Siyaset gündemi:
Üçlü İttifak cumhurbaşkanlığı ve başbakan adaylarını açıkladı.
Irak’taki Sadr bloku, Kürdistan Demokrat Partisi ve Egemenlik İttifakı’nı içeren üçlü ittifak, Cumhurbaşkanlığı adayının Reber Ahmed, Başbakan adayının ise Muhammed Cafer El Sadr olacağını açıkladı. Bu arada Kürdistan Demokrat Partisi’nin Bağdat’taki genel merkezi Şii Koordinasyon Çerçevesi ile iltisaklı kişiler tarafından ikinci kez yakıldı. Sonuç olarak parti, bu eylemleri protesto etmek için Bağdat’taki faaliyetlerini durdurma kararı aldı ve Başbakan Kazımi’yi karargahı korumaktan sorumlu güçleri görevden almakla suçladı.
Şii Koordinasyon Çerçevesi’nin boykot edilmesi ve oturum için bir dizi başka blok nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın ikinci kez seçilmesinin başarısız olmasının ardından Mukteda Sadr tweet atarak şu ifadeleri kullandı: “Sizinle uzlaşı içerisinde olamam. Böyle bir uzlaşı ülkenin sonu demektir.” Partilerin uzlaşmaya dayalı çabaları boşa çıkınca, siyaset gündemi, ilk noktaya geri dönmüş oldu. Görüşmelerin eksiksiz yapılıp yapılmadığının veya cumhurbaşkanının seçilip seçilmemesi bir yana; siyasi partiler arasında 4 ayı aşkındır devam eden çekişmelerin nedeniyle erken seçim anlamsız hale geldi. Buradan yola çıkarak bu dönemde Irak’taki siyaset gündemini şu şekilde resmedebiliriz:
Ekonomi gündemi:
Irak-Lübnan İşadamları Konseyi Başkanı Abdulvedud el-Nusoli, Irak hükümetine, Lübnan’a olan 950 milyon dolar tutarındaki borçlarını ödemesi çağrısında bulundu. Bu meblağ, 1990 öncesi ve 2003 sonrası Lübnan’daki kamu şirketleri ve Irak’taki bakanlıklar ile yapılan proje ve kredi sözleşmelerini kapsamaktadır. El-Nusoli Lübnanlıların borçlarının akaryakıt ve mazot ihracatından ya da bundan sonraki aşamada iki taraf arasında yapılacak bir anlaşma çerçevesinde Irak ham petrolü üzerinden ödenebileceğini söyledi.
Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği (ASÜD) 2021 yılında, Irak’ın 80 milyar dinarlık alım yaparak Türkiye’den en çok süt ve süt ürünü ithal eden ülkeler arasında ikinci sırada olduğunu açıkladı. İstatistikler, pandemi nedeniyle tedarik zincirinin kesintiye uğramasına rağmen süt ürünleri ihracatının benzeri görülmemiş bir şekilde arttığını gösteriyor.
Ulusal Güvenlik Danışmanı Qasim Al-Araji, 29 Mart’ta yapılan toplantıda, İsrail’in 1981’de Irak nükleer reaktörünü bombalamasına ilişkin tazminat talebi üzerinde çalışıyor. 1981 tarihli 487 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararına dayanan Irak tazminatı talep etme mekanizmalarını araştıran Al Araji, Irak’ın uluslararası hukuk ve tüzüklere uygun olarak haklarını elde etmesini sağlayan yasal yol ve seçenekler üzerinde duruyor. Bu adımın, tıpkı BAE ve Bahreyn gibi Arap ülkelerinin İsrail ile normalleşmesi gibi Irak ile İsrail arasında da normalleşmeye yol açmasından korkuluyor.
