İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye – Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi http://ayam.com.tr Thu, 31 Mar 2022 11:33:51 +0000 tr hourly 1 http://ayam.com.tr/wp-content/uploads/2020/08/cropped-ayam-logo-100x100.png İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye – Anadolu Yakın Doğu Araştırmaları Merkezi http://ayam.com.tr 32 32 182085277 İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye 12-19 Mart 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/#respond Thu, 31 Mar 2022 11:32:25 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3614 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

Moshe Dayan Ortadoğu ve Afrika Çalışmaları Merkezi kıdemli araştırmacısı ve Tel Aviv Üniversitesi Kürt Çalışmaları Programı Başkanı Ofra Bengio’nun “Türkiye İsrail’i Yeniden Faydalı Buluyor” başlıklı yazısında şu hususlara temas ediliyor[1]:

  • İsrail-Türkiye ilişkilerinin son yirmi yılının anlaşılmasının AK Parti hükümetinin anlaşılmasıyla mümkün olabileceği belirtilerek AK Parti iktidarı inceleme altına alınıyor:
    • Erdoğan, 2003 yılında iktidara geldiğinde şu temel hedefleri belirledi:
      • İslam ve demokrasinin birlikte var olabileceğini kanıtlayarak diğer Müslüman ülkelere örnek olmak
      • Türkiye’nin kronik ekonomik sorunlarını çözmek
      • Ordunun siyasetteki etkisini kırmak
      • Batı’ya karşı daha bağımsız bir politika izleyerek Türkiye’nin dış ilişkilerini çeşitlendirmek
  • İlk dönemde Erdoğan’ın İsrail ile ilişkilerinde samimi olduğu belirtilirken Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin şu sebeplerden ötürü gerilediği ifade ediliyor:
    • Ehud Olmert’in Türkiye ziyaretinin hemen akabinde Gazze’de Hamas’a yönelik bir operasyon başlatması
    • 90’lı yıllarda Türk ordusu ile İsrail arasında kurulan stratejik ilişkiler, Erdoğan döneminde ordunun gücü kırılması hasebiyle geriledi.
    • Aynı dönemlerde vuku bulan Mavi Marmara olayı ile ilişkiler oldukça geriledi.
    • 2009 yılından itibaren İslamcılık Türk politikasında daha yoğun hissedilmeye başlandı. Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler ve Hamas ile yakınlaşarak kendini Filistin ve Mescid-i Aksa’nın koruyucusu olarak konumlandırdı.
    • Bu süreçte Kudüs, Erdoğan’ın kişisel meselesi haline geldi. Türkiye-İsrail ilişkilerinde görülen iyileşmeler kısa süreli oldu.
  • Türkiye ile ilişkilerinin bozulmasından sonra İsrail’in, Türkiye’nin çevresindeki ülkelerle ilişkilerini geliştirdiği ifade ediliyor. (İsrail-Yunanistan-GKRY üçgeni)
  • İbrahim Anlaşmaları ile BAE’nin de bu üçgene dahil olmasının Ankara tarafından tepkiyle karşılandığı belirtiliyor.
  • Erdoğan’ın başlangıçta belirlediği 4 ana hedeften hiçbirinin gerçekleşmediği ifade edilerek Türkiye’nin son dönemde yaşadığı sorunlara yer veriliyor:
    • Erdoğan’ın popülaritesi giderek düştü.
    • TL değer kaybetti.
    • İddialı bölge politikaları beklenen etkiyi yaratmadı, dış politika söylemleriyle realite arasındaki uçurum genişledi.
    • Batı’dan bağımsız dış politika stratejisi sebebiyle AB ile ilişkiler durma noktasına geldi.
  • Bütün bunların neticesi olarak Türkiye’nin dış politikasında son dönemde bir dönüşüm olduğu ifade ediliyor:
    • BAE ile yakınlaşma (Ekonomik gerekçeler)
    • İsrail ile yakınlaşma (İsrail ve Yahudiler üzerinden ABD ile yakınlaşma, ekonomik gerekçeler)
  • Son kısımda ise Türkiye ve İsrail’in Ukrayna savaşından nasıl etkilendiği inceleniyor:
    • İsrail: Suriye’de İran hedeflerine yönelik hareket özgürlüğünü kaybetmemek adına Rusya’yı düşman olarak konumlandıramıyor.
    • Türkiye: Rus gazına bağımlı. Benzer şekilde Suriye’deki güçlerinin birer Rus hedefi haline gelmesini istemiyor.
    • Buna binaen iki ülke de Ukrayna savaşıyla alakalı benzer politikalar takip ediyor.

“Türkiye’ye Menfaat Ziyareti” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[2]:

  • Türkiye’nin son dönemde yaşadığı sorunlara temas ediliyor:
    • Erdoğan’ın popülaritesini kaybetmesi
    • TL’nin değer kaybı
    • Bölgesel tecride maruz kalması
    • Biden ile ilişkilerin kötü gitmesi
  • Erdoğan’ın İsrail ile yakınlaşma hamlesi, koltuğu koruma refleksiyle alınmış menfaatçi bir hamle olarak değerlendiriliyor.
  • Çıkarların değişmesi halinde Erdoğan’ın tekrar İsrail aleyhine adımlar atabileceği dolayısıyla İsrail’in dikkatli olması gerektiği ifade ediliyor.
  • Görünürde farklı mesajlar verse de kapalı kapılar ardında Erdoğan’ın bir Müslüman Kardeşler üyesi ve Hamas destekçisi olduğu ifade ediliyor. 

