayların konumuna göre tavır belirliyor.
    • BAE’nin Gazze’deki olaylara yaklaşımı, Batı Şeria’daki olaylara yaklaşımından; Batı Şeria’daki olaylara yaklaşımı ise Kudüs’teki olaylara yaklaşımından farklıdır.
  • BAE’nin Gazze Şeridine yaklaşımında İsrail lehine bir durum söz konusudur.
    • Gazze’den İsrail’e yapılan roket atışları terörizm ve aşırılık olarak görülüyor.
    • BAE, Hamas’ı şu sebeplerden ötürü onaylamıyor:
      • Hamas, BAE tarafından Müslüman Kardeşlerin bir kolu olarak görülüyor.
      • Hamas ile BAE’nin bölgesel rakibi olan Katar arasında güçlü bağlar var.
  • Kudüs konusunda BAE’nin daha farklı bir pozisyonu var.
    • Arap ülkelerinin çoğu Kudüs’ü (Doğu ve Batı) tanımlamak için “işgal altındaki topraklar” tabirini kullanıyor. İbrahim Anlaşmalarından bu yana BAE, “67 sınırları” ve “Doğu Kudüs” ibarelerini tercih ediyor.
    • BAE açısından Doğu Kudüs, Filistin’in egemenliği altında olmalıdır ve bu hususta esnekliğe yer yoktur. 
    • BAE, İsrail’in Şeyh Cerrah’taki (Doğu Kudüs) eylemlerini sert biçimde kınadı ve İsrail’in eylemlerini “kendi topraklarında Filistinli sivillere karşı bir provokasyon” olarak niteledi.
    • Şeyh Cerrah olayları sonrası diplomatik süreçlerde bir yavaşlama yaşandı. Benzer bir durumu gazeteci Şirin Ebu Akile’nin ölümü sonrasında da gözlemlemek mümkün.
    • BAE, Kudüs konusundaki bu politikasını uluslararası arenaya da taşıyor. Geçtiğimiz ramazan ayında yaşanan olaylar hakkında BM Güvenlik Kurulunda bir oturum başlattı.
  • BAE, İbrahim Anlaşmalarından önce olduğu gibi sonra da iki devletli çözümü desteklemeyi sürdürüyor.
    • İbrahim Anlaşmaları BAE’nin bu duruşuna bir tezat teşkil etmiyor.
    • BAE, İsrail ile Filistinli yetkililer arasında arabuluculuk yapma konusunda istekli ancak Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile aralarındaki gerginlik buna engel teşkil ediyor.
    • BAE’nin Batı Şeria hususunda daha esnek ve sessiz bir politika takip etmesinin temel nedeni olarak Abbas ile arasındaki bu husumet gösterilebilir.
    • Filistin ile BAE arasında gerçekleşecek olası müzakereler, BAE’nin Batı Şeria ve yerleşimler konusunda da daha sert bir tavır takınmasına sebep olabilir.
  • İsrail-Filistin çatışması devam ettiği müddetçe İsrail, Arap dünyasıyla ilişkilerinde zorluklarla yüzleşmeye devam edecektir.
    • Tarih, Arap ülkelerindeki idarecilerin çatışmalarla ilgili olayları affedebileceğini, ancak Arap Sokağının daha az bağışlayıcı olduğunu ve çoğu zaman affetmediğini gösteriyor.

“İki Normalleşme Hikayesi: İsrail’in Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile Normalleşmesi- Bölüm II” başlığıyla Moşe Dayan Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezinde yayımlanan yazıda şu noktalara temas ediliyor:[5]