]]>Yahudi din adamı Haim Kanievsky’nin cenazesine 750.000 İsraillinin katıldığı tahmin ediliyor. |
Zoom üzerinden Knesset’e hitap eden Zelensky’nin konuşmasında Ukrayna’da yaşananları Holokost ile karşılaştırması tepki topladı. |
İsrail Başbakanı Bennett: Ne yazık ki, ABD İran’la nükleer anlaşmayı ne pahasına olursa olsun imzalama noktasında kararlı. Bu pahalıya mal olacak. |
İsrail Başbakanı Bennett yayımladığı video mesajda İranlıların Nevruz Bayramını kutladı ve “acımasız ve zalim İran rejiminden” kurtulmalarını diledi. |
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron Fransa’da bir araya geldi. |
İsrail jetleri Yunanistan ev sahipliğindeki bir hava tatbikatına katılacak. Mısır, Kuveyt, Fas ve Suudi Arabistan ise tatbikata gözlemci olarak katılacak. |
Konut fiyatlarındaki artışın ardından İskân ve İnşaat Bakanlığı uygun fiyatlı 10.000 konutu çekiliş usulüyle satışa çıkaracak. |
İsrail Başbakanı Bennett, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Şarm El-Şeyh’te bir araya geldi. |
Singapur Dışişleri Bakanı, İsrailli mevkidaşı ile görüşmesinin ardından Singapur’un Tel Aviv’de büyükelçilik açacağını açıkladı. |
Berşeva’da gerçekleşen bir saldırıda 4 İsrailli hayatlarını kaybetti. |
Üst düzey bir İranlı general, İsrail’in askerlerinden birini öldürmesi durumunda İran’ın derhal intikam alacağını açıkladı. |
İstatistik Bürosunun açıklamasına göre İsrail’de işsizlik oranı %5,6’dan %5,4’e geriledi. |
Putin, Bennett ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede Ukrayna konusu ele alınırken Putin, Berşeva’daki saldırıdan ötürü başsağlığı diledi. |
Rusya’nın tepkisinden çekinen İsrail, Ukrayna’nın NSO casus yazılım taleplerini reddetti. |
İsrail, ABD Dışişleri Bakanı Blinken ile BAE, Fas, Mısır ve Bahreyn’in Dışişleri Bakanlarını “tarihi zirvede” ağırlayacak. Walla News’in haberine göre Ürdün Dışişleri Bakanı Ayman Safadi’yi ikna etmek için girişimler sürüyor. |
İsrail Ulaştırma Bakanlığı, Ukrayna savaşından ötürü yaşanan kıtlık endişesi nedeniyle limanlarda tahıl ve hububat taşıyan gemilerin yük boşaltmasına öncelik verileceğini açıkladı. |
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada İsrail Başbakanı Bennett’in yakın zamanda Türkiye’yi ziyaret edebileceğini belirtti. |
İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) yaptığı açıklamada, üst düzey İsrail askeri yetkililerinin Fas’a ilk resmi ziyaretini tamamladığını duyurdu. |
Rusya’nın Suriye Büyükelçisi, İsrail’in Suriye’deki saldırılarının Rusya’yı tepki vermeye kışkırttığı konusunda uyarıda bulundu. |
İsrail medyasında yer bulan iddialara göre İran DMO’nun terör listesinden çıkarılmasına karşılık ABD’nin kendisinden talep ettiği “bölgede gerilimi düşürmeyi alenen taahhüt etme” şartını kabul etmedi. |
Dış Politika Gündemi:
İsrail Başbakanı Bennett, hafta içinde Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed ile Şarm El Şeyh’te üçlü bir görüşme gerçekleştirdikten kısa bir süre sonra İsrail Dışişleri Bakanı Lapid’in “tarihi bir zirvede” ABD, BAE, Fas, Bahreyn ve Mısır Dışişleri Bakanlarını ağırlayacağı duyuruldu.[1] Bu zirve bölgede aylardır süren iş birliği arayışları açısından bir dönüm noktası olacaktır. Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ise yaptığı açıklamada İsrail Başbakanı Bennett’in yakın zamanda Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirme ihtimalinden bahsetti.[2]
Bölge ülkelerini İsrail ile bu kadar yakın temas kurmaya iten farklı sebeplerden bahsedilebilir. Ancak temelde bütün meseleler ABD’nin yeni bölge politikasına paralel seyretmektedir. İsrail Başbakanı Bennett hafta içinde yaptığı farklı konuşmalarda, ABD’nin İran’la nükleer anlaşmaya dönme konusunda oldukça kararlı olduğunu ve bunun sadece İsrail’i değil bütün bölgeyi etkileyeceğini vurguladı.[3] Şüphesiz artan İran tehdidi bölge ülkeleri arasındaki artan iş birliğinin temel faktörlerinden birisidir. Özellikle Körfez ülkelerinin son dönemde ABD’nin, İran’ın vekilleri aracılığıyla gerçekleştirdiği saldırılara göz yummasından rahatsız olduğu biliniyor.[4] Son olarak İran destekli Husiler, Suudi Aramco şirketinin tesislerine saldırmıştı.