“İsrail Gaz Sektörü: Şimdi Sıvılaştırma, Sonra Barış” başlıklı yazıda şu hususlara temas ediliyor[3]:

  • Geçtiğimiz ay İsrail’in gaz sahalarının kaderini etkileyen iki önemli gelişmeye işaret ediliyor:
    • ABD’nin EastMed Projesinden desteğini çekmesi
    • Rusya’nın Ukrayna’yı işgali
  • Mevcut şartlarda İsrail’in gaz ihracatı için en iyi alternatifinin Türkiye olduğu belirtiliyor. 
  • EastMed Projesi’nin neden çöktüğüne değinilen kısımda şunlar zikrediliyor:
    • Proje uygulanabilir olmaktan oldukça uzaktı. Temel amacı işbirliği için bir platform oluşturmasıydı.
    • Proje sayesinde İsrail, Yunanistan, Mısır ve GKRY arasında bir işbirliği ortamı oluştu ancak Türkiye bunun dışında kaldı.
  • EastMed’e alternatif olarak İsrail’den Türkiye’ye bir doğalgaz boru hattı çekilmesi projesinin gündeme geldiğine değiniliyor ancak böyle bir projenin mevcut şartlarda mümkün olmadığı ifade ediliyor:
    • Böyle bir proje KKTC’nin fiilen tanınması anlamına gelecektir.
    • Yunanistan ve GKRY ile ilişkiler bozulacak ve İsrail uluslararası güvenilirliğini kaybedecektir.
  • Bütün bunları göz önünde bulundurarak İsrail için tek alternatifin sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) olduğu belirtiliyor. 
    • LNG satışıyla deniz sınırlarıyla alakalı tartışmalar aşılmış olacaktır.
    • Türkiye ile İsrail arasındaki iş birliği artacaktır.
    • Türkiye’ye LNG satışı İsrail’in bölgedeki diğer müttefikleriyle ilişkilerine zarar vermeyecektir.

“Hamas’ın Finansörü Genelkurmay Başkanı Kohavi ile Görüştü: Katar Devler Ligine Böyle Yükseldi” başlıklı yazıda şu noktalara temas ediliyor[4]:

  • ABD-Katar ilişkilerinde son dönemde yaşanan gelişmelere yer veriliyor:
    • ABD, Katar’ı NATO dışı önemli müttefik statüsüne yükseltti.
    • Katar, Rus gazı için en önemli alternatif konumunda yer alıyor.
    • Katar, ABD’nin bölgedeki en önemli hava üssüne ev sahipliği yapıyor.
  • İsrail’in Katar’a yaklaşımında son dönemde bazı değişiklikler olduğu ifade ediliyor:
    • Mossad Eski Başkanı Halevi, Katar’ın bölgede olumlu bir rol oynadığını ve Müslüman Kardeşler’e ve Hamas’a verdiği desteğin İsrail için bile tolere edilebilir bir gerçeklik olduğunu söyledi. Yazıda bu yaklaşımın İsrail’in mevcut tutumunu yansıttığı iddia ediliyor.
    • İsrail Genelkurmay Başkanı Kohavi’nin geçtiğimiz hafta Katar’da gerçekleştirdiği iddia edilen görüşmelerde Gazze’deki iş birliğinin ötesinde meselelerin gündeme geldiği iddia ediliyor. 
    • Uzun süredir İsrailli yetkililerin Katar aleyhinde konuşmadığı belirtilerek Doha’nın aslında İsrail’in dostu olarak görülebileceği ileri sürülüyor.
  • Katar’ın geçmişten gelen yüklü bir defteri olduğu ifade edilerek şunlara yer veriliyor: 
    • Suriye’de muhaliflere destek, 
    • Libya’daki Kaddafi karşıtı faaliyetler,
    • Al Jazeera’nin yayın politikası, 
    • İran ile sıcak ilişkiler, 
    • Selefi örgütlerin desteklenmesi.
  • Yeni dönemde bir devletin saf iyi ya da saf kötü olarak tanımlanabileceği siyah-beyaz bir gerçekliği olmadığı belirtiliyor. Öyle ki Katar’ın bir yandan Tahran ile ilişkilerini sürdürürken diğer yandan ABD savaş uçaklarına İran yanlısı milislere saldırması için topraklarını açtığı ifade ediliyor. 
  • İsrail açısından Katar’ın yeni rolünün de bu gerçekliğe paralel değerlendirilmesi gerektiği ifade edilerek Katar’ın da diğer ülkeler gibi bir açıdan iyi bir açıdan kötü olduğu vurgulanıyor.

“Katar ve Türkiye ile Yakınlaşma: İran’ı Kuşatma Fırsatı” başlıklı yazıda şu noktalara değiniliyor[5]:

