Site icon Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi

Uluslararası Araştırma Merkezlerinin Öne Çıkan Yayınları | 15 – 31 Temmuz 2022 

Putin, Reisi ve Erdoğan ile görüştü: Suriye’nin akıbeti ne olacak?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 24 Şubat’ta başlayan Ukrayna işgalinden bu yana ikinci uluslararası ziyaretini 19 Temmuz’da İran’a gerçekleştirdi. Putin, Tahran’da İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ayrı ayrı bir araya geldi.

Daha sonra her iki liderle de Ukrayna savaşının ve Suriye meselesinin gündemde olduğu bir zirve yaptı. Üç devlet başkanının bu toplantılardaki öncelikleri farklı gibi görünüyordu. Putin, Batı’nın dünyayı aksine inandırma girişimlerine rağmen, Rusya’nın uluslararası sahnede izole olmadığını göstermeye kararlıydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önceliği Suriye’nin kuzeyine yeni bir operasyon ve Ukrayna’dan tahıl ihracatının yeniden başlamasını sağlamaktı. Son olarak, İran Cumhurbaşkanı Reisi’nin gündeminde ise ticaret ve İran’ın Suriye ve bölgenin tamamındaki çıkarlarının savunulması vardı. 

Son gelişmeler, Esed rejiminin 2554 sayılı BM Kararına dayalı siyasi müzakereleri sekteye uğratarak; Rusya’nın sınır ötesi yardım dağıtımı konusunda Güvenlik Konseyi’nde kazandığı son zaferine yatırım yapmasını sağlayabilir. 

Son gelişmeler, Rusya ve Suriye’nin stratejik bağlarını güçlendirme niyetini ortaya koyuyor. Bir tarafta Rusya, rejimin yeni bir yerde düzenlenmesini talep etmesinin ardından Anayasa Komitesi’nin bir sonraki turunu ertelemek için baskı yaptı. Diğer tarafta ise rejim, geçtiğimiz günlerde Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçıların bağımsızlığını tanıyarak çeşitli ekonomik ve siyasi anlaşmalar imzaladı. 

Buna ek olarak Esed rejimi, Rusya, Türkiye ve İran’ın rejimin Suriye Demokratik Güçleri tarafından kontrol edilen bölgelerde etkisini genişletmesine olanak vermesini ve Kuzey Halep’te herhangi bir Türk askeri operasyonunu caydıracak bir anlaşmaya varmasını umuyor.

Bu bağlamda, Suriye halkı için gelecekte ne olacağını tahmin etmek zor. Ancak zirveden sonra yayımlanan açıklamada da görüldüğü gibi açık olan şey, ülkenin kaderi konusunda üç lider arasındaki anlaşma başlıkları oldukça sınırlı. 

Kaynak: İtalyan Uluslararası Siyasi Araştırmalar Enstitüsü

Tahıl Sevkiyatı: Türkiye, Rusya’nın Ukrayna’dan Tahıl Kaçakçılığı Yapmasını Görmezden Gelemez, Peki Neden?

Rusya, Türkiye ve Ukrayna arasında uzun zamandır beklenen BM destekli bir anlaşma imzalandı. Rusya, Türkiye ve Ukrayna’nın Karadeniz’deki limanlarını açma törenine ev sahipliği yapan Türkiye, dünyanın dikkatini üstünde topladı.

Anlaşma, Ukrayna tahılının Odessa bölgesindeki üç limandan güvenli bir şekilde ihraç edilmesini sağlayacak ve böylece Rusya’nın tetiklediği küresel gıda krizini hafifletecek.

Öte yandan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın savaşan taraflar olan Ukrayna ve Rus liderleri bir araya getirmek için aylarca süren mekik diplomasisi aracılığıyla mümkün hale getirdiği anlaşma; Türkiye için büyük bir diplomatik zafer haline geldi.

Türkiye’nin de anlaşmaların uygulanmasında önemli bir rol oynaması bekleniyor. İstanbul’da ortak bir koordinasyon merkezi kurulacak. Ticaret gemileri, Türk Boğazlarından giriş ve çıkış yaparken Türkiye’nin belirlediği limanlarda kontrol edilecek.

Şayet tüm taraflar taahhüt verirse, Ankara’nın bu zaferi kutlamak için birden çok nedeni olacak. Birincisi, Orta Doğu ve Afrika’ya yeniden ihracat için gıda tedariki sağlanacak, Türkiye’nin bölgedeki “yumuşak gücü”nü artıracak, Batı başkentlerindeki imajını iyileştirecek ve yurt içinde mevcut yönetime desteği güçlendirecek.