  • Bahreyn’in İsrail ile normalleşmedeki gerekçeleri birçok açıdan BAE ile benzerlik taşır.
    • Stratejik ve güvenlikle ilgili hususlar: İran’a karşı dengeleyici, siyasal İslam’la mücadele, gelişmekte olan bölgesel güvenlik mimarisinin bir parçası olma, ABD ile ilişkiler vs.
    • Ekonomik gerekçeler: enerjiye bağımlı bir ekonomiden küresel, teknolojik, hizmet ve ticarete dayalı bir ekonomiye geçiş için İsrail’in ortaklığı.
  • Bahreyn açısından tüm bunlar önemli gerekçeler olsa da asıl gerekçe İran tehdidi.
    • Bahreyn’de önemli bir Şii nüfus bulunuyor. Dolayısıyla İran hem iç hem dış güvenlik açısından varoluşsal bir tehdit olarak algılanıyor.
    • Bahreyn, Suudi Arabistan ve BAE’nin güvenliği için kendisini kilit rolde konumlandırıyor: Bu ülkeleri İran’a karşı koruyan “jeo-stratejik kalkan”.
  • Bahreyn-İsrail normalleşmesinden önce de iki ülke arasında ilişkiler gizli biçimde yürütülüyordu.
    • Manama’da 2009’dan beri İsrailli diplomatların çalıştığı ama ticari örtü altında faaliyet gösteren resmi bir İsrail temsilciliği vardı.
    • İstihbarat servisleri arasında yakın bir ilişki mevcuttu.
  • ABD’nin bölgeden çekilmeye yönelik stratejisi İran tehdidi karşısında Bahreyn’in konumunu zayıflatıyor.
    • Bahreyn, ABD’nin İran’a yönelik zayıf tutumundan endişe duyuyor. 
    • İbrahim Anlaşmalarının gelecekteki yörüngesi büyük ölçüde İran’a bağlı; İran ne kadar saldırganlaşırsa, bölgedeki devletleri tarihsel çekingenliklerini bir kenara bırakmaya ve İsrail’e karşı onunla birleşmeye itme olasılığı o kadar artar.
  • BAE’den farklı olarak Bahreyn, Suudi Arabistan ile yakın ilişkilere sahip ve bir anlamda Suudi Arabistan’a bağımlı durumdadır.
    • Bu nedenle İsrail-Bahreyn normalleşmenin içeriği ve zamanlamasının Riyad ile yakından koordine edildiği bildiriliyor.
  • İsrail ile Bahreyn arasındaki ekonomik ilişkiler, İsrail-BAE arasındakine oranla oldukça yavaş ilerliyor.
    • Bahreyn çok daha küçük bir devlet. BAE’ye kıyasla ekonomik hacmi de daha küçüktür ve büyük oranda Suudi Arabistan’a bağımlıdır.
    • Bahreyn, daha az gelişmiş ve daha az küreselleşmiş bir ülkedir.
    • İsrail ile Bahreyn’in iş dünyası kültürleri arasında önemli farklılıklar mevcuttur.
    • Tüm bunlara ek olarak halen bürokratik engeller aşılabilmiş değil.
  • Bazı Bahreynliler ülkelerinin, İbrahim Anlaşmaları ülkeleri arasında hiçbir şey elde edemeyen tek ülke olduğunu düşünüyor.
    • Ancak İsrail ile normalleşme sayesinde Bahreyn, İsrail ve ABD gibi askeri açıdan güçlü iki önemli aktörle yakınlaşarak güvenlik konumunu güçlendirmiştir.
  • Ekonomik işbirliğine kıyasla İsrail ile Bahreyn arasındaki askeri ve güvenlik işbirliği daha yüksek tempoda ilerledi.
    • İsrail Dışişleri Bakanı Eylül 2021’de, Savunma Bakanı Benny Gantz Şubat 2022’de, Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi 10 Mart’ta Manama’ya bir devlet ziyareti gerçekleştirdi.
    • Kasım 2021’de ABD, İsrail, Bahreyn ve BAE Kızıldeniz’de beş günlük çok taraflı bir deniz güvenlik operasyonları tatbikatı gerçekleştirdi.
    • Savunma Bakanı Gantz’ın şubat ayındaki ziyareti sırasında iki taraf istihbarat işbirliği, askeri işbirliği (tatbikatlar dahil) ve ülkelerin savunma sanayileri arasında işbirliği konularında bir Mutabakat Zaptı imzaladı.
    • Bahreyn ile askeri işbirliği, İsrail’i İran’a vuruş mesafesine getiriyor ve İran’ın Suriye ve Lübnan’daki ileri üslerine karşı bir önlem olarak görülebilir.
    • İsrail Savunma Bakanı Gantz geçtiğimiz günlerde Knesset üyelerine, İran’ın füze, roket ve insansız hava araçlarına karşı çalışan ve halihazırda faaliyette olan Orta Doğu Hava Savunma İttifakı adlı bir girişimin varlığı hakkında bilgi verdi. 
    • Bazı Körfezli diplomatlar güvenlik işbirliğinin yüksek profilde seyretmesinden endişe duyuyor. Zira bu durum İran’ı kışkırtacak bir girişim olarak görülebilir. 
  • Bahreyn halkının çoğunluğunun İsrail ile normalleşmeden hoşnut olmadığı düşünülüyor. Normalleşme karşıtları üç grupta inceleniyor:
    • Şii çoğunluk
    • Arap milliyetçileri ve dindar bireyler
    • Filistin yanlısı gençler
  • İsrail ve bazı Arap devletleri arasındaki normalleşme, daha büyük bir bölgesel evrimin ve yeniden şekillenmenin bir parçasıdır.
    • ABD’nin bölgeden çekilmesi ile ABD merkezli güvenlik mimarisi yerini bölge merkezli bir mimariye bırakmıştır.
    • Ortaya çıkan bu bölgesel düzen resmi ittifaklara değil, “benzer düşünen” ortaklıklara ve ittifaklara dayanmaktadır. Üyelerinin birbirlerini savunacaklarına dair resmi taahhütler içeren bir “Orta Doğu NATO’su” olası değildir.
  • Trump yönetimi ödüllendirici tavrıyla İbrahim Anlaşmalarının İslam dünyasında hızla yayılması açısından önemli bir katalizör görevi görüyordu. Biden’ın bölge ziyaretiyle bazı önemli ipuçları meydana çıkacak ama şimdilik normalleşme furyası duraklamış gözüküyor. 
  • İbrahim Anlaşmalarının gizli ortağı olarak görülen Suudi Arabistan ile İsrail arasında dolaylı bir ittifak söz konusudur. Körfez uzmanları, Veliaht Prens Muhammed bin Selman tahta çıkıp yönetimini sağlamlaştırana kadar iki ülke arasında tam bir normalleşme beklemiyor.