  • Katar’ın genellikle Batı ve İsrail’de Körfez’in “kötü çocuğu” olarak tasvir edildiğine değinilen yazıda Katar-İsrail ilişkilerinin tarihi inceleniyor. Yazıda yer verilen bu kronolojik incelemenin, İsrail-Katar ilişkilerinin zannedildiği kadar kötü olmadığı imasını taşıdığını söylemek mümkündür: 
    • 1993 Oslo Anlaşması sonrası Şimon Peres ile Katar Dışişleri Bakanı gizli bir görüşme gerçekleştirdi.
    • 1994-1995 yılları arasında iki ülke arasında İsrail’e Katar gazı sağlama olasılığı konusunda müzakereler yürütüldü.
    • 1996 yılında iki ülke arasında ticari temsilcilikler açıldı.
    • İkinci İntifada sürecinde Katar İsrail’deki diplomatik misyonlarını kısa süreliğine kapattı.
    • 2009 yılında Dökme Kurşun Operasyonu sonrasında ikili ilişkiler durdu. Katar tarafı ilişkileri yeniden canlandırmak istese de dönemin Başbakanı Netanyahu ve Dışişleri Bakanı Liebermann buna muhalefet ettiler.[6]
  • Katar-İsrail ilişkilerinin mevcut durumuyla alakalı aşağıdaki noktalara değiniliyor:
    • İsrail’in de parçası olduğu ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Katar’da faaliyetlerini sürdürüyor.
    • Katar-ABD ilişkileri son dönemde ciddi bir yakınlaşma gösteriyor.
    • Katar, Rus gazı için en önemli alternatif olarak görülüyor. Dolayısıyla uluslararası arenada konumunu güçlendiriyor.
    • ABD’nin bölgeden çekilme stratejisi İran ile sıcak ilişkileri olan Katar’ı bölgede stratejik bir oyuncu haline getiriyor.
    • İddialara göre Katar, F-35 satın almak için ABD’deki İsrail etkisinden faydalanmak istiyor.
  • Katar’ın yanı sıra Türkiye ile de ilişkileri geliştirmenin sağlayacağı bazı avantajlar olarak şunlara yer veriliyor:
    • Bu yakınlaşma, Hamas ve Müslüman Kardeşleri zayıflatabilir.
    • Türkiye ve Katar ile askeri işbirliğinin yeniden tesis edilmesi İsrail’in bölgesel statüsünü güçlendirecektir.
    • İsrail; BAE, Bahreyn ve Azerbaycan’a ek olarak Türkiye ve Katar ile bağları güçlendirerek İran’ı güneyden ve kuzeyden kuşatabilir.

“ABD’nin Ortadoğu’daki Hisseleri Düşüşte: Endişelenmeliyiz” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[7]:

  • BAE ile Esed yakınlaşmasını konu alan yazıda Biden döneminde ABD ile Ortadoğu’daki müttefikleri arasında bir gerilimin meydana geldiği, Arap ülkelerinin ABD’nin yeni bölge stratejisini anlamakta zorlandığı ifade ediliyor.
  • Bölgedeki ABD müttefiklerinin artık arkalarında ABD’nin stratejik desteğini hissetmedikleri için daha çekimser bir dış politika takip ederek bölgesel gerilimleri düşürme derdinde oldukları ifade ediliyor.
  • ABD’nin bölgedeki müttefiklerini rahatsız eden politikaları olarak şunlara yer veriliyor:
    • İran ile süren nükleer görüşmeler
    • Afganistan’dan apar topar çekilme
    • Husilerin terör örgütü listesinden çıkarılması
    • Katar-ABD yakınlaşması
  • BAE ile Esed arasındaki yakınlaşmanın arkasında temel sebep olarak ABD’nin bölge politikasının yer aldığı vurgulanarak bu yakınlaşma, ABD’ye karşı bir meydan okuma olarak nitelendiriliyor.
  • Yine benzer sebeplerle Körfez ülkelerinin günlük petrol üretim kotasını artırmaktan imtina ederek Moskova ile koordineli bir politika güttükleri ifade ediliyor. 
  • ABD’nin yeni bölge siyaseti sebebiyle ortaya çıkan bu karışık durumda İsrail’in şu üç temel hedefi gütmesi gerektiği belirtiliyor:
    •  Potansiyel hasarı en aza indirmek (ABD’nin DMO’yu terör listesinden çıkarma niyetini engellemek gibi)
    • Tartışmalı konularda Washington ile sürtüşmeden kaçınmak (Filistin meselesi gibi)
    •  ABD’nin büyük ve eski stratejik müttefiki (İsrail) ile yeni bölgesel müttefikleri arasındaki gerilimi yumuşatmak için güçlü bir çaba.

“Körfez Ülkeleri, ABD’nin Nükleer Anlaşmaya Dönmesi Beklentisine Rusya ile Misilleme Yaptı” başlıklı yazıda şu hususlar dile getiriliyor[8]:

  • Yazıda Körfez ülkelerinin Rusya yanlısı bir tavır takındıkları iddia ediliyor. Bu tavrın arkasındaki temel motivasyonun, nükleer anlaşmaya dönmek için büyük çaba gösteren ABD’ye bir misilleme yapma isteği olduğu ifade ediliyor.
  • ABD’nin İran’ın vekilleri aracılığıyla yaptığı saldırılara göz yumduğu belirtiliyor. Bu tavrın Körfez ülkelerini oldukça rahatsız ettiği vurgulanıyor.
  • Bu sebeple Suudi Arabistan ve BAE liderlerinin, Moskova’yı izole etmek için kendilerini kullanmak isteyen ABD Başkanı Joe Biden ile görüşmeyi reddettikleri, Rusya’ya karşı yaptırımlara katılmadıkları ifade ediliyor.
  • Tam aksine Suudi Arabistan’ın Çin’e sattığı petrolün karşılığını Yuan cinsinden almak için Çin ile görüşme halinde olduğuna dair haberler geldiğine işaret ediliyor. Böyle bir gelişmenin şu sinyalleri taşıdığı ifade ediliyor:
    • ABD tek süper güç değildir. Çin para birimi de dolar kadar güven vermektedir.
    • Bu sayede yaptırımlar karşısında Rusya’ya bir bypass kanalı açılabilir.
  • İran ile nükleer anlaşmaya dönülmesinin İsrail açısından da ciddi tehditler barındırdığı vurgulanıyor.