İsrail ile bölge ülkeleri arasında artan iş birliğinin temel konularından bir diğerinin de enerji güvenliği olduğu söylenebilir. Ukrayna savaşıyla birlikte enerji güvenliği uluslararası düzeyde öncelikli gündem maddesi haline geldi. Mısır ve İsrail enerji konusunda birçok noktada ortak hareket ediyor.[5] Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsrail ile enerji güvenliği ve doğal gaz transferi hususunda iş birliğini bu hafta tekrar gündeme getirmesi iki ülke arasındaki yakınlaşmada bu konu başlıklarının temel gündem maddelerinden biri olduğunu gösteriyor.[6] Ürdün ve BAE’nin İsrail ile yenilenebilir enerji projeleri geliştirmek için iş birliği yapma hususunda bir anlaşmaya vardıkları ifade edilmişti. Enerji güvenliği gibi hassas bir konuda ortak projelerin geliştirilebilmesi için ülkeler arasındaki iş birliğinin daha da artması, karşılıklı güvenin gelişmesi gerekmektedir. Bu görüşmeler, bölgedeki enerji sektörünün geleceği açısından belirleyici olacaktır. Söz gelimi, İsrail’in Mısır’ın sıvılaştırma tesislerini kullanması yahut Türkiye’ye doğal gaz transferi yapması gibi kritik meseleler bu ülkelerin ikili ilişkilerde hangi noktaya ulaşacaklarıyla doğru orantılı olacaktır.[7]
İç Politika Gündemi:
İsrail iç politikasının gündeminde bu hafta Berşeva’da gerçekleştirilen bıçaklı saldırı yer aldı. Saldırıyı gerçekleştiren kişinin İsrail vatandaşı bir bedevi olması ve saldırının bir Arap partisi hükümet koalisyonundayken gerçekleşmesi tepkilerin artmasına sebep oldu. Her ne kadar Ra’am Partisi saldırıyı net ve hızlı bir biçimde kınasa da kamuoyu tepkisinden kurtulamadı.[8] Ra’am Partisinin çalışmaları neticesinde İsrail bütçesinde başta Negev bölgesi olmak üzere Arap vatandaşların yaşadığı bölgelere yatırım maksadıyla ciddi bir bütçe ayrılmıştı.[9] Ra’am Partisi lideri Mansur Abbas’ın siyasi söylemi de Arap sektöründeki yüksek suç oranlarını düşürmek üzerine kuruluydu.
Muhalefet lideri Benyamin Netanyahu saldırı sonrası yaptığı açıklamada Bennett ve Lapid’i, Negev’i önce Ra’am Partisine şimdi de kana susamış İslamcı teröristlere teslim etmekle itham etti.[10] Ana muhalefet partisi Likud’dan farklı isimlerden de hükümeti zayıflıkla ve Negev’de kontrolü kaybetmekle suçlayan açıklamalar geldi.[11] Koalisyondan bazı isimler ise Netanyahu ve partisini bu olayı siyasete alet etmekle suçladı.
Referanslar:
Biden yönetimi göreve başladığından beri ilk yüz günlük süre zarfında Ortadoğu politikası üç mesele (Körfez ile ilişkiler, İran dosyası ve İsrail) üzerinden şekillenmiştir. Körfez dosyasında, Biden yönetiminin Ortadoğu’yu Avrupa ülkeleri ile “ortak çıkar alanı” olarak ifade ederek Avrupa ile tarihi ortaklığını restore etmesidir. Körfez ile ilişkiler hususunda Biden liderliğinde transatlantik ittifak Körfez İşbirliği Konseyi’ni (KİK) istikrarlı bir yapıya kavuşturmayı hedeflemektedir. Katar ablukası kaldırılarak güçlendirilmesi istenen KİK’in İran’a karşı bir denge unsuru olarak kullanılması beklenmektedir. Bunun yanında, Ortadoğu’da Trumpsızlaştırma politikası izleyeceğini ilan eden Biden, ABD dış politikasında insan hakları değerlerinin ön plana çıkarılacağını da ifade etti. Bu minvalde, Biden seçim sürecinde “bitmek bilmeyen savaşlara” son verme vaadi doğrultusunda savaşlara ilişkin diplomasiyi ön plana çıkardı. Bu minvalde, Biden yönetimi Yemen’de askeri saldırılara desteğini keserek Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde savaşa diplomatik bir çözüm bulmak amacıyla özel bir temsilci atadı. Suriye İç Savaşında da Biden yönetimi Suriye’nin Kuzeydoğusundaki ABD askeri birliklerini kaldıraç olarak kullanarak BM öncülüğünde yürütülen diplomatik sürece yeniden angaje olmayı hedeflemektedir. Ayrıca, Biden 2001 yılından beri Afganistan’da bulunan ABD askeri