Referanslar

  1. https://www.jpost.com/middle-east/article-710166
  2. https://www.haaretz.com/middle-east-news/turkey/2022-06-22/ty-article/.highlight/saudi-turkish-detente-portends-powerful-regional-alliance/00000181-87ac-d0ac-a7bd-a7bfef8e0000?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter
  3. https://www.haaretz.com/middle-east-news/turkey/2022-06-30/ty-article-opinion/.premium/two-faced-turkey-demands-a-terrible-price-for-nato-expansion/00000181-b40c-d445-afbd-bc1cf9960000?utm_source=dlvr.it&utm_medium=twitter
  4. https://dayan.org/he/content/5957
  5. https://dayan.org/content/tale-two-normalizations-israeli-normalization-united-arab-emirates-uae-and-bahrain-part-ii
]]>
http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-20-30-haziran-2022/feed/ 0 4540
İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 06 – 12 Mart 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-06-12-mart-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-06-12-mart-2022/#respond Sun, 13 Mar 2022 12:11:00 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3565 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

“Katar’ın Bölgesel Ve Uluslararası Statüsü Yükselişte” başlıklı yazıda şu hususlara temas ediliyor[1]:

  • Katar’ın dış politikada etkisini artıran gelişmeler olarak şunlara yer veriliyor:
    • Katar ile Körfez ülkeleri arasındaki uzlaşma,
    • ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinde ve sonrasında oynadığı rol,
    • İran’la arabuluculuk noktasında ABD’ye sağladığı yardım,
    • Ukrayna’daki savaş ve beraberindeki küresel enerji krizi ve Katar’ın enerji piyasalarındaki rolü,
    • ABD tarafından NATO üyesi olmayan önemli müttefik statüsüne yükseltilmesi,
    • Dünya Kupasına ev sahipliği yapacak olması.
  • Katar’ın ABD için önemi açıklanırken şu hususlara değiniliyor:
    • ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) bölgesel karargâhı Katar’da bulunuyor.
    • Katar, bölgedeki devlet dışı aktörlerle ilişkilerini koruyor.
  • Katar’ın, Ukrayna’daki savaş ve beraberindeki küresel enerji krizinden istifade ederek bölgedeki konumunu ve ABD ile ilişkilerini geliştirmek isteyeceği belirtiliyor.
    • Bunun karşılığında Katar’ın temel hedefinin F-35 alma girişimi olduğu iddia ediliyor.
  • Katar’ın bu yükselişinin İsrail açısından değerlendirildiği bölümde şu noktalara temas ediliyor:
    • İsrail-Katar ilişkileri temelde Gazze Şeridi üzerinden şekilleniyor. İsrail, Katar’ın Gazze’ye yardımlarından memnun gözüküyor.
    • Mısır, BAE ve Suudi Arabistan gibi diğer devletler Katar’ın Gazze Şeridindeki bu rolünden memnun değiller. Ancak bu devletler ekonomik açıdan Katar yardımının yerini dolduramayacak durumdalar.
    • Bu durumda İsrail için Gazze konusunda -en azından kısa vadede Katar’dan başka bir alternatif olmayacaktır. İsrail ile Katar arasındaki bu ilişki BAE’yi rahatsız edebilir.
    • Yazıda ayrıca Katar ile İsrail arasında 1996 yılından bu yana süregelen ekonomik bir ilişkinin olduğuna dikkat çekiliyor.
    • Katar’ın İbrahim Anlaşmalarına şiddetle karşı çıktığı ifade ediliyor.
    • Katar’ın tıpkı BAE gibi F-35 satın alma hususunda ABD’yi ikna etmek için İsrail’le yakınlaşmayı deneyebileceği belirtilirken, Biden yönetiminin Trump yönetimi kadar cömert olmadığı vurgulanıyor.