“Ukrayna’daki Savaş: Muhammed bin Selman Artık Arzu Edilen Bir Figür” başlıklı yazıda şu konulara temas ediliyor[9]:

  • Trump döneminde Kaşıkçı cinayetinin görmezden gelindiği ancak Biden döneminde işlerin tersine döndüğü ifade ediliyor.
    • Biden seçim kampanyasında Suudi Arabistan’ı dengesiz bir ülke olarak tanımladı.
    • Biden hükümeti Suudi Arabistan’a silah ihracatına kısıtlamalar getirdi.
    • Suudi Arabistan ile ilişkiler geriledi ve Biden, MbS ile direkt iletişime geçmeyi reddetti.
  • Ukrayna savaşı ile ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde işlerin yeniden tersine döndüğü ifade ediliyor. ABD yönetiminin petrol arzını artırmak ve petrol fiyatını düşürmek için Suudi Arabistan’a muhtaç olduğu belirtiliyor.
  • BAE ve Suudi Arabistan’ın Ukrayna savaşında ABD karşıtı bir tavır takınmalarının temel sebebinin ABD ile ilişkilerine zarar vermek değil tam tersine geliştirmek için Washington üzerinde baskı oluşturmak olduğu ifade ediliyor:
    • Suudi Arabistan’ın beklentileri: Yemen’deki savaşta yardım, İran’a karşı bir nükleer programın oluşturulması hususunda yardım, Muhammed bin Selman’ın kabul görmesi.
  • Yazının son kısmında Suudi Arabistan ile Çin arasındaki yakınlaşmaya dikkat çekiliyor. 
  • Körfez ülkelerinin Pekin ve Washington arasında hassas bir dengede yürüdükleri, bununla birlikte Çin’in yakın gelecekte ABD’nin yerini almasının mümkün olmadığı ifade ediliyor.

Referanslar.

  1. https://dayan.org/content/turkey-finds-israel-useful-again
  2. https://www.zman.co.il/297259/
  3. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405438
  4. https://www.maariv.co.il/journalists/Article-905092
  5. https://www.haaretz.co.il/blogs/mitvim/BLOG-1.10678123 
  6. Yazıda Netanyahu ve Liebermann’ın bu muhalefetinin İsrail Dışişleri Bakanlığındaki yetkililerin tutumuna aykırı olduğu ve bir hata olduğu ifade ediliyor.
  7. https://www.ynet.co.il/news/article/sjjcyhem9
  8. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405979 
  9. https://www.globes.co.il/news/article.aspx?did=1001405821 
]]>
http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-12-19-mart-2022/feed/ 0 3614
İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 06 – 12 Mart 2022 http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-06-12-mart-2022/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-06-12-mart-2022/#respond Mon, 21 Mar 2022 12:11:33 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3565 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

“Katar’ın Bölgesel Ve Uluslararası Statüsü Yükselişte” başlıklı yazıda şu hususlara temas ediliyor[1]:

  • Katar’ın dış politikada etkisini artıran gelişmeler olarak şunlara yer veriliyor:
    • Katar ile Körfez ülkeleri arasındaki uzlaşma,
    • ABD’nin Afganistan’dan çekilme sürecinde ve sonrasında oynadığı rol,
    • İran’la arabuluculuk noktasında ABD’ye sağladığı yardım,
    • Ukrayna’daki savaş ve beraberindeki küresel enerji krizi ve Katar’ın enerji piyasalarındaki rolü,
    • ABD tarafından NATO üyesi olmayan önemli müttefik statüsüne yükseltilmesi,
    • Dünya Kupasına ev sahipliği yapacak olması.
  • Katar’ın ABD için önemi açıklanırken şu hususlara değiniliyor:
    • ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) bölgesel karargâhı Katar’da bulunuyor.
    • Katar, bölgedeki devlet dışı aktörlerle ilişkilerini koruyor.
  • Katar’ın, Ukrayna’daki savaş ve beraberindeki küresel enerji krizinden istifade ederek bölgedeki konumunu ve ABD ile ilişkilerini geliştirmek isteyeceği belirtiliyor.
    • Bunun karşılığında Katar’ın temel hedefinin F-35 alma girişimi olduğu iddia ediliyor.
  • Katar’ın bu yükselişinin İsrail açısından değerlendirildiği bölümde şu noktalara temas ediliyor:
    • İsrail-Katar ilişkileri temelde Gazze Şeridi üzerinden şekilleniyor. İsrail, Katar’ın Gazze’ye yardımlarından memnun gözüküyor.
    • Mısır, BAE ve Suudi Arabistan gibi diğer devletler Katar’ın Gazze Şeridindeki bu rolünden memnun değiller. Ancak bu devletler ekonomik açıdan Katar yardımının yerini dolduramayacak durumdalar.
    • Bu durumda İsrail için Gazze konusunda -en azından kısa vadede Katar’dan başka bir alternatif olmayacaktır. İsrail ile Katar arasındaki bu ilişki BAE’yi rahatsız edebilir.
    • Yazıda ayrıca Katar ile İsrail arasında 1996 yılından bu yana süregelen ekonomik bir ilişkinin olduğuna dikkat çekiliyor.
    • Katar’ın İbrahim Anlaşmalarına şiddetle karşı çıktığı ifade ediliyor.
    • Katar’ın tıpkı BAE gibi F-35 satın alma hususunda ABD’yi ikna etmek için İsrail’le yakınlaşmayı deneyebileceği belirtilirken, Biden yönetiminin Trump yönetimi kadar cömert olmadığı vurgulanıyor.