Ancak unutmamalıyız ki; Rusya’nın Kırım da dahil olmak üzere işgal altındaki bölgelerden esas olarak Suriye ve Türkiye’ye sevk ettiği Ukrayna tahılında yasa dışı ticarete dair kanıtlar bulunuyor. Ancak Türk Dışişleri Bakanlığı, yasa dışı satışı yapılan tahılların Ukrayna menşeli olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını belirterek bu iddiaları yalanladı.

Bir yandan, Türkiye’de Rusya’ya güvenilemeyeceği, ancak iç piyasada şok yaşamamak için uyum sağlanması gerektiği konusunda genel bir fikir birliği var. Öte yandan, gıda krizinden etkilenen ülkelerdeki ekonomik ve sosyal sıkıntıları hafifletmek için uluslararası piyasalarda acilen istikrar sağlanmasına ihtiyaç duyuluyor. 

Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin, Türk ekonomisi için ağır sonuçları oldu. Ancak Ankara’nın Karadeniz’de bozulan tedarik zincirlerini onarma çabaları övgüye değer.

Ancak Rusya’nın süreci durdurma ve Ukrayna’dan yağmalanmış tahıl taşımaya devam etme girişimleri, Türkiye için daha yüksek teminat maliyetlerine yol açabilir. Bu nedenle Türkiye, bu yasa dışı sevkiyata izin veremez. 

Birincisi, Rus gemilerinin Ukrayna limanı altyapısına yönelik saldırılardan sonra çalınan Ukrayna tahılını kabul etmesi, Ankara’nın Ukrayna ihracat ambargosunu kaldırmaya yönelik müzakerelerde tarafsız bir ara bulucu olarak güvenilirliği hakkında soruları gündeme getirebilir.

İkincisi, bu tür bir iş birliği, Türkiye’nin Astana sürecini, Libya’daki siyasi süreci ve Dağlık Karabağ Savaşı’nın ara buluculuğu gibi diğer bölgesel çatışmaları çözme girişimlerindeki yapıcı ve güvenilir bir aktör rolünü büyük ölçüde zayıflatabilir.

Üçüncüsü, Rusya, Türk limanlarını karanlık kaçakçılık planlarına sürükleyerek, köklü Türk-Ukrayna ortaklığını bozmayı umuyor. Ukrayna’nın Türkiye büyükelçisi açıklamalarında, Ukrayna halkının Ankara’nın Moskova ile yaptığı gelişigüzel iş birliğinden giderek daha fazla rahatsız olduğunu ifade etmişti. 

Dördüncüsü, Ankara, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılma girişimi konusundaki yapıcı tutumundan sonra ittifak ile askeri iş birliğinin yeni bir döneme girmesine yönelik umutlarını artırmaya başladığı gibi; Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde yeni sorunlarla karşı karşıya kalma riski de bulunuyor. Türkiye’nin ABD Mali Suçları Uygulama Ağı’na dahil edilmesi endişe vericidir.

Beşincisi, Rusya’nın işgal altındaki Ukrayna limanlarından Türkiye’ye seyahat eden filosunu genişletmeye yönelik geniş kapsamlı hedefi, Kırım’ın yasa dışı ilhakına fiili meşruiyet kazandırıyor.

Son olarak, Türk şirketleri doğrudan mali zarara uğrayabilir. Türk çiftçiler, şu anda Rus kuvvetleri tarafından işgal edilen Ukrayna’nın güney bölgelerindeki tarım arazilerini kiralayarak binlerce hektar ekiyor. Bu nedenle, çalıntı buğday ve ayçiçeği ürünlerini taşıyan Rus gemilerinin bazılarında “Türk” mahsulleri olması kuvvetle muhtemeldir.

Sonuç olarak, işgal altındaki Ukrayna topraklarından tahılı boşaltmak tamamen Rusya’nın çıkarına iken, Türkiye’nin bu oyunda kazanacağı hiçbir şey yok ve kaybedecek çok şeyi var.

Kaynak: Atlantik Konseyi

Rusya ve İran Gittikçe Daha Çok Yakınlaşıyor 

Tahran zirvesinin Putin açısından en dikkat çekici sonuçlarından biri, Hamaney’in Ukrayna’nın işgaline verdiği destektir. İran’ın dini lideri, Putin’in ifadelerini neredeyse kelimesi kelimesine tekrarlayarak “Eğer inisiyatifi kendin almasaydın, bir başkası inisiyatifi ele alır ve savaşa neden olurdu, NATO tehlikeli bir varlıktır” diye konuştu. 