“Hizbullah, Lübnan ve Körfez ile Uzlaşma: Çıkmaz” başlıklı yazıda şunlara değiniliyor[2]:

  • Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkinin bir krizde olduğu ifade edilen yazıda krizin gerçek nedeni olarak Hizbullah’ın Lübnan’da giderek güçlenmesi gösteriliyor. 
  • 2021 yılında Lübnan ile Körfez arasında yaşanan gerilimler şu şekilde sıralanıyor:
    • Nisan ayında Suudi yetkililer Lübnan’dan gelen narların içine gizlenmiş 7,8 milyondan fazla uyuşturucu hap ele geçirdi. Bunun üzerine Lübnan’dan meyve ve sebze ithalatı yasaklandı.
    • Lübnan Geçici Dışişleri Bakanı Wehbe, Suudi Arabistan’a yönelik sert sözler sarf etmesinin ardından istifa ettirildi.
    • Lübnan Enformasyon Bakanı Kardahi’nin Suudi Arabistan’ın Yemen’e askeri müdahalesine ilişkin eleştirel yorumlarıyla kriz daha da derinleşti.
  • Kardahi krizi sonrası gelen yaptırımlar ve tepkiler olarak şunlara yer veriliyor:
    • Suudi Arabistan: Diplomatik ve ticari bağlarını tamamen kopardı. Lübnan büyükelçisi Riyad’dan kovuldu. Beyrut’taki Suudi Arabistan büyükelçisi geri çağrıldı. Lübnan’dan ithalat yapmak tamamen yasaklandı.
    • Bahreyn ve Kuveyt: Lübnanlı diplomatları sınır dışı edip kendi büyükelçilerini geri çağırdılar.
    • BAE: Kendi büyükelçisini geri çağırdı.
    • Katar: Kardahi’nin açıklamalarını kınadı.
    • Lübnan: Başbakan Mikati ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Kardahi’nin açıklamalarını reddederek dolaylı yoldan istifaya çağırdı.
    • Hizbullah: Suudi Arabistan’ı Lübnan’ın iç işlerine karışmakla ve ülkeye şantaj yapmakla suçladı.
    • Fransa: Tarafları yatıştırmaya çalıştı ancak somut bir sonuç elde edilemedi. Sadece Lübnan’a insani yardım sağlamak için ortak bir Fransız-Suudi mekanizması kuruldu.
    • Kuveyt: Ocak ayında Lübnanlı liderlere, ilişkileri yeniden kurma konusunda on iki maddelik bir yol haritası sundu. Şartlar arasında tüm milislerin yani Hizbullah’ın dağıtılması da vardı. Lübnanlı liderler Kuveyt girişimine olumlu yanıt verirken Lübnan’ın Hizbullah’ı silahsızlandırmasının imkânsız olduğunu da açıkça belirttiler.
  • Lübnan ile Körfez arasındaki ilişkinin yeniden tesis edilememesinin üç temel nedeni olarak şunlara yer veriliyor:
    • Lübnan devletinin zayıflığı (Devlet, Hizbullah’ın karşısında oldukça etkisiz kalıyor.)
    • Hizbullah’ın Suudi Arabistan’a karşı sert ve düşmanca tutumu (Krizler sonrasında Hizbullah’ın Suudi Arabistan’a karşı tutumunda hiçbir yumuşama görülmüyor)
    • Suudi Arabistan’ın Hizbullah’a karşı sert ve düşmanca tutumu
  • Körfez’in temel talebi Hizbullah’ın Lübnan’daki gücünün silahsızlandırılması ve kısıtlanması olduğu sürece Lübnan-Körfez uzlaşmasının ancak kısmen mümkün olabileceği vurgulanıyor.