“Hizbullah, Lübnan ve Körfez ile Uzlaşma: Çıkmaz” başlıklı yazıda şunlara değiniliyor[2]:

  • Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki ilişkinin bir krizde olduğu ifade edilen yazıda krizin gerçek nedeni olarak Hizbullah’ın Lübnan’da giderek güçlenmesi gösteriliyor. 
  • 2021 yılında Lübnan ile Körfez arasında yaşanan gerilimler şu şekilde sıralanıyor:
    • Nisan ayında Suudi yetkililer Lübnan’dan gelen narların içine gizlenmiş 7,8 milyondan fazla uyuşturucu hap ele geçirdi. Bunun üzerine Lübnan’dan meyve ve sebze ithalatı yasaklandı.
    • Lübnan Geçici Dışişleri Bakanı Wehbe, Suudi Arabistan’a yönelik sert sözler sarf etmesinin ardından istifa ettirildi.
    • Lübnan Enformasyon Bakanı Kardahi’nin Suudi Arabistan’ın Yemen’e askeri müdahalesine ilişkin eleştirel yorumlarıyla kriz daha da derinleşti.
  • Kardahi krizi sonrası gelen yaptırımlar ve tepkiler olarak şunlara yer veriliyor:
    • Suudi Arabistan: Diplomatik ve ticari bağlarını tamamen kopardı. Lübnan büyükelçisi Riyad’dan kovuldu. Beyrut’taki Suudi Arabistan büyükelçisi geri çağrıldı. Lübnan’dan ithalat yapmak tamamen yasaklandı.
    • Bahreyn ve Kuveyt: Lübnanlı diplomatları sınır dışı edip kendi büyükelçilerini geri çağırdılar.
    • BAE: Kendi büyükelçisini geri çağırdı.
    • Katar: Kardahi’nin açıklamalarını kınadı.
    • Lübnan: Başbakan Mikati ve Cumhurbaşkanı Mişel Avn, Kardahi’nin açıklamalarını reddederek dolaylı yoldan istifaya çağırdı.
    • Hizbullah: Suudi Arabistan’ı Lübnan’ın iç işlerine karışmakla ve ülkeye şantaj yapmakla suçladı.
    • Fransa: Tarafları yatıştırmaya çalıştı ancak somut bir sonuç elde edilemedi. Sadece Lübnan’a insani yardım sağlamak için ortak bir Fransız-Suudi mekanizması kuruldu.
    • Kuveyt: Ocak ayında Lübnanlı liderlere, ilişkileri yeniden kurma konusunda on iki maddelik bir yol haritası sundu. Şartlar arasında tüm milislerin yani Hizbullah’ın dağıtılması da vardı. Lübnanlı liderler Kuveyt girişimine olumlu yanıt verirken Lübnan’ın Hizbullah’ı silahsızlandırmasının imkânsız olduğunu da açıkça belirttiler.
  • Lübnan ile Körfez arasındaki ilişkinin yeniden tesis edilememesinin üç temel nedeni olarak şunlara yer veriliyor:
    • Lübnan devletinin zayıflığı (Devlet, Hizbullah’ın karşısında oldukça etkisiz kalıyor.)
    • Hizbullah’ın Suudi Arabistan’a karşı sert ve düşmanca tutumu (Krizler sonrasında Hizbullah’ın Suudi Arabistan’a karşı tutumunda hiçbir yumuşama görülmüyor)
    • Suudi Arabistan’ın Hizbullah’a karşı sert ve düşmanca tutumu
  • Körfez’in temel talebi Hizbullah’ın Lübnan’daki gücünün silahsızlandırılması ve kısıtlanması olduğu sürece Lübnan-Körfez uzlaşmasının ancak kısmen mümkün olabileceği vurgulanıyor.

“Suudi Veliaht Prens’in İsrail ve İran’a Mesajları” başlıklı yazıda şu konular dile getiriliyor[3]:

  • Muhammed bin Selman’ın verdiği bir röportajdaki şu ifadeler yazının merkezinde yer alıyor: “Biz, İsraillilerle Filistinliler arasındaki çatışmanın çözülmesini umuyoruz. İsrail’i düşman olarak görmüyoruz. Tam tersi, İsrail’e birçok konuda çıkarlara birlikte ulaşmaya çalışabileceğimiz potansiyel bir müttefik olarak bakıyoruz. Fakat buraya gelmeden önce bazı sorunların çözülmesi gerekiyor.”
  • İsrail ve Arap devletleri arasındaki normalleşme furyasının ABD’deki hükümet değişiminden etkilenmediği iddia edilen yazıda Suudi Arabistan Veliaht Prensinin İsrail’e karşı babası Kral Selman’dan daha yumuşak bir tavır takındığı belirtiliyor.
  • Suudi Arabistan’ın İsrail ile yakınlaşmasının, Kral Selman hayatta olduğu sürece mümkün gözükmediği ifade ediliyor. Biden ve Kamala Harris’in Kaşıkçı cinayeti sebebiyle halen Muhammed bin Selman’ı görmezden gelerek Kral Selman’ı muhatap aldıkları ve bu durumun değişmeyeceğinin ön görüldüğü belirtiliyor.
  • Aynı röportajda Muhammed bin Selman’ın İran’dan “komşumuz” diyerek bahsetmesi, İran’a karşı söylemlerde bir ton değişikliğinin işareti olarak ele alınıyor.