birliklerini geri çekti. Biden, 20 yıl boyunca 300 bin askeri birliği haiz Afgan Ulusal Ordusuna takriben 90 milyar dolar harcayan ve 2400 askerini kaybeden ABD’nin Afganistan’dan çekilişini önceki yönetim döneminde varılan “çekilme anlaşması” ile izah etti. Biden seçim vaadini gerçekleştirmesine rağmen Batılı müttefikleri ABD’nin çekilişi esnasında yaşanan hengamenin genel olarak Batı siyaseti imajına zarar verdiğini fark ettiler. Dolayısıyla, Biden yönetimi döneminde ABD’nin Afganistan hezimeti stratejik körlük ile sonlandı. Son olarak, Ortadoğu’da Trumpsızlaştırma politikası ve dış politikada insan haklarını ön plana çıkarma bağlamında Biden yönetimi Suudi Arabistan ile ilişkilerine yeniden şekil vererek ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerde saatleri Trump öncesi döneme aldı. Biden yönetiminin Suudi Arabistan ile ilişkilerinde Yemen krizi ile siyasi ve toplumsal muhalefet gruplarının hapse atılması gündeme geldi. Biden Yemen Savaşını “insani ve stratejik bir felaket” olarak niteleyerek Suudi Arabistan’a Yemen’de saldırı amaçlı kullanılması muhtemel silah satışlarına yasak getirdi. Hatta, Birleşik Krallık hükümetinden benzer bir adım atmasını da bekledi. Ancak, Boris Johnson hükümeti yasak getirmedi. Buna rağmen, Biden yönetimi terörizm ile mücadele ve İran’ı dengeleme hususunda Suudi Arabistan ile işbirliğini devam ettirmektedir. Biden yönetimi saldırı amaçlı kullanılması muhtemel silahların satışına yasak getirse de İran bağlantılı milis yapılardan gelebilecek insansız hava aracı ve füze saldırılarına karşı savunma amaçlı silahları tedarik etmeye devam etmektedir. Bu anlamda Biden yönetimi Suudi Arabistan’ın Rusya ve Çin ile savunma işbirlikleri kurulmasını engellemeyi hedeflemektedir.
Biden yönetiminin Ortadoğu politikasında maliyeti azaltmak amacıyla Avrupa ülkeleri ile olan transatlantik ittifakı ihya ettiği ikinci husus ise İran dosyasıdır. Bu dosya aynı zamanda Biden’ın Ortadoğu’da Trumpsızlaştırma politikası izleyeceği iddiası doğrultusunda İran ile nükleer anlaşmaya dönüşü içermektedir. Biden yönetimi Trump döneminde ABD’nin KOEP’den (Kapsamlı Ortak Eylem Planı) tek taraflı çekilmesinin İran’ı Çin ile ekonomik ve stratejik iş birliği oluşturmaya ittiğini fark etmiştir. İran dosyasında Almanya, Fransa ve İngiltere’den müteşekkil E3 grubu ABD ile İran arasında nükleer müzakerelerin yürütülmesi için yoğun diplomasi yürütmüştür. Biden yönetiminin İran ile nükleer müzakerelere girme amaçları arasında İran ve bölgedeki İran destekli milis gruplarla çatışmaktan kaçınmak ve İran’ın daha çok uranyum zenginleştirerek nükleer silah elde etmesine seyirci kalmama isteği bulunmaktadır. Biden İran ile nükleer anlaşma görüşmelerine dolaylı olarak başlasa da ABD’nin İran ile nükleer anlaşmaya dönmesi beklenenden yavaş seyretmektedir. İran’ın balistik füzeler, vekil güçlerine destek ve KOEP yükümlülüklerine uyup uymayacağı konuları ve Biden’ın İran’ın yükümlülüklerini yerine getirmesine karşılık yaptırımların bir kısmını kaldırmasının iç politik maliyet taşıması ABD ile İran arasındaki görüşmeleri sürüncemede bırakabilir. İran ilk önce ABD’nin yaptırımlarını kaldırmasını isterken, Biden yönetimi İran’ın uranyum zenginleştirme düzeylerini 2015 antlaşmasında kabul edildiği düzeye indirilmesini talep etmektedir. Nükleer görüşmeler halihazırda devam ederken İran ile normalleşme süreci sancılı geçebilir. Irak’ta ABD üslerine yönelik saldırılar gerçekleşirken İran’da Natanz uranyum zenginleştirme tesisinde sabotaj olduğu kabul edilen bir patlama meydana gelmişti. Son olarak, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ABD ve AB’nin nükleer anlaşma konusunda taahhütlerine uymadığını ifade etmesi nükleer görüşmelerin akıbetini belirsiz kılmaktadır.