Zirve, İran ile yakın bir ilişkinin artık Moskova için daha önemli olacağını gösterdi. Aslında, Suriye’deki savaş, ikili ilişkilerin sürekli gelişmesine yol açmıştı. 

Putin’in gezisi, Rusya ve İran’ın siyasi ve ekonomik ilişkilerini geliştirmeye hazırlanırken, Batı’ya yalnız olmadığına dair bir mesaj göndermekle sınırlı değil. Üst düzey Rus yetkililer, Rus tahılının dost ülkelere sunulduğunu ve Rusya’nın İran’a daha fazla buğday tedarik etmeye istekli olacağını da açıkça belirtti.

Buna ek olarak, iki ülke kuzey ve güney arasında; Rusya’yı Basra Körfezi’ne bağlayan ve Rus mallarını Hindistan’a taşıyacak bir kara-deniz ulaşım koridoru kurarak yaptırımları aşmanın yollarını görüşmeye devam edecek.

Zirvenin ardından Putin, İran ile Avrasya Ekonomik Birliği – Putin’in Avrupa Birliği’ne alternatifi – arasındaki serbest ticaret protokolünü de onayladı. Böylece Rusya-İran serbest ticaret bölgesi oluşturma yolunda bir adım daha attı.

Orta Doğu söz konusu olduğunda, Rusya ve İran’ı zayıf aktörler olarak görmemek gerekiyor. İki ülke, Suriye gibi yerlerde stratejik inisiyatif alıyor. İki ülke bir araya geldiğinde hala Batı’nın çıkarlarını engelleyebilir ve bölgesel güvenliği tehdit edebilir. Rusya ve İran, her zamankinden daha fazla aynı stratejik grubun ayrılmaz ikilisi olmuş durumda.

Kaynak: Washington Yakın Doğu Politikası Enstitüsü

Sadr Destekçileri Irak Parlamentosunda Uzun Süre Oturma Eylemi Yaptı

Iraklı popülist lider Mukteda es-Sadr’ın destekçileri, siyasi krizi uzatabilecek veya ülkeyi yeni şiddet olaylarına sürükleyebilecek bir harekete imza atarak Irak parlamentosu önünde çadır kurdu ve açık oturma eylemi için hazırlandı.

İran’a yakın Şii muhalifleri hükümet kurmaya çalışırken binlerce Şii, cumartesi günü Bağdat’taki müstahkem Yeşil Bölge’yi bastı ve boş parlamento binasını bir hafta içinde ikinci kez ele geçirdi.

Hareketin içinden bir yetkili, sosyo-politik Sadr Hareketi’nin; parlamentonun feshedilmesi, seçimlerin yeniden yapılması ve federal hakimlerin değiştirilmesi çağrısında bulunduğunu aktardı. 

Sadr, İran destekli muhaliflere karşı, onların yolsuzluk yaptıklarını ve Bağdat’ın değil Tahran’ın çıkarlarına hizmet ettiklerini söyleyerek ‘halk muhalefeti’ dalgasını sürdürmeye devam ediyor.

Bununla birlikte, din adamı Sadr’ın devletin büyük bölümleri üzerinde sıkı bir hakimiyeti var ve Sadr Hareketi uzun süredir en yozlaşmış ve işlevsiz hükümet dairelerinden bazılarını yönetiyor.

Kaynak: Reuters

Arap Baharı’ndan Otoriter Rejime: Tunus

Kuzey Afrika ve Orta Doğu’yu kasıp kavuran 2011 Arap Baharı’nın kitlesel protestolarının doğum yeri olan Tunus, ülkenin demokrasiye doğru çalkantılı geçişinde bilinmeyen bir bölüme girdi.

Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, parlamentoyu ve hükümeti görevden aldığı 25 Temmuz 2021’den bu yana ülkeyi kararnamelerle yönetiyor. Parlamentoyu görevden almasından tam bir yıl sonra Said, yaptığı anayasa referandumu ile gücünü pekiştirdi.

Tunuslular, ülkenin sorunlarını çözmek için güçlü bir lidere ihtiyaç duyduğuna inansa da Tunusluların referandum için hevesleri yoktu. Yüzde 30’un altında bir katılımla gerçekleştirilen 25 Temmuz referandumu, Tunus’un siyasi sistemini Said’e neredeyse sınırsız yetki veren bir sisteme dönüştürmenin yolunu açtı.

Arap Baharı’ndan üç yıl sonra, 2014’te hazırlanan anayasanın yerini alan yeni anayasa, devlet başkanına tam yürütme denetimi, ordunun üst düzey komutanı ve parlamento onayı olmadan bir hükümet atama yetkisi verecek.