“Suudi Arabistan ve BAE Ukrayna Sahasında Oynuyor” başlıklı yazıda şunlara temas ediliyor[4]:

  • Biden’ın başkanlığının ilk günlerinden bu yana Suudi Arabistan ve BAE’yi rahatsız eden birtakım politikalar takip ettiği belirtiliyor:
    • Biden, Kaşıkçı cinayeti nedeniyle Muhammed bin Selman’ı muhatap olarak kabul etmiyor ve kendisini görmezden geliyor.
    • BAE’nin İbrahim Anlaşmalarının bir parçası olarak F-35 alması gerekiyordu ancak bu karar Biden yönetimi tarafından donduruldu.
    • ABD’nin, Husileri terör örgütü olarak tanıma konusundaki çekingen tavırları BAE’yi rahatsız ediyor.
  • Yazıda ayrıca BAE ve Suudi Arabistan’ın Rusya ile aralarında milyonlarca dolar değerinde ekonomik bağları ve askeri işbirlikleri olduğuna değiniliyor.
  • ABD’nin Ortadoğu’yu ikinci plana atmasından kaynaklanan sonuçlarla Ukrayna’daki savaş vesilesiyle yüzleşmeye başladığı ifade ediliyor:
    • ABD, Rus petrolüne bağımlılığı azaltmak adına Suudi Arabistan ve BAE’den (günlük üretim kotasının artırılması gibi) destek bekliyor. Ancak ABD’nin müttefiklerine yönelik önceki tutumları sebebiyle birçok problem ortaya çıkıyor.
    • ABD, Suudi Arabistan ve BAE’nin Rus milyarderlerin yaptırımları aşmak için sığınacakları liman olmasından endişe duyuyor.
  • Bütün bunlar göz önüne alındığında Ortadoğu’daki müttefiklerin stratejik önemi bir kez daha ortaya çıkmış oluyor. ABD’nin yaptırımları güçlendirmek adına yönünü yeniden Ortadoğu’ya çevirmesi gerekecektir.

“İsrail’in Türkiye ile Yeniden Alevlenen Ateşinin Ardında Arabuluculuk Tutkusu Olan Bir Haham” başlıklı yazı, Haham Marc Schneier’ın, Herzog ve Erdoğan’ı bir araya getirmedeki rolünü anlatıyor[5]:

  • Marc Schneier’ın, kurucusu olduğu Etnik Anlayış Vakfı vesilesiyle uzun yıllardır BAE, Bahreyn, Katar gibi Körfez ülkelerinde üst düzey yöneticilerle toplantılar yaparak Yahudileri ve Müslümanları bir araya getirmeye çalıştığına değiniliyor.
  • Geçtiğimiz hafta gerçekleşen Erdoğan-Herzog görüşmesinde yer alan [6] Marc Schneier’ın bu yakınlaşmanın arka planında önemli bir rol üstlendiği belirtiliyor:
    • Erdoğan ile Herzog arasındaki ilk telefon görüşmesinden önce T.C. Washington Büyükelçisi Murat Mercan ile bir iftarda bir araya gelen Schneier, Mercan’ın kendisine bu göreve gelme amaçlarından birisinin de Türkiye ile Amerikan Yahudilerinin arasını düzeltmek olduğunu söylediğini ifade ediyor. Schneier Mercan’a cevap olarak, ABD Yahudileri ile arayı düzeltmenin yolunun İsrail ile arayı düzeltmekten geçtiğini söylüyor.
    • Bundan birkaç ay sonra ikili bu kez bir sinagogda gerçekleşen bir etkinlikte bir araya geliyor. Bu kez Schneier Mercan’a, Erdoğan’ı arayarak ona yeni cumhurbaşkanı olan Herzog’u tebrik etmek için aramasını önermesini söylüyor. Bu konuşmadan bir gün sonra Erdoğan’ın Herzog’u arayarak tebrik ettiği ifade ediliyor.
    • Bu görüşmenin hemen ardından Schneier’in ilişkileri tesis etmek adına hemen harekete geçtiği iddia ediliyor. Ayrıca Herzog ile Schneier’in çocukluk arkadaşı olduğu vurgulanıyor.

Erdoğan-Herzog görüşmesiyle alakalı İsrail basınında çeşitli değerlendirmeler yer aldı:

  • Maariv gazetesinde yayınlanan köşe yazısında Türkiye’nin Müslüman Kardeşler ideolojisine ve Hamas’a yönelik tutumunu değiştirdiği ve bu durumun Hamas ve Müslüman Kardeşleri rahatsız ettiği iddia ediliyor.[7]
  • Yine aynı gazetede yayınlanan bir başka yazıda Erdoğan’ın Hamas’a karşı tutumunda bir değişiklik olduğu noktasında ciddi şüpheler olduğu, Gazze ile İsrail arasında olası bir tırmanışın İsrail-Türkiye ilişkilerindeki durumu tam tersine çevirebileceği ifade ediliyor.[8]
  • Haaretz gazetesinde yayınlanan değerlendirmede iki ülke arasında uzun yıllardır süregelen ticaret ve istihbarat işbirliğine dikkat çekilerek Herzog’un bu ziyaretinin düşmanlık, rekabet ve şüphe dönemini sona erdirebileceği belirtiliyor.[9]
  • Hayom gazetesinde yer alan bir diğer yazıda ise ABD’nin bölgeden çekilme stratejisine paralel İsrail’in İbrahim Anlaşmalarıyla başlayan bir bölgesel blok oluşturma çabasına dikkat çekilerek Türkiye’nin de İbrahim Anlaşmalarının oluşturduğu bu bloğa dahil olmak istediği iddia ediliyor.[10]
  • Yediot Aharonot gazetesinde yer alan bir değerlendirmede, iki ülke arasında henüz bir sevgiden bahsedilemeyeceği ancak karşılıklı çıkarların olduğu vurgulanırken Türkiye ile ilişkileri kurma rolünün Herzog’a verilmesi akıllıca bir seçim olarak niteleniyor.[11]