“Suudi Veliaht Prens’in İsrail ve İran’a Mesajları” başlıklı yazıda şu konular dile getiriliyor[3]:

  • Muhammed bin Selman’ın verdiği bir röportajdaki şu ifadeler yazının merkezinde yer alıyor: “Biz, İsraillilerle Filistinliler arasındaki çatışmanın çözülmesini umuyoruz. İsrail’i düşman olarak görmüyoruz. Tam tersi, İsrail’e birçok konuda çıkarlara birlikte ulaşmaya çalışabileceğimiz potansiyel bir müttefik olarak bakıyoruz. Fakat buraya gelmeden önce bazı sorunların çözülmesi gerekiyor.”
  • İsrail ve Arap devletleri arasındaki normalleşme furyasının ABD’deki hükümet değişiminden etkilenmediği iddia edilen yazıda Suudi Arabistan Veliaht Prensinin İsrail’e karşı babası Kral Selman’dan daha yumuşak bir tavır takındığı belirtiliyor.
  • Suudi Arabistan’ın İsrail ile yakınlaşmasının, Kral Selman hayatta olduğu sürece mümkün gözükmediği ifade ediliyor. Biden ve Kamala Harris’in Kaşıkçı cinayeti sebebiyle halen Muhammed bin Selman’ı görmezden gelerek Kral Selman’ı muhatap aldıkları ve bu durumun değişmeyeceğinin ön görüldüğü belirtiliyor.
  • Aynı röportajda Muhammed bin Selman’ın İran’dan “komşumuz” diyerek bahsetmesi, İran’a karşı söylemlerde bir ton değişikliğinin işareti olarak ele alınıyor.

“Suudi Arabistan ve BAE Ukrayna Sahasında Oynuyor” başlıklı yazıda şunlara temas ediliyor[4]:

  • Biden’ın başkanlığının ilk günlerinden bu yana Suudi Arabistan ve BAE’yi rahatsız eden birtakım politikalar takip ettiği belirtiliyor:
    • Biden, Kaşıkçı cinayeti nedeniyle Muhammed bin Selman’ı muhatap olarak kabul etmiyor ve kendisini görmezden geliyor.
    • BAE’nin İbrahim Anlaşmalarının bir parçası olarak F-35 alması gerekiyordu ancak bu karar Biden yönetimi tarafından donduruldu.
    • ABD’nin, Husileri terör örgütü olarak tanıma konusundaki çekingen tavırları BAE’yi rahatsız ediyor.
  • Yazıda ayrıca BAE ve Suudi Arabistan’ın Rusya ile aralarında milyonlarca dolar değerinde ekonomik bağları ve askeri işbirlikleri olduğuna değiniliyor.
  • ABD’nin Ortadoğu’yu ikinci plana atmasından kaynaklanan sonuçlarla Ukrayna’daki savaş vesilesiyle yüzleşmeye başladığı ifade ediliyor:
    • ABD, Rus petrolüne bağımlılığı azaltmak adına Suudi Arabistan ve BAE’den (günlük üretim kotasının artırılması gibi) destek bekliyor. Ancak ABD’nin müttefiklerine yönelik önceki tutumları sebebiyle birçok problem ortaya çıkıyor.
    • ABD, Suudi Arabistan ve BAE’nin Rus milyarderlerin yaptırımları aşmak için sığınacakları liman olmasından endişe duyuyor.
  • Bütün bunlar göz önüne alındığında Ortadoğu’daki müttefiklerin stratejik önemi bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. ABD’nin yaptırımları güçlendirmek adına yönünü yeniden Ortadoğu’ya çevirmesi gerekecektir.

“İsrail’in Türkiye ile Yeniden Alevlenen Ateşinin Ardında Arabuluculuk Tutkusu Olan Bir Haham” başlıklı yazı, Haham Marc Schneier’ın, Herzog ve Erdoğan’ı bir araya getirmedeki rolünü anlatıyor[5]:

  • Marc Schneier’ın, kurucusu olduğu Etnik Anlayış Vakfı vesilesiyle uzun yıllardır BAE, Bahreyn, Katar gibi Körfez ülkelerinde üst düzey yöneticilerle toplantılar yaparak Yahudileri ve Müslümanları bir araya getirmeye çalıştığına değiniliyor.
  • Geçtiğimiz hafta gerçekleşen Erdoğan-Herzog görüşmesinde yer alan [6] Marc Schneier’ın bu yakınlaşmanın arka planında önemli bir rol üstlendiği belirtiliyor:
    • Erdoğan ile Herzog arasındaki ilk telefon görüşmesinden önce T.C. Washington Büyükelçisi Murat Mercan ile bir iftarda bir araya gelen Schneier, Mercan’ın kendisine bu göreve gelme amaçlarından birisinin de Türkiye ile Amerikan Yahudilerinin arasını düzeltmek olduğunu söylediğini ifade ediyor. Schneier Mercan’a cevap olarak, ABD Yahudileri ile arayı düzeltmenin yolunun İsrail ile arayı düzeltmekten geçtiğini söylüyor.
    • Bundan birkaç ay sonra ikili bu kez bir sinagogda gerçekleşen bir etkinlikte bir araya geliyor. Bu kez Schneier Mercan’a, Erdoğan’ı arayarak ona yeni cumhurbaşkanı olan Herzog’u tebrik etmek için aramasını önermesini söylüyor. Bu konuşmadan bir gün sonra Erdoğan’ın Herzog’u arayarak tebrik ettiği ifade ediliyor.
    • Bu görüşmenin hemen ardından Schneier’in ilişkileri tesis etmek adına hemen harekete geçtiği iddia ediliyor. Ayrıca Herzog ile Schneier’in çocukluk arkadaşı olduğu vurgulanıyor.

Erdoğan-Herzog görüşmesiyle alakalı İsrail basınında çeşitli değerlendirmeler yer aldı:

  • Maariv gazetesinde yayınlanan köşe yazısında Türkiye’nin Müslüman Kardeşler ideolojisine ve Hamas’a yönelik tutumunu değiştirdiği ve bu durumun Hamas ve Müslüman Kardeşleri rahatsız ettiği iddia ediliyor.[7]
  • Yine aynı gazetede yayınlanan bir başka yazıda Erdoğan’ın Hamas’a karşı tutumunda bir değişiklik olduğu noktasında ciddi şüpheler olduğu, Gazze ile İsrail arasında olası bir tırmanışın İsrail-Türkiye ilişkilerindeki durumu tam tersine çevirebileceği ifade ediliyor.[8]
  • Haaretz gazetesinde yayınlanan değerlendirmede iki ülke arasında uzun yıllardır süregelen ticaret ve istihbarat işbirliğine dikkat çekilerek Herzog’un bu ziyaretinin düşmanlık, rekabet ve şüphe dönemini sona erdirebileceği belirtiliyor.[9]
  • Hayom gazetesinde yer alan bir diğer yazıda ise ABD’nin bölgeden çekilme stratejisine paralel İsrail’in İbrahim Anlaşmalarıyla başlayan bir bölgesel blok oluşturma çabasına dikkat çekilerek Türkiye’nin de İbrahim Anlaşmalarının oluşturduğu bu bloğa dahil olmak istediği iddia ediliyor.[10]
  • Yediot Aharonot gazetesinde yer alan bir değerlendirmede, iki ülke arasında henüz bir sevgiden bahsedilemeyeceği ancak karşılıklı çıkarların olduğu vurgulanırken Türkiye ile ilişkileri kurma rolünün Herzog’a verilmesi akıllıca bir seçim olarak niteleniyor.[11]

Referanslar:

  1. https://www.inss.org.il/he/publication/qatar-on-a-rise/ 
  2.  https://dayan.org/content/hizballah-lebanon-and-reconciliation-gulf-impasse
  3.  https://jcpa.org/the-saudi-crown-princes-messages-to-israel-and-iran/
  4.  https://www.haaretz.co.il/news/world/middle-east/.premium.HIGHLIGHT-1.10667556
  5. https://www.timesofisrael.com/behind-israels-rekindled-flame-with-turkey-a-rabbi-with-a-penchant-for-matchmaking/
  6.  Görüşmede Sadece Türk hükümet yetkilileri, İsrail heyeti üyeleri, gazeteciler ve güvenlik personeli hazır bulundu. Başka arabulucular, işadamları veya din adamları yoktu. Yalnızca Schneier bir istisna olarak görüşmelerde yer aldığı iddia ediliyor.
  7.  https://www.maariv.co.il/journalists/Article-903544
  8.  https://www.maariv.co.il/news/politics/Article-903662
  9.  https://www.haaretz.co.il/opinions/editorial-articles/.premium-1.10661208
  10.  https://www.israelhayom.co.il/news/geopolitics/article/9020145
  11.  https://www.ynet.co.il/news/article/sj001q9izq
]]>
http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-06-12-mart-2022/feed/ 0 3565