Ülkenin siyasi geçişini daha karmaşık bir yola sokan referandumla birlikte Tunus, hem siyasi hem de ekonomik olarak zorlu yönetim görevleriyle karşı karşıya. Hükümetin görev listesinin başında ekonomiyi nasıl canlandıracağı ve ülkenin siyasi liderliğine halkın güvenini nasıl inşa edeceği yer almalı.

Heritage Foundation’ın yıllık Ekonomik Özgürlük Endeksi’nin son baskısına göre, Tunus’un ekonomik özgürlük puanı 54,2 ve 177 ülke arasında 2022 Endeksinde 128. sırada. 

Washington’un dış politikasından bakıldığında, Tunus kendisini ABD için potansiyel olarak kullanılmaya değer kritik bir varlık haline getirebilir. İstikrarlı ve demokratik bir Tunus, yalnızca ABD’ye stratejik bir müttefik sağlamakla kalmaz, aynı zamanda Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da gelecekteki demokrasiler için bir model haline getirebilir.

Tunus daha fazla kalkınma desteği ve yardımı ararken Çin, Tunus’un stratejik konumunu izliyor. Örneğin 2021’de Tunus ve Çin, Tunus’ta Ben Arous Spor ve Kültür Merkezleri, Tunus Diplomatik Akademisi, bir üniversite hastanesi de dahil olmak üzere Çin destekli projelerin listesini genişletmeyi amaçlayan bir ekonomik ve teknik iş birliği anlaşması imzaladı.

Sonuç olarak, Tunus için daha büyük ve daha parlak bir gelecek sağlamanın en iyi yolu, aşağıdan yukarıya demokrasi ve Tunus’un ekonomik özgürlük arayışına izin vermektir.

Kaynak: Heritage.org

İsrail’in Doğu Akdeniz’deki Doğal gazı Hizbullah İçin Bir Tehdit

İsrail ve Lübnan, Doğu Akdeniz’deki Kariş gaz sahasının kendi münhasır ekonomik bölgesinin bir parçası olduğunu iddia ederken Hizbullah’ın tehditlerine rağmen İsrail, tartışmalı sularda gaz çıkarmaya devam etti.

Hizbullah, haziran ayı sonlarında ve temmuz başlarında bir İsrail platformuna insansız hava araçları göndererek İsrail operasyonlarını bozmaya çalıştı ancak araçlar çabucak vuruldular.

Lübnan hükümetinin düşüncesine uygun olarak, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, gaz çıkarma gelirlerini Lübnan’ın mali sıkıntılarını hafifletmenin bir yolu olarak görüyor ve geçtiğimiz günlerde, Lübnan’ın bu sahadan faydalanamaması durumunda kimsenin sahadan yararlanamayacağını söyledi.

Hizbullah’ın tehditleri şimdilik sadece sözden ibaret. Hizbullah, tartışmalı bölgelerin Lübnan adına savunucusu olarak siyasi meşruiyetini korumaya devam edecek olsa da güçleri Suriye’de bağlı kalmaya devam ediyor.

Ayrıca İsrail ile bir çatışmaya girmek Lübnan’daki büyük ekonomik krizi daha da şiddetlendirerek İsrail ordusunun Lübnan’a önemli zararlar vermesine neden olabilir.

Bu arada, Hizbullah’ın patronu İran, ABD ile İran arasındaki nükleer görüşmeler devam ederken daha büyük Akdeniz kriziyle ilgilenmiyor gibi görünüyor.

Bu sınırlamalardan bağımsız olarak, artan bölgesel gerilimler, Hizbullah’ın provokasyonlarının istemeden İsrail’in misillemesine yol açabileceği anlamına geliyor.

Kaynak: Stratfor

Referanslar

  1. https://www.ispionline.it/en/pubblicazione/putins-meeting-raisi-and-erdogan-whats-next-syria-35854
  2. https://www.atlanticcouncil.org/blogs/turkeysource/grain-drain-why-turkey-cant-afford-to-ignore-russian-grain-smuggling-from-ukraine/
  3. https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/russia-and-iran-keep-growing-closer
  4. https://www.reuters.com/world/middle-east/sadrs-followers-set-up-long-sit-in-iraq-parliament-2022-07-3
  5. https://www.heritage.org/middle-east/commentary/tunisia-backslides-arab-spring-autocra
  6. https://worldview.stratfor.com/article/israeli-gas-extraction-eastern-mediterranean-draws-hezbullah-threats?mc_cid=7e4c9df6d0&mc_eid=d389715a5