Referanslar:

  1. https://www.inss.org.il/he/publication/qatar-on-a-rise/ 
  2.  https://dayan.org/content/hizballah-lebanon-and-reconciliation-gulf-impasse
  3.  https://jcpa.org/the-saudi-crown-princes-messages-to-israel-and-iran/
  4.  https://www.haaretz.co.il/news/world/middle-east/.premium.HIGHLIGHT-1.10667556
  5. https://www.timesofisrael.com/behind-israels-rekindled-flame-with-turkey-a-rabbi-with-a-penchant-for-matchmaking/
  6.  Görüşmede Sadece Türk hükümet yetkilileri, İsrail heyeti üyeleri, gazeteciler ve güvenlik personeli hazır bulundu. Başka arabulucular, işadamları veya din adamları yoktu. Yalnızca Schneier bir istisna olarak görüşmelerde yer aldığı iddia ediliyor.
  7.  https://www.maariv.co.il/journalists/Article-903544
  8.  https://www.maariv.co.il/news/politics/Article-903662
  9.  https://www.haaretz.co.il/opinions/editorial-articles/.premium-1.10661208
  10.  https://www.israelhayom.co.il/news/geopolitics/article/9020145
  11.  https://www.ynet.co.il/news/article/sj001q9izq
]]>
http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-06-12-mart-2022/feed/ 0 3565
İsrail’in Gözünden Körfez ve Türkiye | 27 Şubat-3 Mart http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-27-subat-3-mart/ http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-27-subat-3-mart/#respond Thu, 17 Mar 2022 17:17:23 +0000 http://ayam.com.tr/?p=3544 İsrail Basını ve Araştırma Merkezlerinde Körfez ve Türkiye Hakkında Çıkan Yayınlar

“Başkanların Oyunu: Sisi’nin Jesti, Herzog’un Gezileri, Erdoğan’ın Hedefleri ve İsrail’in Doğu Akdeniz’deki Statüsü” başlıklı yazıda şu hususlara değiniliyor:

  • Türkiye, Mısır ve İsrail’in Doğu Akdeniz’de yeni stratejileri şu üç olay üzerinden değerlendiriliyor:
    • Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin İsrail Enerji Bakanı’na jesti 
    • İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Yunanistan, GKRY ve Türkiye gezileri
    • Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ılımlı tavırları
  • Mısır-İsrail ekseni hakkında aşağıdaki açıklamalara yer veriliyor:
    • İsrail’in Kahire’de düzenlenen bölgesel enerji konferansına katıldığı ve bu durumun İsrail’in enerji sektöründe Mısır ve Ürdün için meşru bir ortak imajına katkı sağladığı belirtiliyor.
    • İsrail’in Türkiye ile yakınlaşmasının Mısır pahasına olmaması gerektiği ifade ediliyor.
    • İsrail’in, Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında imzalanan MEB anlaşmasının iptali noktasında net bir tavır takınması gerektiği belirtiliyor.
  • Cumhurbaşkanı Herzog’un ziyaretleri hakkında aşağıdaki hususlara temas ediliyor:
    • Türkiye ile yakınlaşmanın Yunanistan ve GKRY pahasına olmadığının vurgulanması açısından Herzog’un ziyaretlerinin önemli olduğu ifade ediliyor.
    • Ayrıca İsrail’in EASTMED projesine Yunanistan ve GKRY ile bir alternatif oluşturması gerektiğine değiniliyor.
      • İsrail, Mısır ve GKRY’nin gazının ABD’ye ait denizaltı elektrik kablo projesi EuroAsia Interconnector’a yönlendirilebileceği belirtiliyor. harita içeren bir resim

Açıklama otomatik olarak oluşturuldu
  • “Türkiye ile alakalı şu hususlar dile getiriliyor:
    • Erdoğan’ın ifade ettiği İsrail gazının Türkiye üzerinden aktarılması projesinin İsrail tarafından kesinlikle dile getirilmemesi gerektiği vurgulanıyor.
    • İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkilerin hala sallantılı olduğu belirtiliyor.
    • İsrail ve Türkiye’nin işbirliği yapabileceği alanlar olarak şunlar gösteriliyor:
      • Akdeniz’in ekolojik açıdan korunması için ortak çalışmalar
      • Kafkasya’da ortak çıkarlar
      • Ekonomik ve ticari yatırımların geliştirilmesi
      • Libya’da Türkiye ve Mısır’ın çatışma ihtimalini azaltacak uzlaşı arayışları noktasındaki çalışmalar.