Biden yönetiminin Ortadoğu politikasında İsrail-Filistin’in yerine gelince, Biden döneminde ABD ile İsrail arasındaki ilişkinin Trump dönemindeki kadar yakın olmayacağı beklenmiştir. Ortadoğu’da Trumpsızlaştırma politikası izleyeceğini ilan eden Biden’ın İsrail-Filistin meselesine yaklaşımı Trump öncesi ABD politikasına dönüşü temsil etmektedir: iki devletli çözüme retorik destek vermek, Filistinlilere insani yardımda bulunmak ve İsrail’e koşulsuz askeri ve diplomatik desteği devam ettirmek. Biden yönetiminin İsrail-Filistin politikası Mayıs 2021’de İsrail-Hamas çatışmasında sınanmıştır. Biden yönetimi İsrail-Filistin çatışmasında ABD’nin geleneksel iki devletli çözümünü dile getirmiş ve Filistin’e yapılan yardımları yeniden başlatmasına rağmen İsrail-Hamas çatışmasında İsrail’in kendini savunma hakkı olduğunu ifade etmiştir. Demokrat Parti içinden gelen baskılar neticesinde ABD içindeki politik maliyetleri hesaba katarak İsrail’e ateşkes için baskı yapmıştır. Biden yönetiminin İsrail-Filistin politikasında üçüncü unsur olan İsrail’e koşulsuz askeri destek vermesi İsrail’e 735 milyon dolarlık hassas güdümlü füze satışına onay vermesi örnek gösterilebilir.
Biden yönetimi, İran gibi düşman devletlerle ilişkilerini normalleştirmek isterken Türkiye gibi bazı bölge ülkelerinin mevcut dış politika yönelimlerini terk etmeleri için çaba göstermektedir. Biden döneminde ABD ile Türkiye ile ilişkilerinde kötü bir başlangıç olmuştur. Trump döneminde devralınan S-400 meselesi yanında Biden yönetiminin Suriye politikası Obama ve Trump dönemi politikasının devamı niteliğindedir. Biden yönetimi PYD’ye verilen desteği devam ettirmektedir. Ayrıca, Türkiye’yi insan hakları ihlalleri nedeniyle eleştiren Biden, 1915 olaylarına ilişkin “soykırım” açıklamasında bulunması ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde bir diğer krize sebep olmuştur. Biden’ın açıklaması Ermenistan’da Başbakan Nikol Paşinyan’a karşı rekabet eden revizyonistlere destek olarak görüldü.
Sonuç olarak, Biden yönetimi Trump yönetiminin bıraktığı Ortadoğu politikasına yeniden bir ayar verme peşindedir. Biden yönetiminin Ortadoğu politikasının Trump dönemi milliyetçiliği ve Obama dönemi küreselcilik idealizmi’nden farklı olarak sınırlı bir pragmatik angaje politikası olduğu görülmektedir. Ancak, bu politikayı uygulamak iki sebeple zordur. Birincisi, ABD’nin Ortadoğu politikasını düşük profilli tutmak ve bazı bölgesel krizlere müdahale etmek Ortadoğu’da güç boşluğu doğurmaktadır. Bu güç boşluğu İran, Türkiye ve Rusya gibi bölgesel ve küresel aktörler tarafından doldurulmaktadır. Biden yönetiminin Ortadoğu politikasının ikinci zorluğu ise ABD’nin bölge devletlerine baskı ve sopa politikası uygulamasıdır. Bu politika bölge devletlerinin alternatif iş birlikleri arayışına girmelerine ve diğer küresel güçler ile yakınlaşmalarına sebep olmaktadır. Son dönemde Ortadoğu’da Çin ve Rusya bölge devletleri ile ilişkilerini geliştirirken ABD hem müttefik hem de düşman devletler ile gergin ilişkilere sahip olmuştur. Dolayısıyla, Biden yönetiminde ABD’nin Ortadoğu politikasının kayda değer bir değişim göstermesi beklenmemektedir.
]]>