“Körfez Ülkeleri Savaşın Başlamasından Bu Yana Büyük Zarara Uğradı” başlıklı yazıda Rusya-Ukrayna savaşının Körfez ülkelerinin yatırımlarına etkisi inceleniyor:

  • ABD’nin bölgeden çekilme stratejisinin Körfez ülkelerinin Rusya ile bağlarını derinleştirmesine sebep olduğu belirtiliyor.
  • Özellikle Katar Yatırım Otoritesi (KYO) ve BAE’ye ait Mubadala Yatırım Fonunun son dönemde Rusya’da oldukça aktif olduğuna işaret ediliyor.
  • KYO’nun Rus pazarına büyük oranda VTB Bank ve Rosneft Petrol şirketinin hisseleri ile girdiği ve bu şirketlerin hisselerinin %50 oranında değer kaybettiği vurgulanıyor.
  • KYO’nun 31 Aralık’ta 16 milyar dolar civarında olan toplam portföyünün 1 Mart itibariyle 9.6 milyar dolar civarına düştüğü tahmin ediliyor.
  • Aynı dönemde Abu Dabi Yatırım Otoritesinin de 600 milyon dolar civarında bir kaybı olduğu tahmin ediliyor.
  • Mubadala’nin Rusya’da ve eski Sovyet devletlerinde toplam 6 milyar dolar değerinde yatırımı olduğu belirtiliyor. (Bu miktar Mubadala’nin toplam varlığının yaklaşık %2,5’ine tekabül ediyor.)
  • Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu’nun 2015 yılında Rusya’ya 10 milyar dolarlık bir yatırım paketi açıkladığı ancak bu yatırım taahhütlerinin gerçekleşip gerçekleşmediğinin belli olmadığı belirtiliyor.

“Putin’in Büyük Parası ve Biden’ın Uçakları Arasında: BAE’nin Çıkarları” başlıklı yazıda BAE’nin BM Güvenlik Konseyindeki Rusya’yı kınama oylamasında çekimser kalmasının sebepleri ele alınıyor:

  • Yazının giriş kısmında, BM Güvenlik Konseyinin yapısı gereği Rusya’yı kınama gibi bir eylemde bulunamayacağı açıklanıyor.
  • BAE’nin çekimser kalma kararının sebepleri olarak şunlara değiniliyor:
    • ABD’nin bölgeden çekilmeye dönük stratejisi sebebiyle bölgedeki müttefiklerine eskisi kadar güven vermediğine işaret ediliyor.
    • Ayrıca ABD’nin BAE’ye F-35 satışından, Çin-BAE ilişkilerini gerekçe göstererek imtina ettiği dile getiriliyor.
    • Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkarılmasıyla birlikte Rus sermayesinin alternatif ülkelere aktarılabileceği iddia ediliyor.
    • Bu noktada Körfez ülkelerinin Rus sermayesi için iyi bir durak olabileceği ifade ediliyor.
    • Rusya ile BAE arasında bu tür bir ekonomik ilişkinin Washington’u rahatsız edeceği dile getiriliyor.
    • Bütün bu denklemde BAE’nin çekimser oy tercihinin, ABD yönetimi üzerinde baskı oluşturmak için alınmış stratejik bir karar olabileceği iddia ediliyor.

“Erdoğan, Ukrayna’daki Savaş Sonrası Avrupa’nın Ana Kazananı Olabilir” başlıklı yazıda Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşında takındığı tavır değerlendiriliyor:

  • Yakın zamanda İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye’yi ziyaret edeceği hatırlatılarak iki ülkenin de Rusya’ya karşı net bir tavır takınmadan ince bir ipte yürümeye çalıştığı vurgulanıyor.
  • Türkiye’nin Rusya’ya yönelik hamleleri şu şekilde değerlendiriliyor:
    • Montrö sözleşmesi gereği boğazların kapatılması: Kararın Rus gemilerinin bölgeye yerleştikten sonra geç bir biçimde alındığı vurgulanıyor.
    • Hava sahasının Rusya’ya kapatılmaması: Türkiye’nin Ruslar için bir transit geçiş noktası olduğu ve bu durumda ciddi ekonomik çıkarları olduğuna işaret ediliyor. Ayrıca böyle bir yaptırımın boğazların kapatılmasından daha ciddi bir etkisi ve buna paralel daha ciddi bir karşılığı olabileceği ifade ediliyor.
    • Putin’in Ukrayna’daki Türk SİHA’larından rahatsız olduğu ve bunu unutmayacağı vurgulanarak, 2008 yılında Gürcistan’a İHA satan bir İsrailli şirketin halen Kremlin’in kara listesinde yer aldığı hatırlatılıyor.
    • İki ülke arasındaki ekonomik bağlarla ilgili olarak,  Türkiye’nin özellikle turizm ve doğalgaz tedariki noktasında Rusya’ya bağımlı olduğu belirtiliyor.
  • Bütün bunlara ek olarak Erdoğan’ın, Türkiye’nin Avrupa’ya enerji akışı hususunda stratejik bir konumda olduğunun farkında olduğu belirtiliyor. 
  • Erdoğan’ın temel stratejisinin bu süreçte Türkiye’yi gerek Rus gazının gerek İsrail gazının dağıtımı noktasında stratejik bir konuma yükseltmek olduğu ifade ediliyor.
  • İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti de Erdoğan’ın Türkiye’yi enerji koridoru  yapma planı bağlamında değerlendiriliyor.

Referanslar:

  1.  https://jiss.org.il/he/lerman-the-presidents-game/ 
  2. Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, Kahire’de düzenlenen Uluslararası Enerji Konferansı’nda tekerlekli sandalyede oturan İsrail Enerji Bakanı Karine Elharrar’ın yanına gidip özel ilgi göstermişti.
  3.  https://www.calcalist.co.il/market/article/h1q0iwmb9 
  4.  https://www.maariv.co.il/journalists/Article-901918
  5.  Konseyin 5 daimi üyesinden birisi olan Rusya’nın veto yetkisi bulunuyor.
  6.  https://www.zman.co.il/294732/
]]>
http://ayam.com.tr/rapor/israilin-gozunden-korfez-ve-turkiye-27-subat-3-mart/feed/ 0 3544